SAĞLIK - 27 Ağustos 2019 Salı 09:37

Anne-babalar dikkat: Çocuğunuzda migren olabilir

A
A
A
Anne-babalar dikkat: Çocuğunuzda migren olabilir

Prof. Dr. Aynur Özge, çocuklarda migren görülme sıklığının giderek arttığına dikkat çekerek, aileleri uyardı.

Birçok ailenin çocuğundaki migreni fark etmediğine işaret eden Özge, “Çocuklar, ‘başım ağrıyor’ demezler. Çocuğun baş ağrısının anahtarı davranışındadır, sözünde değil. Gerekli önlemler alınmazsa bizi yakın gelecekte yaşam kalitesi, yaşam algısı, mutluluk düzeyi düşük, depresif, kaygılı ve beyin fonksiyonları zayıflamış bir nesil bekliyor” uyarısında bulundu.

“Dünyada son 10 yıldır özellikle çocuk ve ergen yaş grubundaki migren katlanarak artıyor” 

Nöroloji, Algoloji ve Klinik Nörofizyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aynur Özge, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, çocuklarda giderek artan migrenle ilgili önemli bilgiler verdi. Baş ağrısı ve migren alanında ulusal ve uluslararası birçok çalışma yürüten Prof. Dr. Özge, çocuklarda migrenin, insan var olduğu sürece var olan bir durum olduğunun altını çizdi. Ancak, bu konunun son 50 yılda dünya tıbbında dikkati çekmeye başladığını ve kriterlerinin belirlendiğini ifade eden Özge, “Son 30 yılda da değişen yaşam şekillerimizle birlikte migrenle ilgili bilgiler ve farkındalık artmaya başladı. Artık sokakta değil, evde oynayan; koşturan, hareket eden değil, maalesef ekranlarla diyalog kuran; birbirleriyle grup oyunu, birebir temas yerine ekran üzerinden bağlantı kuran çocuklarımız var. Tüm bunlar, migren gibi beyindeki kimyasallarla ilgili bir hastalıkta süreci olumsuz etkiliyor ve tüm bu nedenlerle tüm dünyada son 10 yıldır özellikle çocuk ve ergen yaş grubundaki migren katlanarak artıyor” diye konuştu.

“21 yaş önemli” 

Bu alanda çalışan hekimler olarak bu konuya eskisinden daha çok zaman ayırmaya, bir ekip olarak konuya yaklaşmaya ve çocuklardaki migreni, mümkünse onlar 21 yaşına gelmeden çözmeye çalıştıklarını vurgulayan Özge, 21 yaşın önemini şöyle anlattı: 

“Beynin ağlarının gelişim süreci 21 yaşa kadar herkesin bir parmak izi gibi özgün bir yapıya kavuşuyor. Eğer bir çocuk bu yapısını oluştururken o sarmalın içerisinde migren genleri de hayli yer aldıysa ileriki zamanlarda her fırsatta o genler alevleniyor ve protein üretmeye, baş ağrılarıyla çocuğun erişkin hayatında da yaşantısına girmeye başlıyor.” 

Migren ağrısının, şiddetli ve kişilerin yaşam kalitelerini bozan ağrılar olduğunu kaydeden Özge, ağrıyla beraber bulantı, kusma, ışık, ses ve koku hassasiyeti oluştuğunu da söyledi. Özge, “Hiçbir zaman plan yapamıyorsunuz. Hafta sonu arkadaşlarınızla buluşmak, ailenizle pikniğe gitmek, tatile gitmek sizin için belirsiz unsurlar. Çünkü o gün sabah uyanabilirsiniz ve ağrınız olabilir, hiçbirini yapamayabilirsiniz. İş ve güç veriminizi azaltan; dikkatinizi dağıtan, algılamanızı, belleğinizi zayıflatan bir unsur. Yani migren yalnızca bir baş ağrısı değil ve bu çocuklar için de geçerli. Migren yapısı itibariyle onların büyüme, gelişme, akademik ve sosyal başarı süreçlerini olumsuz etkiliyor” ifadelerini kullandı.

