DÜNYA - 17 Şubat 2020 Pazartesi 14:10

Avrupa’da en yüksek intihar oranı Fransa'da

A
A
A
Avrupa’da en yüksek intihar oranı Fransa'da

Avrupa'da intihar oranlarının dünya ortalamasının üzerinde olduğu belirlendi. Dünya Sağlık Örgütü'nün de verilerine göre, dünya genelinde ortalama her 100 bin kişiden 10.5'i intihar ederken, Avrupa'da bu rakam 100 bin kişide 12.9’a yükseliyor. Her yıl 1 milyondan fazla insanın ölüm sebebi olan intihar vakalarının Avrupa’daki rekoru ise Fransa’da kaydedildi.

Avrupa'da intihar vak'ası sayısının dünya ortalamasının üzerinde olduğu belirlendi. Dünya genelinde yılda ortalama 800 bin kişinin intihar ettiği, her 40 saniyede bir kişinin hayatına son verdiği saptanırken, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) geçtiğimiz Eylül ayında yayınladığı rapor da Avrupa'daki yüksek intihar oranlarını teyit etti. Buna göre, her 100 bin Avrupalıdan 12.9'u intihar ederken, dünya genelinde bu sayı 10.5.

Avrupa kıt'asında yüksek intihar oranları yine 100 bin kişiye 25 intihar vak'asıyla Litvanya'da görülürken, Litvanya'yı 17 kişiyle Letonya, 14 kişiyle Slovenya ve Estonya takip ediyor. Litvanya'daki intiharlar daha çok kırsal bölgelerde görülürken, uzmanlar bu durumu devlet üretme çiftliklerinin kapanmasıyla işsizliğin arttığı bu bölgelerdeki eğitimsiz, mesleki becerisi olmayan ve çoğunluğu ileri yaşta olan kişilerin ortaya çıkan yeni gerçekliğe ayak uyduramamasıyla açıklıyor.

İntihar rekoru Fransa’da
En çok orta yaşlı işsiz kadınlarda görülen intihar sayısının 2030 yılına kadar dünya çapında iki katına çıkacağı ve ölümlerin 12. sebebi olacağı öngörülüyor. Her yıl 1 milyondan fazla insanın ölüm sebebi olan intihar vak'alarının Avrupa’daki rekoru Fransa’da. Her yıl yaklaşık 9 bin kişinin intihar ettiği Fransa’da bu sayının azalması için yetkililer çalışmalar yürütüyor.

Avrupa’da en çok intihar vakasının görüldüğü ülkenin Fransa olduğunu açıklayan Fransa Kamu Sağlığı Ajansı, ülke çapında intihar sayısını azaltmaya yönelik yeni politikalar uygulanacağını duyurdu. En fazla risk altında evli ve işsiz orta yaşlı kadınların olduğunu açıklayan ajans, ayrıca intiharların yüzde 40’ının akıl sağlığı yerinde olmayan kişilerce gerçekleştirildiğini ve genelde intihar kararının travmatik bir olay sonrası alındığını açıkladı. Avrupa birincisi olan Fransa’dan sonra en çok intihar yaşanan Avrupa ülkelerinin doğu Avrupa ülkeleri, Finlandiya ve Belçika olduğu bildirildi. 25 bin 319 Fransız üzerinden yapılan araştırmalara göre, 2017 yılında 18-75 yaş arası kişilerin yüzde 4.7’sinin intiharı düşündüğü ortaya çıktı.

İntiharların bulaşıcı bir psikolojik etkisi olduğunu savunan Psikiyatri Uzmanı Pierre Thomas, “İntihar eden bir kişi çevresindeki 20’den fazla kişiyi etkiliyor. İntihar fikrini yayıyor” dedi ve intihar haberinin başkalarını da intihara yönelttiğin açıkladı.

