POLİTİKA - 24 Kasım 2014 Pazartesi 15:29

Başbakan Davutoğlu öğretmenleri kabul etti

A
A
A
Başbakan Davutoğlu öğretmenleri kabul etti

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bağıran bir hoca kadar çirkin bir görüntü sergileyen bir şey yoktur. Hoca ol hocadır ki, öğretmen ol öğretmendir ki öğrencilerine bağırmadan da bir disiplin etkisi yapabilir" dedi.

Başbakan Davutoğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve beraberindeki 81 ilden gelen öğretmenleri Başbakanlık Yeni Bina'da kabul etti. Birçok öğrencinin evliliğine aracılık ettiğini söyleyen Davutoğlu,

"Hala onların her birinin çocuklarını kendi torunlarım gibi görürüm, her birinin isimlerini bilirim ve her birine sorarım. Genellikle de kız öğrencilerim adına erkeklerden hesap sorarım varsa bir şikayet" dedi.

Davutoğlu, öğretmenliğin güzelliğini gösteren ve bir erkek öğrencisine bir kız öğrencisini istedikleri bir anısını şöyle aktardı:

"İkisi de aile olarak tanıdığım ve ikisini de öğretmen olarak bildiğim için bir müddet sonra malum görevi yapmak görevi geldiğinde, önce erkek tarafının yanında oturdum. 'Allah'ın emri peygamberin kavliyle şu oğlumuza şu kızımızı istiyorum' dedim. Herkes karşı taraftan cevap beklerken kalktım kız tarafına gittim oturdum ve 'Şimdi de bu talep karşılığı kızımızı oğlumuza verdim' dedim. Güzel bir hatıra. Şu anda birbirinden güzel çocukları var. Eğer hayatın her aşamasına nüfuz etmişse öğretmen-öğrenci ilişkisi, bir müddet sonra hayat felsefesi haline geliyor ve kopamazsınız."

Davutoğlu, öğrenci-öğretmen ilişkisine değer kattığını düşündüğü bir başka hususun da bu ilişkinin mekan olarak sadece sınıf, ülke değil, bütün dünyaya aitliğini görmek olduğunu söyledi. Filipinler'e ziyaretinde Dışişleri Bakanlığı'nda konferans verdiğini anlatan Davutoğlu, orada soru soran ilk kişinin 1992-1993'te Malezya'da öğrencisi olmuş bir kız talebesi olduğunu belirtti.

Irak ziyaretinde Duhok'taki kampı ziyaret etmek için havaalanına indiğinde Malezya'dan öğrencisi olan Duhok Valisi Ferhadi'nin "Hocam hoş geldiniz" dediğini hatırlatan Davutoğlu, Maldivler'e 2005 yılında başdanışman olarak indiklerinde diplomat arkadaşlarının her yerde öğrencisiyle karşılaştıklarından "Burada herhalde öğrenciniz yoktur" diye kendisine şaka yaptıklarını belirtti. Davutoğlu, ancak Maldivler'de uçaktan indiklerinde kendilerini karşılayan ekipte dışişleri protokol şefi olan bir öğrencisini gördüklerini söyledi.

Konunun çok tanınmış olmaktan kaynaklanmadığını vurgulayan Davutoğlu, "Belki ismim unutulurdu. Ama ben nasıl öğretmenlerimin ismini unutmadıysam, kalbime ve zihnime muhabbetle kazımışsam, onlar da benim ismimi unutmazlar. Eğer siz kendi öğretmenlerinizin isimlerini hatırlıyorsanız, onların yüzleri hala gözünüzün önündeyse eminim sizin öğrencileriniz de sizi hatırlarlar. Ama kendi öğretmenlerini unutanlar, öğrencileri tarafından hatırlanmazlar. Çünkü kendi öğretmenlerini unutanlar, çünkü öğretmenliğin aşkını da yaşamamış olurlar.

Sizlerin nezdinde 81 vilayetimizin bütün öğretmenlerine seslenerek şunu ifade etmek istiyorum. İnsanoğlunun en eski, en tarihi, en ahlaki, en onurlu mesleğini icra ediyorsunuz. Her kültür ve medeniyette öğretmen-öğrenci ilişkisi olmuştur. Bu mekanik bir ilişki değildir" ifadelerini kullandı.

"ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ ARASINDA KARŞILIKLI BİR İLETİŞİM SAĞLANMAMIŞSA İLİŞKİLER YÜRÜMÜYOR"

Davutoğlu, öğretmenle öğrenci arasında karşılıklı bir iletişim sağlanmamış olursa ilişkilerin yürümediğini belirtti. Öğretmen ve öğrencinin ortak hafızanın birliğinde ilişki kurduklarını anlatan Davutoğlu, böylece aralarında ortak hafıza oluştuğunu söyledi. Kendisini etkileyen bir olayı da anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ortaokul birinci sınıftı zannediyorum. O zaman rehberlik dersleri konmuştu. Rehberlik dersinde hocam İsmail Çağlayan, herhalde herkesin eğilimlerini görmek için 'Gelecekte ne olmak istiyorsunuz?' gibi bir kompozisyon yazmamızı istedi. Daha sonra beni çağırdı, 'Bunu çok beğendim, muhafaza edeceğim' dedi. Sene 1971 veya 1972, ben unutmuştum.

Seneler sonra 2002 yılında Başbakan Başdanışmanı olduğumda İsmail Bey, babam rahmetliye gelir ve 'Bende sizin oğlunuzun bir emaneti var' der. 'Artık devlet görevi almaya başladı, bu emaneti ben size tevdi etmek ihtiyacı hissettim' der. O yazdığım ödevin sonunda 'hangi mesleği tercih edersem edeyim önemli olan bu ülkeye, vatanıma ve milletime hakkıyla hizmet edebilme şerefidir' gibi biten bir kompozisyondu. Mesleğin kendisinden çok misyonunun önemini anlatan. Babama bunu verdi, babam da getirdi bana gösterdi. Şimdi benim şahsi evraklarımın arasındadır."

Bir öğretmenin bir öğrencide ışıltı görmüş olabileceğine dikkat çeken Davutoğlu, "Ben, herhangi bir sınıfta öğrencilerin genel durumlarıyla ilgili genel tespit yapmam bir, iki dersliktir. Hepimiz hissederiz öğrencilerin her birindeki eğilimleri. Zaten pırıltı ifade eden öğrenci hissettirir kendini, bir şekilde gösterir. Önemli olan onu hayat boyu bir hafızayla bütünleştirmektir" dedi.

Davutoğlu, İsmail Çağlayan hocasını teşekkürle andığını söyleyerek, gerçek rehberliğin de bu olduğunu belirtti. Birkaç hafta önce de edebiyat dersi okutan Muammer Yüzbaşıoğlu hocasını kaybettiğini belirten Davutoğlu, edebiyat derslerinde Yüzbaşıoğlu'nun çok sıkı ve disiplinli bir hoca olduğunu anlatarak, "Hala zihnimdedir edebiyat dersiyle ilgili ortak hafıza nasıl şekilleniyor. Bunlar hep kişiliği belirleyen şeylerdir" diye konuştu.

"ÖĞRETİM BİLGİDİR AMA EĞİTİM, AHLAK VE BİLGİNİN BİRLEŞTİĞİ FARKLI BİR FORMASYONDUR"
Davutoğlu, bazen bir sözün upuzun bir dersten daha etkili olduğunu söyleyerek, "Öğretmen fark etmeyebilir sarf ettiği sözün olumlu ya da olumsuz olmasını ama öğrenci onu zihninde bir nakış gibi tutar, besler, büyütür ve bir hayat ilkesi haline dönüştürür. Mesele uzun dersler vermek değil. Öğretim bilgidir ama eğitim, ahlak ve bilginin birleştiği farklı bir formasyondur" dedi.

İstanbul Lisesi’ne girdiğinde ilk dersinin Almanca ve dersin hocasının da görmüş, geçirmiş birisi olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Hocamız tahtaya geldi, hiç Almanca bilmeyen öğrencilere 'Merhaba' dedikten sonra bir cümle yazdı. Hala zihnimdedir. Türkçesi özetle 'Zorluklar olmasaydı başarı da olmazdı' şeklindedir, bu çok temel bir ilke. Şimdi ben ne zaman zorlukla karşılaşsam o aklıma gelir. Zorluğu bu sefer problem gibi görmek yerine başarıya giden bir adım, imkan gibi görmeye başlarım.

