EĞİTİM - 19 Ocak 2023 Perşembe 09:13

BAU 25’inci yaşını kutluyor

A
A
A
BAU 25’inci yaşını kutluyor

Bahçeşehir Üniversitesi, 25’inci kuruluş yıl dönümüne özel olarak “BAU 25. Yıl Ödül Töreni”ni düzenledi.

BAU’nun çeyrek yaşında dünya üniversiteleri arasında ilk 500’e girmesinin mutluluğunu yaşadığını söyleyen BAU Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, “En büyük motivasyonum ülkeme olan sevgimdir” dedi.
BAU Beşiktaş Kampüsü’nde gerçekleşen programa BAU Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, BAU Rektörü Prof. Dr. Şirin Karadeniz, BAU Mütevelli Heyeti üyeleri ve BAU akademik ve idari personeli katıldı. Etkinlikte araştırmalar ve uluslararası yayınlar ile bilime katkıda bulunan akademisyenler, kuruma katkı sağlayan tüm çalışanlar ödüllendirildi.

“Ne mutlu ki hedefimize ulaştık”

Üniversitenin kuruluş hikâyesini anlatan Enver Yücel, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yılını kutladığımız bu yıl, Bahçeşehir Üniversitesi ailesi için ayrı bir öneme sahip. Bu yıl, BAU Global ağının amiral gemisi Bahçeşehir Üniversitesi’nin 25’inci kuruluş yıl dönümü. Geleceğin liderlerini yetiştirmek amacıyla yola çıktığımız üniversitemizle Cumhuriyetimizin çeyrek asrına eşlik etmenin haklı gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Geriye dönüp baktığımızda zor günlerimiz de oldu ancak hiç yılmadık, hayallerimizden vazgeçmeyip yola devam ettik ve tüm azmimizle hep birlikte canla başla çalıştık. O zaman yola çıkarken bir hedef koymuştuk. 25 yılda dünyada ilk 500 üniversite içinde olacağımıza dair. Şimdi çeyrek asrı geride bırakırken, ne mutlu ki hedefimize ulaştık. Bahçeşehir Üniversitemiz, dünyanın en itibarlı derecelendirme kuruluşu Times Higher Education 2023 verilerine göre Türkiye’deki üniversiteler arasında 5’inci, tüm dünya üniversiteleri arasında “Industry Income- Endüstriyel Kazanç” alanında 374’üncü oldu” dedi.

“En büyük motivasyonum ülkeme olan sevgimdir”

25 yılda azimle çalıştıklarını belirten Enver Yücel sözlerini şöyle sürdürdü: “50 yıla yakındır BUEK grubunun liderliğini yapıyorum. Bu süreçte her geçen gün hem öğrendim hem öğrettim. Tüm bunlar için çaba sarf ederken en büyük motivasyonum ülkeme olan sevgimdir. Eğer ben memleketime ve insanlığa faydalı yararlı şeyler bırakabilirsem, hele ki ülkemin ihtiyacı olan herhangi bir konuda fayda sağlayabilirsem o zaman dünyadaki en büyük mutluluk benim olur. Bizim gençlerimiz en nitelikli eğitime layıktır, yabancı ülke çocuklarının gerisinde olamaz anlayışı ile hep evrensel boyutta karar aldık. Bu yüzden aşağı yukarı 30 yıldır yurt dışında dolaşıyorum ve dünyanın en iyi okullarını geziyorum. 25 yılda bunları başardık dediğimiz zaman herkes hayret ediyor. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde böyle bir örnek yok. Ne Amerika’da ne Avrupa’da ne de başka bir yerde. Dünya sıralamasında çok iyi bir yere gelerek, 7 bin 500 uluslararası öğrenci olmak üzere 30 bin öğrenciye eğitim veren bir kurum olduk. Ama bu yetmez. Genç nesli nitelikli bir şekilde eğitmeye devam etmemiz lazım. Eğer biz onları iyi eğitebilirsek yarının dünyasında önemli bir yerde oluruz. Eğitimden başka bir sektöre yatırım yapmak beyhudedir.”

