SAĞLIK - 14 Ocak 2020 Salı 13:20

Domuz gribi belirtileri, tedavi ve korunma yolları

A
A
A
Domuz gribi belirtileri, tedavi ve korunma yolları

Domuz gribi adıyla bilinen ‘Influenza A’ Beylikdüzü’nde iki çocuğun hayatını kaybetmesiyle 4 yıl aradan sonra yeniden gündeme geldi. Dr. Öğretim Üyesi Fatih Öner Kaya, hastalığa karşı uyararak belirtileri ve tedavi yöntemlerine ilişkin bilgi verdi.

Domuzlarda görülen grip virüslerine çok benzemesi nedeniyle domuz gribi denilen Influenza A (H1N1), yeniden kendini gösterdi. Uzmanlara göre; 3-4 yılda bir virüs yüzey antijenlerini değiştirip daha şiddetli şekilde insanları etkileyen domuz gribinden el hijyeni gibi basit önlemlerle korunmak ve evde istirahat ederek salgına dönmesini önlemek mümkün.

Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dahiliye Bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Fatih Öner Kaya, domuz gribinin A (H1N1) tipi virüsten kaynaklanan, insanlarda hastalığa yol açan viral bir hastalık olduğunu belirterek, “Domuz gribi virüsü insan, domuz ve kuş virüslerinin bir karışımıdır. Influenza A virüsü 3-4 senede bir virüs yüzey antijenlerini değiştirip daha şiddetli şekilde ortaya çıkar. Bu sene dört sene önceki enfeksiyona benzer şekilde insanları daha çok etkiliyor. Hızlı ve sert bir şekilde insanları etkileyeceği tahmin ediliyor” dedi.

Domuz gribi virüsünün 1918 yılındaki, İspanyol gribi diye bilinen pandemiye çok yakın bir virüs olduğuna dikkat çeken Kaya, “1950 ve 1955 yıllarına kadar bu virüs salgını devam ettiği için 65 yaş üzeri insanların bir şekilde bağışıklığı olduğu düşünülmektedir. Ancak altı ay ile 24 yaş arasındakiler riskli gruptadır. Bu yaş grubunun aşlanmasını önermekteyiz.” diye konuştu.

“Ateşe dikkat”

Dr. Fatih Öner Kaya, belirtilerin normal griplere benzer olduğunu ancak bu virüslerin özellikle yüksek ateş, halsizlik, şiddetli eklem ağrıları, genel durum düşkünlüğü, şiddetli boğaz ağrısı, öksürük ve mide bulantısıyla kendini gösterdiğine dikkat çekti. Bu semptomlar var ve ateş 38 derece ve üzerine yükseldiyse mutlaka doktora başvurulması gerektiğini, özellikle yaşlı ve bebeklerde görülen yüksek ateşe dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Kaya, immun sistemi düşük olanlar, romatizmal hastalıkları olanlar, kanser hastaları, şeker hastaları, KOAH ve astım hastalarının da ateş olduğu zaman fazla beklemeden hastaneye başvurmalarını önerdi.

“Antibiyotik kullanılmamalı”

Laboratuvarda yapılan testlerle virüsün kolaylıkla tespit edilebildiğini söyleyen Dr. Kaya, doktorun verdiği tedaviye uyulması gerektiğini belirterek, “Viral enfeksiyon olduğu için antibiyotik kullanılmamalı. Antibiyotikler bu virüsler üzerinde etkili değildir. Bu hastalığa özgü viral ilaçlarını doktor kontrolünde kullanmak gerekir. Doktor önermediği sürece hasta kendi kendisine kesinlikle antibiyotik kullanmamalı” dedi.

“Çocuklar okula gönderilmemeli”

Çevrelerinde ateşli hasta olanların gerekirse maskeyle dolaşmasını, hastalanan çocukların okula gönderilmemesini, çalışanların da işe gitmeyip dinlenmesini öneren Kaya “Verilen ilaçları düzgün alıp beslenmenize dikkat edin” dedi. Kaya, nar, portakal gibi C vitaminden yüksek meyveleri tüketmek, vücut direncini yüksek tutmak, günlük aktivitenizi yapmak, karbonhidratlardan uzak durmak, kilo almamak gibi önlemlerin hem gripten koruduğunu hem de kolay iyileşmeyi sağladığını anlattı.