Bir zorluk varsa ve başarırsam işte o zaman 'tarihe bir imza atacağım' diye bakarım. Zorluğu görünce bazıları siner, çekinir, korkar, 'acaba ne olacak' diye tereddüde düşer ama zorluklar karşısında ilk anda siz o zorluğu yenebilir bir şey olarak özgüvenle bakarsanız ve yendikten sonra da 'başarıya imza atacağım' derseniz zorluklara karşı direnç gücünüz artar" ifadelerini kullandı.

"BAĞIRAN HOCA KADAR ÇİRKİN GÖRÜNTÜ SERGİLEYEN BİR ŞEY YOKTUR"
Davutoğlu, öğretmenlerin hayat ilkesi olarak öğrencilerin zihninde bir cümle bile nakşettirebildikleri zaman bunun öğrencilerde içselleştirebildikleri bir ahlak anlamına dönüştüğünü vurguladı. "Şu veya bu şekilde öğrencilerinizin sizin ağzından duyduğu bir söz, bir ilke, bir ahlaki ya da entelektüel duruş, onlara vereceğiniz en büyük ders olabilir" diye konuşan Davutoğlu, sadece bilgi ve söz aktarımı değil tutum ve ahlaki davranış aktarımının da önemli olduğunu belirtti. Bir anısını paylaşan Davutoğlu,

"Zannediyorum lise 1'inci sınıftaydım. Hala rahmetle andığım, düşünce dünyamızın büyük öncü ve mimarlarından diyebileceğim Nurettin Topçu hocamız. Ben de o sırada müfredat dışında okumalar olduğu için 'hocayı bir ders verse de alsak' diye bekliyordum. Okulda Nurettin hoca yürürken, ki o zaman ideolojik farklılıklar var, her düşünceden öğrenciler kenara çekilirdi. Hala hatırlarım Nurettin hocanın öğrenciye bakışını, disiplin ve muhabbeti bir araya getirmesini. Ben, gösterilen gücün güç olmadığı gibi gösterilen disiplinin disiplin olduğu kanaatinde değilim.

Bağıran bir hoca kadar çirkin görüntü sergileyen bir şey yoktur. Hoca ol hocadır ki, öğretmen ol öğretmedir ki bağırmadan da öğrencilerini bir disiplin etkisi yapabilir. Öyle bir manevi etki kurar ki gözünün içine baktığında o öğrencinin, ona birkaç darbe vurmasından daha etkilidir. Bir hoca karşında mahcup olma düşüncesi bir öğrencinin, eğer böyle bir muhabbet ilişkisi varsa mahcup olma düşüncesinin zaten yapabileceği terbiyeden daha büyük bir terbiye yoktur. Gerçek bir öğrenci, gerçek bir öğretmenin karşısında mahcup olma korkusu yaşadığı anda ilişki işte o zaman manevi bir şeydir" şeklinde konuştu.

Başbakan Davutoğlu, soğuk sobalı lise şartlarında 7 sene yatılı okuduğunu da belirterek, "İki sebeple kalkardık sabahleyin. Bir battaniyelere sarılıp derslerin tekrarını yapmak, bir de sabah okulun futbol sahası daha boş olurdu. Sabahın erken saatlerinde kimseyi rahatsız etmeden futbol oynamak için. Ama her ne surette olursa olsun o mahcup olmama duygusu, bütün hocalarımızdan hep bunları aldık, öğrendik. Gece boyu yatakhanede bizimle kalan nöbetçi hocalarımız kalırdı, başka bir ilişki başlardı, bir aile havası. Biz bir aileyiz, evde babam, annem, okulda öğretmenim hep bunu yaşatmak lazım" ifadelerini kullandı.

