KÜLTÜR SANAT - 06 Haziran 2018 Çarşamba 12:12

Ateşten gelen ilham sanata dönüştü

A
A
A
Ateşten gelen ilham sanata dönüştü

Ateşle çizim yapan İranlı Sanatçı Ahad Saadi’nin “Azarnegari” tekniğiyle yarattığı eserleri, Anadolu yakasında bulunan bir alışveriş merkezinin sanat galerisinde, sanatseverlerle buluştu.

Ahad Saadi'nin "Aşk ve Yaşam" temalı sergisi kapsamında gerçekleşen etkinliğe, İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı ve Avrasya Üniversiteler Birliği Başkanı Dr. Mustafa Aydın, İran İstanbul Başkonsolosluğu Kültür Ataşesi Abdolreza Rashed, serginin yapıldığı alışveriş merkezinin Genel Müdürü Müge Tuna ve sanatseverler katıldı.

Bu çizimlerde boya ya da kalem yok

İranlı sanatçı Saadi’nin oluşturduğu Azarnegari tekniği, ateşle çizim yapılarak tek tek kesilmiş kumaşların ateşle yakılıp yapıştırılmasından elde edilen harika eserleri içinde barındırıyor. Bu sanatın ilhamının nereden geldiğini sorduğumuz Saadi, ilk ilhamın 14 yaşında geldiğini belirterek şöyle konuştu: ”Azarnegari Farsça bir kelimedir ve ateşle çizim yapmak anlamına gelir. Yüz binlerce kumaşı yakıp bu sanatı ortaya çıkarıyorum. Ben ailemin kontrolünde ateşle oynamayı severdim. Bir gün annemin kumaşını yakmıştım söndürmeye çalışırken oluşan desen ilgimi çok çekti. Bunların yapışmasıyla ilham geldi ve ilk tablomu bu şekilde yaptım.  Annemle babam çok takdir ettiler. Yolculuğum burada başladı ve hiçbir öğretmenden yardım almadan, sadece kendi hayal gücüm ve başarımla bu noktaya geldim. Annem bu eserimi hala saklıyor. Benim herkese tavsiyem her zaman hedefiniz olsun ve başarmak için tek başınıza inanarak hedefinize doğru ilerleyin. Tek başınıza çıkacağınız yolda daha cesaretli ve başarılı olursunuz.”

16 aylık emek ve bir tablo

Azarnegari tekniğini, Tahran Milli Kültür Bakanlığı tarafından uzman onayıyla teyit ettirdikten sonra resmi kayıt altına geçirten Saadi,  İran sanatından ilham aldığı bu çalışmalarda tamamen kendi hislerinden ve bu sanatların derinliğinden beslenerek doğa, felsefe, sevgi odaklı, evren ve insanla doğrudan bağ oluşturan eserler ortaya koydu. Eserlerinde; evrimi, insanın aşk ve sevgi aracılığıyla kazandığı hayat enerjisini birleştirerek insanın doğayla ilişkisinin önemine de değindi. Sergide en çok uğraştığı tablonun manevi anlamda ve emek olarak çok değerli bir tablo olup, 16 ay süren eseri olduğunu belirten Saadi, “Belki bir 10 yıl sonra kendim gibi birini bulursam ona da bu tekniği öğretebilirim. Çünkü Azarnegari zaman anlamında çok emek isteyen ve uzun süren bir iş olduğu için öğrenci yetiştirmek çok zor” dedi.

UNESCO kayıtlarına geçecek

"Azarnegari" sanatının yeni bir akım olduğunu belirten Ahad Saadi, "Bu dünyada bir ilk, sanatta yeni bir akım olarak geçiyor. İran Kültür Bakanlığı uzmanları tarafından 2008'de onaylandı. 2014'te patenti alındı. 2016'da İran Bilim Bakanlığı sergime geldi ve en kısa zamanda UNESCO'da kayda geçmesi için talimat verildi, işlemler başlatıldı. Süreç dört yılı bulabilir. Bu süreç sonunda ilk defa bir sanatçı ve eseri UNESCO kayıtlarına geçecek" diye konuştu.