“25 sene boyunca hep ürettik”

Törende, 25 yıl boyunca sürekli artan ivmeyle hep birlikte çalıştıklarını söyleyen BAU Rektörü Prof. Dr. Şirin Karadeniz, “BAU’nun 25. yılında ödül törenimizde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyoruz. Biliyorsunuz ki aynı zamanda bu sene Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutluyoruz. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” dediği yolda üniversitemiz de bu yüzyılın çeyreğine şahitlik etti ve etmeye de devam edecektir. Bu vesileyle BAU’nun çeyrek asırlık başarısında emeği olan herkese teşekkür ediyoruz. Bu sene çeyrek yaşımızı, BAU 25. Yıl Ödül Töreni ile kutlamaya başlıyoruz. Yıl boyu devam eden farklı bilimsel etkinliklerimiz, konferanslarımız, mezunlarımız ve öğrencilerimizle yapacağımız çok güzel etkinliklerimiz olacak. 25 yılda neler oldu diye dönüp baktığımızda bilim insanları olarak biz dünyada öncü bilimsel çıktılar üretmişiz. Araştırma alanında yayınlarımıza baktığımızda neredeyse dünyanın her ülkesinde bilimsel çıktılarımız bulunmaktadır. Aynı zamanda dünyanın önemli kuruluşlarından projeler almışız ve bu projeleri başarıyla gerçekleştirmişiz. Uluslararası olma düzeyinde ülkemize örnek bir üniversite olmuşuz. Tüm fakültelerimizde uygulamanın içinde olan eğitim modellerini ve yaklaşımlarını seçip, COOP modeli çerçevesinde sektörle birlikte iş yaşamındaki uygulamaları üniversite sürecine dahil etmişiz. Bunları sürekli güncelleyip yeni ve farklı ne olabilir diye üzerine geliştirmeler yapmışız. Gelecek yıllarda tüm bunların üzerine yenilikçi ve öncü çalışmalarımızı ekleyerek nitelikli büyümeye ve bilimin ışığında genç nesilleri yetiştirmeye devam edeceğiz. Nice 25 yıllarımız olsun” dedi.

BAU 25. yıl ödülleri sahiplerini buldu

BAU rektörlüğü tarafından proje çalışması yürüten öğretim üyelerine BAU Toplumsal Fayda Ödülü, BAU Bilime Katkı Ödülü ve BAU Onur Ödülü olmak üzere ödüller takdim edildi. İlk olarak; uzaktan eğitim, ölçme ve değerlendirme, eğitim teknolojileri, eğitsel veri madenciliği ve yapay zekâ alanlarında çalışmalar yürüten BAU Hibrit Dönüşüm Yürütme Kurulu Başkanı Dr. Ergün Akgün, Türkiye’ye eğitim alanında sağladığı katkılar ve çalışmalarından dolayı BAU Toplumsal Fayda Ödülü layık görüldü. Dr. Ergün Akgün’e ödülünü, BAU Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel ve Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Şirin Karadeniz takdim etti.
Her yıl öğretim üyelerinin bilimsel çalışmaları, bilimsel makale sayıları, atıf sayıları, ulusal ve uluslararası bilimsel kurumlarda temsil gibi konularda başarı sağlamış öğretim üyelerine verilen BAU Bilime Katkı Ödülü’nü, koronavirüse karşı yürüttüğü ilaç çalışmalarıyla adını duyuran BAU Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Serdar Durdağı aldı. Bilgisayar destekli ilaç tasarımı konusunda iki kitap ve yedi kitap bölümü yayınlanan ve hakemli tıbbi kimya ve hesaplamalı biyofizik dergilerinde h-endeksi 39 olan yaklaşık 180 araştırma makalesi bulunan Durdağı’na ödülü, BAU Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel ve Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Şirin Karadeniz takdim etti.
BAU Onur Ödülü'nü ise; hayatını bilime adamış, yayınları, kitapları ve bilimsel çalışmalarıyla; toplumsal yaşama, eğitime yön veren BAU Sosyoloji Bölümü Kurucu Başkanı ve TOSAM kurucu direktörü Prof. Dr. Nilüfer Narlı’ya verildi. Sosyal-cinsiyet, Ortadoğu ülkelerinde toplum ve siyaset, İslami hareketler, kaçak göç, asker-sivil ilişkileri ve iyi yönetişim konularında çalışmalar yürüten Narlı’ya ödülünü, BAU Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel ve Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Şirin Karadeniz takdim etti.
Son olarak ödül töreninde ayrıca, kurumda 10'uncu ve 15'inci ve 20’inci yılını dolduran akademik ve idari personele plaketleri verildi.
(EA-BA-Y)