“Mersin’de ilkokul çocuklarında yüzde 10,4, lise çağında ise bu oran yüzde 17,8” 

Çocuklarda migrenin daha çok okul sonrası dönemde dikkati çektiğini belirten Özge, okul öncesi yaşlardaki migren oranının yüzde 2-3 düzeyinde olduğu bilgisini verdi. Mersin’de, başında bulunduğu ekip tarafından gerçekleştirdikleri araştırmanın sonuçlarını paylaşan Özge, “Bu araştırmada 5 bin 562 çocuğu bizzat muayene ettik. Bu araştırma bize gösterdi ki, Mersin’de ilkokul çağı çocuklarda migren sıklığı yüzde 10,4. Yani her 10 ilkokul öğrencisinden birinin migreni var. Bakın baş ağrısı demiyorum; tekrarlayan baş ağrısı 3’e 1. Lise çağında ise bu oran yüzde 17,8; ki erişkinlerde Türkiye ortalaması yüzde 16,4. Yani hayli yüksek bir orandan bahsediyorum. Eğer bu çocuklarda okul stresi, sınav stresi, bahsettiğim yaşam şekline ait değişiklikler, gerekli önlemler alınmazsa bizi yakın gelecekte son derece ağrısından dolayı yaşam kalitesi, yaşam algısı, mutluluk düzeyi düşük, depresif, kaygılı ve kortikal fonksiyon dediğimiz beyin fonksiyonları zayıflamış bir nesil bekliyor. Biz de bunu hiç istemiyoruz. Çünkü tüm geleceğimizi gençlere emanet edeceğiz. O yüzden bu konuda hem okulların hem ailelerin hem de hekim arkadaşlarımızın daha duyarlı olmalarını; bu ağrılara yetirince önem verilmesini istiyoruz” dedi.

“Çocuğun migreni erişkinden farklıdır. Çocuğun baş ağrısının anahtarı davranışındadır, sözünde değil” 

Prof. Dr. Özge, bu araştırma sırasında, ailelere de form dağıttıklarını, migren teşhisi koydukları çocukların ailelerinin yüzde 33,5’inin bu durumun farkında olmadıklarının, sorulara verdikleri ‘benim çocuğumun başı ağrımıyor’ yanıtlarıyla ortaya çıktığını anlattı. Migreni olan çocukların yüzde 70’inin anne ya da babasının en az birinde migren olduğuna da dikkat çeken Özge, ailelerin kendi migren ataklarıyla çocukların baş ağrısını karşılaştırdıklarını ve çocuktaki migreni fark edemediklerini söyledi. Özge, “Çocuğun migreni erişkinden farklıdır. Çocuklar ‘başım ağrıyor’ diye bize gelmezler. Karın ağrısı olur; çoğunlukla yaptıkları bir işe ara verirler. Mesela oyun oynuyor, arkadaşlarıyla dolanıyor, ders çalışıyor, bilgisayarda oyun oynuyor, televizyon seyrediyorsa buna ara verir. Bir kenara çekilir ve cenin pozisyonunda; karnına ellerini ve bacaklarını büzer ve en fazla yarım saat-1 saat içerisinde ağrı geçer. Hele uyursa ağrısı daha hızlı geçer. Tekrar kaldığı yerden hayatına devam eder. Çünkü beyninde matürasyon dediğimiz şebekelerin olgunlaşma süreci tamamlanmadığı için erişkindeki gibi bir migren olmaz çocuklarda. O yüzden bizim için çocuğun baş ağrısının anahtarı davranışındadır, sözünde değil. Her zaman için biz çocuklarda davranışı sözden daha önde tutarız” şeklinde konuştu. 