100 bin intihar girişimi
Fransa’da 2008 ile 2017 arası 100 bin kişinin intihar teşebbüsü ile hastaneye kaldırıldığı, çoğunluğun ilaç alarak ölmeyi denediği öğrenildi. Fransa’nın intihardan en çok etkilenen 3 bölgesinin Bretagne, Normandie ve Hauts-de-France olan soğuk bölgeleri olduğu ve buralarda ülke yüzdesinden daha fazla intihar yaşandığı bildirildi. En çok intihar teşebbüsünde bulunanların 15-19 yaş arası genç kızlar ve 50 yaşını geçen erkeklerin olduğunu açıklayan sağlık ajansı ekonomik durumun kötüleşmesi ile intihar teşebbüslerinin arttığını açıkladı.
Öte yandan her yıl teşebbüs edenlerin yüzde 10’unun tekrar intihar etmeyi denediği, kadınların erkeklerden daha fazla teşebbüste bulunduğu fakat erkeklerin daha fazla intihar etmeyi başardığı öğrenildi.

Çocuk ve genç intiharları da yüksek
Slovenya ve Estonya'yı ise her 100 bin kişiden 13'ünün intihar ettiği Finlandiya, Macaristan, Moldovya ve Polonya takip ediyor. Polonya İntihar Araştırmaları Derneği'ne göre, ülkede her gün 15 kişi intihar ederken, bunların 12'sini erkekler oluşturuyor. Yapılan araştırmalar da gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde erkeklerin kadınlara kıyasla 3 kat daha fazla oranda intihar ettiğini ortaya koyarken, bu rakam Avrupa'daki intihar vakalarınınsa yüzde 77'sine tekabül ediyor. Polonya, çocuk ve genç intiharlarında ise Avrupa'da başı çeken ülkeler arasında bulunuyor. Polonya Emniyet Müdürlüğü verilerine göre, 2019 yılında ülkede 7-24 yaş arası 458 çocuk ve genç intihar sonucu hayatını kaybederken, uzmanlar ülkede çocukluk depresyonu eğiliminin artış görüldüğü uyarısında bulunuyor.

Rusya, Belarus ve Ukrayna'da da intihar rakamları dikkat çekiyor
Polonya'nın komşusu Doğu Avrupa ülkelerinde de intihar oranlarının oldukça yüksek olduğu gözlemleniyor. Rusya'da her 100 bin kişiden 26'sı intihar yoluyla hayatına son verirken, Belarus'ta bu rakam 21, Ukrayna'da ise 18. Alkol bağımlılığı, stresle başa çıkamama, maddi problemler, kronik hastalıklar, sistematik şekilde şiddete, eziyete maruz kalmak gibi etkenlerin intihar davranışıyla güçlü şekilde ilişkili olduğunu ifade eden uzmanlar, 2010-2016 yılları arasında intihar vak'alarının dünya çapında yüzde 10 oranında azaldığını ancak halen önemli ölçüde iyileştirmeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor.

Belçika intiharda Avrupa’da beşinci sırada
Belçika, Avrupa’da kaydedilen intihar vak'aları noktasında resmi verilere göre beşinci sırada yer alıyor. En son 2016 yılında güncellenmiş resmi kayıtlara göre, yılda 2 bin kişinin kendi hayatına son verdiği bildiriliyor. Son yıllarda intihar olaylarına karşı “herkes engel olabilir” temalı kampanyalarla engellenmeye çalışılan intihar olaylarında günde 6 kişinin intihar ettiği belirtiliyor.

Belçika İntihar Önleme Merkezi verilerine göre, geçmiş yıllarda altıncı sırada bulunan Belçika; Litvanya, Letonya, Slovenya ve Macaristan’ın ardından beşinci sırada yer aldı. Resmi kayıtlı vak'alardan çok daha fazla intihar olayının bulunduğu ancak bunların büyük bölümünün ölüm beyanına yansımadığı belirtilen Belçika’da intihar oranı her 100 bin kişide 17.11 olarak ortaya çıkıyor.

Resmi verilere bilinçli yapılan trafik kazaları gibi çoğu vak'a kaydedilmediği Belçika’da kendi hayatına son verme anlamına gelen ve tartışmalara neden olan ötenazi oranları yansıtılmıyor. Aile hekimleri tarafından ölüm nedeni tespitlerinde ya da aileler tarafından yapılan ölüm beyanlarında toplumsal olarak hoş görülmeyen intiharın ölüm nedeni olarak kaydettirilmemesi sonucu resmi oranların gerçeği yansıtmadığı ifade ediliyor.

