POLİTİKA - 27 Nisan 2015 Pazartesi 14:23

Babacan ’paralel yargı’dan şikayet etti

A
A
A
Babacan ’paralel yargı’dan şikayet etti

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, her hafta farklı bir yargı krizi ile uğraşmak zorunda kaldıklarını belirterek, “İyi bir ekonomi için her türlü ideolojiden arındırılmış bir yargıya ihtiyaç var” dedi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Swiss Otel’de düzenlenen “Forum İstanbul 2015”in açılışına katıldı. Forumun açılış konuşmasını yapan Babacan, 2015 yılının Türkiye açısından önemli bir yıl olduğunu ifade ederek, “Bu yıl genel seçimlerin yapılacağı bir yıl. Bir bakıma 2019’a kadar Türkiye’nin haritası bu yıl çizilecek. Öte yandan G-20’ye başkanlık yaptığı bir yıl” dedi.

“G-20’NİN SİYASİ KONULARA GİRMESİNİ İSTİYORUZ”

“G-20 demek dünya nüfusunun 3’te ikisi demek” diyen Babacan şunları söyledi: “G- 20, 19 ülke ve AB’den oluşuyor. Dünya Ticaretinin yüzde 75’inden, Dünya ekonomisinin yüzde 80’inden söz ediyoruz. Yani temsil gücü çok yüksek. Bu güçlü temsil G- 20’yi siyasi meşrutiyet zemininde kuvvetli bir yapı haline getiriyor. G-20’de mutabakata varılan bir konunun dünya geneline yaygınlaşması çok kolay. 20 üyeli yapı rahat tartışmalı bir alan bulabilir. Biz aslında G-20’nin siyasi konulara girmesini istiyoruz. Dış Politika ve uluslararası güvenlik meseleleri gibi pek çok konuşmalıdır, tartışmalıdır.”

Babacan, bu önerilerine bazı ülkelerin BM’nin gücünü zayıflatacak endişesi ile karşı çıktığını belirterek, konuyla ilgili bir durumu da katılımcılarla paylaştı. Söz konusu önerilerine şiddetle karşı çıkan bir ülkenin dönem başkanlığında bir akşam yemeğinde sadece Suriye krizi konuşulduğunu da ifade eden Babacan, “Bu bir ihtiyaç. Dünyadaki insani krizlere BM’nin çözüm üretmediği bir dönemde G-20’nin bu boşluğu doldurması lazım’’ diye konuştu.

“EKONOMİDE BAŞARININ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ İÇİN SİYASİ İSTİKRAR ÇOK ÖNEMLİ”

Türkiye’nin son 12 yılında yaşadığı ekonomik gelişmelerin tarihi nitelikte olduğunu ifade eden Babacan, “Siyasi istikrarı önemsiyoruz. Ama bu istikrarın kaynağının mutlaka demokrasi olması gerektiğini düşünüyoruz. Çoğulcu bir demokrasiye dayanan bir istikrar. Temel hak ve özgürlüklerde en ileri seviyeye ulaşan bir istikrar seviyesi. İstikrar, güçlü bir Demokrasiye dayanıyorsa sürdürülebilir bir istikrardır. Bu ekonomi içinde olmazsa olmazdır. Ekonomide başarının sürdürülebilirliği içinde siyasi istikrar çok önemlidir. Gücünü iyi bir Demokrasiden alan istikrarın üzerine inşa edilmiş iyi bir program ancak Türkiye’yi ileri götürür. Bunların farkındayız. Önümüzdeki dönem için hazırladığımız tüm programlarda bunlar var” dedi.

“İYİ BİR EKONOMİ İÇİN HER TÜRLÜ İDEOLOJİDEN ARINDIRILMIŞ YARGIYA İHTİYAÇ VAR”