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Antalya’da ters dönen caretta carettanın yardımına vatandaşlar yetişti Antalya’nın Alanya ilçesinde yuvasını yaptıktan sonra ters dönerek denize ulaşamayan caretta carettanın yardımına çevredeki vatandaşlar yetişti. Caretta carettanın yardımına koşan Güldane Şahin, "Carettanın denize kavuşması bizi çok duygulandırdı. Uzaklara gidinceye kadar dönüp dönüp bize sanki teşekkürünü minnetini iletti. Eşimle çok mutluyduk" dedi. Alanya’nın Yeşilöz Mahallesi sahilinde bir caretta caretta, yuvasını yapmasının ardından ters dönerek denize ulaşamadı. O sırada sahilde dolaşan Güldane Şahin, denizde çırpınan ve sırtı kuma batan caretta carettayı fark etti. Şahin, zor durumda olan hayvanı döndürerek denize kavuşturma istedi. Caretta carettanın ağır olması nedeniyle Şahin eşi Menderes Şahin’den yardım istedi. Çift, caretta carettayı ayakları üzerine çevirerek mavi sulara bıraktı. Caretta carettanın denize ulaştığı anlar ise cep telefonu kamerasıyla kaydedildi. "Carettanın denize kavuşması bizi çok duygulandırdı" Yaşadıklarını anlatan Güldane Şahin, "Her sabah erken saatlerde sahili dolaşırım. Özellikle yavruların yuva yapımı ve denize gitme zamanlarında. Uzaktan denizde dalgada birisinin yüzüyor olduğunu düşündüm ama yaklaştıkça bunu bir insan değil caretta caretta olduğunu gördüm. Hemen koşarak onu çevirip denize kavuşturmak istedim ama o kadar ağırdı ki yuvasını yaptıktan sonra geri dönerken dalga ters çevirmiş. Yumuşak kumdan dolayı da sırtı kuma batmış. O yüzden çevirmem mümkün değildi. Eşimi aradım, carettamız var acil gel dedim. Kaç saat öyle olduğunu bilmediğimiz için hemen kurtarmalıyız dedim. Eşim hemen geldi, zor çevirdi. Carettanın denize kavuşması bizi çok duygulandırdı. Uzaklara gidinceye kadar dönüp dönüp bize sanki teşekkürünü minnetini iletti. Eşimle çok mutluyduk. Çok teşekkür ederim dedim. Bu işi yıllardır gönülden yapıyoruz. Herkesi yuvalarımızı, caretta carettalarımızı ve sahillerimizi korumaya davet ediyorum" dedi. "Carettalar ve kum zambakları Yeşilöz’de kardeşler" Uzun yıllardır gönüllü olarak çevreci olduğunu belirten Şahin, Yeşilöz sahillerinin sit alanı olduğunu ifade etti. Şahin, “Çocukluğumdan beri caretta carettaları çok seviyorum, korumaya çalışıyorum. Uzun yıllardır bu işte gönüllü olarak çalışıyorum. Yaklaşık 20 yıldır Alanya, Demritaş, Yeşilöz, Keşefli sahillerinde bu işi devam ettiriyorum. Gazipaşa’da da yapıyorum. Yeşil deniz kaplumbağaları sahilin yakınlarına yuva yaparken normal carettalara göre yaklaşık 150 metre uzağa yuva yapabiliyorlar. Çünkü bin tane yavrudan bir tanesi yaşıyor. Dişi ise 25-30 yıl sonra aynı sahilde yuva yapmaya geliyor. Yeşilöz sahili sadece carettalarla değil kum zambaklarıyla da ünlü. Tıpkı carettalar gibi kum zambakları da Dünya Doğa Koruma Kurulu tarafından koruma altında bitki. Nesli tehlikede olan bitkiler. Carettalar ve kum zambakları Yeşilöz’de kardeşler" diye konuştu.
