POLİTİKA - 24 Ekim 2014 Cuma 12:34

Davutoğlu'ndan Kılıçdaroğlu'na sert cevap!

A
A
A
Davutoğlu'ndan Kılıçdaroğlu'na sert cevap!

CHP’nin zalim Esed’i desteklediğini anlatan Davutoğlu, ''Bugün de çıkmış diyor ki ‘Devletle parti iç içe geçmiş’. Sen kendi parti tarihini öğren. Yakın tarihi bilmiyorsun. Türkiye tarihini bilmiyorsun. Bari kendi tarihini öğren'' dedi.

CHP’nin zalim Esed’i desteklediğini anlatan Davutoğlu, “Bugün de çıkmış diyor ki ‘Devletle parti iç içe geçmiş’. Sen kendi parti tarihini öğren. Yakın tarihi bilmiyorsun. Türkiye tarihini bilmiyorsun. Bari kendi tarihini öğren. CHP’nin genel sekreteri bu ülkenin içişleri bakanıydı. Şükrü Kaya’yı oku. Cahile laf anlatmak çok zor” dedi. “Mandela’nın başka bir dinden olmasına rağmen Hüseyni bir tavrı vardı” diyen Başbakan, “Irkçılığa karşı mücadele etti. Gandi de böyle. O da emperyalizme karşı mücadele etti. Çakma Gandi’ye sor, ‘nerede yaşamış, ne yapmış’, onu da bilmez” diye konuştu.

Davutoğlu, anamuhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu'nun 'Türkiye'de koltuklar boş' diye bir iddiada bulunduğunu belirterek, "Herkes biliyor, Türkiye'de hangi koltuğu kimin doldurduğunu. Türkiye'de anamuhalefet partisi koltuğu boş. Biz anamuhalefet partisi arıyoruz, anamuhalefet partisi. Yok" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "Size 3 yıldönümünü hatırlatmak ve partimizin siyaset felsefeesi üzerinde bir grişi yapmak istiyorum. Birincisi, dün Van depreminin 3. yıldönümüydü. Aslında deprem Van'da değil bütün Türkiye'de ve bütün vatandaşlarımızın kalbinde oldu. Öylesine bir milli beraberlik destanı yazdık ki herkes vana aktı, herkes Van'a döndü. Güneş doğudan doğar ilhamı gibi milli birliğimizin de doğduğu güneş olarak Van'a doğru aktı Türkiye. Edirne'den, Muğla'dan, İzmir'den, Kayseri'den. Depremin gecesi hem dualarla hem de acaba yarın ne yaparım düşüncesiyle bütün millet Van'a yöneldi. Daha önce yaşanan depremlerde aciz kalan devlet, bütün birimleriyle Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı liderliğinde tek bir vücut gibi çalışarak Van'a döndü. Van'a dönmek Van'ı inşa etmek içindi. Bir depremden bir büyük rahmet rüzgarı doğdu. Öylesine bir başarı hikayesiydi ki bu, bir taraftan ruhumuzu imar ettik Van'da bir taraftan şehrimizi yeniden imar ettik. 300 günde dünyada çok az devletin yapabileceği şekilde 17 bin 849 konut inşa ettik ve bir yıl geçmeden Van'da yepyeni bir şehirde yepyeni bir hayata doğdular. İşte partimizin imar ve inşa felsefesi budur. Hem şehirleri yıkıldığı yerden inşa ederiz hem ruhları birbirine yakınlaştırarak bir milli birliği ihya ederiz. Ruhları kardeş kılarız. İşte AK Parti'nin felsefesi bu. Bunu yaparken birileri geçen ay içinde sizinle son buluşmamızda ve Kurban Bayramı kutlamalarında mutluluk içinde herkes evine, yurduna döndüğü günlerde bir başkaları da Van'ı ve Van'ın komşusu olan bütün o güzel vilayetleri yıkmak, talan etmek için planlar yaptılar. İşte iki farklı siyasi akım. Bir siyaset felsefesi diyor ki 'Bir şehir yıkıldığında ister doğal afetle ister başka şekilde bizim görevimiz o şehri inşa etmektir. o şehrin insanlarıyla diğer şehrin insanlarını kardeş kılacak hamleler yapmaktır'. Diğeri ise şunu diyor, 'Depremin yıkamadığı yerler varsa gelir biz yıkarız' diyor. Aramızdaki siyaset felsefesi anlayışı bu. HDP bunu diyor, CHP bu yıkıma destek oluyor. işte iki siyaset felsefesi. Türkiye'de çok siyasi parti oldu ama iki siyasi akım vardır inşa edenler ve tahrip edenler. Yapanlar ve yıkanlar. Biz ihya edenlerin, inşa edenlerin, yapanların yanında olduk, bundan sonra da öyle olacağız. Yıkanların, tahrip edenlerin, sadece şehirleri değil kardeşi kardeşe düşman ederek milli birliği tahrip edenlerin karşısında olduk, karşısında kale gibi durduk, kale gibi durmaya devam edeceğiz" dedi.
Dün Doğu ve güneydoğu il başkanları ile yapılan toplantıyı hatırlatan Davutoğlu, "O yiğit, mert insanlarla. Sizlerin aranızda oturan şuanda demokrasi kahramanlarıyla. O yıkımlar sonrasında belediye başkanlarımızla biraraya geldik, Yıkımların hemen akabininde onlara şu sözü vermiştik aynen Van depreminden sonra verdiğimiz söz gibi yıkılan her yerde yepyeni bir şehir kuracağız gibi. Biz de söz verdik 'Yangın yerinde gül yetiştireceğiz' diye. O günden bugüne 41 milyon TL'lik yardım yerlerine ulaştı. Hepsini tek tek ekisinden daha güzel inşa edeceğiz. Taki Vanlılara, Diyarbakırlılar, Şırnaklılar, Bingöllüler, Karslılar görsünler ki yıkılan yerde gül yetiştiren bir iktidar ve siyaset felsefesi var ama bunun yanında yeni bir kanuni düzenlemeyle tespit ettiğimiz her vandaldan yıktıkları yerin tazminatını alacağız. İşte Van depreminin yıl dönümünde her birimiz bu iki siyaset felsefesinin farkını halkımıza anlatmak durumundayız. Yeni Türkiye inşa edenlerin Türkiye'si olacak" ifadelerini kullandı.

İkinci önemli yıl dönümünün yarınki Hicri Yılbaşı olduğunu anlatan Davutoğlu, "Yeni Hicri Yılbaşı bütün milletimize ve İslam dünyasına hayırlı ve mübarek olsun. Acılarla giriyoruz ama tam da bizim siyaset felsefemiz ve takip ettiğimiz dış siyaseti anlamak için hicreti anlamak lazım. Hicret bir insanlık sınavıydı. Bir grup garip, başlarında bir ulu peygamber yurtlarından yerlerinden sürüldüler. Yerine herşeylerini bıraktılar. Bir tek imanlarını yüreğinde taşıyarak bir bilinmeze Medine'ye doğru yürüdüler. Onurları, özgürlükleri için ve sonradan gelecek nesillere bir vahiy emaneti bırakmak için yürüdüler. Selam olsun onlara ki bize o özgürlük ve onur davasını tebliğ ettiler ve bir grup insan ilahilerle büyük bir rahmet ve merhamet duasıyla yollarda gözleri onları beklediler. Hicret edenler gidenlerin ulaşacakları yerdeki kardeşlerinden emindiler. Onları karşılayan ensar yapacakları vazifenin bilincindeydiler ve tarihin gördüğü en kutsal buluşma gerçekleşti. Mekke ile Medine'nin bulaşması, iki şehrin buluşması değil hicretle muhacirlerle Ensarın buluşması iki grup insanın buluşması değil, insanlık vicdanının buluşmasıydı. Hepimize örnek olan insanlık vicdanın, onun için yılbaşı Hicri Yılbaşı olarak kabul edildi ve ulu peygamber bir eve misafir oldu. Ebu Eyüp El Ensari'nin evine ki o İstanbul'un manevi fatihi ve bütün diyarların ruhi mimarıdır. Şimdi biz, bu topraklarda yaşayanlar bütün İstanbullular ama bütün İstanbul'u kendisine tarihi bir yön olarak gören bütün vatandaşlarımız için bizim felsefemiz Ebu Eyüp El Ensari'nin felsefesine dönüktür. Eğer bir garip bize doğru yürür, eğer eşi öldürülmüş mazlum kadın bize doğru yürürse, bütün dünya karşımızda dursa, herkes bize düşman kesilse Allah ve millet şahit olsun biz o kapıyı kapatmayız. Aynen Ensar'ın muhacire kapıyı kapatmadığı gibi. Ama onlar bunu anlayamazlar. Yine iki insanlık felsefesi var, hicreti anlayanlar, Ensar'ı bilenler, muhaciri bilenler yani sizler yani bizler, bizim siyasetimiz farklı olur. Bizim siyasetimizde Ahi Evran'dan gelen evini, kapını ve yüreğini herkese açık tut felsefesiyle ilgilidir ve açık tuttuk. 1,5 milyon Suriyeli kardeşimizi bağrımıza bastık. Hiçbirşey beklemeden bunu bir emanet sayarak açık tuttuk. Yetimlerin gittik başlarını okşadık. Gazianteplileri, Kahramanmaraşlıları, bağrında bu kardeşlerimizin kamplarını barındıran bütün insanları Ebu Eyül El Ensari adına selamlıyorum. Allah sizden razı olsun" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, "Diğerleri şöyle diyenler, hani birisi. Bu bilince sahip olmayan, anamuhalefet partisi lideri geçen hafta ne dedi, '1,5 milyon Suriyeli'ye kapımızı açmak Türkiye'ye ihanettir' dedi. Ensar bilincine sahip olanlara soruyorum, bu kardeşlerimize soruyorum, bu kardeşlerimize kapımızı açmak Ensar'ın emanetine sahip çıkmak mı Türkiye'ye ihanet etmek mi? Kapımızı kapatmış olsaydık Ey Kılıçdaroğlu, Ebu Eyül El Ensari'nin huzuruna varamazdık, insanlığa ihanet etmiş olurduk. Onlar anlamazlar, onlar bilmezler çünkü kağıthaneye gidip kağıt tepeleyen Kılıçdaroğlu Eyüp semtini bilmez. Eyüp semtine sinmiş olan yetimlere mazlumlara sahip çıkma bilincini bilmez. Anlamaz, kalbi de merhameti de mühürlenmiştir ama biz biliriz. Yine bu sefer bir başka parti HDP, biz Esad'ın zulmünden kaçan Araplara, Türkmenlere, Kürtlere, IŞİD'in zülmünden kaçan Araplara, Kürtlere, Türkmenlere hiçbir ayrım yapmadan kapılarımızı açarken 3 yıldır bizi eleştiren HDP'liler. Hani hep barış ve demokrasiden bahseden ama bunlardan nasibi olmamış olanlar da şunu diyorlar, kapımızı açalım ama sadece bizimkilere açalım, diğerlere kapatalım. 3 yıldır ölüyor insanlar. Size tabi olmayan Türkmenler, Araplar ölüyordu. Neredeydiniz? Onlar şunu diyorlar, 'Eğer bize tabi olanlar gelecekse sakın ha bunu Kürtler olarak anlamasın kimse çünkü bize gelen ilk Kürt mülteci grubu Suriye'den geçen sene PYD'den zulmünden kaçarak geldi. onların da dediği şu, benim partimden benim ideoljimdense yardım edelim kapıları açalım. Yok ama benim ideolojim, örgütümden değilse ne olursa olsun. İşte aramızdaki fark bu, hicreti bilenlerle bilmeyenler arasındaki fark bu. Bunu anlatacağız Türkiye'nin ve dünyanın her yerinde ve bazıları şunu tartışma konusu yaptılar, 'Niye 4,5 milyar lira bunlara harcadık'. Onlara da şunu demek isterim. Muhacir Medine'ye yürüdüğünde Medine Yesrip küçük bir şehirdi ama sonra bütün İslam şehirlerine adına veren bir şehir oldu. Hala milyonlarca insan Medine'nin kokusunu almak için oraya yürüyor.Eğer Yesrib milyonlarca insana kapısını açmasaydı Medine olamazdı. Milyonlarca insan oraya yürüyüyemezdi. Küçük hesaplar yapsalardı, benim odam sadece bana yeter deselerdi Yesrib sadece Yesrib kalırdı. Medine olduysa merhameti sebebiyle, merhametin getirdiği bereketle oldu. Türkiye bölgesel güç olmaktan küresel bir güç olmaya yürüyecekse bu merhamet ve vicdanla yürüyecek. O merhamet ve vicdan olmadan ekonomik güç olursa o ekonomik güç Karunlaşır ama biz aşımızı paylaşırsak Rabbimiz de sofrayı bereketlendirir. Biz, hep merhametin yolcuları olacağız. Hicri Yılbaşında bir kez daha diyoruz ki hür bir sesle diyoruz ki Hicret nasıl bir ahlak gerektiriyorsa ne gerekiyorsa ne pahasına olursa bu ahlakı, Medine'nin ruhunu ebediyete kadar koruyacağız" şeklinde konuştu.

"Üçüncü yıldönümü, 10 Muharrem geliyor. Kerbela" diyen Davutoğlu, "Yine insanlık onuru için bu kez Medine'den Kerbela'ya doğru yürüyen bir ulu yiğit, önder Hz. Hüseyin. O gün birileri Hz. Hüseyin'e baksaydı şunu derdi, hakka adalete değil de güçlü olana bakalım diyenler Hz. Hüseyin'e herhalde şöyle bakardı. Ya ne kadar realist olmayan bir iş yapıyor. Küçük bir insan topluluğuyla büyük bir orduya karşı yürüyor. Hiç mi hesap etmiyor. Şimdi birileri bize diyor ya hak ve adalet söz konusu olduğunda susun güçlülerin yanıda olun diyenler var ya onlar Hz. Hüseyin'in dahi aklını ölçmeye kalkarlardı. Ama Hz. Hüseyin vicdanı, merhameti onuruyla yürüdü. Aynen bizim şimdi dünyanın her yerinde mazlumlara sahip çıkmamız gibi. Hz. Hüseyin hesap yapmadan zalime karşı yürüdü. Sonunda şahadet olduğunu bildiği. insanlığa verilecek mesaj adına yürüdü. Biz, Hz. Hüseyin yolcusu olmaya devam edeceğiz. Zalime zalim, mazluma mazlum demeye devam edeceğiz. Orada da iki tavır var, bir bizim tavrımız Hüseyni tavır, biri de diğerlerinin tavrı 'hesapçı tavır'. Zalimle mazlum söz konusu olduğunda zalimin zülmüne, mazlumun çektiği ıstaraba bakmadan acaba zalim bizim yanımızda mı, bizden biri mi diye bakıp ona göre zalime zalim diyenler ya da demeyenler" ifadelerine yer verdi.

"TÜRKİYE'DE ANAMUHALEFET PARTİSİ KOLTUĞU BOŞ"
CHP'nin, üç buçuk yıldır Esad'ın yanında yer aldığını anlatan Davutoğlu, "O Esad ki aynen Kerbela'da olduğu gibi insanları aç ve susuz bırakarak insanları hapishanelerde bir deri bir kemik ölüme terk ettiler. 50 bin fotoğraf. Bizzat o fotoğrafları çeken fotoğrafçı kaçtı. Dünya basınında yer aldı. Gördünüz bir deri bir kemik kalmış, aç ve susuz öldürülmüşler aynı Kerbela gibi. Ama CHP, HDP sessiz kaldı o resimlere. Hatta bugün Suriye karşı harekete geçmek için dünyayı çağıranlar o resimler karşısında sessiz kaldı. Televizyonlara neredeyse talimat verdiler, bunları göstermeyin çünkü dünya kamuoyu bize neden harekete geçmediniz diye seslenir diye. O resimlerin ilk gösterildiği Dışişleri Bakanlığı toplantısında ben vardım. 11-12 Dışişleri Bakanına o resimler gösterildi. Herkes bunlar kabul edilemez dedi ama Başkentlerine gittiklerinde sustular. Biz hariç. O zalim Esad aynen Kerbela'da olduğu gibi insanların üzerlerine kimyasal silahlarla saldırıp binlerce insanı gazla öldürdü. 300 bin kişi öldü. Ki o Esad halkına zulm etmediği dönemlerde iyi ilişkileri olan biriydi. Şimdi soruyorlar eskiden görüşüyordunuz sonra nasıl düşman oldunuz çünkü bilmiyorlar zalimin farkını bilmiyorlar. O halkına zulmetmezken komşumuzdu ama bir kez Yezid'leşmişse biz Hz. Hüseyin adına en yakın dostumuzun bile karşısında dururuz, sessiz kalmayız. Ama chp ne yaptı zalim karşısında, Esad'ın karsında sustu. Niye sustu biliyor musunuz, çünkü ideolojik mahallesinin bir parçası. Türkiye'nin baas partisi CHP'dir. Bugün haddini bilmeden yaptığı açıklamalarda 'Türkiye'de partiyle devlet içiçe geçiyor' diyor. Bizim AK Parti dönemini kastederek. Tarih bilmediği için. CHP, insanlık, Kerbela tarihini bilmiyorsun. Bari CHP tarihini bil. 1936'da İçişleri Bakanı CHP Genel Sekreteri oldu bu memleketti. Devletle partiyi özleştiren tek parti var o da CHP. Tek parti dönemini bari oku, Şükrü Kaya'yı oku. Hem İçişleri Bakanı 1936'da hem de CHP Genel Sekreteri. Kendi tarihini oku Kılıçdaroğlu, ondan sonra çık konuş karşımızda, cahillerle konuşmak zor oluyor arkadaşlar. Önce öğretmek gerek, önce karşısına alıp ders vermek gerekiyor. İnsan rakibinin de bir denk olmasını ister. Kobani nerede dersin, Suriye'de bir şehir der. Yine de şaşırdım, Alaska'da ya da Pasifiklerde bir adada diyebilirdi. Suriye'de bir şehir olduğunu canlı yayında keşfediyor. Neresinde deseniz, emin olun biraz daha düşünür. Akşehire gidip Kırşehir demesi gibi bir yer bulurdu. Yazık bize diyor ya, Türkiye'de koltuklar boş diye bir iddiada bulunuyor. Herkes biliyor, Türkiye'de hangi koltuğu kimin doldurduğunu. Türkiye'de anamuhalefet partisi koltuğu boş. Biz anamuhalefet partisi arıyoruz, anamuhalefet partisi. Yok" dedi.
Başbakan Davutoğlu, "Kerbela'yı anlamak için emekli müftü ile bir başka Kerbela'yı bildiğini düşündüğü bir siyasetçiyle ama olmadı onlar da öğretemiyorlar. Gün geldi siyasi rant var, Kobani'ye askeri gönderelim diye tezkere talep edeyim demek coğrafya tarih bilgisinden yoksun olmak demektir. HDP, hani iki kelimede bir barış diyen her türlü saldırıyı, baskıyı yapıp HDP ve arkasındaki örgüt diyen, onlar da şunu diyor 'Eğer zalim bana dokunmuyorsa bin yaşasın'. Emin olun eğer IŞİD Kobani'ye saldırmasaydı, IŞİD'le yanyana güzel güzel yaşamaya devam ederdi bunlar. Esad'la içiçe geçtiler. Hangi vicdanlar Esad'la işbirliği yaptınız siz, şimdi insanlık vicdanından bahsediyorsunuz" ifadelerini kullandı.

"BİZİM ÇAKMA GANDİ, 'GANDİ NEREDE' DESENİZ ONU DA BİLMEZ"
Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti: "Siz Suriye rejimi o insanları etnik ve mezhebi kimliğine bakmadan tüm insanları katlederken ona susarsanız, dönüp bize Kobani konusunda ders veremez konuşamazsınız ama biz Bayırbucak'tan kaçan Türkmenleri Yayladağı'nda karşıladığımız gibi Kobani'den kaçanlara da Suruç'ta kucak açtık. Sizin hatırınıza değil. İşte bizim farkımız bu. Biz zalim ve mazlum söz konusu olduğunda dinine, kimliğine bakmayız. Herkes şahit. Garip, mazlum söz konusu olduğunda bakmayız. Arakan, Somali, Suriye, Libya şahittir, her yer şahittir. Hatta deprem sonrasında ilk uçağın THY'nin gönderdiği uçak olduğu Filipinler şahittir. Biz, insanlık adına yardım ederiz. İster mağdur olsun bir deprem sonrasında isterse mazlum olsun bir zalim karşısında. Bu tür liderler öne çıkarlar. Mandela, başka bir dine mensup olmakla birlikte Hz. Hüseyin'in felsefesiyle hareket etti, onlarca yıl beyaz ırkçılığa karşı. Gandi sömürgeciliğe karşı aynı bilinçle hareket etti. Hüseyni tavrı gerektiğinde o tavrı gösterenler de o tavra muhatap olanlar da insanlık vicdanıyla hareket ederler ama bizim çakma Gandi, Gandi nerede deseniz onu da bilmez. Nerede ne zaman yaşadı' deseniz bilmez. Van'da inşa edenlerle yıkanlar, hicretin mantığını benimseyenlerle bundan uzak olanlar, Kerbela'yı yaşayanlarla onun en temel ahlaki felsefesini anlamamış olanlar. Onun için AK Parti, eğer bu yıldönümlerle anılacaksa hicretin ruhunu temsil eden partidir. Muharremin Kerbela'nın ruhuna temsil eden partidir."  

Başbakan Ahmet Davutoğlu, bundan sonra Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nın Ankara'da yapılmayacağını belirterek, "HDP'li gelip İç Anadolu'da mesaj veremez. MHP gelip Doğu, Güneydoğu Anadolu'da mesaj veremez. CHP, İç Anadolu'da da birçok mitinglerde gördük, miting yapamadı. Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nı Türkiye'nin her yerinde toplayarak omuz omuza, Türkiye'nin bütün bölgelerinden temsili olan her bölgenin ruhuna nüfuz edebilen tek partinin AK Parti'nin dünyaya aleme göstereceğiz" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, AK Parti'nin; Hicretin ruhunu, Muharrem ayının, Kerbela'nın ruhunu temsil eden parti olduğunu belirterek, AK Parti'nin yaptıklarının dünyada siyasi bir çığır açtığını söyledi. Davutoğlu, "Arakan'dan dua mesajı gönderip 'Allah sizlere bulunduğunuz yerde güçlü kılsın çünkü bizim sizin merhametinize ihtiyacımız var' diyenler, dualarla yanımızda olanlar. Onun için bizim siyasetimiz Türkiye sınırlarını aşmıştır. Onun için değerli il başkanları sizin temsil ettiğiniz dava da artık Türkiye sınırlarını aşmış bir davadır. Onunla gurur duymalı ve onu her yerde savunmaya devam etmelisiniz. Şantajda, baskı da, tehdit de olsa Kerbela ve Hicret'i hatırlayıp rahmetle bereketle gelecek günlerin inancıyla direncinizi kaybetmeyeceksiniz, özgüveninizi kaybetmeyeceksiniz. Size saldırmalarının sebebi bundan. Birileri vicdanın sesi sussun diyorlar. Enerji, petrol hesaplarını daha rahat yapabilsinler diye. Kardeşi kardeşe daha rahat kırdırabilsinler diye çözüm süreci dursun diyorlar. Bölgede etnik ve mezhebi çatışma tırmansın diyorlar. Biz, onlara karşı inadına kardeşlik diyeceğiz" açıklamasında bulundu.

Davutoğlu, "Onun için size bir haberim var. MYK'da arkadaşlarla konuştuk ve şöyle bir karar aldık. Bundan sonra Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı Ankara'da yapılmayacak. Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı her ay dönüşümlü olarak Türkiye'nin batısında, doğusunda, kuzeyinde, güneyinde, ortasında yapılacak ve göstereceğiz ki AK Parti, Edirne'nin de, Hakkari'nin de , Rize'nin de, Muğla'nın da partisidir. Gittiğimizde omuz omuza Şırnaklıyla Aydınlı, Hakkariliyle Edirneli, Muğlalıyla Bitlisli İl Başkanları kol kola girip bir Edirne sokağında İzmir, Mardin, Van sokağında görülecekler. Dost ve düşman görecek ki kardeşliği kimse bozamaz, çözemez, dağıtamaz. Şimdi diğer partilere çağrıda bulunuyorum, yürekleri yetiyorsa, halk desteğine güveniyorlarsa onlar da aynısını yapsınlar. O da barışa katkı oluyor yani CHP bayraksız gittiği Hakkari'ye bir kere de Türk bayrağıyla gitsin. MHP, Ankara'da milli birlik adına nutuklar atmak kolay kendi ideolojik mahallerinde çok cazibeli alkışlar eşliğinde bayrağa, vatana sadakat nutukları atmak kolay. MHP İl Başkanları Doğu'da, Güneydoğu'da toplansın. Ama acaba teşkilatları var mı? Acaba CHP'nin teşkilatı var mı Doğu'da Güneydoğu Anadolu'da? Kaç kişi bir araya gelebilecekler. Türikye'nin bir bölgesinin ruhundan kopanlar bütün bölgelerinin ruhundan kopmuş olurlar. HDP, gelsin Trabzon'da, Konya'da, Edirne'de toplansın. Her yerde bu toplantıları yapabilelim. Biz bunu istiyoruz ama onlar kendi ideolojik mahallelerinde orada nutuk atmayı severler. HDP'li gelip İç Anadolu'da mesaj veremez. MHP gelip Doğu, Güneydoğu Anadolu'da mesaj veremez. CHP, İç Anadolu'da da birçok mitinglerde gördük, miting yapamadı. Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nı Türkiye'nin her yerinde toplayarak omuz omuza, Türkiye'nin bütün bölgelerinden temsili olan her bölgenin ruhuna nüfuz edebilen tek partinin AK Parti'nin dünyaya aleme göstereceğiz" diye konuştu.
Türkiye'nin her yerinin Türkiye olduğunu her yerinin aynı bilinci barındırdığına dikkati çeken Davutoğlu, "Birileri parçalamaya, bölmeye başlamışlarsa birileri bölücülük yapıyor, ama diğerleri de zihinlerinde bölüyorlar. Şu bölgede siyaset yapılamaz gibi bir kanaati. Onun için dikkat ediniz olaylar olur olmaz Bakanlarımız DOğu ve Güneydoğu Anadolu'ya gitti. Yerel yönetimler başkanımız bölgede dolaştı. Bizler hem belediye hem il başkanlarını topladık. Neden, çünkü Kobani bahane edilerek yapılan bu saldırılarda devleti hedef kıldılar, kamu binalarına saldırarak. İş yerlerine saldırdılar, iş yerlerine saldırarak milletin bölge insanının çözüm süreciyle birlikte gelen ekonomik kalkınma ve aktiviteden gelen ümitlerini kesmelerini hedef ettiler. Bize mesaj, devlete meydan okuruz, kamu düzenini yok ederiz. Yok edemeyeceksiniz. Devlet nerede diye bir soru yöneltildiğinde devletin Türkiye'nin her yerinde olduğunu göstereceğiz. İşyerlerine yönelik mesajlar itibarıyla da o vandallar o teröristler kendilerine yakın olmayanlar iş yerlerini bombalayarak 'burada sadece bize haraç verenler yaşıyor' demek istediler. En iyi bölgedeki kardeşlerimiz bilirler ki çözüm sürecinin getirdiği huzur ortamındaki ekonomik kalkınma devam edecek. Onlar inadına yıkarken biz inadına inşa edeceğiz" ifadelerini kullandı.

"Onlara en güzel cevabı aslında Diyarbakır'ın anneleri verdi" diyen Davutoğlu, "Hepsini saygıyla muhabbetle selamlıyorum. Çocukları savunan o yiğit anneleri selamlıyorum. Bu anlamda kamu düzenini bozma yönünde Kobani'yi bahane ederek, halbuki Kobani'den 200 bin kardeşimizi biz aldık, arka planı belki bilinmez ama siz gittiğiniz yerlerde anlatırsınız diye söylüyorum. Kobani'den gruplar halinde kardeşlerimiz gelmeye başladığında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Bey Suruç'a geçti gecenin bir vakti beni aradı dedi ki Sayın Başbakanım karşıdan gelenler içeri alınıyor ama bu sefer arabalarıyla geliyorlar dedi. Arabalarını o tarafta bırakmalarını söyleyelim mi alalım mı', 'Yok dedim onlar hangi emeklerle aldılar, hepsini alın, bir yere park etsinler. İnşallah bir gün Kobani'de barış sağlandığında arabalarını alırlar giderler'. Bir şey daha söyledi, 'Ama yanlarında kuzularıyla geliyorlar'. Onları almak hayvan sağlığı bakımından zorluk barındırıyordu, önce 'Onları alamayız' diye düşünüp' 5 dakika sonra içim rahat etmedi, dedim ki 'onları da alalım'. Her bir kardeşimizin kaç hayvanı olduğunu tespit edelim, rayiç fiyatla satın alalım bedelleri kendilerine ödeyelim, hayvanları da satın aldıktan sonra Kurban Bayramı öncesiydi hepsini keserek oradaki mülteci kardeşlerimizi ikram edelim. Bu, Kurban Bayramı'ndan iki üç gün önce oluyor. Bizim vicdanımıza bakın onların ithamlarına bakın. Bizim Kobani'ye ne yaptığımızı, ne yardımlar yaptığımızı, halkı sokağa çağıran HDP'liler çok iyi biliyorlar. Biz, bu yardımları yapmaya devam edeceğiz çünkü biz merhametli bir milletiz" şeklinde konuştu.
Türkiye iki şeyi aynı anda yürütmeye kararlı olduğunu anlatan Davutoğlu, çözüm sürecinin devam ettirileceğini ve kamu düzeninin egemen olacağını ifade etti. Çözüm sürecinin birinci dünya savaşından sonra parçalanan Ortadoğu coğrafyasındaki tek güzel haber olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, "Önce biz Türkiye'de birleştireceğiz gönülleri sonra Türkmenler de birbirlerine yakın olacaklar. Önce biz bunu gerçekleştireceğiz. Kesinlikle ırak'ta ve Suriye'de olduğu gibi şu şehir bu mezhebi kimliğe aittir diye bölünmesine izin vermeyeceğiz. Bunun için ateş çemberinin ortasındayız. bu ateş çemberinin içinde umut ışığı olmaya devam edeceğiz" dedi.  

Başbakan Ahmet Davutoğlu, iç güvenlik paketine ilişkin, "Bu, güvenlik paketi değildir; özgürlüklerin korunması ve iç güvenlik reformu paketidir, özgürlüklerin korunmasıdır" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, bir iki haftadır 'Türkiye otoriterleşiyor' şeklinde iddiaların olduğunu hatırlatarak, "Grup konuşmamızda özgürlüklerin korunması ve iç güvenlik reformunu açıkladık. Şunu bekliyorlardı ve kendilerini ona hazırlamışlardı bir iki hafta 'Türkiye polis devleti olmaya gidiyor, Türkiye otoriterleşiyor'. Dışarıda bazı basın yayın organları bu yönde makalelerini bile hazırlamışlardı bizim konuşmamızdan önce ve Türkiye'yi şikayet edeceklerdi, 'bakın gözaltı süresi 24 saate çıkıyor, Türkiye otoriterleşiyor'. Bakın 'molotof kokteyline ceza verilecek, Türkiye otoriterleşiyor'. Hayır özgürlükleri korumaya kararlıdır ve genişletmeye de kararlıdır. Sadece korumaya değil ama özgürlükler güvenin ve huzurun olduğu yerde olur. Mesela Kobani olayları esnasında Diyarbakır'da, Mardin'de, Siirt'te, Batman'da bu olaylar sürerken tam bir kargaşa, kaos ortamı yaratılmaya çalışılırken, bu gruptan, örgütten farklı görüşe sahip olan birileri toplantı ve gösteri yapma hakkını kullanabilirler miydi? Kullanamazlardı ama kamu düzeni, güveni varsa bir sokakta onlar bir başka sokakta da başka türlü düşünenler konuşur ama onların niyeti o değil. Onlar her yerde biz konuşalım diyorlar. Bu topraklar size ait değil, bu topraklar 77 milyon vatandaşımızın her birine ait ve her vatandaşımız her yerde konuşur, her yerde hukuk düzeni içinde görüşünü ifade eder. Şimdi biz bunu teminat altına alıyoruz. Ne diyeceklerini bilemedikleri için bu sefer Kılıçdaroğlu çıktı, 'Biz de molotof kokteyliyle şiddete karşıyız' dedi. Peki bunu Kobani olayları olurken niye söylemedin Kılıçdaroğlu? Senin Genel Başkan yardımcın 'sokaklara çıkın' diye çağrı yaptığında, Türkiye'yi karıştırmak için mesajlar yolladığında sen neredeydin? Her zaman olduğu gibi kış uykusundaydı herhalde, haberi yok. Şimdi baktı ki millette bir tepki var, o tepkiyi kaçırmamak için 'biz de şiddet eylemlerine karşıyız' diyor. Karşıysan çık söyle. Şimdi, bu paketle onun için ısrarla söylüyorum, bu güvenlik paketi değildir arkadaşlar, özgürlüklerin korunması ve iç güvenlik reformu paketidir. Özgürlüklerin korunmasıdır" dedi.

"BENİM İLK NÜFUS CÜZDANIMDA KALKAN YAZAR"
"Bundan sonra isminden soyisminden memnun olmayanlar gidip de mahkeme kapılarında sürünmeyecekler, bir dilekçe yazacaklar" diyen Davutoğlu, "Vaktinde soyismi kanunu çıktığında köyleri dolaşanlar öylesine soyisim vermişlerdir ki bir kısım benim akrabalarımda da var, memnun değiller soyisminden. Birçok tanınmış ismin dahi soyisminden memnun olmadığını biliyorum. 'Çamur' diyor soyisim olarak ama değiştirmek için mahkeme kapılarında uğraşıyorsunuz. Şimdi o vatandaşımız 'ben şu isim ve soyismi istiyorum 'diye Nufüs İdaresi'ne bildirecek. Öyle kaydedecek. Ben kendim biliyorum. Bizim soyadı kanunu geldiğinde soyadımız Kalkan'mış. Benim hala ilk nüfus cüzdanımda Kalkan yazar. Kanun değişince babam gidip değiştirmiş, Davutoğlu yazmışlar. Davutoğlu ailesi diye bilinen bir aile yıllarca başka bir soyadı taşımış. İsim sahibi olmak kendisinin hakkıdır, başka kimse karışamaz. Ehliyet, pasaport sahibi olmak emniyetle ilgili bir konu değil. Sanki yurt dışına kaçacak adam muamelesi görüyorduk. Bundan sonra ehliyet, pasaport alanlar da nüfus işlerine gidecek. Emniyet ayrıca suçlu varsa takip eder. Olması gerekeni yapıyoruz. Doğum ölüm hallerinde gidip de bildirimde bulunma gibi bir telaşa girmeyecek kimse. Sen nüfusa git bildirim yap. Ölüm için bile bürokrasi yapılmış. Benim yakınım öldü hastane raporu da var ama e-devlette bildirimine yapacak ama kendi taziyesini yaşayacak. Eski Türkiye buydu, devlet mutlaka kendini gösterirdi, bir huzuruma gelsin şu vatandaş. Yeni devlet halkının hizmetinde ve emrindeki devlettir" diye konuştu.

Davutoğlu, "Jandarmamızı ki herbirine de teşekkür ediyorum. Kesinlikle TSK bünyesinde Jandarmamız büyük hizmetler vermiştir. Epeydir çalıştığımız bir reform olarak Jandarmamız İçişleri Bakanlığı'na askeri hizmetler bağlamında TSK'nın parçasıdır ama performans, görev dağıtımı, sicil ve diğer konularda İçişleri Bakanlığı'na zaten bağlıydı. Bütün işleri de İçişleri Bakanlığı'nda yapılacak. TSK'nın ihtiyaçları da ki bu dönemde savunma sanayi üzerinden ne kadar büyük hamleler yaptığımızı herkes biliyor. Jandarmamız kendi kıyafetiyle halkımızla daha yakın çalışma yapma kararını sürdürecek. İşgüvenliği yasası çıkarıyoruz burada" dedi.
Bundan sonra başkasının özel hayatıyla ilgili kişisel veriyi depolanmayacağını belirten Davutoğlu, hiç kimsenin herhangi bir vatandaşın kişisel bilgilerinin işleme ve depolama hakkına sahip olmadığını dile getirdi. Bu çerçevede güvenlik tedbirlerinin de artırılacağını dile getiren Davutoğlu, "Suç işlemeye niyeti olmayanların telaşa etmesinde mahal yoktur ama niyeti olanlar bilsinler ki bundan sonra molotof kokteyliyle bir yere yaklaşan ateşli silahla yaklaşmış muamelesi görecek. Şimdiden uyarıyorum. Toplantı, gösteri yürüyüşü yapacağım diye izin alıp bir takım teröristler eğer ellerinde molotof kokteyliyle ambulansa yaklaşırlarsa, ellerinde molotof kokteyliyle iş yerlerine yaklaşırlarsa, içinde insan olan genç bir kızımızı kaybettiğimiz belediye otobüsüne yaklaşırlarla terörist muamelesi görecekler ve durdurulacaklar. Kimse şikayet etmesin sonra. O saldırganın canı ne kadar kıymetliyse o mağdur genç kızımızın canı da o kadar kıymetli" ifadelerini kullandı.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Avcılar’da inşaat çalışması sırasında vinç devrildi, facianın eşiğinden dönüldü Avcılar’da inşaat çalışması sırasında toprağın çökmesi sonucu vinç, park halindeki otomobilin üstüne devrildi. Aracın yanındaki 2 kişi kıl payı kurtulurken, vincin devrilme anı güvenlik kamerasına anbean yansıdı. Olay, saat 17.00 sıralarında Avcılar Merkez Mahallesi Fırın Sokak’ta meydana geldi. İddiaya göre, inşaat çalışması sırasında vincin tekerlerinden birinin altındaki toprakta çökme yaşandı. Bunun üzerine vinç yana doğru devrilirken, vincin bir kısmı park halindeki 34 VVT 58 plakalı otomobilin üstüne düştü. Olay sırasında otomobilin yanında bulunan bir kız ve adam kıl payı kurtuldu. Otomobil ağır hasar alırken, ihbar üzerine sokağa polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Kazada çökme sebebiyle yere düşerek yaralanan bir inşaat çalışanı ambulansla hastaneye kaldırıldı. Alan güvenlik şeridi ile kapatılırken, polis ekipleri konu ile ilgili çalışma yaptı. Vinç başka bir vinçle düzeltilerek kaldırılırken, aracın üstüne düştüğü o anlar ise sokaktaki bir binanın güvenlik kamerasına saniye saniye yansıdı. “Bir facia olabilirdi” Olayla ilgili konuşan esnaf Ramazan Özkan, “Yanımızda inşaat yapılıyor. Toprağın altı kazıdan dolayı biraz çökmüş. Vincin ağırlığına dayanmadı ve lastikler batınca vinç yan devrildi. Dükkanımın önünde arkadaşımızın arabası vardı. Araba park halindeydi. Ona zarar verdi. Bir kız çocuğu ve bir adam saniye ile kendilerini kurtardılar. Daha sonra polis ve sağlık ekipleri geldi. Olay yeri inceleme geldi ve tutanak tuttular. Tabii mahallede herkes şok yaşadı. Deprem oldu zannettiler. Vinci kaldırdılar. Ucuz atlatıldı, bir facia olabilirdi” dedi.
Eskişehir TFF 3. Lig: Anadolu Üniversitesi: 1 - Efeler 09 Spor Futbol Kulübü: 2 TFF 3. Lig Play-off 2. Tur maçında Anadolu Üniversitesi, Efeler 09 Spor Futbol Kulübü’ne karşı 2-1 yenildi. Hakemler: Burak Olcar, Oğuz Terzi, Emre Doğu, Emre Kaan Çalışkan Anadolu Üniversitesi: Şener Özcan, Deniz Karadeniz, Furkan Mehmet Tuncer (Emirhan Emir dk. 68), Rıdvan Coşkun, Umut Akpınar, Halil İbrahim Yazğılı (Tezcan Erdoğan dk. 77), Emirhan Subaş, Okan Sarı (İbrahim Zeytin dk. 46), Abdullah Şahin (Metin Emre Karaal dk. 46), Ali Fırat Kasap, Hüseyin Tokmak Yedekler: Emirhan Emir, Metin Emre Karaal, Tezcan Erdoğan, Ulaş Yılmaz, İbrahim Zeytin, Özkan Geldi, Enes Bağdemir, Hamit Kargın, Ahmet Barış Kartalcı, Furkan Birdal Teknik Direktör: Engin Çalışır Efeler 09 Spor Futbol Kulübü: Kemal Mert Özyiğit, Berkan Ünal, Furkan Tuşik (Enver Abdullah Filiz dk. 77), Furkan Külekçi, Alpay Eroğlu, Sabutay Alper Bayülken, Enis Çelik, Burak Özbakır (Murat Sevimler dk. 89), Tugay Adamcıl (Enescan Özdemir dk. 67), Uğur Çetinkaya (Hakan Can Durdu dk. 67), Tayyip Mevlüt Kaya (Atakan Akbulut dk. 77) Yedekler: Melih Enes Uygun, Enver Abdullah Filiz, Enescan Özdemir, Furkan Çarkçı, Mustafa Kara, Murat Sevimler, Polat Ertek, Eren Akdemir, Atakan Akbulut, Hakan Can Durdu Teknik Direktör: Veyis Kanber Goller: Tezcan Erdoğan (dk. 80) (Anadolu Üniversitesi Spor Kulübü) Uğur Çetinkaya (dk. 12 ve dk. 56) (Efeler 09 Spor Futbol Kulübü) Sarı kartlar: Tezcan Erdoğan (dk. 81) Umut Akpınar (dk. 90+5) (Anadolu Üniversitesi) Furkan Külekçi (dk. 30) Berkan Ünal (dk. 38) Tugay Adamcıl (dk. 55) (Efeler 09 Spor)
Ankara Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan öğretmen atamaları ile ilgili açıklama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, öğretmen atamalarına ilişkin, “Milli Eğitim Bakanlığımız yarın atamaya esas branş dağılımlarını, başvuru takvimini ve süreci paylaşacaktır” açıklamasını yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı sonrasında millete sesleniş konuşmasını gerçekleştirdi. Türkiye Yüzyılı vizyonunu hayata geçirme azmiyle yurt içinde ve yurt dışında canla başla çalışmaya devam ettiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bu sabah milli savaş uçağımız Kaan, ikinci defa gökyüzüyle buluştu. Sabahki uçuşunda Kaan, 10 bin fit ve 230 knot hıza ulaşmayı başardı. Yılbaşından beri iki kez milletimizin göğsünü kabartan TUSAŞ’ı ve Savunma Sanayi Başkanlığımızı tebrik ediyorum. Gaziantep’in İslahiye ilçesinde meydana gelen minibüs kazasında vefat eden 6’sı öğrenci 9 kardeşimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Son toplantımızdan bu yana özellikle dış politikada seçimler sebebiyle ertelediğimiz ziyaretlere ve kabullere ağırlık verdik. Tanzanya Cumhurbaşkanı Sayın Samiye Hasan’ın resmi ziyareti devlet başkanı düzeyinde bu ülkeden 14 yıl sonra Türkiye’ye yapılan ilk ziyaret. Tanzanya ticaret ve yatırımlar açısından ülkemizin Doğu Afrika’daki önde gelen ortakları arasında yer alıyor. Türk firmaları, Tanzanya’da bugüne kadar yaklaşık 6,5 milyar dolar değerinde 14 proje üstlendi. Tanzanya’yı baştan başa saracak standart aralıklı demir yolu projesinin büyük kısmı bir Türk şirketi tarafından inşa edildi. Görüşmelerimizde son 21 yılda 11 milyon dolardan 345 milyon dolara çıkan ticaretimizi süratle 1 milyar dolar seviyesine taşımayı kararlaştırdık” dedi. Türkiye’nin Afrika kıtasıyla kökleri 10. yüzyıla kadar uzanan çok boyutlu ilişkilere sahip olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bizden önce uzun yıllar ihmal edilen Afrika kıtasıyla ilişkilerimizi 2005’ten itibaren tekrar yoğunlaştırdık. Diplomatik temsilciliklerimizin sayısını 12’den 44’e çıkardık. Ankara’daki Afrika büyükelçiliklerinin sayısı da 2008 yılı başında 10 iken, bugün 38’e yükseldi. Ticaret hacmimiz 5,4 milyar dolardan 2023 yılında 37 milyar dolara ulaştı. Afrika’daki Türk yatırımlarının piyasa değeri 10 milyar doları aştı. Müteahhitlik firmalarımız kıta genelinde yaklaşık 87 milyar dolarlık 1885 adet proje üstlendi. Bugüne kadar kıtaya 50’den fazla ziyaret gerçekleştirdik. Afrika ülkelerinin liderlerini de çeşitli vesilelerle Türkiye’de misafir ettik. Son dönemde bilhassa savunma sanayi ve güvenlik iş birliği alanlarında farklı bir ivme yakaladık. DEAŞ ve Eş-Şebab gibi terör örgütlerine karşı mücadelelerinde Türkiye, Afrika’daki kardeşlerine en güçlü destek veren ülkedir” diye konuştu. Eğitim ve kültür alanında da kıta ile işbirliğini geliştirdiklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Türk üniversitelerinin misafir öğrencileri için giderek bir eğitim üssü haline geldiğini görüyoruz. Afrika kıtasını ziyaretlerimizde Türkiye mezunu, Türkçe konuşan, kendisini milletimizin gönül elçisi olarak gören bakanlarla, iş insanlarıyla, akademisyenlerle, siyasetçilerle karşılaşıyoruz. Elbette bu tablo yıllarca Afrika’nın kaynaklarını sömürmüş emperyalist güçleri rahatsız etmektedir. Uluslararası basında Türkiye karşıtı yayınların çoğalmasının arkasında yatan sebeplerden biri de işte budur. Kim ne derse desin, kıtayla ilişkilerimizin kısa sürede bu kadar hızlı ilerlemesinde Türkiye mezunlarının çok büyük rolü vardır. Resmi kanalların tıkandığı yerlerde gönül elçilerimiz devreye giriyor, düğümleri çözüyor, süreci kolaylaştırıyor. Dahası Türkiye’nin ve Türk ürünlerinin tanıtımını yaparak ülkemize olan vefa borçlarını ödemeye çalışıyorlar” ifadelerini kullandı. Bugün dünyanın 198 farklı ülkesinden yaklaşık 340 bin öğrencinin Türkiye’de yüksek öğrenim gördüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Uluslararası öğrenci hareketliliğinden aldığımız payın artması korkulacak değil, gurur duyulacak bir durumdur. İyi yönetilirse Türk ekonomisi, diplomasisi ve üniversiteleri adına büyük bir kazanım olacaktır. Yıllardır Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa, Kanada, Avustralya gibi ülkeler tabiri caizse bu işin kaymağını yiyor. Dünya genelindeki 7 milyonu aşkın uluslararası öğrencinin yüzde 70’e yakını halen bu ülkelerde eğitim alıyor. Bu öğrencilerin Amerikan ekonomisine katkısı 40 milyar doları, Birleşik Krallık ekonomisine katkısı ise 42 milyar pound’u buluyor” dedi. Yabancı öğrencilerin ülke ekonomisine olan katkısıyla ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Türkiye ekonomisi için bu rakam yıllık 3 milyar dolardır. ’Türkiye’ye yabancı öğrenci gelmesin’ demek, devletimizin nüfus alanı büyümesin, ülkemiz kabuğunu kırmasın demektir. Hukuku çiğneyen, kanun, nizam ve genel ahlaka aykırı davranan varsa, böyle bir durumda devletin ilgili kurumları gereğini yapar ve yapacaktır. Hal böyleyken bazı 5. kol elemanları tarafından medyada ve sosyal medyada körüklenen lümpen ırkçılığın asla iyi niyetli olmadığı açıktır. Türkiye’ye döviz getiren turisti, kendi nam ve hesabına okuyan uluslararası öğrenciyi, istihdam oluşturan tüccarı, girişimciyi, esnafı, emek yoğun işlerde alın teriyle çalışan gariban işçiyi, velhasıl Türk ekonomisine katkı veren herkesi düşmanlaştıran, herkese saldıran bu başıbozuk güruh, ülkemiz düşmanları tarafından maşa olarak kullanılmaktadır” şeklinde konuştu. Muhalefet çevrelerinin de bazı söylem ve eylemleriyle radikal faşizme meyletmesinin Türkiye siyaseti adına üzüntü verici olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Son dönemde tekrar ayyuka çıkan Arapça alerjisinin gerisinde de aynı hastalıklı zihniyet vardır. Açık söylüyorum. Bunların derdi ne Türkiye’dir ne Türkçe’dir. Bunlar içlerindeki marazı ve nefreti sürekli birilerine yönelterek, egolarını tatmin etmeye çalışan zavallılardır. Yurtseverlik, ülkemize sığınan mazlumlara zulmetmek değildir. Vatanına sahip çıkmak, ayrımcılık yapmak, yabancı turistleri, öğrencileri, sığınmacıları, nefret objesi haline getirmek de değildir. Devlet ve millet olarak nefret suçu işleyen, Türkiye’nin çıkarlarına zarar veren, yıllık 54,3 milyar dolarlık gelirle ekonomimizin lokomotifi olan turizmi baltalayan bu faşist çapulculara asla müsaade edemeyiz, etmeyeceğiz. On yıllar boyunca ilmek ilmek dokuyarak inşa ettiğimiz Türk ve Türkiye algısını bozmaya kimsenin hakkı yoktur ve olamaz. Nefret suçları ile mücadele noktasında bundan sonra daha kararlı, cezai açıdan daha caydırıcı adımlar atacağız” açıklamasını yaptı. 13 yıllık aradan sonra geniş bir heyetle gerçekleştirdikleri Irak ziyaretinin hem sonuçları hem de içerdiği mesajlar açısından tarihi öneme sahip olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Irak Cumhurbaşkanı ve Başbakanıyla güvenlik, ulaştırma, enerji ve su başta olmak üzere ortak gündemimizdeki konuları detaylıca ele aldık. Farklı alanlarda imzaladığımız 27 anlaşmayla ziyaretimizi taçlandırdık. Bölgemizin geleceğini belirleyecek Kalkınma Yolu Projesi’nde imzalanan Dörtlü Mutabakat’la kritik bir eşik daha aşılmış oldu. Hali hazırda 20 milyar dolar seviyesinde seyreden ticaret hacmimizi daha üst seviyelere taşımak istiyoruz” şeklinde konuştu. Irak hükümetinin PKK’yı yasaklı örgüt ilan etmesinin terörle mücadele bağlamında mühim bir adım olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “PKK’nın terör örgütü olarak ilan edilmesini beklediğimizi de ifade ettik. Irak Türkmeni kardeşlerimizle bir araya gelerek yanlarında olduğumuzu dile getirdik. Bağdat’taki temaslarımızın ardından geçtiğimiz Erbil’de de son derece verimli, olumlu ve samimi istişareler gerçekleştirdik. Heyetimizi, muhabbetle karşılayan tüm Iraklı kardeşlerimize tekrar teşekkür ediyorum. Burada şu noktayı belirtmek durumundayım. DEAŞ ve PKK fark etmeksizin terör belası Türkiye için olduğu kadar Irak için de büyük bir tehdit kaynağıdır. Bölgemizin ekonomik olarak gelişmesi, siyasi olarak huzura ve istikrara kavuşması, ancak terör tehdidinin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.” Terörle mücadelede kararlılık vurgusunu yineleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Kuzey Irak’taki terör bataklığını tamamen kurutana kadar mücadelemizi sabırla sürdüreceğiz. Suriye’de müttefiklerimizce verilip tutulmayan sözler nedeniyle yarım kalan işimizi vakti ve saati geldiğinde mutlaka tamamlayacağız. Şunun bilinmesini isterim, PKK Irak ve Suriye’de hayat alanı bulduğu müddetçe kendimizi güvende hissetmemiz mümkün değildir. Kandil ve Suriye’deki terör baronları her fırsatta ülkemizi karıştırmaya, siyasete müdahale etmeye, vatandaşlarımız üzerinde baskı kurmaya devam edeceklerdir. Hiçbir devlet böyle bir tehdidi görmezden gelemez. Irak ve Suriye operasyonlarımız neticesinde manevra alanı iyice daralan bölücü örgüte neşteri önümüzdeki süreçte vuracağız. Evlatlarımızın terörün olmadığı bir iklimde yaşamaları için ne gerekiyorsa onu yapmaktan çekinmeyeceğiz. Yakın dönemde Irak seyahatimizin etkilerini geniş bir yelpazede inşallah görmeye başlayacağız" dedi. Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeirer’in resmi ziyareti ile ilgili de konuşan Erdoğan, ”Avrupa Birliği ekonomik ilişkiler, savunma sanayi kısıtlamaları ve artan yabancı düşmanlığı konularını tekrar gözden geçirmemiz için bir fırsat teşkil ediyor. Türkiye Almanya Dostluk Anlaşması’nın 100’üncü yıl dönümüne tekabül etmesi bakımından da Sayın Steinmeirer’in ziyareti anlamlıydı. İki müttefike yakışmayan savunma kısıtlamalarının kaldırılması gerektiğini açıkça söyledim. Son olarak 4 kardeşimizin hayatına mal olan ırkçı saldırıların engellenmesi ve faillerinin cezalandırılması konusunda da beklentilerimizi ifade ettik. PKK/YPG, FETÖ başta olmak üzere insanlarımıza ve temsilciliklerimize saldıran terör örgütleriyle mücadelenin önemini vurguladık. 50 milyar doları bulan ikili ticaretimizi 60 milyar dolara ulaştırmayı belirtiyoruz. Türkiye, hakkaniyete ve ahde vefa ilkesine riayet edildiği sürece Avrupa Birliği ve birlik üyesi ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye isteklidir. Ancak bunun için öncelikle Avrupa Birliği’nin stratejik körlükten kurtulması ve Türkiye’yi dışlamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Avrupa’nın doğusu ve batısındaki güçlerin rekabeti sebebiyle sıkıştığı mengeneden tek çıkış yolu Türkiye’dir. Avrupalı liderler bu gerçeği ne kadar erken görür ve kabullenirse kendileri için o kadar iyi olacaktır. Biz ortak coğrafyamızın daha kötüye gitmemesi, savaşların yayılmaması, yeni krizlerin patlak vermemesi için çalışmayı sürdüreceğiz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu vesileyle bizim telkinlerimizle Hamas’ın ateşkesi kabul ettiğini açıklamasından memnuniyet duyduk. Şimdi aynı adım İsrail tarafından da atılmalıdır. Tüm Batılı aktörleri İsrail yönetimine baskı yapmaya çağırıyorum. Daha önce de pek çok kez ifade ettim. Biz dostlarımızın sayısını arttırmanın peşindeyiz. Bölgemizdeki hiçbir ülkeyle çözülemeyecek sorunumuz yok. Diyalog ve müzakerenin açamayacağı kapı olmadığı inancındayız. Yeter ki hüsnüniyetle yaklaşılsın, diplomasiye imkan tanısın. Gerisi biraz fedakarlıkla mutlaka gelecektir. Yarın çok yakın ilişkilere sahip olduğumuz Kuveyt Emiri Şeyh Sabah’ı ülkemizde misafir edeceğiz. Haftaya pazartesi de Yunanistan Başbakan Sayın Miçotakis yine resmi ziyaret kapsamında Ankara’ya gelecek. Çift başlı Selçuklu kartalı misali Doğu’yla ve Batı’yla ilişkilerimizi ortak çıkarlarımız temelinde geliştirmenin yollarını arayacağız. Milli gelirinin büyüklüğü 1,1 trilyon dolar sınırını aşan, bölgesindeki etki alanı günden güne artan, krizlerin çözümünde anahtar rol üstlenen, çatışmaların ortasında istikrar adası olarak öne çıkan Türkiye’yi inşallah her alanda güçlendirecek, kalkındıracak, daha ileri seviyelere taşıyacağız. AFAD ve Devlet İşleri Genel Müdürlüğümüz arasında imzalanan sel ve taşkın risk azaltma protokolü, yağış mevsimi öncesinde afet riskinin en aza indirme yolundan atılmış kıymetli bir adımdır. AFAD envanterinde bulunan 111 adet iş makinesinin DSİ’nin kullanımına verilmesi her iki kurumumuzun etkinliğini arttırıyoruz. Derelerin temizlik ve ıslah çalışmalarına hız vererek yoğun yağış dönemi başlamadan gerekli tedbirleri alıyoruz. 2024 yılını can ve mal kaybı yaşamadan geçirebilmemiz, devletimizin çabaları yanında vatandaşlarımızın da dikkatli olmasına bağlıdır. Dikkatsizlik, tedbirsizlik ve ihmaller sebebi ile son dönemde yüreğimizi yakan birçok hadise yaşadık. Beşiktaş Gayrettepe’de 29 işçi kardeşimiz göz göre göre hayatını kaybetti. Antalya’da bir insanımızın vefat ettiği, 7 kişinin yaralandığı teleferik faciası meydana geldi. Ardından İstanbul Küçükçekmece’de belediyenin açıp öylece bıraktığı su dolu çukura düşen 5 yaşındaki bir evladımız boğularak can verdi. Öncesinde de benzer müessir olaylarla karşılaştık” açıklamasını yaptı. “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün Beşiktaş’taki gibi iş cinayetlerinin gündeme taşındığı bir gün olmasını beklerdim” Basit engellenebilecek insani dramları tekrar tekrar yaşamak istemediklerini söyleyen Erdoğan, ”Bu konuda hükümetiyle belediyesiyle, vatandaşıyla, hepimize sorumluluk düşüyor. İlgili bakanlıklarımız, denetimlerini bundan sonra yoğunlaştıracak. Milletin yüreğine ateş düşürenler, hukuk önünde hesap verecektir. Açıkçası 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün Beşiktaş’taki gibi iş cinayetlerinin gündeme taşındığı bir gün olmasını bekledim. Ancak birkaç vicdan sahibi kuruluş dışında bu konuları konuşan olmadı. 1 Mayıs Türkiye’nin 78 ilinde 210 etkinlikle şölen havasında kutlandı. Lafa gelince emekçinin hakkını savunduğunu iddia eden kimi kuruluşlar, işçi bayramını, polisimize taş ve sopalarla saldırarak kutlamayı tercih etti. Samimi çağrılarınıza rağmen Saraçhane’den yansıyan bazı görüntüler “ Mayıs’ın ruhuna gölge düşürmüştür. Siyasette ve toplumda yumuşamak istemeyen marjinal odaklara maalesef malzeme verilmiştir. Bundan kimsenin memnun olmadığına inanıyorum. Siyasetten emekliye sevk edilenler dahil kimi çevrelerin 31 Mart sonrası yapıcı atmosferi zehirlemek için yoğun bir uğraş içinde olduğu anlaşılıyor. 15 Temmuz sonrası oluşan Yenikapı ruhunu kontrollü darbe iftirasıyla kısa sürede dinamitleyenlere fırsat vermememiz gerekiyor” dedi. Muhalefetin de sorumluluk bilinciyle hareket ederek, tek sermayesi gerilim ve kutuplaşma olanların oyunlarına gelmemesini beklediklerini ifade eden Erdoğan şunları söyledi: “Bu vesileyle bir kez daha Türkiye Yüzyılı inşasına, alın terleriyle destek olan tüm işçi kardeşlerimiz 1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününü tebrik ediyorum. Şehir eşkıyalarının azgınlıklarına rağmen soğukkanlı duruşlarını koruyan polislerimizi kutluyor, hepsinin tek tek alınlarından öpüyorum. “ "Enflasyonu tek haneye düşürmekte kararlıyız" Enflasyonu tek haneye düşürmekte kararlı olduklarını dile getiren Erdoğan, ”Bölgemizdeki savaşlar ve krizler bizi zorlasa da ekonomik programımızı kararlılıkla uyguluyoruz. İstihdam oranlarında olumlu haberler gelmeye devam ediyor. Şubat ayında işsizlik oranımız yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Ancak iş gücü piyasamızda bir dengesizlik oluştuğunu görüyoruz. Özel sektörümüzün en çok şikayet ettiği konuların başında işçi bulamamak geliyor. Bundan sonra iş gücü piyasasında ihtiyaç duyulan beceri ve yetkinlikleri geliştirmeye odaklanacağız. Beş yıl aradan sonra toplanan 13. Çalışma Meclisi sorunların tespiti ve çözüm yolları bakımından gayet faydalı oldu. Hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısını çözmek için gerekli adımları atıyoruz. Doğru politikalarla enflasyonu tek haneye düşürmekte kararlıyız. Bunu daha önce yaptık. İnşallah yine başaracağız. Enflasyon geriledikçe milletimizin cebindeki paranın satın alma gücü de artacaktır. Bizim amacımız geçici rahatlamalarla sorunu ötelemek değil, 85 milyonun tamamı için kalıcı refah artışını sağlamaktır. Seçim döneminde popülizme meyletmeyerek ekonomi politikamıza olan güvenimizi ortaya koyduk, bundan geriye dönüş olmayacaktır. Hedeflerimize ulaşmak için para, maliye ve gelirler politikalarımızı ahenk içinde yürütüyoruz. Veriliyi arttırmak ve ekonomimizi daha rekabetçi kılmak için yapısal reformlara hız kazandıracağız. Teknolojik ve stratejik yatırımları teşvik için 3 yıllık periyotta toplam 300 milyar liralık yatırım taahhütlü avans kredisini devreye almıştık. Bugüne kadar toplam büyüklüğü 1 trilyon 281 milyar liraya ulaşan 210 yatırım için ön başvuru yapıldı. Enflasyon oranlarının genel olarak öngörülerimizle uyumlu ancak gıda ve hizmetler gibi bazı alanlarda hala yüksek seyrettiğinin farkındayız. Yıllık enflasyon yaz aylarından itibaren inşallah düşüşe geçecektir. Konut ve araç piyasasında oluşan fiyat balonu sönmeye başlamıştır. Toparlanan büyüme sayesinde dış ticaret dengesi önemli ölçüde iyileşti” şeklinde konuştu. "9 milyar dolar turizm geliri elde ettik" Şubatta yıllık cari işlemler açığının geçen senenin aynı dönemine göre 24 buçuk milyar dolar azalarak 31,8 milyar dolara gerilediğini aktaran Erdoğan, ”Altın ve enerji hariç cari denge ise şubat ayında yıllık 36 milyar dolar fazla verdi. Turizmde ilk üç ayı rekorlarla tamamladık. 9 milyonu aşan ziyaretçi sayımızla yaklaşık 9 milyar dolar turizm geliri elde ettik. 2024 yılı için hedefimizi 60 milyon turist, 60 milyar dolar gelir olarak belirlemiştik. İlk üç aylık rakamlara baktığımızda hedeflerimize doğru emin adımlarla ilerlediğimizi memnuniyetle ifade etmek isterim” dedi. "Kredi derecelendirme kuruluşları teker teker not artırımına gidiyor" Orta Vadeli Program’ın başarılı bir şekilde çalıştığını, ülkenin risk priminin 700 baz puan seviyelerinden 290 baz puan seviyesine gerilediğini söyleyen Erdoğan, ”Politikalarımız uygulanınca risk primimiz daha da düşecek. Son bir yılda ülkeye 16,8 milyar dolar net portfö girişi oldu. Bankacılık sektörü ve reel sektörün dış port çevirme oranları yükseliyor. Geçen yıl mayıs ayında 97,1 milyar dolar olan brüt rezervlerimiz 27 milyar dolar artışla 124,1 milyar dolara çıktı. Dünya Bankası, İslam Kalkınma Bankası, Asya Altyapı ve Kalkınma Bankası’yla önümüzdeki dönemde 50 milyar dolara yakın kaynağı kalkınma projelerimizde kullanacağız. Kredi derecelendirme kuruluşları da teker teker not artırımına gidiyor. Türkiye ekonomide belirlediği hedeflerine ancak daha çok üreterek, daha çok ihracat yaparak varabilir” değerlendirmesini yaptı. Kamuda tasarruf tedbirleri Kamuda tasarruf tedbirlerinin de kabine gündeminde olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Biz çevremizdeki ülkeler gibi zengin yeraltı kaynaklarına sahip değiliz. Petrolümüzü doğalgaz ve madenlerimizi yeni yeni keşfetmeye, işlemeye, ülkemiz ekonomisine kazandırmaya başladık. Terörden temizlediğimiz Gabar’da petrol üretimimiz günlük 40 bin varili geçti. İnşallah yıl sonuna doğru bu rakam 100 bin varide ulaşacak. Yenilenebilir enerjinin sepetimizdeki oranı da aynı şekilde artıyor. Ancak bunlar enerjide dışa bağımlı olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Enerji faturamız, büyümemize paralel olarak kabarıyor. Dolayısıyla bir taraftan üretip yeni pazarlara ihraç ederken, diğer taraftan da içeride tasarruf kültürünü yaygınlaştırmamız gerekiyor. Daha az kaynak kullanarak, daha büyük etki oluşturacak projelere ağırlık vereceğiz. Buna kamu olarak inşallah biz öncülük ve rehberlik edeceğiz. Kamuda taşıtlar, binalar, haberleşme giderleri, cari hizmet içi eğitimler, yurt dışı seyahatler, kamu istihdamı gibi pek çok alanda tasarruf kültürünü güçlendirecek adımları atacağız. Burada amacımız kamuda verimlilikten taviz vermeden ülkemizin kaynak katma değeri yüksek alanlara yönlendirilmiştir. Hem vatandaşlarımıza sunulan hizmetlerin kalitesini arttıracağız hem de bunu bütçeye yük oluşturmadan hatta tasarruf ederek gerçekleştireceğiz. Ekonomi yönetimimizi bu konuda gerekli çalışmalar için talimatlandırdım” dedi. Öğretmen atamaları Kabine toplantısında ekonomi ve dış politika yanında eğitim ve müfredat konusunu da değerlendirdiklerini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu: "Bakanlığımızın kamuoyunun inceleme ve önerilerini açtığı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli inşallah evlatlarımızı geleceğe çok daha donanımlı, erdemli, başarılı ve şuurlu bir şekilde hazırlanmasını sağlayacaktır. Tek tipçi, yasakçı, katı ideolojik eğitim anlayışı yerine eğitim modelimizi soran, sorgulayan sanata, bilime, spora, edebiyata önem veren milli ve manevi değer kuşanmış bireylerin yetiştirilmesi hedefiyle zaman zaman güncellenmemiz, güçlendirilmemiz temel bir ihtiyaçtır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin eğitim sistemimizin niteliğini her açıdan yükselteceğine inanıyorum. Bakanlığımızın web sayfasından teklif, teklif ve kıymetli fikirlerini bize ileten 57 bini aşkın kurum, kuruluş ve kişiye gönülden teşekkür ediyorum. Bugün ayrıca atama bekleyen öğretmen adaylarımızın durumunu da mütalaa ettik. Milli Eğitim Bakanımız, Hazine Bakanımız ve ekonomi kurmaylarımıza son bir kez daha görüşecek, ardından öğretmen adaylarımızı bilgilendirecek bakanlığımız yarın atamaya dağılımlarını, başvuru takvimini ve süreci paylaşacaktır. Fazla zaman kaybına tahammülümüz yok. Kısa zamanda inşallah atamayı da bilhassa bakanımız açıklayacaktır.”