ÇEVRE - 09 Haziran 2020 Salı 16:51

Bodrum’da tüyler ürperten manzara

A
A
A
Bodrum’da tüyler ürperten manzara

Beyaz kuma, mermer tozuna savaş açan Bodrumlular kum serim işlemi yapan otellerin, işletmelerin ve tatil sitelerinin peşine düştü. Bodrum Belediyesi 6 günde 7 otel, 1 beach ve 3 tatil sitesine baskın yaparak beyaz kumların serimini engelledi. Mermer tozuyla sahile verilen güzel görünümün deniz canlılarına zarar vermesi halkı ayağa kaldırdı. Beyaz kumun, mermer tozunun sahile serilmesinin deniz çayırlarını da yok ettiği ortaya çıktı.

Maldivler'e özenen bazı işletmelerin Bodrum sahillerine beyaz kum ve mermer tozu serme çalışmalarının bir yandan halk sağlığını diğer yandan ise deniz çayırlarını yok ettiği öğrenildi. Denizin dibine beton duvar ören işletmeler daha sonra kumları sahile seriyor. Dalgalarla kumların gitmemesi için deniz dibine duvar örülmesi bu kadarına da pes dedirtti. Bazı lüks siteler ise sahile serdikleri kumları denizin içine de boşaltarak deniz çayırlarını yok etmeye çalışıyor. Denizin dibindeki yeşil çayırlarda yaşayan üreyen tüm deniz canlılarını da yok eden işletmeler yaptıkları bu işlem sorasında şezlongları günlük bin liradan, 1 milyon dolarlık bir evi ise 4 milyon dolardan satıyor.

8 işletmeye 3 siteye beyaz kum operasyonu

Yapılan bu işlemlerin karşısında duran Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras denize işlem yapanlara, sahillere beyaz kum serenlere Çevre İl Müdürlüğü ile birlikte savaş açtı. Geçtiğimiz gün Yalıkavak Mahallesi'nde bulunan 5 yıldızlı bir otele ceza yazılmasıyla başlayan beyaz kum operasyonu sonrasında 7 otele, 1 beache ve Bodrum’un en pahalı evlerinin bulunduğu 3 siteye Bodrum Belediyesi Çevre Koruma Müdürlüğü tarafından tutanak tutularak yapılacak kum serme işlemi durduruldu. Her geçen gün artan beyaz kum veya mermer tozu döken otel sayısı ise artmaya başladı.

Yarım adaya baştan başa beyaz kum serdiler

Öte yandan, gözler Milas’a bağlı Pina yarım adasında buluna 3 lüks otelin sahiline serilen beyaz kumlara çevrildi. Sahil şeridi boyunca serilen beyaz kumlarla ilgili çevreciler ayaklandı. Kumların denize verdiği tahribat ise geçtiğimiz aylarda havadan çekilen görüntülerle gözler önüne serildi. Bembeyaz sahili ışıl ışıl görünürken plajlar, deniz dibindeki beyazlıklar da dikkatlerden kaçmadı.

