GÜNDEM - 25 Kasım 2020 Çarşamba 17:37

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı'da yükselen İslam düşmanlığına dikkat çekti

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı'da yükselen İslam düşmanlığına dikkat çekti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’daki Musevilere karşı yürütülen linç ve nefret kampanyasının aynısına bugün Müslümanlar muhatap olmaktadır. Tıpkı 1940’ların Avrupalı Yahudileri gibi Müslümanlar dışlanmakta, ötekileştirilmekte, medya ve siyasetçiler eliyle bir günah keçisi haline getirilmektedir” dedi.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi 36. Bakanlar Toplantısı, çevrimiçi olarak gerçekleştiriliyor. Toplantının açılışına canlı bağlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslümanların bu sene sadece salgınla değil aynı zamanda batı ülkelerinde yükselen İslam düşmanlığı ile de mücadele ettiğini söyledi. Batı ülkelerinde yükselen Müslüman ve İslam düşmanlığına dikkat çeken Erdoğan, “Bu ülkelerde yaşayan kardeşlerimize ait iş yerleri, evler, ibadethaneler, okullar hemen her gün Neo Nazilerin saldırısına maruz kalıyor. Müslüman kadınlar başörtülerinden dolayı sokakta, çarşıda, otobüste, vapurda ya hakarete ya da fiili tacize uğruyor. Düşünce ve basın özgürlüğü kılıfı altında mukaddes değerlerimiz çiğnenirken, Peygamber Efendimize yönelik alçakça saldırılar düzenleniyor. Bugün lafa gelince demokrasiyi kimseye bırakmayan birçok batılı devlette Müslümanlara yönelik hukuksuzluklar sıradan bir vaka haline gelmiştir. Hatta İslam ve Müslüman düşmanlığı kimi Avrupa ülkelerinde bizzat devlet başkanı seviyesinde himaye edilen bir politikaya dönüşmüştür. Açık konuşmak gerekirse, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’daki Musevilere karşı yürütülen linç ve nefret kampanyasının aynısına bugün Müslümanlar muhatap olmaktadır. Tıpkı 1940’ların Avrupalı Yahudileri gibi Müslümanlar dışlanmakta, ötekileştirilmekte, medya ve siyasetçiler eliyle bir günah keçisi haline getirilmektedir. Bu nefret furyasında sadece Müslümanlar değil, etnik kimliği, dış görünüşü, kökeni, dili, dini farklı olan diğer kesimler de nasibini almaktadır. Hiçbirimizin bu vahim tablo karşısında sessiz kalma lüksü yoktur. İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı ile mücadele etmek o topraklarda yaşayan kardeşlerimize karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Milyonlarca insanımızın hak ve hukukunu kifayetsiz siyasetçilerin ihtiraslarına kurban edemeyiz. Irkçı medyanın tiraj kaygısının geleceğimizi zehirlemesine izin veremeyiz. Hukuk ve demokrasi içinde, uluslararası platformları da kullanarak, Batı'yı veba gibi saran kültürel ırkçılıkla mücadele etmek durumundayız. Bunun yolu da güç birliği yapmamızdan geçiyor” diye konuştu.

“Milli paralar ticaret kur baskısını ortadan kaldıracaktır”

“İslam ülkeleri olarak ne kadar çok üretirsek, ekonomimizi ne kadar çok güçlendirirsek sözümüzün ağırlığı da o derece artacaktır” ifadelerini kullanan ve bunun için ham madde veya yarı mamule dayalı bir ihracat yapısı yerine katma değerli üretim ve ticarete dönük adımların sıklaştırılması gerektiğini söyleyen Erdoğan, “Tasarruflarımızı yatırımlara tahvil ederek hem kendi insanımızın istihdamına hem de coğrafyamızın kalkınmasına katkıda bulunmalıyız. Toplumlarımızı ve özellikle de gençlerimizi geleceğin dünyasına, geleceğin teknik, ekonomik ve sosyal şartlarına en iyi şekilde hazırlamalıyız. Son günlerde şu gerçeğin herkes tarafından idrak edildiğine inanıyorum, geleceğin dünyasında faize ve tahakküme dayalı mevcut ekonomik sistem yerini risk paylaşımının esas olduğu katılımcılığa bırakacaktır. Uzun vadeli büyük alt yapı yatırımların finansmanı için sukuk gibi ürünlerin kullanımının yaygınlaştırılması önemlidir. Ayrıca milli paralarla ticaret gibi ekonomimiz ve ticaretimiz üzerindeki kur baskısını ortadan kaldıracak özgü çalışmalara hız vermeliyiz. Tüm bu hususlar için İSEDAK bize eşsiz bir platform sunuyor. Korona virüs salgının başında İSEDAK Başkanı olarak tüm üye devlet başkanlarımıza bir mektup yazarak bu sıkıntılı dönemden daha da güçlenerek çıkacağımızı dile getirmiştim. Süreçte birçok devlet başkanı kardeşimden çok müspet cevaplar aldım. Sizlerin katkıları ile başlattığımız İSEDAK Covid Müdahale Programı’nın hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye olarak destek ve dayanışma çağrımızı sadece sözde bırakmadık. Yaptığımız yardımlarla bilfiil gerçeğe dönüştürdük. Talep eden tüm ülkelere ve uluslararası kuruluşlara ayrım gözetmeksizin tıbbi malzeme ve ekipman desteğinde bulunduk. Şu ana kadar 44’ü İslam dünyasından olmak üzere 156 ülke ve 9 uluslararası kuruluşa yardımlarımızı ulaştırdık” şeklinde konuştu.

“Kudüs’e sahip çıkmak için İSEDAK kapsamında yeni bir proje başlattık”

Kudüs’ün Hazreti Nebi’nin “Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılmazsanız bari oranın kandillerini aydınlatacak yağı gönderin” diyerek ümmetine emanet ettiği mübarek bir belde olduğunun altını çizen Erdoğan, Fiilistin meselesinin İİT’nin de kurulmasına vesile olan yapı taşlarından birisi olduğunu söyledi. Erdoğan, “Kudüs’e sahip çıkmak için İSEDAK kapsamında yeni bir proje başlattık. İSEDAK Kudüs Programı ile hem burayı ekonomik olarak güçlendirmeyi hem de Kudüs halkının sosyoekonomik şartlarını bir nebze olsun iyileştirmeyi hedefliyoruz. Filistinli kardeşlerimizin refahını artıracak bu programa siz üye ülkelerimizin de gerekli desteği vereceğine inanıyorum. Kudüs’e yönelik tacizlerin arttığı, işgalci İsrail rejiminin saldırılarını yoğunlaştırdığı bir dönemde bizim dayanışmamız çok önemlidir. Aramızda birlik, beraberlik ve etkin bir işbirliği Filistin davasında da, diğer alanlarda da başarımızın anahtarı olacaktır” ifadelerini kullandı.

Derya Yetim

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.