Gümüşhane Prof. Dr. Nafiz Maden: "Kutup ışıkları bundan sonra Türkiye’de daha sık görülebilir" Gümüşhane Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nafiz Maden, geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin birçok yerinden görünen kutup ışıklarının bundan sonra daha yoğun olarak görülebileceğini söyledi. Güneşte meydana gelen son yılların en güçlü patlamasının ardından birkaç gün boyunca hem dünyada hem de Türkiye’de görülen kutup ışıkları veya auroralar 2025 ve 2026 yıllarında daha çok görülecek. Osmanlı döneminde Fecr-i Şimal denilen bu olayla ilgili çalışmalarını sürdüren Gümüşhane Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Nafiz Maden, tarihten örneklerle kutup ışıklarının Türkiye’deki sürecini anlattı. Açıklamasında güneşin 11 yıllık döngüler halinde aktif ve pasif dönemlerinin olduğunu kaydeden Prof. Dr. Maden, 2013 yılındaki 24. döngüde gezi olaylarının yaşandığını, 2016 yılında da hain FETÖ darbe girişiminin yaşandığını hatırlatarak bu tür olayların olduğu dönemlerde iletken hatların zarar görmesinin yanında sosyoekonomik olayların yaşandığını da belirterek 2025 ve 2026 yıllarına dikkat çekti. “Bu çok güzel bir doğa olayı ve bir meteorolojik olay” Kuzey ışıklarının oluşumunu nalatan Maden "Kuzey ışıkları, güneşteki patlamalar sonucu uzaya yayılan elektrik yüklü parçacıkların yerin manyetosfer tabakasını çarpması ve durdurulması, daha sonra da atmosfere nüfuz etmesi sonucu elektrik yüklü parçacıkların atmosferdeki azot ve oksijen atomlarıyla çarpışması ve bu atomların enerjilerini yükseltmeleri, kararsız hale getirdikten sonra o azot ve oksijenin yine minimum enerji seviyelerine inebilmeleri için dışarıya yaydıkları bir ışın, bir renkli ışıktır. Aslında çok güzel bir doğa olayı, bir meteorolojik olay. Bu dünyamızın ne kadar mükemmel şekilde yaratıldığını, oluşturulduğunu, fiziki olarak halen hayatta olduğumuzu gösteriyor. Eğer bu ışıkları görebiliyorsak bu kutup ışıklarını görüyorsak biz hayattayız ve canlılık devam ediyor demektir” dedi. “1755’li yıllarda İstanbul’da görüldüğü zaman kıyamet alameti demişler” Türkiye’de görülen kutup ışıklarıyla ilgili hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminden kayıtlar olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Maden, “Kutup ışıklarıyla ilgili bilim adamları bizim gibi orta enlemlerde nadir görülen bir olay olarak bahseder ama ben nadir tabirini kullanmayacağım. Daha seyrek, çok sık görülmeyen bir olay olarak tabir edeceğim. Böyle sık görülmeyen bir olayla ilgili olarak Osmanlı dönemindeki tarihi kayıtlar, vakalar oldukça fazla. Örneğin Gelibolu Mustafa Ali’nin ünlü eseri Künhü’l Ahbar’da dahi buna görebiliyoruz. Mesela bir diğer kayıt Tevari Ali Osman’da hatta Hakim Mehmet Efendi tarihinde dahi bununla ilgili birkaç tane kaynak kayıt vardır. Başka ilginç bir olay, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, İstanbul’a gittiği 1755’li yıllarda yine İstanbul’da bu aurora, o zamanki tabirle fecr-i şimali olayı görülmüş İstanbul’daki hocalar