Bodrum Kent Konseyi Başkanı Arif Yılmaz, deniz çayırlarının yok olduğunu ifade ederek “Deniz çayırları dediğimiz, erişte dediğimiz Posidonia Oceanica çayırları denilen bir endemik bir yosun türü var. Bizim Bodrum’un denizlerinin bu kadar berrak, temiz ve oksijen dolu olmasının sebebi bu yosun türü. Bu yosun türü halkımızın bilinçsizliğinden hoşlanılmıyor, yok edilmeye çalışılıyor. İş makinalarıyla kazılmaya çalışıldı. Daha sonra çeşitli kimyasallar dökülerek yok edilmeye çalışıldı. Bunları hemen ispatlayamıyorsunuz, olup bitikten sonra görebiliyorsunuz. En son olarak da o bölgeye kum dökerek orayı kapatmak ve Maldiv sahil görünümü verme iddiasıyla yapılan hareketler oldu. Bu yapılan işlemin birden fazla sakıncalı yönü olan bir şey. Denize ve kıyıya atılan kum orada durmayacağı için önce deniz büyük beton bloklarla çevriliyor. Deniz dibine beton bloklarla bir beton yapılıyor, kum kaçmasın diye. Daha sonra ise kumlar dökülüyor. Deniz çayırlarının üzerine önce beton seriliyor, sonra üzerlerine bu kum dökülüyor. Kanuni olarak denize böyle bir müdahale yapmanız yasak. Deniz dibindeki bu çayırlar endemik bir tür. Akdeniz’de koruma altından Barselona sözleşmesine girmiş, Tarım Bakanlığından bile koruma altında olan bir canlı. Onlar yok ediliyor. Dökülen o ince kumların kimyasal özelliklerinden dolayı, halk sağlığına zarar verdiği biliniyor, daha sonra analizlerle ortaya çıkacak zaten. Bizim bu kıyılarımızdaki ekosistem bozuluyor. Bunun bedelini biz yıllar sonra çok acı şekilde ödeyeceğiz. Bugün Marmara Denizi'ne nasıl üzülüyorsak, buradaki denizlerimize de ilerde çok üzüleceğiz. Deniz çayırları kıyı erozyonunu önlüyor. Hem suyu berraklaştırıyor, hem de oksijen sağlıyor. Deniz dibindeki diğer canlılara üremeleri için olan önemi de var. Bizim Bodrum kıyılarımız kendi doğal yapısı gereği, çakıllı, taşlık, kum ve deniz çayırlı kıyılarımız var. Bizim güzelliğimiz bu. Bizim bu güzelliğimizi kabul ediyorsa insanlar gelsinler bizle beraber sahip çıksınlar. Bunu değiştirmeye çalışırlarsa, bundan sonraki olacak felaketin önüne geçemeyiz” dedi.

Siteyi pahalıya satmak için deniz dibi dolduruluyor

Yılmaz Ege ise denizin ranta kurban gittiğini belirterek, “Bir yerde denize sıfır site yapılıyor, onu satılabilir kılmak için plajını beyaz, güzel görünen kumlarla doldurmak istiyor. Pazarlamak için yapılan bir sistem oraya ne olduğu umurlarında değil. Gece yarısı kamyonlarla geliniyor, kumlar seriliyor, denize beton bloklar indiriliyor. 400 bin lira bir ceza yazıldı, belki o cezayı sineye çekecekler ve onu da maliyetin içerisine koyup amaçlarına ulaşacaklar. Yapılmaması lazım, yapılırken durdurulması lazım, ceza kesildikten sonra da eski haline getirilmesi lazım” şeklinde konuştu.

Kamyonlarla moloz taşındı deniz dibine duvar örüldü

Arif Yılmaz da, “Yalıkavak’ta gece yarısı kamyonlarla gelen kumlar engellendi. Oradan gece yürüyüşe çıkan arkadaşlar denk geldiler, Bodrum Belediyesi ekipleri, Çevre İl Müdürlüğü ekipleri anında müdahale etti. Görmese arkadaşlar geceleyin denize -ki iş makinaları hazırdı-, kumları deniz dibine ve sahile serip geçeceklerdi. Olduktan sonra tespit edilmesi ve kaldırılması da çok zor bunun. İnsanlar kafasına artık şunu bir koysun. Bodrum bu, Bodrum’un doğal yapısı bu, o doğal yapısına kendilerini uydursunlar. Bizleri kendilerine uydurmaya çalışmasınlar. 3 kuruş rant için yazık günah bu Bodrum’a. Burası için ne deniyor, ne güzel 2 katlı beyaz renkli evleri var. Bodrum’da halk 6, 7 kattan taviz vermiş marka yapmak için, buraları bu şekilde korumuş. Buraya gelenler de buna saygı göstersinler istiyoruz” dedi.

Bodrum’da bulunan deniz çayırları ise deniz altından görüntülendi. Her yıl temizlenen çayırların yok edilmesi Bodrum halkını ayaklandırdı. Deniz dibine örülen duvar ise bu kadarına pes dedirtti.