Ali Babacan, önceki gece bir mahkemenin paralel yapı iddialarına ilişkin tutuklanan yaklaşık 70 kişinin tahliyesine karar vermesi ve sonrasında yaşanan sıkıntılara atıfta bulunarak, iyi bir ekonomi için her türlü ideolojiden arındırılmış bir yargıya ihtiyaç olduğunu söyledi. “Türkiye’nin mutlaka iyi işleyen bir yargı sistemine ihtiyacı var. Hukuk güvenliği olmazsa olmaz bir unsur. Gerçek anlamda işleyen bir hukuk devleti olmadan ileri bir ekonomi mümkün değil” diyen Babacan sözlerini şöyle sürdürdü: “Sağlam bir hukuk sistemine sahip olduktan sonra anca Demokrasi sıhhatli bir şekilde işleyebilir. Aksi halde yol kazaları yaşanabilir. Yaklaşık 10 gün önce açıkladığımız yargı sistemi Türkiye için önemli. Hızlı, tutarlı ve güvenli kararlar alan bir yargı sistemi. Bağımsız çalışan ancak bağımsız olduğu kadar tarafsız işleyen bir yargı sistemi. Hiçbir etki altına kalmadan. Falanca yapıymış şucuymuş, bucuymuş, bunların etkisi altında kalmadan sadece Uluslararası evrensel hukuk normları, Anayasa’yı ve kendi yasalarımızı baz alan bir yargı sistemi. Bunu gerçekleştirdiğimiz zaman sağlam Demokrasinin de sağlam ekonominin de temellerini atmış oluruz.”

“HER HAFTA FARKLI BİR YARGI KRİZİ İLE UĞRAŞMAK ZORUNDA KALIYORUZ”

Her hafta yeni bir yargı krizi işle uğraşmak durumunda kaldıklarını aktaran Babacan “Şu an sıkıntılarımız var. Her hafta farklı bir yargı krizi ile uğraşmak zorunda kalıyoruz. Böylesine sıkıntılı bir yargı yapısıyla ileri bir ekonomimizin olması mümkün olmaz. Her türlü ideolojik ya da farklı perspektiflerden arındırılmış evrensel normlara uygun bir yargı sistemini inşa etmemiz son derece önemlidir” şeklinde konuştu.

“GÜVEN VE İSTİKRAR BOZULURSA MEVCUT REFAH SEVİYESİNİ KORUMAK MÜMKÜN DEĞİL”