veya onu görenler bunun bir kıyamet alameti diye kaçışmışlar hatta kendi tabirleriyle cami direklerine tırmanmışlar. Ancak Erzurumlu İbrahim Hakkı ve arkadaşları bu güzel, muhteşem, meteorolojik olayı çok soğukkanlılıkla seyretmişlerdir. Dolayısıyla Osmanlı döneminde seyrek, çok fazla görünmeyen bu olayla ilgili olarak epey bir kayıt var” diye konuştu. “Fatih Sultan Mehmet Han’ın hem doğumunda hem de tahta çıkışında Fecr-i Şimal olmuş” Osmanlı dönemiyle ilgili büyük tarihçilerden Reşat Ekrem Koçu’nun Fatih Sultan Mehmet isimli eserindeki ifadeleri paylaşan Maden, “Bu eserin giriş kısmında şöyle diyor. 1431 yılının yazında evvela güneş tutuldu ve en azametli hali korku ve dehşet içinde İstanbul’da seyredildi. Ortalık öyle zifiri karanlık oldu ki gün ortasında gökyüzünde yıldızlar göründü. Bundan bir ay kadar önce 3 gece arka arkaya yine fecri şimali olayı yani gökyüzünde Aurora, kutup ışığı olayı gözlemlemiştir. Recep Ekrem Koçu bunu muhtemelen Kritovulus tarihinden almıştır. Ama Fatih Sultan Mehmet gibi büyük bir padişahın doğumuyla ilgili olarak yazdığı o dönem için böyle bir olayın görüldüğü rivayet ediliyor. Hem doğumunda hem tahta çıkışında daha sonra 1466 yılında dahi böyle bir fecri şimali olayının vuku bulduğuna yönelik kaydımız var; Reşat Ekrem Koç’un bize aktardığı. Yine Fethin 26. gecesinde Türkler büyük atağa geçtiği zaman fetihle ilgili olarak mum donanması yapıyorlar. Ellerinde ne var ne yok yakıyorlar. Bizanslılar bunu gördüğünde Türklerin çadırlarında sanki yangın olmuş diye sevinirken Türklerin neşe içerisinde eğlendiklerini görüyorlar ve büyük bir psikolojik yıkıma uğruyorlar. Yine Nestor tarihinden görüyoruz ki bu mum donanmasının ışıkları Ayasofya’nın camlarına vuruyor, oradan yansıyor ve bunu da Nestor İskender yani Türkiye’de Osmanlı ordusundaki bir yeniçerinin eserinden anlıyoruz ki bunu da bir fecr-i şimali olayına benzetiyor. Ve hatta o dönemdeki Bizans’ın yıkımını, psikolojik yıkımını ortaya koyuyor. Bu ışığı Tanrı’nın İstanbul’u korumaktan artık vazgeçtiğine dair yorum da yapıyor. Böyle de bir kayıt var elimizde” şeklinde konuştu. “Cumhuriyet dönemindeki en eski gazete kaydında kutup ışıklarının Gümüşhane’de görüldüğü yazar” Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ilk kaydın yerel basına 1938 yılında yansıdığını, Avrupa’da görülmesinin yanında Türkiye’deki tek gazete haberinin de yerel basında Gümüşhane’nin Kelkit ilçesinde görüldüğüne dair olduğunu kaydeden Maden, şunları söyledi: “Erzurum merkezli Doğu gazetesinin Mart tarihli bir sayısında Kelkit’in Alansa köyünde fecr-i şimali olayının görüldüğü, aurora kutup ışığı olayının görüldüğüne yönelik kaydımız var. Bununla ilgili elimizde gazete haberimiz var. 1940 yılında yine görülmüş. Yine Gümüşhane’de görülmüş, Tokat’ta görülmüş, Şebinkarahisar’da görülmüş ülkemizin değişik yerlerinde görülmüş. 