Eren Ayhan

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde anıldı Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen programda anıldı. Etkinlikte, Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan kardeşliğine katkıları ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen "Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin mimarı: Ulu Önder Haydar Aliyev’i Anma Gecesi" programı, saygı duruşu ve Türkiye ile Azerbaycan milli marşlarının okunmasıyla başladı. Açılışın ardından düzenlenen panelde; Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Erbay, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Karabulut ile Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Okan Yeşilot, Haydar Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine katkılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Panelin ardından ses sanatçısı Süreyya Eyvazova, Azerbaycan’ın simge eserlerinden "Sarı Gelin" türküsünü seslendirdi. "Tarihimize baktığımızda biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de kader ortağıyız" Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Haydar Aliyev’in Azerbaycan milleti için taşıdığı önemi vurgulayarak, gerçekleştirdiği anma konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "İki liderimizden, iki ulu önderimizden birini bugün burada anıyoruz. Biri Atatürk, biri Haydar Aliyev. Her ikisi de bizim yolumuzu açtı. Biri Türkiye’nin, biri Azerbaycanlı Türklerin yolunu açtı. Azerbaycan bizim için can, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de can kardeşlerimizdir. Uzakta olsak bile gönül bağıyla bağlıydık ve o kültürün, o toplumun içerisine girdikçe aslında ne kadar yakın olduğumuzu; benzerlik de değil ne kadar aynı olduğumuzu fark ettim. Aslında bizim bir olduğumuzu keşfettim. Ortak kültür, ortak dil ayrı bir dil değil, hepimiz aynı dili konuşuyoruz. Ama bir kan birliği kesinlikle var ve bu kan birliğinin, genetik birliğinin, genetik aynılığın ben artık kimyasına çok inanmaya başladım. Çünkü yabancı hissetmiyoruz orada, benim için başka bir ülke değil. Tarihimize baktığımızda aslında biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de aslında kader ortağıyız; aynı mücadelelerden geçmişiz. Emperyalist güçler tarafından aynı acılar çektirilmiş, aynı mücadele süreçleri yaşanmış. Dolayısıyla Haydar Aliyev gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi ulu önderler eğer bu kadar güçlü biçimde bizlere ışık tutup bizim yollarımızı açtılar ise, bu üniversitenin çatısı altında da şunu söyleyebilirim ki bizler için en büyük güç bilgi olmalı. Çünkü biz emperyalist güçlerle ancak ve ancak bilgi ile başa çıkabiliriz. Bu iki ulu önderin özelliği, her iki önder de kahramanlık destanını kendi halklarıyla birlikte, kendi milletleriyle birlikte yazdılar. Destanı cephede, meydanlarda birlikte gerçekleştirdiler. Birlikte kahramanlık hikayeleri yazıldı ve tarihe birlikte geçildi; milletiyle bütünleşerek ve büyük millet sevgisiyle. İktidar hırsı değil, millet sevgisi, milleti kurtarmak, bağımsızlık ve özgürlük sevdasıyla gerçekleştirilen büyük bir güç, büyük bir enerji. Dolayısıyla onlara çok şey borçluyuz." "Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır" Prof. Dr. Güngör, bilginin iki millet arasındaki birleştirici gücü artıracağını ve güçlü bir Türk ittifakının bilgili insanlarla mümkün olabileceğini dile getirerek, "Bugün burada olmanız bizler için çok anlamlı. Ülker Hanım bize "’İyi ki kapılarınızı açtınız’ demişti. Ben de dedim ki; biz kapıları açmadık, kapılar zaten hep açıktı. Biz çünkü kapıları kapatamayız, kapılar hep açık çünkü biz kardeşiz, biz aynı milletiz. Biz birbirimize dayanırsak güçlü oluruz. Yoksa bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya, geleceğin belki emperyal gücü Çin; bunlar için biz hep başkası olacağız, biz hep öteki olacağız. Bizim öteki olmaktan kurtulmamızın tek bir yolu var: Birbirimizi tanımak, birbirimizin farkına varmak ve biz olabilmek. Onun için de bilgi ittifakı yapmalıyız. Biz zaten kardeş ittifakı yapıyoruz, bilgi ittifakı yapmalıyız. Üniversitelerimiz arasında bilgi alışverişi, etkileşimi hızlandırmalıyız. Bunu çok daha güçlü hale getirmeliyiz. Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır. Dolayısıyla da farkında olmak, dolayısıyla da birbirinin yanında olmak, birbirinin içerisinde olmak, ittifakı güçlü bir Türk ittifakı oluşturabilmek, güçlü bir Türk bloku oluşturabilmek. Bunun yolu da aşkın insan yetiştirebilmek, bilinçli insan yetiştirebilmek ve bilgili insan. O nedenle de eğitim güçlerimizi birleştirmeliyiz. Bu tür topluluklarda da bunun farkını ve bunun farkındalığını sürekli güçlendirmeliyiz. Ben tekrar huzurunuzda Ulu Önderimiz Haydar Aliyev’i saygıyla, minnetle, sevgiyle anıyorum" ifadelerine yer verdi. Program, konuşmacılara ve katkı sunanlara plaket takdim edilmesiyle sona erdi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde beyaz önlük heyecanı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine yönelik Geleneksel Önlük Giyme Töreni, 15 Temmuz Milli İrade Salonunda yoğun katılımla gerçekleştirildi. 2025-2026 Akademik Dönemi itibarıyla üniversite hayatına adım atan 316 öğrenci, hekimlik yolculuklarının ilk ve en anlamlı sembollerinden biri olan beyaz önlüğü giymenin gururunu yaşadı. Törene; Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ve eşi Prof. Dr. Esra Hacımüftüoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Reyhan Keleş ile Prof. Dr. Hasan Yılmaz, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Erzurum Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür Dağ, Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Atila Eroğlu, BAP Koordinatörü Prof. Dr. Erol Akpınar, akademisyenler, öğrenciler ve aileler katıldı. Açılış konuşmasını gerçekleştiren Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, beyaz önlüğün yalnızca bir kıyafet değil; bilgi, sorumluluk, etik ve fedakârlıkla örülü uzun bir yolculuğun sembolü olduğunu vurgulayarak, öğrencilerin nitelikli hekimler olarak yetişmesi için fakülte olarak tüm imkânların seferber edildiğini ifade etti. "Beyaz Önlük, İnsanlığa Hizmet Yolculuğunun Simgesidir" Törende konuşan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ise öğrencilerin bu özel gününe tanıklık etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Beyaz önlüğün, hekimlik mesleğinin taşıdığı kutsal sorumluluğun ve insani değerlerin bir göstergesi olduğunu belirten Rektör Hacımüftüoğlu, şu ifadelere yer verdi: "Bugün giydiğiniz beyaz önlük, sadece bir kıyafet değil; insanlığa hizmet yolculuğunuzun başlangıcıdır. Önünüzde zorlu ama bir o kadar da onurlu bir eğitim süreci bulunuyor. Öğreneceğiniz her bilgi, gelecekte kurtarılacak bir hayatın, umut verilecek bir ailenin temeli olacaktır. Atatürk Üniversitesi olarak sizlere, güçlü akademik altyapımız ve köklü eğitim geleneğimizle en iyi imkânları sunmak için kararlılıkla çalışıyoruz." Tıp Fakültesinin yalnızca akademik başarıyı değil, etik değerleri ve insani erdemleri de esas alan bir anlayışla eğitim verdiğini vurgulayan Rektör Hacımüftüoğlu, velilere de teşekkür ederek öğrencilerin bu noktaya gelmesindeki emek ve fedakârlıkların önemine dikkat çekti. Tören Hatıra Fotoğrafıyla Sona Erdi Konuşmaların ardından 1. sınıf öğrencileri, akademisyenler eşliğinde beyaz önlüklerini giyerek hekimlik mesleğine ilk adımlarını attı. Tören, günün anısına çekilen hatıra fotoğrafları ile sona erdi. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde geleneksel hale gelen Önlük Giyme Töreni, genç hekim adayları için unutulmaz bir başlangıç olurken, üniversitenin nitelikli sağlık profesyonelleri yetiştirme vizyonunu bir kez daha gözler önüne serdi.