Yükselen intihar olaylarının ana sebepleri arasında akıl hastalıkları, ekonomik nedenler ve son yıllarda siber taciz vak'alarının yer aldığı belirtiliyor. Özellikle 2016 yılından beri intihar olaylarına karşı toplumsal bilinçlendirme ve uzman yardım mekanizmaları kurulmuştu. Belçika’da yabancı kökenlilerde de intihar vak'alarına yüksek oranda rastlanıyor. Belçika’nın Gent şehrinde özellikle 2019 yılında Türk kökenliler arasında yaşanan intihar olayları kumar alışkanlığına bağlı aile sorunlarının sonucu olarak ön plana çıktı.

İngiltere’de yılda 6 bin 507 intihar
İngiltere'deki intihar oranı ise 2002'den bu yana en yüksek seviyesine yükseldi. Ulusal İstatistik Ofisi'ne göre 2018 Nisan-2019 Nisan tarihleri arasında, Birleşik Krallık'ta toplamda 6 bin 507 intihar kaydedildi. İntihar edenler her 100 bin kişide 11.2 olurken, bu sayı 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 11.8 artış gösterdi. Erkekler, İntihar edenlerin dörtte üçünü oluşturuyor. Elde edilen verilerde 10 ila 24 yaş arasındaki gençlerin intihar oranlarında artış görülmesi ile ilgili özel endişeler ortaya çıktı. Bu yaş grubunun intihar ortalaması son 19 yılın en yüksek seviyesine ulaşırken, genç kadınların oranı tüm zamanların en yüksek seviyesinde olduğu kaydedildi.

İngiltere ve İrlanda'da intihar riski altında olan kişilere duygusal destek sağlamayı amaçlayan kayıtlı yardım kuruluşu Samaritans'ın CEO'su Ruth Sutherland, “Beş yıl içinde ilk kez, İngiltere'deki intihar oranının 2017'ye göre 686 ölümle artması son derece endişe vericidir. Bu ölümlerin her biri aileleri, arkadaşları ve toplulukları mahveden bir trajedi. Toplam artış sadece bu yıl görülmüş olsa da bunun daha uzun vadeli bir eğilimin başlangıcı olmadığını umuyoruz” ifadelerini kullandı. İntihar vakalarında kaydedilen artışın nedenin araştırılması gerektiğini vurgulayan Sutherland, “İntiharın kaçınılmaz olmadığını biliyoruz; önlenebilir ve intiharı önlemek için cesaret verici adımlar atıldı. Ancak intihara ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak bakmamız gerekiyor” açıklamasını yaptı.