1950 yılında görülen Fecr-i Şimali olayıyla ilgili olarak o zaman Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Kandili Rasathanesi’nin raporu var. Elimizde onun raporu var. Kandili Rasathanesi’nin müdür yardımcısı Osman Necip Sipahioğlu ve Muhammed Dizer’in 20 Şubat 1950’deki Büyük Magnetik Fırtına ve Fecr-i Şimali ile ilgili yazdığı Türkçe özeti olan Fransızca bir rapor yayınlamış. Bu kayıt elimizde mevcut. O zamanki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Kandili Rasathanesi. Bu rapora göre şunu görüyoruz. Ülkemizin değişik yerlerinde bu 1940 yılındaki, 1950 yılındaki Fecr-i Şimali olayı birçok yerde görülmüş. Bunlardan bazılarını sizlere saymak istiyorum. Örneğin İstanbul’da, Erzurum’da, İnegöl, Dursunbey, Devrek ve Kastamonu gibi değişik yerlerde görülmüş. Daha sonraki gazete haberlerinde yine bu olayın Gümüşhane gibi Elazığ, Tokat gibi illerimizde de görüldüğünü biliyoruz. Daha sonra 23 Ocak 1957 tarihinde yine ülkemizde fecri-i şimali olayı görülmüş.” 2023 yılı Kasım ayında da Fecr-i Şimali olayının Türkiye’de Tekirdağ’dan Kars’a kadar birçok yerde görüldüğünü, geçen hafta da Karadeniz şehirlerinde ve kıyılarında görüldüğünü hatırlatan Maden, “Dolayısıyla hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti döneminde ülkemizde ve Avrupa’nın birçok yerinde, kutup ışığı, kuzey ışığı, aurora kayıtları mevcuttur. Bunlar çok sık görülmese de ülkemizde de görülmektedir” dedi. “Güneşin 11 yıllık aktif döneminin zirve noktası 2025 yılı olacak” Kutup ışığı görülmesinin sebebini anlatan Maden, “Güneş 11 yıllık dönemler halinde suskunluk ve aktif döneme geçiyorlar. Şu anda biz güneşin 11 yıllık aktif dönemi içerisindeyiz. Bunun zirve noktası 2025 yılı. Dolayısıyla 2025 yılı zirve olduğu için 2023 yılından 2027 yılına kadar ülkemizde değişik tarihlerde aurora yani kutup ışığı görme oranımız, ihtimalimiz Avrupa ülkelerinde de olacağı gibi artacaktır. Bunun görülme sebebi şu andaki 25. Güneş’in cycle (döngü) dönemi, aktif en yüksek dönemi 2025 yılı. Dolayısıyla daha fazla aurora göreceğimizi ben önümüzdeki yılda da tahmin ediyorum” ifadelerini kullandı. “2025-2026 yıllarında sosyoekonomik olaylara devletimizin dikkat etmesi gerekiyor” Kutup ışıkların bir zararı olmadığını fakat güneşten gelen elektrik yüklü parçacıkların atmosfere girmesi neticesinde elektrik yüklü olduğu için bir manyetik alan oluşturduklarına değinen Prof. Dr. Maden, “Elektrik iletkenliğini artırıyorlar. Dolayısıyla bu iletken telde kısa devreler oluşturabilir. Dolayısıyla bizim yüksek gerilim hatlarına zarar verebilirler. Uydulara zarar verirler. GSM hatlarına zarar verirler. Yani iletken bir hatta zarar verebilirler. İnsanlara yönelik olarak da geçmiş yıllarda şöyle makalelere rastlıyoruz: İnsanın duygularında aşırı bir artışa, yani şiddet eğilimine, hatta intihara dahi sürükleyebileceği konuşuluyor. Buna yönelik olarak makaleler var. Dahası bu güneşin aktif olduğu dönemlerde bazı sosyal ve ekonomik olayların da arttığını görüyoruz. Mesela 2013 yılında bir önceki 24. Cyclenin (döngünün) maksimum noktasıydı ve Gezi olayları bu dönemde olmuştu. 