Anne-babalara önerilerde de bulunan Özge, “Anne-babalar; çocukların ağrılarına ve davranışlarına daha fazla özen göstersinler, herhangi bir şikayeti olduğunda dikkate alsınlar. Çoğu zaman da migren çocuklarda ağrı dışında alerjik şikayetlerle, astım, burun hapşırığı, dikkat dağınıklığı, uyku bozukluğuyla çıkabilir. Bu tür durumlarda muhakkak bir uzmandan bu konuda yardım alsınlar ve konuyu tam olarak netleştirinceye kadar soru sormaya, araştırmaya ve bilgi almaya devam etsinler” diye konuştu. 

Migrenin tedavisine ilişkin de bilgi veren Özge, şunları söyledi: 

“Migren tedavi edilebilen bir hastalık ama kür demiyorum; çünkü kür demek bir hastalığı tamamen ortadan kaldırmak demek. Migren de genlerle ilgili bir boyutu olduğu için uygun genetik yatkınlığı olan kimselerde bu hastalık göründüğü için kür diyemem. Ama biz çocuk-ergen yaş grubunda ağrıları son derece seyrelten ve ağrı atakları olduğu zaman da çok hızlı baş etmelerini sağlayan çözümler üretebiliyoruz ve bununla ilgili yardımcı olabiliyoruz.”

“‘Anne yapamam, başım çok ağrıyor’ kitabını ailelere özellikle öneriyorum” 

2014’te migren hastası çocuklar ve ailelerine kılavuz niteliğinde ‘Anne yapamam, başım çok ağrıyor’ isimli bir kitap çıkardığını belirten Özge, bu kitapta Türkiye genelinde 19 akademisyenin gerçek hasta hikayeleri ile bu hikayelere yazdıkları uzman yorumları bulunduğunu söyledi. Çocuklarının ağrısını, anne-babaların anlayabileceği şekilde bu kitapta anlatıyoruz ve neler yapmaları ya da yapmamaları gerektiği konusunda da onlara somut tavsiyelerde bulunduklarını ifade eden Özge, “Bu kitapla ilgili çok güzel geri bildirimler oldu. Kitabın tüm geliri Çocuk-Ergen Baş Ağrısı Araştırma Fonuna gidiyor. Hiçbir yazar bu kitaptan hiçbir telif hakkı almıyor. Ailelere özellikle öneriyorum. Zaten bu, 2014 Dünya Beyin Yılı kapsamında da ‘yılın kitabı’ olarak ilgi gördü. Kitabın içerisindeki resimler de bizim hastalarımızın çizdiği baş ağrısı resimleri. Çocuklar çizdi bu resimleri. Burada kullandığı renkler, çizgiler, her şey bize bir mesaj veriyor ve biz bunu çok önemsiyoruz” ifadelerini kullandı.  

