GÜNDEM - 13 Ocak 2018 Cumartesi 10:51

12 milyon değerindeki tekneler çürümeye terk edildi

A
A
A
12 milyon değerindeki tekneler çürümeye terk edildi

Muğla’nın Bodrum ilçesinde, göçmen kaçakçılığında kullanılırken yakalanan 218 adet tekne ve yat çürümeye terk edildi. Araç otoparkını dolduran tekne ve lüks yatların ihaleye çıkarılarak satışı durumunda devletin kasasına 12 milyon lira gireceği öne sürüldü.

Yasa dışı yollardan Bodrum’dan Yunanistan’ın İstanköy Adas’ına göçmen taşıyan organizatörlerin kullandıkları tekne ve lüks yatlar, yakalanmalarının ardından yediemin olarak kullanılan Yalıkavak Mahallesi’ndeki trafik otoparkına teslim edildi.

Kara taşıtından çok deniz aracının bulunduğu otoparkta, ihaleye çıkarılıp satılacakları günü bekleyen tekne ve yatlar adeta mezarlık görüntüsü oluşturdu. Yaklaşık 1 yıldır ihalesi yapılmayan tekneler çürümeye terk edildi. 1 yıldır yedi eminde tutulan teknelerin satılması halinde hazineye ise 12 milyon Türk lirasından fazla para gireceği öğrenildi.

Yasal olarak tekne ve yatların satışında herhangi bir engel bulunmadığını öne süren otopark sahibi Burkay Karadağ, 5 ila 28 metre uzunluğundaki 218 adet ahşap gulet, sürat teknesi ve lüks yatın aylık muhafaza maliyetinin kendisini mağdur ettiğini söyledi.

Bodrum Milli Emlak Müdürlüğünden satış sürecini hızlandırmasını isteyen Karadağ, "Bunlar göçmen kaçakçılığında yakalanan tekneler ve çoğu sahipsiz. Şimdi sahibi belli olsa da kovuşturması devam eden teknelerin normal şartlarda Milli Emlak Müdürlüğü tarafından 1 ay içerisinde satışa çıkarması lazım. KHK 690, 6. Madde çok açık. Kovuşturma ve soruşturma sonuçları beklenmeksizin 1 ay içerisinde bütün teknelerin satışının, tasfiyesinin gerçekleştirilmesini yazıyor ve KHK emrediyor. Biz bununla ilgili hemen bu karar çıktıktan bir ay sonra 5’inci ayda Milli Emlak Müdürlüğüne, Bodrum Milli Emlak Müdürlüğüne gerekli başvurularımı yaptık, dilekçelerimizi verdik, satış taleplerimizi ilettik. Kendileri bize, şuan böyle bir ödeneklerinin olmadığını söyledi. Bilirkişi ve kıymet takdiri raporlarının hazırlanması için devletin bir ödeneğe ihtiyacı olduğunu dolayısıyla şuanda satışın gerçekleşmeyeceğini belirtti. Biz de bu tür ödemelerin tarafımızca karşılanmasını taahhüt ederek bilirkişi ile anlaştık, kıymet takdir raporlarını bilirkişi tarafında 2 ay boyunca çalışması sonucunda ortaya çıkardı. Biz evraklarımızı 6’ncı ayda teslim ettik müdürlüğe sunduk. Buna rağmen halen satışlar gerçekleşmedi. Bunun üzerine bizde BİMER’e yazı yazdık, durumu izah ettik. Kendileri BİMER’i yanıltıcı bir şekilde bilirkişi raporlarının hazırlanmadığını ve kovuşturmaların, soruşturmaların devam ettiğini belirterek devleti kandırma yoluna gittiler" dedi.

12 milyon değerindeki tekneler çürümeye terk edildi

"DEVLETİN KASASINA 12 MİLYON GİRECEK"

Teknelerin zamanında elden çıkarılmaması nedeniyle mağdur olduğunu ifade eden Karadağ, "Şuan 218 tane tekne mevcut. 5 metre ile 28 metre arasında olan tekneler var. İşte ufak teknelerin en az bana maliyeti burada, taşıma ve muhafaza giderleri 2 bin lira civarında ortalama. Büyük olan tekneler var, karayolu ile buraya taşıyamadığımız, tersanelerle anlaşıp tersanelerde kışlama yaptırdığımız tekneler, onların aylık bana gideri 6 ila 7 bin lira arasında değişiyor. Bu paralar benim cebimden çıkıyor ve ben bunları tahsil edemiyorum. Biz istiyoruz ki bu tekneler satılsın devletimizin kasasına para girsin. Bunlar satıldığı zaman en az 10 ila 12 milyon lira civarında devletin kasasına para girecek. Bir taraftan bakıyoruz Milli Emlak ödeneğimiz yok diyor ve bilirkişi raporunun cüzi bir miktarını ödemekten kaçınıyor. Öteki taraftan baktığımızda 10 milyon burada yatıyor. Bu benim gözümde görev ihmalidir" ifadelerini kaydetti.

Öte yandan, Bodrum Milli Emlak Müdürlüğü yetkilileri, yakalanan teknelerle ilgili soruşturma ve kovuşturmalardan devam edenlerin olduğunu, bazı teknelerin ise Liman Başkanlığına kayıtlı olmaları gerekçesiyle satılamayacağını bildirdi.

30 GÜN İÇİNDE TEMİNAT VERİLMEZSE SATIŞI GEREKİYOR

690 sayılı KHK’nın göçmen kaçakçılığı suçunda kullanılan araca el koyma işlemiyle ilgili olarak yer alan 6. maddesinde "Göçmen kaçakçılığı suçunun işlenmesinde kullanılan araçlara 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 128. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne göre el konulur. Birinci fıkraya göre el konulan aracın; soruşturma ve kovuşturma devam ederken aynı suçun işlenmesinde tekrar kullanılması, Türkiye’de sicile kayıtlı olmaması, toplam yolcu sayısına göre önemli sayıda göçmen taşınırken ele geçirilmesi suçun işlenmesini kolaylaştıracak özel tertibatının bulunması hallerinden birinin varlığı durumunda, el konulan araç sahibine iade edilmez. Bu durumda sahibinin, aracın değeri kadar teminatı el koyma tarihinden itibaren 30 gün içinde Maliye Bakanlığına teslim etmesi halinde araç sahibine iade edilir. Aksi takdirde, Maliye Bakanlığı tarafından soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin derhal tasfiye olunur. Tasfiyenin satış suretiyle gerçekleşmesi halinde, satıştan elde edilen gelirden aracın muhafaza edilmesi ve satışı için gerekli olan bütün masraflar karşılandıktan sonra kalan miktar, kovuşturma sonucuna göre işlem yapılmak üzere emanet hesabına alınır" ifadesi yer alıyor.

Eren Ayhan - Tuba Ayhan

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.