SİNAN USLU
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Rize İlhan Palut: “Tüm sorumluluğum Rizespor’u ligde en başarılı yerde bitirtmek” Çaykur Rizespor’un teknik direktörü İlhan Palut, “Tüm sorumluluğum Rizespor’u ligde en başarılı yerde bitirtmek” dedi. Trendyol Süper Lig’in 35. haftasında yarın deplasmanda Beşiktaş ile karşılaşacak Çaykur Rizespor’da Teknik Direktör İlhan Palut, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Gerekli transferlerle ve takımdaki oyuncularla bu sezona başlayarak kemik bir kadro yapılanması oluşturmaya çalıştıklarını ifade eden Palut, “Bir alt ligden çıkarken bu takıma 25 transfer yaparak takımı değiştirelim. Yeni bir takım kuralım stratejisi ile yola asla çıkmadık. Var olan oyuncularımızın bir kısmı ile yola devam ettik. Amacımız gençlerden oluşan ve gelecekte de kemik bir kadro oluşturmaktı. Bunu sürdürülebilir hale getirmek istedik. Bunun belli başlı riskleri vardı. Dönem dönem çok güzel periyotlar yaşadık, dönem dönem istemediğimiz sonuçlar oldu. Rizespor takımı her sezon yapboz gibi yeni kadro oluşumundan daha istikrarlı bir yapıya gitmekti amacımız. Bugün itibariyle daha iyi olabilirdik ama kabul edilebilir bir sezon geçiriyoruz. Hala en iyisi için savaşmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu. “Ankaragücü maçını kazanmalıydık” Beşiktaş maçının kendileri için zor geçeceğini belirten İlhan Palut, “İki hafta önce daha avantajlı bir durumdaydık. Bugün son 4 maç var. Bir adım dezavantajlı duruma düştük. Bundan iki hafta sonra ne hale geleceğini bilemeyiz. Herkes puan olarak çok yakın durumda. Ankaragücü maçını kazanmalıydık. Bizim için iki puan çok önemliydi. Yeni duruma konsantre olacağız. Geri kalan maçlarda hata yapma olasılığımız az. Beşiktaş maçı da bunlardan bir tanesi. Doğal olarak zor bir maç oynayacağız. Beşiktaş’ın tekrar üzerinde bulunan negatif havayı dağıtmak adına reaksiyon gösterecek. Biz de her zaman ki gibi futbol oynamaya çalışacağız. Oradan güzel bir sonuçla ayrılmak isteyeceğiz. Kendi kredimizi biraz tükettik” ifadelerini kullandı. “Tüm sorumluluğum Rizespor’u ligde en başarılı yerde bitirtmek” Rizespor ile ligi en iyi yerde bitirmek istediklerini söyleyen Palut, “Beşiktaş ile bir maçımız var. Ona hazırlanıyoruz. Sadece Rizespor’un Beşiktaş deplasmanında en başarılı nasıl olunur günün konusu bu. Bu iş yükseldikçe zor. Baskı arttıkça daha da zor. Hiçbir göreve talip değilim. Ben talip olmam. En zor görev hangisi ise ben ona hazırım. Beni acaba şurası ister mi gibi bir telaşım yok. Bugün Rize’de üretebiliyorum. Bugün tüm konsantremle Rizespor’u yönetiyorum. Tüm sorumluluğum Rizespor’u ligde en başarılı yerde bitirtmek” dedi.
Kayseri Erciyes Üniversitesi ’gelengi’leri besledi Erciyes Üniversitesi ekosisteminin simgesi haline gelen gelengiler için beslenme etkinliği düzenlendi. Erciyes Üniversitesi akademisyenleri, personeli ve öğrencileri baharın gelmesiyle; ’geleni’, ’gelengi’, ’Anadolu sincabı’ veya ’tarla sincabı’ olarak da bilinen minik ve sevimli canlıların beslenmesi için yaşam alanlarına yem bıraktı. Düzenlenen etkinlikte konuşan ERÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Oktay Özkan, gelengilerin yaşam alanlarının tespiti ve muhafazasıyla ilgili çalışmaların devam ettiğini aktararak; "Erciyes Üniversitesi biliyorsunuz sürdürülebilirlik çevre konularında, ekolojik denge anlamındaki çalışmalarda Türkiye’de öncü üniversitelerden biri. Şu anda birçok konularda ciddi başarılar elde ediyoruz. Yine sürdürülebilirliğin birçok alanında farklı derecelerimizi