SAĞLIK - 01 Mart 2018 Perşembe 12:21

Cilt kanserinden korunmak için ben haritalama ve yılda bir kez kontrol şart!

A
A
A
Cilt kanserinden korunmak için ben haritalama ve yılda bir kez kontrol şart!

Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, benlerin bazı değişikliklere uğrayarak deri kanserine dönüşebileceğini ve özellikle sonradan gelişen benlerdeki hızlı büyüme, renk koyulaşması, dirençli kaşıntı gibi faktörlerin deri kanserinin belirtileri açısından önemli uyaranlar olduğunu kaydederek, risk grubunda bulunan kişilerin yaptıracağı ben haritalama işlemi ve yılda bir kez düzenli hekim muayenesi ile sağlıklarında koruma sağlanabileceğini ifade etti.


Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, her yaş ve cinsiyette görülebilen, farklı renk, şekil, çap ve yapıda olabilen benler hakkında açıklamalarda bulunarak “Benlerde meydana gelen bazı değişiklikler deri kanseri belirtisi olabilmektedir. Çocukluk çağından itibaren var olan benlerde zamanla sayıca artış, renk değişikliği ve büyüme gözlenebilse de hızlı değişiklikler uyarıcı risk faktörleri olarak kabul edilir. Özellikle sonradan gelişen benlerdeki hızlı büyüme, renk koyulaşması, dirençli kaşıntı gibi faktörler önemli uyaranlardır.” dedi.

Deri kanseri açısından risk grubunda olan hastalar kimlerdir?

Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaziz, deri kanseri açısından risk grubunda olan kişilerin genellikle açık renk göz ve deri rengine sahip, çilleri olan, ailesinde veya kendisinde deri kanseri öyküsü bulunan, özellikle 100’ün üzerinde beni olan, bağışıklığı baskılanmış hastalar ile gün içerisinde yoğun güneşe maruz kalan çiftçi, denizci, inşaat işçisi vb. meslek grubundan kişiler olduğunu ifade etti.

Ben muayenesi nasıl yapılmaktadır?

Ben muayenesinin dermatoloji uzmanları tarafından, dermatoskop olarak adlandırılan ışıklı bir büyüteç yardımı ile yapıldığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, bazı benlerde sadece el dermatoskopisi muayenesinin yetersiz kalabildiğini, bu durumda da bilgisayarlı dermatoskopi yani dijital dermatoskoptan faydalanıldığını ifade etti. Dijital dermatoskopi ile hastaların tüm benlerinin fotoğraflanıp numaralandırılarak kayıt altına alındığını, skorlama yöntemi ile de risk düzeyinin belirlendiğini anlatan Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, riskli grupta yer alan benlerin belirli zaman aralıkları ile takibinin yapıldığını, takip sürecinde renk, şekil, sınır ve boyutlarında değişiklik saptanan benlerin gerekli durumlarda çıkarılmasının önerildiğini ifade etti. Halk arasında benlere cerrahi işlemle müdahale edilmesinin, benin yayılmasına ve kötü huylu bir şekle dönüşmesine yol açacağına dair yaygın ve yanlış bir inanış olduğunu da ifade eden Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, zamanında müdahale edilmeyen benlerin ölümcül cilt kanserlerine yol açabileceğini söyledi.

Benlerdeki uyarıcı değişiklikler nelerdir?

Deri kanseri belirtilerini işaret etmesi bakımından benlerde birtakım uyarıcı değişiklikler meydana geldiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, asimetri, kenar düzensizliği, renk çeşitliliği, hızlı büyüme veya kabarıklaşma ile benin boyutunun 6mm’den büyük olmasının dikkat edilmesi gereken hususlar olduğunu söyledi.

Ben haritalama ne zaman gereklidir?

Özellikle çok sayıda ve sırt, ağız içi, kulak arkası, genital bölge, kalça, saçlı deri, tırnak, bacak arkası, avuç içi, ayak tabanı gibi takibi zor alanlarda benleri olan, kişisel veya ailesel deri kanseri öyküsü ve deri kanserlerine yatkınlığa neden olabilecek genetik hastalığı bulunan kişilerin mutlaka ben haritasının çıkarılması gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, kanser türlerinden olan malign melanom lezyonlarının önemli bir kısmının ben üzerinde oluştuğunu, bu kanser türünün de tedavi edilemeden hızlı bir şekilde tüm vücuda yayıldığı takdirde, tedavi şansının büyük ölçüde ortadan kalktığını vurguladı.

Yılda en az bir kez ben muayenesi şart!

Dijital dermatoskopi cihazı ile ben muayenesinin tüm yaş gruplarında rahatlıkla yapılabileceğini, hiçbir yan etkisi ve sakıncası bulunmadığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, risk grubunda bulunan kişilerin ayna karşısında ayda bir kez benlerini kontrol etmeleri ve en az yılda bir kez de hekim kontrolünden geçmeleri gerektiğini, hekimin gerekli görmesi halinde ise erken müdahale ile benin çıkarılarak kişinin sağlığında koruma sağlanabildiğini belirtti.

  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”