Kıymet Gökçe - Koray Ünlü
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Türkiye’nin canlı ve minarel türleri bu müzede sergileniyor Türkiye’nin ilk doğa tarih müzesi olma özelliği taşıyan Erzincan’ın Kemaliye ilçesindeki Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi, başta Kemaliye olmak üzere Erzincan ve yurt genelinden canlı ve minarel türlerine ait yaklaşık 5 bin çeşit materyali sergiliyor. Erzincan Kemaliye’deki Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi, Kemaliyeli olan, Prof. Dr. Ali Demirsoy’un katkıları ile kuruldu. Müzeyle ilgili şu bilgilere yer verildi: “Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi, Kemaliye ilçesinde kurulan “Doğa Müzesinde Bilimsel Bir Gezinti” isimli proje kapsamında 2009 yılında kuruldu. Müzenin kuruluşuna Prof. Dr. Ali Demirsoy, Prof. Dr. Aydın Akbulut ve Öğ. Gör. Yusuf Durmuş öncelik etti. Bu müzede sergilenen örneklerin önemli bir kısmı 10 ayrı üniversiteden 48 bilim insanının görev aldığı “Kemaliye ve Çevresinin Biyoçeşitlilik Açısından İncelenmesi” projesi kapsamında bölgeden toplanan jeolojik ve biyolojik örneklerden oluşmakta. Kurulduğu tarihten bugüne bölge halkı, öğrenciler ve ekoturizm açısından önemli bir ilgi odağı oldu. Ülkemizin değişik bölgelerinden ve Kemaliye çevresinden alınan mineral, taş, toprak ve her türlü jeolojik materyal MTA’daki uzmanlara teşhis ettirilerek dolabların içindeki raflarda uygun kaplarda sergilenmekte. Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş mineral, kristal, toprak, kayaç örnekleri sergilenmekte. Kemaliye ve çevresinin Gastropad, Bivalvia ve Echinodermata gruplarına ait fosil örnekleri teşhis edilerek, raflarda sergilenmekte. Bir hücreli bitki ve hayvanların mikroskop altında görüntülerinin sunulduğu bir bölüm bulunmakta. Karasal ekosistemin ilk canlı gruplarından olan likenler doğal ortamına uygun habitat ortamları hazırlanarak sergilenmekte. Yine Kemaliye’den toplanan ve teşhis edilen karayosunu örnekleri sergi panolarına yerleştirilerek sunulmakta. Omurgasızların önemli bir kısmı formol ve alkol içinde kavanozlarda etiketleriyle birlikte sunulmakta. Böceklerin büyük bir kısmı, bilimsel örnek hazırlama yöntemine göre içi boşaltılıp tahnit edilmiş, özel böcek iğnelerine geçirilerek panolarda (müze görsel materyali olarak) ya da parazitlere karşı özel korumalı, çekmeli müze dolaplarında saklanmakta. Müzenin en ağırlıklı kısmını böcekler ve herbaryum materyali oluşturmakta. Bölgenin ve ülkemizin tatlısularında ve denizlerinde yaşayan balık örnekleri çeşitli kimyasal işlemlerden geçirerek (formolalkol) görsel malzemeye dönüştürülerek sergileniyor. Aynı işlem amfibiler için de yapılmıştır. Farklı türlerden oluşan amfibi örnekleri alkollü kaplar içinde ve sergi dolaplarında teşhir edilmekte. Birçok zehirli yılın türünün bulunduğu sürüngen örnekleri de aynı yöntemle görsel malzemeye dönüştürülmüştür. Özellikleri, zehirleri ve korunma önlemleri konusunda bilgiler verilmiştir. Çeşitli fırsatlarla elde edilmiş kuş örnekleri tahnit edilerek sunulmaktadır. Kemaliye ve çevresinden 200 yakın kuş türünün (bir kısmı göçücü, transit) varlığı bilinmektedir. Bu kuş türlerine ilişkin tanıtıcı resimler ve tahnit malzemeleri önemli bir eğitim malzemesi niteliği taşımakta. Türkiye’deki yırtıcıların büyük bir kısmını barındıran yörede, memeliler önemli bir yer tutmaktadır. Soyu tehdit altında olan ayı, kurt, vaşak, sansar, dağ keçisi, porsuk, sincap, yedi uyur, fındık faresi, yer sincabı, çok sayıda küçük memeli ve kemirici türleri yörenin fauna elemanları olarak müzede halkın ve eğitim camiasının hizmetine sunulmuştur. Çeşitli şartlar altında elde edilmiş olan büyük ve küçük memeliler tahnit edilerek üç boyutlu sergilenmiştir. Ayrıca bu memelilerin postları ve bazılarının iskeletleri de sergilenmekte ve tanıtıcı bilgi verilemekte. Kemaliye ve çevresinden teşhis edilen 1000 kadar bitkinin en az yarısı, özellikle soğanlı bitkiler görsel olarak sunulmuştur. Bitkiler müze materyali olarak preslendikten sonra kartonlara yapıştırılmıştır. Bu örneklerin hepsi herbaryum örnekleri olarak özel dolaplarda bilim insanlarının kullanımına açıktır ve sergilenmekte”