var. Bu anlamda da kampüs içerisindeki ekolojik dengeyi korumak, bu konudaki hassasiyetlerimizi de ortaya koymak adına birçok çalışma yürütüyoruz. Yine Veterinerlik Fakültesi ile ilgili de gelengiler konusunda hassasiyetimiz var. Geçen sene itibariyle izleme komitesi oluşturmuştuk. Bu izleme komitesi gelengilerin kampüs içerisindeki yaşama alanlarının oluşturulması, bu alanların muhafazası ve özellikle popülasyon artışı konusunda birtakım raporlar hazırladı. Biz de bu anlamda destek verdik. Bugün de yine bu alan içerisinde gelengilerle ilgili bir yaşam alanı oluşturulması, onların erken dönemdeki sıkıntısı olan beslenme ile ilgili katkıyı sağlamak için burada bulunuyoruz. Bu anlamda da üniversitenin çok farklı yerlerinde gelengilerin yaşam alanlarının tespiti ve bunların muhafazasıyla ilgili çalışmalar hem bizim hem kulüp vasıtasıyla devam etmektedir. Bu konuda bize desteklerinden dolayı öğrenci arkadaşlarımıza ve hocalarımıza teşekkür ediyoruz. İnşallah bu konuda çalışmalarımız devam edecek" dedi. Üniversite olarak farklı projeler de hayata geçireceklerini sözlerine ekleyen Prof. Dr. Özkan, "Farkı projelerimiz var. Özellikle güvercinler için bir alan oluşturuyoruz. Üniversitemizin farklı alanlarına yaymakla ilgili çalışmalar var. Yine kedi besleme ile ilgili güzel çalışmalarımız var. Sürdürülebilir bir üniversite kavramı açısından yapılması gereken her şeyi yapacağız" diye konuştu. Etkinliğe katılan akademisyen ve öğrenciler, kampüs içerisindeki gelengilerin yaşam alanlarına yem bıraktı.
Yozgat Boşanma aşamasındaki eşini öldüren kocaya ağırlaştırılmış müebbet hapis Yozgat’ta boşanma aşamasında olduğu eşini bıçaklayarak öldürüp, kayınvalidesini de ağır yaralamaktan yargılanan şahıs, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Kadına ve eşe karşı canavarca hisle ve tasarlayarak kasten öldürme, kayınvalideyi canavarca hisle öldürmeye teşebbüs suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanan sanık M.T.’nin karar duruşması, Yozgat 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada tutuklu sanık M.T., maktul Rabia Temel’in annesi müşteki mağdur Güler Güler, maktul yakınları ve taraf avukatları hazır bulundu. Savcı mütalaasının okunmasının ardından sanık M.T. savunmasında daha önceki ifadelerini tekrar ederek, beratını ve tahliyesini talep etti. Maktulün annesi Güler Güler ve babası A.G. ise sanığın en ağır şekilde cezalandırılmasını istedi. Duruşmada tanıkların dinlenmesinin ardından mahkeme heyeti, sanık M.T.’ye eşe karşı canavarca hisle ve tasarlayarak kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis, kayınvalideyi canavarca hisle öldürmeye teşebbüs suçundan ise 19 yıl hapis cezası verdi. Cezada herhangi bir indirim uygulanmadı. “Bu ceza umarım başka kadınların yaşamasına vesile olur” Karar duruşması sonrası açıklamalarda bulunan Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin avukatı Arzu Sena Topuz, geçen yıl boşanmak üzere olan Rabia Temel’in eşi tarafından öldürüldüğünü belirterek, "Rabia öldürülürken annesi de yaralandı. Bugün karar duruşması görüldü ve mahkeme heyeti Rabia için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Annesine yönelik eylem için de öldürmeye teşebbüsten 19 yıl hapis cezası verdi. Umarız bu ceza başka kadınların yaşamasına vesile olur” dedi. “Kızımın katili cezasız kalmadı” Rabia Temel’in annesi Güler Güler, "Ben bugün adalet olduğunu söyleyeceğim. Çok şükür. Yavrum geri gelmeyecek ama katil de cezasız kalmasın" diye konuştu. "Adalet yerini buldu" Rabia Temel’in ablası Sibel Eğilmez ise mahkeme heyetine ve avukatlara teşekkür ederek, "Başka Rabialar yanmasın, biz çok yandık. Katil cezasını buldu, çok şükür adalet yerini buldu" ifadelerini kullandı. Yozgat’ta 28 Mart 2023 tarihinde M.T., boşanma aşamasındaki karısını bıçaklayarak öldürmüş, kayınvalidesini ise çeşitli yerlerinden bıçaklayarak ağır yaralamıştı. Olay sonrası gözaltına alınan M.T., çıkarıldığı mahmekece tutuklanmıştı.
