SAĞLIK - 02 Ağustos 2021 Pazartesi 10:59

Bu hastalığın fark edilme oranı çok düşük

A
A
A
Bu hastalığın fark edilme oranı çok düşük

Kamuoyunda son on yıldır çocuklar konusunda çok fazla gündeme gelen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun yetişkinlerde görülme oranının da yüksek olduğunu kaydeden Dr. Öğretim Üyesi Alişan Burak Yaşar, yapılan bir araştırmayla elde edilen sonuçlarda her yirmi kişiden birinde bu hastalığın gördüğünü belirterek, “Yetişkinlerin yüzde 6’sında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu var” dedi.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu bir nevi “gizli pandemi” olarak tanımlayan İstanbul Gelişim Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Alişan Burak Yaşar, hayat boyu süren bu hastalığın yetişkinlerde görülme oranının oldukça yüksek olduğuna dikkat çekti. Yapılan bir meta analiz makalesinde özellikle yetişkinlerde yüzde 6 ila 7 arasında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu saptandığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Yaşar, “Her yirmi kişiden en az 1’inde bu hastalık belirtileri görülüyor ” dedi.

Hastalık bir bireyde eğer çocukluk yaşlarında başladıysa, nörobiyolojik olarak belirti ve şikâyetlerinin hayat boyu devam edebileceğini ifade eden Yaşar, hastalığın çocuklarda hiperaktivite yetişkinlerde ise ağırlıklı dikkat eksikliği olarak fark edilebildiğini kaydetti. Yaşar, yapılan araştırmaların sonuçlarına göre bir çocukta dikkat eksikliği ve hiperaktivite varsa anne ya da babasından birinde de olma ihtimalinin yüksek olduğunu vurguladı.

Fark edilme oranı çok düşük
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun fark edilme oranının düşüklüğüne değinen Yaşar, “Psikoloji ve psikiyatrinin gelişimi son yüz yılda hız kazandı. Günümüzde tanı kitaplarında kullandığımız pek çok tanı ve sınıflandırma aslında 1930’larda başlayan ve yaklaşık olarak 10-15 yılda bir güncellenen çeşitli kategorilerden oluşuyor. Dolayısıyla zaten ruhsal hastalıklarla ilgili kat edeceğimiz yol çok daha uzun gibi gözüküyor. Bunun yanı sıra ruhsal hastalıkları teşhis etmek hala çok zor. Hala çoğunlukla sendrom düzeyindeki hastalıkları tanımlıyor ve tedavi ediyoruz. Bu bakımdan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğundaki gelişmeleri son yirmi yılda ki çalışmalara bağlayabiliriz ”dedi.

Bireyde travmalara neden oluyor
Hastalığın yetişkinlerde ve çocuklarda farklı seyrettiğini belirten Yaşar, “ Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun iki parçası var. Bunlardan biri dikkat diğeri ise hareketlilik belirtileridir. Çocuklarda fark edilen daha çok hiperaktivitedir. Çocuk yaramaz gözüküyor, yerinde duramıyor ve hareketlilik gösteriyorsa toplumda hiperatkif olarak ifade ediliyor. Ancak yaş ilerledikçe hareketlilik azalıyor ve dikkat eksikliği baskın kalıyor. Mesela bireye sıralı bir görev verildiği zaman verilen işi bir düzene sokamıyor ve çabuk sıkılıyor. Bir işe başladıklarında ilk zamanlar yüksek bir performans gösterirken, yeni olma özelliği geçince o işi sürdürmekte zorluk çekiyor, sıkılıyor ve performansı hızla düşüyor. Bu bireyler sık sık sakarlık yapıyorlar. DEHB olarak kısalttığımız bu sendromda eşyalarını bir yerlerde unutur, kaybeder ve bulmakta çok zorlanırlar. Bulundukları ortama odaklanamazlar ve bir soru sorulduğunda soru daha bitmeden cevaplamaya çalışırlar ya da konuşmayı tam ortasında bölerler. Zaman yönetimleri kötüdür. Zamanı organize edemezler ve dolayısıyla buluşmalara ya geç kalırlar ya da bunu telafi etmek için çok erken gelirler. Günlük yaşamımızda bu tür insanları çok sık görüyoruz ve onları maalesef tembel diye etiketliyoruz. İnsanlar da kendilerinde bu durumları kişilik özelliği olarak görüyor. Böylece yapabileceklerinden çok daha düşük bir performansa sahip olabiliyorlar. Ayrıca dikkat eksikliğini en çok da kariyer odaklı ele alıyoruz ama sosyal ilişkileri daha çok etkiliyor. Sosyal ilişkilerde dışlanmaya kadar giden sonuçları doğurabiliyor ve bu da kişide bir sürü travmaya sebep olabiliyor” diye konuştu.

Oldukça yaygın
Hatalığın tedavi yöntemlerinden de bahseden Yaşar, “Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu kabaca ifade edersek, zihinde dikkati toparlayan ve sürdüren yerdeki bir filtre bozukluğu diyebiliriz. Bu hastalık gizli bir pandemi gibi çünkü çok yaygın ve hayat kalitesini oldukça etkiliyor. Bu bakımdan profesyonel bir tedavi çok önemli. Tedavi yöntemlerinden en önemlisi ise farmakolojik tedavidir. Bunun yanı sıra insanların hayat kalitesini yükseltecek ilaçlar var. Ayrıca çeşitli psikoterapi yöntemleri ve sosyal müdahaleler de var. Hastalarımızın da hastalığı yönetmek adına bazı tedbirler aldıklarını gördük. Aralarında günlük notlar tutanlar, hayatlarını ve iş yaşamlarını planlayarak sürdüren ve gideceği yere geç kalmamak adına çeşitli taktikler geliştiren hastalarımız oluyor. Bu gibi çeşitli stratejileri, psikososyal müdahaleleri ve terapileri hastalarımız için kullanıyoruz. Ancak en önemli tedavi yöntemi kullandığımız ilaçlardır” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Enkazdan sağ çıkan Hediye hayırseverlerin desteğiyle dünyaevine girdi Hatay’da yaşanan depremde enkazdan beş gün sonra sağ kurtulan 21 yaşındaki Hediye Demirkol, nişanlısı ile ertelediği düğününü hayırseverlerin de desteğiyle Zonguldak’ın Karadeniz Ereğli ilçesinde gerçekleştirdi. Hatay’da yaşayan 21 yaşındaki Hediye Demirkol, nişanlısı Muhammet Yıldız ile birlikte düğün hazırlıkları yaparken 6 Şubat 2023’te yaşanan depremlerde annesi ve kardeşi ile enkaz altında kaldı. Deprem sonrası enkazın arasında nişanlısını arayan Muhammet Yıldız, günlerce umudunu kaybetmeden molozların arasında Hediye Demirkol’dan bir iz aradı. Ekiplerin çalışmaları sonucu beş gün sonra enkazdan sağ kurtulan Hediye Demirkol’un kolu ampute edildi. Enkazda annesini kaybeden ve kardeşinin de iki ayağı ampute edilen Hediye Demirkol, sevk edildiği Adana’da tedavisinin tamamlanmasının ardından kardeşiyle birlikte Zonguldak’ın Karadeniz Ereğli ilçesine taşındı. Türk Kızılay Şubesi ve hayırseverlerin de desteğiyle bir eve yerleştirilen Hediye Demirkol, Şube Başkanı Kürşat Yağız’a deprem nedeniyle ertelenen düğün planından bahsetti. Çiftin hayalini gerçekleştirmek isteyen Kızılay, düğün için hazırlık başlattı. Davul zurna eşliğinde gelin alma adetinin yerine getirilmesiyle birlikte çeyizler de eve taşındı. Yapılan duaların ardından konvoy halinde Gülüç Belediyesi Düğün Salonu’na gelen çift, burada dünyaevine girdi. “Evlilik sürecimiz depremden sonra çok farklı boyuta geldi” Hayırseverler ve sevenleri genç çifti düğünde yalnız bırakmadı. Dört senelik nişanlılık süreci sonrası düğün hazırlığı yaptıkları sırada depremin olduğunu anlatan Hediye Demirkol, “Birbirimizi görüp tanıştık. Uzun bir hikayemiz var. Zamanla konuşa konuşa ileriye dönük sürecimiz başladı. Söz takıp nişanlandık. Yaklaşık dört senedir birlikteyiz. Deprem bizim dönüm noktamız oldu. Önceleri evlilik sürecini düşünüyorduk ama depremden sonra çok farklı boyuta geldi. Birbirimizden kopamadığımızı o zaman anladık. Düğünü erteledik. Deprem olmasaydı geçen yaz düğün olacaktı. Tedavi süreçleri oldu" dedi. Karadeniz Ereğli’ye geldiklerinde nikah yaparak dünyaevine girmeyi planladıklarını ve Kızılay’ın desteğiyle düğün yaptıklarını anlatan Demirkol, “Bu şekilde bize güzel bir düğün organize ettiler. Hatay’dan Karadeniz Ereğli’ye geldik. Orada hiçbir şeyimiz kalmadı. Buradaki güzel insanlarla tanışma sürecimiz oldu. Birçok insanla tanıştık. Sağ olsunlar hiçbir zaman desteklerini ayırmadılar” diye konuştu. “Küs öleceğimizi bilmek beni kahretti” Depremin kendileri için dönüm noktası olduğunu söyleyen Muhammet Yıldız ise, “İnsan sevdiğinden asla kopamaz. Depremin olduğu gün kendisiyle küstük. Öleceğine değil de küs öleceğimize çok üzüldüm. Sürekli bunu düşünüyordum, kahroldum. Neden kavga ettiğimizi düşündüm. Demek ki iki günlük dünyaymış, kavga etmeye hiç gerek yokmuş” dedi. İlk depremin yaşanmasında bir saat sonra nişanlısının evinin enkazının başına geldiğini anlatan Yıldız, “Enkazdan araçlar geçemiyordu. Yakınlarında bir tane park vardı. İnsanlar ateş yakmış duruyordu. Bir umut oradadır diye kendisini, annesini ve küçük kardeşini aradım. Kimseyi bulamadım. Enkaz başında gördüğüm tablo her şeyi anlamama yetti. Oradan birisinin çıkması imkansız gibi bir şeydi. Arkadaşlarım da bunu söylüyordu. İlk başta Hediye’nin ölmediğini söylüyordum. Boşuna ümitlenmememi ve durumu kabullenmemi söylediler. Sonuna kadar Hediye’nin yaşadığını düşünüyor ve inanıyordum. Sonra Hediye’nin sesini duyduk ve yaşadığını öğrendik” ifadelerini kullandı.