Ebru Orhan - Mustafa Ulusoy - Yunus Dalgıç - Özlem Kaplan

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Tavuk eti ihracatına sınırlama Ticaret Bakanlığı tarafından, bütün ve parça dahil olmak üzere, tavuk eti ihracatının 1 Mayıs 2024 tarihinden 31 Aralık 2024 tarihine kadar, aylık bazda azami 10 bin ton, toplamda ise bu yıl sonuna kadar 80 bin ton olacak şekilde sınırlandırılmasına karar verildi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, kümes hayvancılığı ve beyaz et sektöründe dünyanın en önemli üretici ve ihracatçı ülkeleri arasında yer alan Türkiye’de, yıllardır süregelen üretim ve ihracattaki doğru politikalar ile mevcut üretim hacmine ulaşıldığı, sektörün uzun yıllardır iç talep ile yurt dışı talebi bir arada karşılayabilecek kabiliyeti muhafaza ettiği belirtildi. Son yıllarda yaşanan bölgesel ve küresel risklerin, küresel gıda fiyat endeksi üzerinde yukarı yönlü bir eğilim oluşturduğu ve özellikle temel tarım ürünlerinde ülkelerin iç piyasa arzını koruma faaliyetlerini ortaya çıkardığına dikkat çekilerek muhtelif ürünler ile birlikte Türkiye’de tüketim açısından en önemli hayvansal protein aracı olan kümes hayvancılığı ürünlerinin de 2023 yılının Mayıs ayında ’İhracı Kayda Bağlı Mallar Listesi’ne alındığı hatırlatıldı. Açıklamada, "Bununla beraber, 2024 yılının ilk aylarında tavuk eti fiyatlarındaki artış hızının genel enflasyonun, yem ve enerji gibi maliyet kalemleri ile döviz kurundaki aylık fiyat değişimlerinin çok üzerine çıktığı gözlemlenmiştir. Bu durum, söz konusu ürün grubunda olağan piyasa şartlarının dışına çıkıldığını ve olağan fiyatlama davranışlarının bozulduğunu göstermiştir. Fiyat oluşumları izlenirken üretim ve ihracat gelişimleri analiz edilmiş, iç ve dış talepte muhtemel senaryolar titizlikle tetkik edilmiş, ilgili kamu kurumları ve sektörel kuruluşlar ile istişareler gerçekleştirilerek, üretim, tüketim, dış ticaret ve fiyat oluşumları kapsamında detaylı bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Tüketim alışkanlıklarındaki ve iç talepte yaşanan değişimlerin, spekülatif fiyat yükselişlerini beraberinde getirdiği görülmüştür. Yapılan analizler iç piyasada tüketici refahının korunabilmesi için arz yönlü sıkıntılara mahal verilmemesini teminen, söz konusu ürün ihracatına yönelik bir takım düzenlemeler yapılması gerekliliğini ispat etmiştir" ifadeleri yer aldı. Açıklamada, sektörde ölçek ekonomisinin sürdürülebilmesi, iç talepte yaşanabilecek dalgalanmaların üretim kaybına sebebiyet vermemesi ve yoğun çabalar ile kazanılan ihracat pazarlarının korunabilmesinin de Türkiye’nin ekonomik menfaatleri açısından önemli olduğunun değerlendirildiğine dikkati çekilerek, "Ticaret Bakanlığımız tarafından, başta Tarım ve Orman Bakanlığı, ilgili resmi ve sektörel kuruluşlar ile yapılan istişareler ve çalışmalar sonucunda, bütün ve parça dahil olmak üzere, tavuk eti ihracatının 1 Mayıs 2024 tarihinden 31 Aralık 2024 tarihine kadar, aylık bazda azami 10 bin ton, toplamda ise bu yıl sonuna kadar 80 bin ton olacak şekilde sınırlandırılmasına karar verilmiştir" dendi. Denetlenen firmaların yarısına idari para cezası verildi Öte yandan, tavuk eti ürünleri satışlarındaki fiyat artışlarına ilişkin 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında inceleme yapıldığı belirtilerek şöyle denildi: "1.10.2022-31.10.2023 tarihleri dönemini kapsayacak şekilde 16 üretici firmaya Ticaret Bakanlığımız müfettişlerince denetimler gerçekleştirilmiştir. Söz konusu denetimler sonucunda Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu tarafından aykırılık yaptığı tespit edilen 8 firma hakkında idari para cezaları verilmiştir. Ancak, son dönemde tavukçuluk sektöründe fahiş fiyat artışı yapıldığına ilişkin şikayet başvuruları sebebiyle, tavukçuluk sektöründe faaliyet gösteren 16 firma hakkında Ticaret Bakanlığımız müfettişlerince denetimlere geçtiğimiz günlerde yeniden başlanmıştır. Ayrıca, Rekabet Kurumu