GÜNDEM - 30 Haziran 2020 Salı 14:15

50 derece sıcaklıkta 50 liraya çalışıyorlar

A
A
A
50 derece sıcaklıkta 50 liraya çalışıyorlar

Sıcaklıkların 50 dereceyi gördüğü Şanlıurfa’da gün boyu tarlada güneş altında çalışan işçiler, emeklerinin karşılığını alamıyor. 10 saat çalışma sonucu günlük 50 TL alan işçiler, çalışma koşularının iyileştirilmesini istiyor.

Mevsim sıcaklarının yaşamı zorlaştırdığı kentlerden biri olan Şanlıurfa’da tarlalarda çapa, sulama ve ürün toplama işi yapan tarım işçileri, sabahtan akşama kadar güneşin kavurucu ışınlarına maruz kalıyor. Tüm aile fertleriyle sabah 07.00’den akşam 17.00’ye kadar 50 lira yevmiyeyle çalışan tarım işçilerinin maruz kaldığı sıcaklık 50 derecenin üstünde. İşçiler zor şartlar altında çalışma koşularının iyileştirilmesini istiyor.

“Mevsimlik tarım işçilerinin şartları iyileştirilsin''

İşçilerin zor şartlar atında çalıştıklarını ve emeklerinin karşılığını alamadıklarını belirten amele çavuşu Cevher Özkan, “Biz saat 07.00'de tarlaya geliyoruz, çalışıyoruz. Saat 17.00’da işimizi bitiyor. Biz 50 derece güneşin altında pamuk tarlasında çapa yapıyoruz. Mecbur çalışıyoruz, bizim ekmek paramızdır. Şanlıurfa’da tarım işçilerine göre bir düzen yoktur. İşçiler doğru dürüst yevmiyelerini almıyor. Dışarıda çalışanlar günlük 100 lira yevmiye alıyorlar. Dışarıda çalışmak zordur. Geçen günlerde mevsimlik işçilerin taşıyan araç kaza yaptı. Kazada 7 işçi hayatını kaybetti. Şanlıurfa’daki milletvekillileri koltuklarında oturuyorlar. Şanlıurfa’nın derdi sorunu nedir kimse bilmiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslenmek istiyorum. Bizlere sahip çıkmasını istiyorum. Şanlıurfa’daki tarım işçilerine yardımcı olmalarını istiyorum. Her yıl bir aile kaybediyoruz. Bizler böyle yaşanan durumlara üzülüyoruz. Bir evin üstüne ateş düştü kimse kalmadı. Allah rahmet eylesin. Halimiz ortada. Güneşin altında 50 derecede günlük 50 lira kazanabiliyoruz. Şanlıurfa’da tarım işçilerine bir düzen kurmalarını istiyoruz. Urfa’da yevmiye ez 70 lira olmasını istiyoruz. İlgili bütün yetkililere sesleniyorum. Tarım işçilerinin durumunun iyileştirilmesini istiyoruz. Çavuşlara da sesleniyorum, 50 liraya bir kilo çay gelmiyor. Sabahtan akşama kadar pamuktaki otlara kazma vuruyoruz. Aldığımız ücret bize fayda sağlamıyor” ifadelerini kullandı.

Ahmet Kolsuz - Bekir Şeyhanlı
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.