Bankaların toplam mevduatının yüzde 121’i kadar kredi kullandırmış durumda olduğunu söyleyen Babacan, “Bankalar yurt dışından aldıkları borcu da kredi olarak kullandırmış durumda. Sokaklarda gördüğümüz lüks otomobiller, ya da lüks rezidanslar, AVM’ler varlık olarak elimizde ancak bunun yanında bir dış borç var. Dolayısıyla iç tasarrufları arttırmamız lazım. İç tasarruflara dayanmayan bir büyüme modeli, dış tasarrufları sürekli olarak ülkeye cezp edilmesini mecbur kılan bir büyüme modeli haline getiriyor. Bunu fiilen yaşıyoruz. Türkiye’nin dış tasarrufları cezp etmeye devam etmesi olmazsa olmaz bir şart. Mevcut refah düzeyimiz korumak ve arttırmak istiyorsak Türkiye’nin sürekli olarak yeni finansman girmesi gerekiyor. Buda istikrar ve güvenle olur. Güven ve istikrar varsa dış tasarruflar Türkiye’ye gelmeye devam eder. Güven ve istikrar bozulursa mevcut refah seviyesini korumak mümkün değil” diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Depremlerde camilerin yıkılmasına yol açan minare yıkımlarının çözümü fiber Depremlerde camilerin yıkılmasına yol açan minare yıkımlarının çözümü fiber. Bu yıl 15.’si düzenlenen dünyanın ilk uluslararası Cami Yapı Ekipmanları fuarı dün kapılarını ziyaretçilerine açtı. Yerli ve yabancı çok sayıda katılımcının yer aldığı fuar da en çok ilgiyi ise depremde minare yıkılmalarının önüne geçecek olan çelik konstrüksiyon ve fiber kaplamalı minare görüyor. Türkiye’de yaşanan 6 Şubat depremlerinin ardından 11 ilde birçok cami yıkıldı veya hasar aldı. Bunların birçoğunda minarelerin yıkılması ve camilere hasar vermesi sonucunda gerçekleşti. Ortalama 30 metre yüksekliğinde yapılan betonarme minarelerin ağırlığı takriben 150 ton civarında oluyor. Bu da yıkıldığı esnada hem camilere hem de yakının da bulunan ev ve insanlara zarar veriyor. Konu üzerine araştırma yapan bir firma minare yapımında artık çelik konstrüksiyon üzerine fiberglass kaplama tekniğini kullanıyor. Hem bu şekilde minarelerin muhtemel bir deprem anında yıkılmasının önüne geçiliyor hem de minare ağırlığını 150 tondan 8 tona indiriyor. Konuyla ilgili açıklama yapan firmanın yetkilisi Salih Karadağ, “Biz yaklaşık 20 yıldır betonarme minare yapmaktayız. Son 2 yıldır beton görünümlü fiberglas sistemine geçtik. Depreme daha dayanıklı içinde ki çelik konstrüksiyonun dışında ki görseline varıncaya kadar bu sistemde devam etmekteyiz. Bu sistemin depreme dayanıklı olduğunu belirledik. Betonarme minare ve fiber minare arasında ki en büyük fark ikisi arasında ki ağırlık farkıdır. 30 metre yüksekliğinde bir minarenin ortalama ağırlığı 150 ton civarındayken fiber minare de bu ağırlık 8 ton civarında. Deprem de betonarme minarelerin yıkılmasıyla birlikte camiler yıkıldı veya bu minarelerin üzerlerine düşmesi sonucu insanlarımız da hayatını kaybetmişti. Fiber minaremiz de ise bu olay ortadan kalkmış oluyor. Minarelerimiz çelik olduğu için depremde yıkılmaz en kötü senaryoda üzerine bir şey dahi düşse yıkılmak yerine demiri eğilir. Aynı minare betonarme olarak yıkıldığında 150 ton ile yerde şiddetinde bir deprem etkisi oluştururken bunun kendi ağırlığı 8 ton olduğu için bir sıkıntı oluşturmayacak” açıklamasında bulundu. Hat sanatını ecdadımızın bıraktığı yerden devam ediyor Fuar’da ayrıca hat sanatı noktasında da sergilenen ürünler özellikle yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Hat sanatının camilerin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu belirten Müslüm Korkutata, “Hat sanatı camilerimizin vazgeçilmez unsuru ecdadımızın bıraktığı yerden bunu geliştirmeye devam ediyoruz. Bu kulvarda çok iyi sanatkarlar yetiştirdi ülkemiz. Hem ülke için de hem de ülke dışında bu konuda çok iddialı durumdayız. Medeniyet eski dönemler de camilerin mabetlerin ekseninde gelişiyordu. Osmanlı İslam’ın uzun süre sancaklığını yaptı bayrağını taşıdı. Camilerimiz bu işin sembolü halindeydi. Günümüzde de camilerimiz aynı fonksiyonda roller üstlenmiş durumda” dedi.
Erzurum Rektör Çomaklı, araştırma üniversiteleri destek programına katıldı Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı, Hacettepe Üniversitesi Sıhhiye Yerleşkesi Kültür Merkezinde, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’ın katılımıyla düzenlenen Araştırma Üniversiteleri Destek Programı (ADEP) değerlendirme toplantısına katıldı. Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) 2021’de belirlediği Araştırma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Programının 23 üniversiteyle başarıyla yürütüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Özvar, program kapsamındaki üniversitelerin performanslarının kurul bünyesinde oluşturulan İzleme ve Değerlendirme Komisyonu tarafından yıllık olarak takip edildiğini hatırlatarak sıralamaların her yıl kasım itibarıyla kamuoyu ile paylaşıldığını dile getirdi. Araştırma üniversiteleri arasında yaşanan tatlı rekabetin uluslararası üniversite derecelendirme kuruluşları tarafından her yıl yayınlanan dünya üniversite sıralamalarına, özellikle son 2 yılda olumlu biçimde yansıdığını memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden Özvar, bunun için emeği geçenlere teşekkür etti. 12. Kalkınma Planında yer alan yükseköğretimle ilgili hedeflerden birisinin de Dünya Akademik Başarı Sıralamalarında ilk 500’de yer alan üniversite sayısını 2028’de 10’a çıkarmak olduğunu söyleyen Özvar: "Ben inanıyorum ki araştırma üniversitelerimizin tamamı, fiziksel altyapıları ve sahip oldukları akademik insan kaynağı ile önümüzdeki 5 yılda ilk 500 içerisinde yer alma potansiyeline sahiptirler. Son yıllarda artan uluslararası öğrenci hareketliliğinde bu tür değerlendirmelerin fevkalade önemli olduğunu görüyoruz" dedi. Başkan Özvar: "Destek Programı Uygulamasına Israrla Devam Edeceğiz" ADEP kapsamında üniversitelere 2024’te 400 milyon lira ödenek tahsis edildiğini belirten Özvar, üniversitelerin kendi kaynaklarından aktaracakları rakamlarla 327 projeye, 503,9 milyon lira bütçe aktarımı yapılacağını belirtti. Yükseköğretim Kurulu olarak kalite odaklı anlayışı temel misyon edindiklerini ve bu amaçla araştırma üniversitelerine yönelik destek programlarının uygulanmasına ısrarla devam edeceklerinin vurgulayan Özvar, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tüm üniversitelerimizin araştırma kapasite ve kalitesinin artırılmaya ihtiyacı var. Son 5 yıllık veriler, daha nitelikli yayın sayısında ciddi bir artış olduğunu gösteriyor. Ancak dünyadaki büyük bilim çevreleriyle mukayese edildiğinde hala bilhassa Q1, Q2 yayınları konusunda ciddi mesafe kat etmemiz gerekiyor. Yıllık 45-46 bin düzeyinde olan bilimsel doküman sayısını yayın kalitesinden ödün vermeden biraz daha artırılmasına ihtiyaç vardır. Bunu yapacak kurumların başında araştırma üniversitelerimiz gelmektedir” ifadelerini kullandı. Şenel: "Üniversitelerimizin Ar-Ge Faaliyetlerini Genişletmesini İstiyoruz" ADEP ile araştırma üniversitelerine, yıllık performanslarını dikkate alarak bilimsel araştırma projeleri için kaynak tahsisi yaptıklarını hatırlatan Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı İbrahim Şenel ise bu çerçevede, araştırma üniversitelerine 2022’de 100 milyon lira olarak tahsis ettikleri ödenek tutarını 2023’te 250 milyon liraya yükselttiklerini belirterek şöyle devam etti: "Bu yıl için bu rakam 400 milyon lira olarak Bütçe Kanunu ile belirlenmiş oldu. Cumhurbaşkanımızın olurlarıyla üniversitelerimizin performansları ve uygulama sonuçlarını dikkate alarak ödenek tahsislerini yakın zamanda gerçekleştirmeyi ve ödeneği üniversitelerimize aktarmayı planlıyoruz. Ödenek artışlarıyla araştırma üniversitelerimizin Ar-Ge faaliyetleri ve nitelikli insan gücü yetiştirmesine yönelik imkanlarını genişletmesini, milli politika ve hedeflerimize hizmet edecek çalışmalarını artırarak sürdürmesini bekliyoruz." Rektör Çomaklı: “Araştırma Üniversitesi Ünvanı ile Çalışmalarımıza Kararlılıkla Devam Ediyoruz” Toplantıya ilişkin açıklamada bulunan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı ise: “Araştırma Üniversiteleri Destek Programı (ADEP), ülkemizin araştırma ve geliştirme potansiyelini artırmayı, bilimsel üretkenliği desteklemeyi ve ulusal ve uluslararası düzeyde rekabetçiliği artırmayı hedefleyen önemli bir girişimdir. Bu kapsamda düzenlenen değerlendirme toplantısı, katılımcı üniversitelerin araştırma alanındaki çalışmalarını değerlendirme ve gelecek stratejilerini belirleme fırsatı sunmaktadır. Atatürk Üniversitesi, bilim ve araştırma alanında ulusal ve uluslararası düzeyde tanınan bir kurum olarak, ADEP’in temel amaçlarına uygun şekilde hareket etmekte ve ülkemizin bilimsel gelişimine katkı sağlamaktadır. Üniversitemiz, geniş kapsamlı araştırma projeleri, uluslararası iş birlikleri ve yenilikçi çalışmalarıyla bilim dünyasında kendine sağlam bir yer edinmiştir” şeklinde konuştu. Atatürk Üniversitesinin araştırma alanındaki başarılarını vurgulayan Çomaklı: “Üniversitemizin bilimsel üretkenliğini artırmak ve ulusal düzeydeki rekabetçiliğini güçlendirmek için tüm mensuplarımız ile çalışmalarımıza kararlılıkla devam etmekteyiz. Araştırma Üniversitesi statüsünün gerek finansal açıdan gerekse akademik alanda tanımış olduğu haklar bizim daha da geniş bir yelpazede çalışma yapmamıza vesile oluyor. Bu açıdan ADEP Değerlendirme Toplantısında alınan kararlar ve belirlenen stratejiler doğrultusunda, Atatürk Üniversitesi, araştırma alanındaki başarısını daha da ileriye taşıyacak ve ülkemizin bilimsel ve teknolojik kalkınmasına önemli katkılar sunmaya devam edecektir” dedi. Toplantı; katılımcıların, araştırma politikaları ve stratejileri hakkında bilgi paylaşımında bulunmalarıyla sona erdi.