tarafından da 04.01.2024 tarihinde beyaz et sektöründe faaliyet gösteren bazı firmalar hakkında açılan soruşturmanın gerekli idari para cezaları ile sonuçlandırıldığı ve ilgili firmalara 26.4.2024 tarihinde tebliğ edildiği öğrenilmiştir. Bu çerçevede, Tarım ve Orman Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili resmi kuruluşlar ve sektörel kuruluşlar ile koordinasyon halinde çalışarak, ülkemizin tarım ürünleri politikaları ve muhtelif gıda ürünlerinin iç ve dış ticaretinde yapılan düzenlemelerin temel amaçları; dünyada ortaya çıkan yeni eğilimler de dikkate alınarak, yurt içi üretim ve tüketim dengesinin korunması; önceliğimiz olarak yurt içi tüketimin vatandaşlarımız için makul fiyatlarla karşılanması, gıda arz güvenliğinin önündeki tehditlerin bertaraf edilerek ülkemizde sürdürülebilir gıda arzının sağlanmasıdır." Açıklamada, "Önümüzdeki dönemde de, Ticaret Bakanlığımızca, başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere, ilgili devlet kuruluşları ve ilgili özel sektör kuruluşları ile güçlü bir işbirliği yapılarak, gıda arzının ve güvenliğinin korunması, halkımızın gıdaya makul fiyatlarla ulaşımının kolaylaştırılması ve gıda piyasalarında oluşabilecek spekülasyonların önlenmesine yönelik olarak görev ve yetki alanımızda bulunan bütün politika ve denetim araçlarına kararlılıkla başvurulacaktır" ifadeleri yer aldı.
İstanbul Doç. Dr. Gülçin Taşkıran: “Kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı istihdam ediliyor” Her yıl olduğu gibi, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın gelmesiyle birlikte, Türkiye’deki işçi sınıfının hakları ve emek mücadelesi gündemin en önemli konularından biri haline geliyor. Ancak bu yıl, özellikle de "Emeğin Kadın Suretleri" adlı derleme kitabının yayınlanmasıyla, sadece işçilerin değil, özellikle kadın işçilerin yaşadığı eşitsizliği ve hak ihlallerini gözler önüne serdi. Altınbaş Üniversitesi Yayınları tarafından 2024 yılında basılan ve İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doçent Doktor Gülçin Taşkıran editörlüğünde hazırlanan "Emeğin Kadın Suretleri", Türkiye’de kadın emeğinin durumunu çok yönlü bir şekilde ele alıyor. Kitap, 9 kadın akademisyenin kaleme aldığı 8 makaleden oluşuyor ve kadın emeğinin toplumsal cinsiyet rolleri, işgücü piyasasındaki ayrımcılık, yoksulluk, güvencesizlik ve daha pek çok konuyu içeriyor. Kitaptan elde edilen verilere göre, Türkiye’de işgücüne katılım oranı her ne kadar artsa da, kadınların işgücündeki payı AB ve OECD ülkelerinin ortalamasının çok altında. Kadınlar, genellikle düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Üstelik ev içi bakım hizmetlerinin kadının asli görevi olarak görülmesi, kadınların işe girişlerini engelliyor ve ekonomik bağımsızlıklarını sınırlıyor. Kitapta ele alınan diğer önemli konular arasında eğitimde ve sağlık alanında cinsiyet eşitsizliği ve kadın yoksulluğu konusu. Özellikle, kadınların eğitim seviyesinin yüksek olmasına rağmen, işgücüne katılımdaki eşitsizlik ve ücret farklılıkları dikkat çekiyor. Ancak "Emeğin Kadın Suretleri" sadece sorunları dile getirmekle kalmıyor, aynı zamanda çözüm önerileri de sunuyor. Kadınların işgücüne katılımını artırmak için evde bakım hizmetlerinin kamusal hizmet olarak sunulması, kadınlar için güvencesiz ve yarı zamanlı işler değil, tam zamanlı ve güvenceli işler sağlanması ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için politika değişikliklerinin gerekliliği vurgulanıyor. Kadın emeğinde yaşanan eşitsizlikler kitaptan alınan veriler ışığında şu şekilde ele alınıyor: -Türkiye’de işgücüne katılım oranı yüzde 54,3 iken, bu oranın sadece yüzde 34,5’ini kadınlar oluşturuyor -Türkiye’de dar tanımlı kadın işsizliği yüzde 11,3 olarak açıklansa da, işe ihtiyacı olduğu halde iş aramaktan vazgeçmiş, iş bulma ümidini yitirmiş ve zamana bağlı eksik istihdam edilmiş kadınların da dahil edildiği geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 