2016 yılında da bildiğimiz üzere FETÖ darbe girişimi olayı gerçekleşti. Dolayısıyla 2025 yılı bunun zirve noktası olduğu için 2025-2026 yıllarında böyle bir sosyoekonomik olaylara devletimizin dikkat etmesi gerekiyor. Hem insanlara hem de elektronik cihazlara bunların zararları dokunabilir. Ancak bizim gibi ülkelerde görüldüğü için bunların daha şiddetli, yani güneşteki patlamanın daha şiddetli olduğunu anlıyoruz. Dolayısıyla bunlara sosyoekonomik olaylar açısından, sosyal olaylar açısından devletimizin birazcık daha soğukkanlı davranması gerektiğini düşünüyorum” açıklamasında bulundu.
Mersin Yeni Başkan, Mut Belediyesinin borcunu astırdığı afişle duyurdu Mersin Mut Belediye Başkanı Murat Orhan, devraldığı belediyenin borcunu, belediye binasına astırdığı afişle duyurdu. Mut Belediyesinin 153 milyon 142 bin 55 lira 43 kuruş borcu olduğu açıklandı. 31 Mart’ta yapılan Mahalli İdareler Seçimleri sonrası Mut Belediye Başkanlığına seçilen Murat Orhan, belediyenin borcunu açıkladı. Seçim sürecinde Mut Belediye Başkanlığının borcunun olmadığı, halen kasada da 28 milyon lira parası bulunduğu şeklinde sürekli kamuoyunda algı oluşturulduğunu savunan Orhan, "Bunu gittikleri her yerde söylerken, benim 2014 yılında belediyeyi borçla devrettiğimi, kendilerinin hiç borcu olmadığını, hatta kasalarında 20 ile 28 milyon lira para olduğunu ifade ettiler. Seçim öncesi bölge bir kamuoyu oluşturdular" dedi. "Ben 2014 yılında borçla devrettim ama karşılığında hizmet var" O dönemdeki 24 milyon liralık borcun, ’Büyükşehir Yasası’ndan dolayı tamamının Mersin Büyükşehir Belediyesine devrolduğunu dile getiren Orhan, "Neden devroldu? Bir arıtma tesisini 14 milyona yaptık o yüzden. Bir belediye hizmet binası yaptık, yaklaşık 4 milyon liraya. Meydanda bir şehitlik ve daha sonrasında ismi Musa Eroğlu Parkı olarak değiştirilen park yaptık. Bunları 3,5 milyona yaptık. Çınaraltı’nın peyzaj düzenlemesini 1,5 milyon liraya yaptık. Bunun yanı sıra 9 milyonluk ilçeye sıcak asfalt yaptık" diye konuştu. "Vatandaşın gerçeği bilme hakkı var" O dönem yaptıkları borcun bir karşılığının olduğunu vurgulayan Başkan Orhan, "Gelinen noktada borç var ancak hizmet yok. Benim bunu vatandaşımla paylaşma zorunluluğum var. Çünkü vatandaşın gerçeği bilmekte her zaman için hakkı var. Vatandaşı bilgilendirme ve aydınlatma adına biz borç tablosunu çıkartıp belediye binasına astık. Toplam 153 milyon lira kaydedilen borç var. Onun dışında ’işte o dönemde şu malzemeyi verdiydim ama daha faturasını kesmedim’ diye çıkıp gelen birçok esnafımız var. İhale yapılmış, hak edişi bitmemiş, hak edişi yapılmamış, faturalandırılmamış yani bir asfalt, bir parke faturası kesilmediği için dahil olmayan borçlarda var. Dolaysıyla çok ciddi borç yüküyle karşı karşıyayız. Borçla ilgili kamuoyunu bilgilendirme noktasında üzerimize bir yükümlülük vardı, o yükümlülüğü yerine getirmek için bu borç tablosunu ortaya mecburen sermek durumundayız. Çünkü vatandaşımızın borcunu bilmesinde hakkı var" diye konuştu.