Ankara Ortaokullu bilimseverler çevreci projeleriyle dikkat çekti Ankara Şehitlik Ortaokulu öğrencileri, 4006 TÜBİTAK Bilim Fuarı kapsamında tasarladıkları projeleri sergiledi. Öğrencilerden Eren Nadir Bostancı ve Anıl Yıldız, süt kutularında kullanılan dikdörtgen şeklin yerine altıgen kullanmanın hem maliyeti hem de kullanılan malzemeyi azalttığını savundu. Ankara’nın Mamak ilçesinde bulunan Şehitlik Ortaokulunun öğrencileri, 4006 TÜBİTAK Bilim Fuarı kapsamında 17 öğretmen ve 37 öğrenci, oyun oyunlaştırma, doğal afetler ve afet yönetimi ve STEAM temalarının yer aldığı 18 projeyi okul içerisinde kurulan stantlarda sergiledi. Neme duyarlı seramik saksıdan, yağmur ve kar suyunu depolayan sistemlere kadar birçok projenin sergilendiği stantları Mamak Kaymakamı Ali Sırmalı ziyaret etti. “Gençlerimizi bilime teşvik etmek adına büyük bir fırsatın kapılarını aralıyor” Okulda Fen Bilgisi öğretmeni olarak görev yapan ve projenin yürütücülüğünü üstlenen Ayten Gören, proje ve fuar hakkında bilgi vererek, “Oyun oyunlaştırma, doğal afetler ve afet yönetimi ve STEAM temalarını kapsayan 18 projeyle dolu bir TÜBİTAK 4006 Bilim Fuarı’nda sizlerle bir araya gelmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Etkinliğimiz, bilimin ve keşiflerin önemini vurgulamak, gençlerimizi cesaretlendirmek ve onları bilime teşvik etmek adına büyük bir fırsatın kapılarını aralıyor. Bugün izleyeceğiniz her bir proje; öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin birlikte yürüttüğü uzun ve titiz bir hazırlık sürecinin ürünüdür. 17 öğretmen ve 37 öğrenci, bu projeleri hayata geçirmek için özverili çalışmaları bu etkinliğin başarılı bir şekilde gerçekleşmesini sağladı. Bu fuarda sergilemen projeler, toplumsal sorunlara çözüm arayışlarının bir yansımasıdır. Gençlerimizin, doğal afetlerle mücadele, oyunlaştırma ile eğitim ve STEAM alanındaki yeniliklerle dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirme konusundaki farkındalığı, kararlılığı geleceğe dair umutlarımızı artırıyor” ifadelerini kullandı. Süt kutularını dikdörtgen yerine altıgen yapmak maliyeti azaltıyor Eren Nadir Bostancı ve Anıl Yıldız hocalarıyla birlikte süt kutularında kullanılan malzemelerin maliyetini azaltacak ve çevreye daha az zarar verecek çevreci bir proje yaptıklarını kaydederek, “Günümüzde kullanılan 1 litrelik dikdörtgen süt kutularını inceledik. Aynı miktarda süt alabilecek fakat daha az malzeme kullanabileceğimiz bir süt şişesi yapabilir miyiz diye düşündük. Bu projeyi yaparken doğadan yola çıktık. Arıların bal peteklerini neden altıgen şeklinde yaptıklarını inceledik. Eğer biz de bu şekilde yaparsak maliyeti artıracak mı azaltacak mı diye hesaplama yaptık. Hesaplamalarımız şu şekilde oldu. Dikdörtgen prizmada 1 litrelik bir süt için 700 santimetrekare bir alana ihtiyaç duyuyorken, altıgen prizmada bu sayı 562 santimetrekare bir alana ihtiyaç duyuluyor. İkisini karşılaştırdığımızda yüzde 20’lik bir tasarruf elde etmiş oluyoruz. Bunu günlük hayata geçirdiğimizde hem doğaya hem çevreye hem geri dönüşüme hem de maliyete katkı sağlamış oluyoruz” şeklinde konuştular.