32,9 -Kadınlar, erkeklere göre yüzde 15 daha düşük ücretlerde çalışıyor -Kadınlar yoğun işgücü gerektiren ve vasıfsız işlerde daha fazla yer alıyorlar -Ev işleri ve evde bakım hizmetleri, kadınların işgücüne katılımlarını ve iş yaşamındaki ilerleyişlerini olumsuz etkiliyor -Eğitim seviyeleri erkeklere göre daha yüksek olmasına rağmen, bu durum her zaman iş bulmalarını ve daha yüksek ücret almalarını garantilemiyor Kadın emeği görünmez ve değersiz kılınıyor Kitapta ayrıca kadınların emeğinin genellikle görünmez ve değersiz kılındığı, kadınların hem ücretli hem de ücretsiz emek sömürüsüne maruz kaldığı, işgücüne katılımlarının önündeki engellerin kaldırılması için politikalar geliştirilmesi gerektiği ve toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikle mücadele edilmesi gibi önemli konuların da altı çiziliyor. Kayıt dışı kadın istihdam oranı yüzde 30,8 Kayıt dışı istihdamın hala daha kanayan bir yara olduğu Türkiye’de kadınların daha fazla kayıt dışı istihdamda yer aldığı gerçeği de kitapla birlikte okuyucuya sunuluyor. Paylaşılan kayıt dışı istihdam verileri şu şekilde: “Türkiye’de 2023 verilerine göre kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı istihdam ediliyor. Kayıt dışı istihdam edilme emeğin çok önemli hak kayıplarına uğramasına neden olmaktadır. Kayıt dışılık sebebiyle sigortasız, doğal olarak da iş güvencesiz, düşük ücretli, örgütlenme şansı çok düşük, iş güvenliği önlemleri alınmayan işlerde çalıştırılan kadınlar, kadın olarak yaşadıkları dezavantajı ve yoksulluk riskini, emekli gelirinden mahrum kalarak yaşlılıkta da dezavantaj olarak derinden hissetmek durumunda kalmaktadır.” İstihdamda cinsiyete dayalı ücret açığı Kadınların erkeklerden daha düşük ücretle çalıştırılması eğilimi kapitalizmin ilk dönemlerinde kendini göstermesine rağmen günümüzde hala devam etmektedir. Kitapta da OECD verilerine göre 2021 yılında OECD ülkelerinde ücrete dayalı cinsiyet açığı yüzde 12, Türkiye’de ise yüzde 15,6 düzeyinde olduğu bilgisine yer verilerek şöyle devam edildi: “İstihdamda cinsiyete dayalı ücret açığı, erkek ve kadın çalışanlar arasındaki ücret farkını ve genellikle kadınların erkeklere göre daha düşük ücret almalarını ifade etmek için kullanılır. Bu ücret açığının birçok sebebi vardır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın emeğinin ikincil görülmesi en temel sebeplerdir. Kadını özel alana/evine uygun gören bakış açısıyla kadının evlenme, işten ayrılma, analık ve çocuk bakımı gibi sebeplerle yasal izin kullanma ihtimalinin yüksek görülmesi de işverenlerin düşük ücret politikasını açıklamak için öne sürdükleri gerekçeler arasında yer almaktadır. Bunlara ek olarak kadınların ev ve hane üzerinden cinsiyet rollerinin tanımlanması sebebiyle eğitimden uzak tutulması ya da erken koparılması, kadınların genel itibariyle vasıfsız ya da düşük vasıflı işlere yönelmesine neden olmaktadır. Ancak kadının eğitim düzeyi erkek emeğinin eğitim düzeyiyle eşit hatta daha yüksek olduğu durumlarda da kadının işgücü piyasasında erkeğin ücret gücünü elinde bulundurduğu görülmektedir.” “Birlikte hareket edilmeli” Doç. Dr. Gülçin Taşkıran kitapla ilgili yaptığı değerlendirmede ise sorunların üstesinden gelmek için birlikte hareket edilmesi gerektiğine vurgu yaparak şunları söyledi: “Bu sorunların üstesinden gelmek ve kadınların işgücüne katılımını artırmak için politika yapıcıların ve toplumun birlikte hareket etmesi gerekiyor. Kadınların işgücüne katılımını artırmak için evde bakım hizmetleri kamusal hizmet olarak sunulmalıdır. Ayrıca kadınlara güvenceli, kayıtlı ve tam zamanlı iş imkanları sağlanmalı, ücret adaletsizliği ve kayıt dışı istihdam gibi sorunlar çözüme kavuşturulmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için cinsiyet ayrımcılığının her seviyede reddedilmesi gerekmektedir. Bu adımların atılması, kadınların ekonomik ve sosyal olarak güçlenmesine ve toplumun genel refahına katkı sağlayacaktır.”