GÜNDEM - 13 Ağustos 2019 Salı 12:51

Babasıyla sırt sırta verip yerli ve milli engelli asansörü yaptı

A
A
A
Babasıyla sırt sırta verip yerli ve milli engelli asansörü yaptı

Engelli havuz asansörünün yurt dışından geldiğini öğrenen Ahmet Çekirdek ve oğlu Burak Çekirdek, tamamen kendi imkanlarıyla yerli ve milli engelli asansörü üretti.

Dört kuşaktır sanayici olan baba oğul, dörtte bir fiyatına mal ettikleri engelli asansörü ile Türkiye'deki havuzları engelsiz havuza dönüştürmeyi hedeflerken, asansörü deneyimleyen engelli bireyler ise cihaza tam not verdi. 

Ahmet Çekirdek, engelli havuz asansörünün yurt dışından geldiğini öğrenince makine mühendisi olan oğlu Burak Çekirdek ile birlikte harekete geçti. Tamamen kendi imkanlarıyla 2 yıl süren çalışmanın ardından yüzde yüz yerli ve milli engelli asansörü yapan baba oğul, asansörü yurt dışından gelen asansörün dörtte bir fiyatına mal etmeyi başardı. Çevre dostu olarak üretilen engelli havuz asansörü, iki saatte sarj edilebiliyor. 'Engelsiz havuzlar' sloganıyla başladıkları çalışmalarında sona gelen baba oğul, iki yıl içinde 4 model üzerinde çalıştı. En sonunda hem fiyat olarak daha ucuza mal edilebilen, hem kısa süre içinde şarj edilebilen doğaya dost model üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdı. Oğlunun çizimlerini tamamladığı engelli asansörünün parçalarını büyük bir titizlikle üreten baba Çekirdek, çalışmalarını daha ileriye taşımak istediklerini belirtti. Son dönemde artan yerli ve milli projeleri çok önemli bulduklarını ifade eden Baba Çekirdek ve Makine Mühendisi oğlu Burak Çekirdek, Türkiye'de üretim kapasitesinin önemli bir potansiyeli olduğunu ifade etti.

Asansör, engelli vatandaşlardan da tam not aldı 

Yerli ve milli engelli asansörünü havuz başında deneyimleyen Milli Masa Tenisi Sporcusu Nergis Altıntaş, "Deneyimledim çok hoşuma gitti. Bir engelli için bulunmaz bir nimet olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde böyle yerli üretimlerin olması çok büyük bir gurur bizim için. Bir engelli bireyin kendini havuza bırakması özgürce çok önemli. Her havuzda mutlaka kullanılmasını isteriz. Genelde engelliler için bir alan olmadığından havuzun kenarında bacaklarımız tahriş oluyordu. Bu ürünü keşfettiğimizden beri çok büyük bir hevesle havuza giriyoruz. Bizler için büyük mutluluk. Havuza rahatça inip sandalyeme rahatça transfer olabiliyorum. Havuza inerken hiçbir sorun yaşamadım" dedi.

Oğlu çizimini yaptı, baba parçaları hazırladı 

Yıllardır sanayicilik sektöründe olduğunu belirten Baba Ahmet Çekirdek, oğlunun çizimlerini tamamladığı asansörün üretim aşamasını gerçekleştirdiğini ifade ederek, "Üçüncü kuşak sanayiciyim. Oğlum makine mühendisi. Bu kuşak daha tahsilli. Türkiye’de yerli ve milli bir ürün yapalım dedik. Bu makine dışarıdan geliyordu. Dörtte bir fiyatına mal ettik. İnşallah devlete millete hayırlı olur. Türkiye’de çok fazla engelli insan var. Buna ihtiyaç var. Bu yurt dışından korkunç fiyatlara geliyor. Biz devlet desteği ile bunu daha da geliştirebiliriz. Biz bunu devlet millet için yaptık. Yüzde yüz yerli ve milli. Oğlum resimlerini çizdi,birlikte imal ettik. AR-GE çalışması iki yıl sürdü. Her ürün bir ayda çıkıyor. Talep olursa devlet desteğimizle birlikte geliştirip seri üretime geçebiliriz. Biz bunu yaparken 3 ürün denedik. 12 saate şarj oluyordu. Bu iki saatte şarj oluyor. Yerli traktörümüzün olması bizi çok memnun etti" diye konuştu.

"Umarım Türkiye’de girmediği havuz kalmaz" 

Asansörün AR-GE çalışmaları sırasında çevresinde bulunan engelli bireylerin yaşadığı zorlukları göz önünde bulundurduklarını dile getiren Burak Çekirdek, "Dördüncü nesildir sanayiciyiz. Bu bilgi birikimimizi imalata dönüştürüyoruz. Aslında bu cihaz bizim imalata kapasitemizin çok altında. Bu ürünün yurt dışında yapıldığını öğrenince üzüldük. Bizim ülkemizde neden yapılamıyordan yola çıktık. Çeşitli çalışmalardan sonra bu cihazı üretmeyi başardık. Tamamen yerli bir cihaz. Yurt dışından geldiği için çok üzüldük ve yaptık. Yerli olmasından kaynaklı bazı parçaların yapımından süreç uzadı. Maliyeti düşünmek zorundaydık. Bunu alanların ucuz fiyattan görmesi gerekir ki rağbet olsun. Çevremizde engelli dostumuz çok fazlaydı. Onların çektiği sıkıntıları da bildiğimiz için fiyatı minimum tutarak her havuza bir tane verme düşüncesiyle yola çıktık. Engelsiz Havuzlar diye bir sloganımız var. Umarım Türkiye’de girmediği havuz kalmaz. 

Babamla birlikte hazırladık. Onun tecrübesi çok fazla. Bizim de tecrübemiz var. Dönüşler çok olumlu . Yıllardır evinden çıkmayan insanlar havuza giriyor. Ağlayan kişiler gördük. Yurt dışından gelen üründen çok ucuz olması talebi artırıyor. Yurt dışından gelen üründen kapasitemiz daha yüksek. 200 kilogram kapasiteye kadar çıkacak bir cihaz. Biz zaten AR- GE çalışmalarını tamamladık. Türkiye’de yapılacak çok şey var ama yurt dışından alıyoruz. Bu ürünü bize geliştirmek düşüyordu bunu yaptık. Daha büyük projelerimiz için destek bekliyoruz. Biz üzerimize düşen görevi tamamladık. Daha büyük projelerimiz var. Bunları gerçekleştirmek için devletimizin desteğini bekliyoruz. Yerli traktörden çok gurur duyduk. Biz füze yapacak, uçak yapacak güçteyiz.Önünde hiçbir engel yok. İyi organize olursak, diğer ülkeleri geçeceğimize inanıyorum” ifadelerini kullandı.  

Hülya Keklik - Derya Yetim
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.