“Hijyen önemli”

Halen Türkiye’de en sık hasta eden grip virüsü olan H1N1’den korunmak için bildik grip önlemlerini almanın yettiğine dikkat çeken Dr. Fatih Öner Kaya özellikle hijyen kurallarına uyulmasına dikkat çekerek şu önerilerde bulundu:

“El hijyenine dikkat edin. Kış aylarında tokalaşmaktan uzak durun. Tokalaşırsanız mutlaka dezenfektan ya da sık sık sabunla ellerinizi yıkayın. Bulaşma olasılığının arttığı kalabalık ortamlar, kapalı alanlar, toplantılar, ulaşım araçlarından mümkünse uzak durun. Buralarda hijyene dikkat edin. Hasta kişilerden uzakta durun. Aynı evde hasta varsa başka odada kalın veya mümkünse maske takın. Evi sık sık havalandırın. Telefon, havlu, çatal, bıçak, tablet, bilgisayar faresi gibi malzemeleri hasta kişilerle ortak kullanmayın. Hapşırırken ağzınızı elinizle değil kolunuzla kapatın. Bulaşma yollarından olan ağız, burun ve gözlere kirli ellerle temas etmekten kaçının.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sivas Suyun 50 kilometrelik yolculuğu başladı, yüzde 50 kayıp kaçak moral bozdu Sivas Belediyesi ve Devlet Su İşleri (DSİ) 19. Bölge Müdürlüğü iş birliğiyle yürütülen proje kapsamında, 50 kilometre uzaklıkta ki Pusat Özen barajdan kentin içme suyunu karşılayan 4 Eylül barajına yapılan ishale hattı tamamlandı. Geçtiğimiz yıllarda etkili olan kuraklık nedeniyle kentin içme suyu ihtiyacının bir kısmını karşılayan 4 Eylül barajında su seviyesi dip noktaya gelmişti. Kentte alınan geçici önlemler kapsamında ara ara su kesintileri yapılmıştı. Bu soruna çözüm arayan Sivas Belediyesi, Devlet Su İşleri (DSİ) 19. Bölge Müdürlüğü iş birliğiyle kolları sıvamış ve yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan Pusat Özen Barajından 4 Eylül Barajına su takviyesi yapılabilmesi için ishale hattı tamamlandı. Proje tamamlanarak baraja su verilmeye başlandı. Sivas Belediye Başkanı Adem Uzun ise projenin tamamlanmasının su sıkıntısının yaşanmayacağı anlamına gelmediğini ifade etti. “Şehirdeki kayıp ve kaçak oranı yüzde 50 civarında” Başkan Uzun, hatlarda çok ciddi anlamda kayıp ve kaçakların olduğunu belirterek; “Hatlarda ki kaçaklar için bir mücadele sürecini başlatacağız. Ben bunlarla ilgili özellikle Türkiye’nin bazı önde gelen kişileriyle, firmalarıyla şu an görüşmeler yapıyorum. Şehrin özellikle su yönetimini sağlıklı bir şekilde kurabileceğimiz bir sistem oluşturacağız. Bunun için de SKADA ismini vermiş olduğumuz bir sistem kuracağız. Bu sistemle birlikte suyun yönetimini inşallah gerçekleştireceğiz. Sivas’ın önümüzdeki yüz yıllık dönemde herhangi bir su kesintisi yaşamadan sağlıklı bir su yönetim sistemi oluşturmak istiyoruz. Şu an itibariyle herhangi bir sıkıntı görmüyoruz. Ama 2029-30 yılları arasında dünyada çok şiddetli kuraklıklar bekleniyor. Yani dünyada bir küresel ısıma var ve bunu getirmiş olduğu bir küresel iklim kriziyle kesinlikle karşılaşacağız. Sivas’taki doğal afetlerin başında da kuraklık geliyor. Hatlardan başlayarak kayıp ve kaçaklarla mücadele etmek istiyoruz. Şu an şehirdeki kayıp ve kaçak oranı yüzde elli civarında. Tabii bu hemen bizim 22 günde çözeceğimiz bir sorun değil. Bununla ilgili çok ciddi anlamda çalışmalar gerekiyor. Ama önümüzdeki günlerde şu an araştırmalarımızı yapıyoruz. Uzmanlarla bir araya geleceğiz. Ve şehrin su yönetimini sağlıklı bir hale getireceğiz” dedi. “Şehir gelecekte özellikle ciddi anlamda sorunlar yaşayabilir” Kentin gelecek yıllarda ciddi anlamda su sorunu yaşayabileceğini ifade eden Uzun, “ Şu an itibariyle barajın kendisini toparladığını görüyoruz. 