“En çok Hayat Tablosu ilgimi çekti”

Ahad Saadi'nin ‘Aşk ve Yaşam’ temalı sergisi kapsamında gerçekleşen etkinlikte sergi alanında yer alan eserlerden çok etkilendiğini belirten, İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı ve Avrasya Üniversiteler Birliği Başkanı Dr. Mustafa Aydın eserlerle ilgili, “Saadi’nin bulmuş olduğu teknik dünyada ilk kez uygulanan bir tekniktir. Sanatçının kumaş parçalarını yakarak birleştirme ve hayal ettiklerini uygulamasıyla eşsiz tablolar meydana geliyor.  Ahad Saadi, bana göre İran kültürünün yansımasını bu tablolarında sanatseverlerle buluşturuyor. Benim en çok ilgimi çeken tablo ‘Hayat Tablosu’ oldu. Oradaki toprak, hepimizin topraktan gelip toprağa döneceğimizi temsil ederken, topraktan doğum, aşk, sevgi ve sonrasında yok olup gitmeyi toprağa geri dönmeyi temsil ediyor. Bu çok anlamlı ve beni de çok etkiledi.” açıklamasında bulundu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”
Samsun Ormanda çöp toplama etkinliği Samsun’un Vezirköprü ilçesinde “Orman Benim” sloganı ile ormanda çöp toplama etkinliği yapıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü tarafından “Orman Benim” sloganı ile 81 ilde ve bütün ilçelerde, orman yangınlarına karşı farkındalık oluşturmak için bir program düzenlendi. Vezirköprü’deki farkındalık etkinliği ise Çaputlu mevkisinde gerçekleştirildi. Amaçlarının orman yangınları çıkmadan önlem almak olduğunu belirten Vezirköprü Orman İşletme Müdürü Mecit Koçak, “Orman Benim” yangınlara karşı farkındalık programı ile ilgili yapığı açıklamada, amaçlarının yangın çıkmadan önlem almak olduğunu belirterek, “Benim Ormanım’ etkinliği kapsamında Türkiye’nin bütün illerinde ve tüm ilçelerinde bu etkinlik düzenlendi. Bizler de Kaymakamlık, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı ve bazı sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile Çaputlu mevkisinde etkinliğimizi gerçekleştirdik. Amacımız, çevremizin daha temiz olması, özellikle küresel ısınmadan kaynaklı son yıllardaki orman yangınlarına karşı dikkat çekmek ve yangın çıkmadan tedbir almak. Çıkan yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı, yanan alanların da yüzde 99’u insan kaynaklıdır. Yangını çıkmadan önlemek için bu proje başlatıldı" dedi. Programa İlçe Kaymakamı Özgür Kaya, Cumhuriyet Başsavcısı Emre Kaya, Vezirköprü Meslek Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Necati Tomal, İlçe Jandarma Komutanı J. Binbaşı Ümit Çetinkaya, İlçe Emniyet Müdürü Ahmet Çelik, kurum müdürleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
İstanbul Esenyurt’ta uyuşturucu serasına çevrilen eve operasyon: 15 kilogram esrar ele geçirildi Esenyurt’ta Güven Timleri tarafından uyuşturucu serasına çevrilen eve operasyon düzenlendi. Operasyonda özel düzenekle saksılara ekilmiş 15 kilogram esrar ele geçirilirken 1 kişi yakalandı. Alınan bilgiye göre, dün Esenyurt Mehterçeşme Mahallesi Hacı Bayram Veli Caddesi’nde yayılan kokudan şüphelenen polis ekipleri bölgeyi incelemeye aldı. Yapılan incelemenin ardından polis ekipleri cadde üzerindeki binada bir daireyi gözlem altına aldı. Yapılan takibin ardından 5 katlı apartmanın 5. Katındaki daireye gelen ekipler şüphelilerin kapısını çaldı. Polislerin geldiğini fark eden S.T isimli şüpheli, dairenin terasından çatıya çıkarak karşı binaya geçti. Çatı girişinden yandaki binaya girmeye çalışan S.T aradaki kapının kilitli olması sebebiyle apartman boşluğunda kilitli kaldı. Yan binaya geçtiğini fark eden polis ekipleri, şüpheli S.T’nin kilitli kaldığı kapıyı açarak şahsı gözaltına aldı. Baskın yapılan evde uyuşturucu imalatında kullanılan kimyasallar, özel aydınlatma ve ısıtma sistemleri kurulduğu görüldü. Dairedeki 2 odanın duvarları ve camların alüminyum folyolarla kaplandığı görüldü. Daire içerisinde kokuyu önlemek için havalandırma sistemi kurulduğu belirlendi. Yapılan baskında, toplamda 15 kilogram esrar maddesi ele geçirildi. Polis olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı.