SAĞLIK - 25 Nisan 2018 Çarşamba 10:10

'Bahar ayları ile artan eklem ağrıları alerjik bir bünyenin habercisi olabilir'

A
A
A
'Bahar ayları ile artan eklem ağrıları alerjik bir bünyenin habercisi olabilir'

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nevzat Selim Gökay, eklem ağrılarının birçok sebebi olabileceğine, ağrılara yol açabilecek etkenlere dair açıklamalarda bulundu.

Doç. Dr. Gökay, bahar ayları ile artan eklem ağrılarının alerjik bir bünyenin habercisi olabileceğine dikkat çekti. Boyun, sırt ve eklem ağrılarının erişkin insanlarda en sık görülen şikayetler arasında olduğunu söyleyen Doç. Dr. Gökay, ilerleyen yaşla beraber eklemlerde görülebilen yıpranma, yani kireçlenmenin sırt ağrısının en yaygın sebeplerinden bir tanesi olduğunu belirtti. 

40'lı yaşlardan sonra görülmeye başlayan sırt ve eklem ağrısının diğer sebepleri arasında yetersiz fiziksel aktivite, aşırı kilolar ve romatizmal hastalıkların geldiğini dile getiren Doç. Dr. Gökay, ''Çağımızın vebası olarak görülen kanser hastalığının ilk bulgusunun da eklem ve sırt ağrısı olabilir. Sebebi ne olursa olsun eklem ağrısı, çalışan insanlarda en fazla iş gücü kaybına yol açan hastalık olarak birinci sırada yer almaktadır'' dedi.

''Kansızlık eklem ağrılarına yol açabilir''
Eklem ağrısı şikayeti yaşayan hastaların doğal olarak Ortopedi ve Fizik Tedavi bölümlerine müracaat etme eğiliminde olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Gökay, ''Aslında bilinmelidir ki ağrının sebebi çoğunlukla eklem dışı sebeplerden ve hastalıklardan kaynaklanmaktadır. Kansızlık, enfeksiyonlar, hormonal durumumuzdaki oynamalar, depresyon ve yorgunluk eklem ağrılarımızın sık görülen eklem dışı sebepleri arasında sayılabilir. En basiti grip olduğumuzda çoğu kere ilk şikayetimiz, sırt ve yaygın eklem ağrılarımız olmaktadır. Sırt, boyun ve eklem ağrısına sebep olan hastalıklar arasında, alerjik hastalıklar da önemli bir yer tutmaktadır'' şeklinde konuştu.

Doğanın uyandığı ve bol çiçekli bir mevsim olan bahar ayının, alerjik hastalıklar açısından çok riskli bir dönem olduğuna değinen Doç. Dr. Gökay, bu dönemin sıklıkla Şubat ayı gibi başlayıp, yazın ilk aylarına kadar devam ettiğini, bu dönemin süresi ve şiddetini bir takım çevresel faktörlerle belirlendiğini sözlerine ekledi.

Doç. Dr. Gökay, sözlerine şöyle devam etti: ''Örnek olarak kış aylarının ılıman geçmesi, bitkilerin erken büyümesine ve polenlenmesine yol açar. Aşırı yağışlı bir bahar ayı da küflenmeyle beraber, alerjik etkiyi arttırabilir. Mevsimsel alerjiler vücudun bağışıklık sisteminin, polen, otlar veya küf gibi bir takım çevresel etkenlere karşı duyarlı olması nedeniyle tetiklenir. Alerjik bünyesi olan hastalar bu etkenlerle karşılaştıklarında bağışıklık sistemleri aşırı tepki vererek bir yangı cevabı oluştururlar''.

''Alerjenlerden uzak durmakta fayda var''
Alerjik hastalarda burun akıntısı, göz sulanması, hapşırma, kaşıntı, solunum problemleri, yorgunluk gibi bulgularla beraber eklem, sırt ve boyun ağrıları da görülebildiğini söyleyen Doç. Dr. Gökay, ''Tıpkı grip gibi enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi, alerjik hastalıklarda da bağışıklık sistemi aktive olur ve bir yangı cevabı oluşturur. Alerjik hastalarda eklem ve sırt ağrıları, inflamasyonun direk etkisiyle, alerjinin yorgunluğa sebep olmasıyla ve geçmek bilmeyen öksürük ve hapşırma atakları ile beraber tetiklenmektedir'' diye konuştu.

Mevsimsel alerji hastalıklarının tedavisinde öncelikle yapılması gerekenin alerjenlerden uzak durmak ve korunmak olduğunu ifade eden Doç. Dr. Gökay, aşırı nemli havalar, sabah saatleri, ılık ve rüzgarlı havaların alerji hastaları için riskli dönem olduğunu, bu dönemlerde dışarı çıkılmaması, dışarı çıkıldıysa maske kullanılması veya eve geldikten sonra duş alınması gerektiğini söyledi.

Doç. Dr. Gökay sözlerini şöyle sonlandırdı: ''Siz de bahar aylarında başlayan sırt, boyun ve bel ağrısı şikayetleri yaşıyorsanız ve beraberinde yorgunluk, geçmeyen öksürük ve burun akıntısı gibi bulgularınız varsa, ağrılarınızın sebebinin büyük bir ihtimalle alerjik bir bünyeye sahip olmanız olduğunu akılda bulundurmalısınız''.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Mide küçültme ameliyatı olan kişiler B12 vitamini eksikliği açısından risk grubu “Vitamin B12 (Kobalamin) insan vücudunda üretilmez, onu mutlaka dışarıdan yiyeceklerle alıp mide-bağırsak sisteminden sorunsuzca geçirerek vücudumuza kazandırmak zorundayız” diyen Uzman Doktor Ömer Boduroğlu, vitamin B12 hakkında detaylı bilgilendirmelerde bulundu. Uzman Doktor Boduroğlu, “Mide küçültme ameliyatı olan kişiler B12 vitamini eksikliği açısından risk grubudur” uyarısında bulundu. B12 hayvansal gıdalarda doğal olarak bulunur. Bu vitaminin vücudun kırmızı kan hücresi oluşumunda, sinir hücrelerinin sağlıklı kalmasında, hücre metabolizmasında ve hücrelerin genetik materyali olan DNA moleküllerinin yapılmasındaki rolünün üzerinde duran BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Ömer Boduroğlu merak edilenleri yanıtladı. Boduroğlu, “Isıya duyarlı olan ve suda çözünebilen B12, ayrıca bağışıklık sistemini de güçlendirip sinir sisteminin doğru ve hızlı çalışmasında görev yapar. Vitamin B12 eksikliği yaygın karşılaşılan bir sorundur, görülme sıklığı yüzde 5’ten yüzde 40’a kadar değişmektedir. Yaşlı popülasyonda (yüzde 15-20) daha sık görülür” açıklaması yaptı. B12 vitamini eksikliği sebepleri nelerdir B12 eksikliğine değinen Uzmanı Doktor Ömer Boduroğlu, “Yeterli B12 vitamini alınmaması (sürekli diyet ve vegan beslenme) B12 eksikliğinin en önemli nedenidir. Kırmızı et, tavuk gibi protein bakımından zengin gıdalar, ton balığı, karides, alabalık, somon ve sardalya gibi deniz ürünleri, karaciğer ve böbrek gibi sakatatlar, yoğurt, peynir gibi süt ürünleri ve yumurta B12 vitamininin doğal yoldan alınabileceği besinlerdir” dedi. “Erken doğum ya da düşük yapmaya neden olabilir” Kilo vermek için mide küçültme ameliyatı olan kişilerin B12 vitamini eksikliği açısından risk grubu içerisinde olduğunun altını çizen Boduroğlu şunları söyledi: “Çölyak veya Crohn hastalığı gibi besin emilimini azaltan gastrointestinal rahatsızlıklar da B12 eksikliğine neden olabilir. B12 eksikliği ile ilişkilendirilen diğer bir sağlık sorunu ise helikobakter pilori enfeksiyonudur. Helikobakter pilori isimli bu bakteri gastritlere sebep olup B12 vitaminin emilmesini engelleyebilir. Aşırı alkol ve kahve tüketimi, bazı ilaçlar (uzun süreli kullanılan ppi gibi mide asidi baskılayıcılar, metformin içeren şeker ilaçları, kolşisin vb.) da B12 eksikliğine sebep olur. 50 yaş ve sonrasında B12 vitaminin vücut tarafından emilmesinin zorlaşmasıyla (mide asidinin azalması, pernisiyöz anemi ve otoimmün gastrit sıklığında artış) eksikliği daha sık görülmektedir. Hamilelerde kansızlık kaynaklı B12 vitamini eksikliği erken doğuma ve hatta düşük yapılmasına dahi yol açabilmektedir.” B12 vitamini eksikliği belirtileri Boduroğlu, “B12 vitamini eksikliğinin belirtileri rahatsızlık ciddi boyutlara ulaşana kadar kendini belli etmeyebilir. Çünkü vücudumuzun hali hazırda olan B12 deposu (karaciğerdeki yedek B12 rezervi) yaklaşık 400-500 güne kadar ihtiyacımızı karşılamaya yeterli olur” diyerek B12 vitamini eksikliğinin belirtileri sıraladı: “Kansızlık (anemi), cilt renginin solması ve üşüme, yorgunluk ve enerji düşüklüğü, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, el, kol ve bacaklarda karıncalanma ve uyuşma, unutkanlık gibi hafıza sorunları, depresyon, sinir ve anksiyete gibi ruh hali değişikliği, odaklanma ve konsantre olmada güçlük, saç dökülmesi, kas zayıflaması, ishal, kabızlık, mide bulantısı gibi gastrointestinal sorunlar, ağız yaraları, iştahsızlık ve kilo kaybı, görme sorunları, bebeklerde ve çocuklarda gelişme ve zeka geriliği, hamilelerde kansızlık kaynaklı B12 vitamini eksikliği erken doğuma ve hatta düşük yapılmasına dahi yol açabilmektedir.” B12 eksikliği nasıl tedavi edilir? B12 eksikliğinin giderilmesi insanların yaşam kalitesini yükseltmektedir. Tedavi edilmediği takdirde geri dönüşü olmayan nörolojik hastalıklar ortaya çıkabileceğini belirten Boduroğlu, “B12 vitamini eksikliğinin o hasta özelinde sebeplerinin araştırılması doğru tedavinin uygulanmasında büyük önem taşımaktadır” diyerek tedavi yöntemlerinden bahsetti. “B12 tedavisi kilo yapar diye yanlış bir görüş vardır” Boduroğlu, “Kanda bakılan vitamin B12 değeri 200 pg/ml nin altında ise eksikliğinin hemen giderilmesi gerekir. B12 değeri 500-800 pg/ml arasında tutulmalıdır. Eğer mide veya bağırsakta B12 emilimine engel olacak bir hastalık yoksa B12 vitamini hap olarak ağızdan alınabilir. Emilimi etkileyen bir problem varsa B12 enjeksiyonu yaptırmak gerekir. Son yıllarda buna alternatif olarak dilaltı hap ve oral spreylerde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. B12 tedavisi kilo yapar diye yanlış bir görüş vardır. Ciddi B12 eksikliğinde buna bağlı olarak iştahsız, isteksiz, zayıf ve bitkin olunur. Bu eksiklik yerine konduğunda vücudumuz eksikliğin tamamlanmasını hisseder ve esenlik kazanır. Enerjimiz de keyfimiz de iştahımız da yerine gelir. Yani B12 iştahımızı açmaz, iştahımız sadece normale döner. Ayrıca düşünülenin tam aksine, B12 zayıflamamıza yardımcı bile olur çünkü bu vitamin karbonhidratların yakılmasını hızlandırır. B12 vitamininde toksisite veya aşırı doz riski oldukça düşüktür, fazlası idrarla zararsız şekilde vücuttan atılmaktadır” şeklinde sözlerini sonlandırdı.