2022 tarihinde artık o en alt çamur tabakası dediğimiz en alt tabakadan su çekilirken şimdi artık barajın biraz toparladığını görüyoruz. Tabii bu ishale hattıyla birlikte Pusat Özlem Barajı’ndan da düzenli bir su aktarımı var ama bu da tabii şehrin su sorununu bitirmedi. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum şöyle bir algı oluşmasın. İshale hattı tamamlandı ama şehrin sorunu bitmedi. Şehir gelecekte özellikle ciddi anlamda sorunlar yaşayabilir. Hatta Pusat Özen Barajı’na da çok yüklenmemek gerekiyor. Sonuçta burası tarımsal sulama amaçlı kurulan bir baraj. Buradaki üretimin de özellikle çevresinde aksamaması gerekiyor. Bunun için yapılması gereken en önemli husus tabii ki kayıp ve kaçakla mücadele. Kayıp ve kaçakla bizim hedefimiz. Şu an yüzde 50 olan, kayıp kaçak oranını eğer yüzde otuzlar gibi bir seviyeye çekebilirsek çok büyük bir başarı elde etmiş olacağız” şeklinde konuştu.
Trabzon Prof. Dr. Tevfik Özlü: “Astım ve KOAH hastaları çöl tozuna dikkat etmeli” Son günlerde Afrika ve Arabistan çöllerinden rüzgar ile taşınan tozun ülke üzerindeki hava kalitesini etkilediğine dikkat çeken Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Astım ve KOAH başta olmak üzere akciğer hastalarımız bu konuda dikkatli olmalılar. Çünkü havada izin verilen miktarların üzerinde bulunan toz ve gazların solunması akciğer hastalarımızın dengesini bozabilir, astım ve KOAH alevlenmelerine neden olabilir” dedi. Medical Park Karadeniz Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, Afrika çöl tozları hakkında uyarılarda bulundu. Son günlerde Afrika ve Arabistan çöllerinden kalkan tozun ülke üzerindeki hava kalitesini etkilediğine değinen Prof. Dr. Özlü, “Astım ve KOAH başta olmak üzere akciğer hastalarımız bu konuda dikkatli olmalılar. Çünkü havada izin verilen miktarların üzerinde bulunan toz ve gazların solunması akciğer hastalarımızın dengesini bozabilir, astım ve KOAH alevlenmelerine neden olabilir. Bu hastaların hava kirliliğinin arttığı dönemlerde acile başvuru ve ölüm oranlarının arttığına dair daha önce yaşanmış büyük hava kirliliği epizotlardan bildirilen veriler vardır” diye konuştu. “Astım ve KOAH hastalarında şikâyetler ortaya çıkabilir” Bu dönemde astım ve KOAH hastalarının şikâyetlerinin artabileceğini dile getiren Prof. Dr. Özlü, “Hastalarımızın şikâyetleri ortaya çıkabilir, var olan yakınmaları artabilir, mevcut tedavileri yetersiz kalabilir. Nefes darlığı, öksürük, balgam, hırıltılı solunum gibi yakınmalarınız ortaya çıkmışsa veya bu yakınmalarının şiddet ve sıklığında artma varsa, genel durumunuzda bir bozulma hissediyorsanız, uykudan uyandıran şikâyetleriniz oluyorsa hemen hekiminize başvurulmalıdır” şeklinde konuştu. “Tozun yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkılmamalı” Tozun yoğun olduğu saatlerde dikkat edilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Özlü, “Özellikle tozun yoğun olarak hissedildiği saatlerde dışarıya çıkmayınız, pencerelerinizi kapalı tutunuz. Dışarıya çıkmanız mutlaka gerekli ise maske kullanınız” dedi. “Çöl tozu gözlerde kurumaya neden olabilir” Çöl tozlarının bireyi olumsuz etkileyebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Özlü, “Çöl tozları gözlerde ve ciltte kurumaya, tahrişe, kaşıntı ve kızarıklık gibi yakınmalara neden olabilir. Eşya ve yüzeylerde çizilmelere, tahriplere, boyalarda deformasyona da yol açabilir. Çöl tozları ile taşınan mantarlar solunabilir ve duyarlı konakçılarda akciğer enfeksiyonlarına neden olabilir” ifadelerini kullandı.