SAĞLIK - 18 Mayıs 2017 Perşembe 11:29

Dr. Özgür Sirkeci: "Her 3 kişiden 1’i hipertansiyon ile karşılaşıyor"

A
A
A
Dr. Özgür Sirkeci: "Her 3 kişiden 1’i hipertansiyon ile karşılaşıyor"

Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Özgür Sirkeci “Dünyada her 3 kişiden biri hayatının herhangi bir döneminde hipertansiyon ile karşılaşıyor” dedi.

YDÜ Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Özgür Sirkeci, kalpten çıkan kanın, kan damarlarında oluşturduğu basıncın normal değerlerden (120/ 80 mmhg) yüksek olmasının hipertansiyon (140/90 mmhg) anlamına geldiğini söyledi. Stres, egzersiz, yemek yeme ve sigara içmenin kan basıncında geçici yükselmelere neden olabileceğini belirten Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, Dünyada ve toplumumuzda her 3 kişiden birinin hayatının bir döneminde hipertansiyon ile karşılaştığını ve bu hastaların çok azında hipertansiyonun tam olarak kontrol edilebildiğini ifade etti.

Hipertansiyon belirtileri

Hipertansiyonun özellikle ensede baş ağrısı, baş dönmesi, sık idrara çıkma gibi belirtilerinin olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, hipertansiyonun sürekli halsizlik hali, burun kanaması gibi şikayetlere neden olabileceği gibi hiçbir belirti vermeden yıllar içerisinde kalp, böbrek, beyin gibi organlarda hasara da yol açabileceğini ifade etti.

Hipertansiyon nedenleri

Hipertansiyona obezite, yüksek tuz tüketimi, ailede hipertansiyon varlığı, hareketsiz yaşam tarzı gibi durumların neden olabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, bazı hastalarda hipertansiyonun nedeninin tiroid bezi, böbrek üstü bezi hastalıkları, kronik böbrek hastalığı ve böbrek damarlarında aortada darlık gibi durumlar olabileceği gibi genel olarak hastaların yüzde 90’nında tam bir neden ortaya konulamadığını belirtti.

Teşhis yöntemi

Hipertansiyon teşhis edilirken hastanın olası nedenler açısından ayrıntılı sorgulandığını söyleyen Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, ayni zamanda fizik muayeneyi takiben elektrokardiyogram, ekokardiyografi, kan ve idrar tetkikleri ile gerekli görülürse 24 saatlik tansiyon izleminin yapıldığını, olası nedenlerin gözden geçirilip en uygun tedaviye karar verildiğini ifade etti.

Tedavi yöntemi

Hipertansiyon tedavisinde en önemli noktanın yüksek tansiyonun organlar üzerinde oluşturacağı hasarı önlemek olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, en önemli hasarın kalp damar sisteminde görüldüğünü ve bunu böbrekler ve sinir sisteminin izlediğini belirtti. Bu nedenle hipertansiyonun erken dönemde tanınması ve tedaviye erken dönemde başlanılması gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, tedavinin ilk basamağını tuz tüketiminin azaltılması, kilo verme, düzenli beslenme ve uygun egzersizin oluşturduğunu, bu önlemlerin istenilen seviyede yapılması durumunda, hastalarda kan basıncı yüksekliğinin ilaçsız kontrol edilebileceğini ve gerekli görülürse ilaç tedavisi eklenmesi gereken hastalarda ise ilaçların daha etkili olabileceğini ifade etti.

Hipertansiyon ilaçları hastalığa bağlı oluşabilecek birçok hastalığı önlüyor

Hekimin ilaç seçiminde kalp, böbrek fonksiyonları ve hastanın diğer hastalıklarının da göz önünde bulundurularak en uygun ilacın seçilerek tedaviye başlandığını belirten Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçların uzun süre veya çoğu zaman ömür boyu kullanmayı gerektirdiğini, buna rağmen bağımlılık yapmadığını, böbreklere veya diğer organlara zarar vermediğini ifade etti. Hipertansiyon ilaçlarının hipertansiyona bağlı oluşabilecek inme, kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi hastalıkların oluşmasına engel olduğunu ve çoğu zaman hastaların tansiyon değerlerinin yüksek olmasına rağmen şikayet hissetmediğinden dolayı tedavi olmayı reddettiğini de söyleyen Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, yüksek kan basıncı değerlerinin yıllar içerisinde organ hasarı ve organ yetmezliklerine yol açtığını, bu nedenle yüksek kan basıncının her zaman tedavi edilmesi gereken bir durum olduğunu belirtti. Özellikle ailesinde hipertansiyon hastası olanların belli aralıklarla, uygun şekilde tansiyon ölçümü yaptırması gerektiğini de sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Özgür Sirkeci, tekrarlayan ölçümlerde kan basıncı değerlerinin yüksek seyretmesi durumunda mutlaka bir hekime başvurulması gerektiğini ifade etti.
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Kemik erimesi, çocuklukta ortaya çıkıyor Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Zeynep Cantürk, Türkiye’de 50 yaş üzerindeki her 4 kişiden birinde görülen kemik erimesinin, çocuklukta ortaya çıktığını ve önlenebileceğini ifade etti. Prof. Dr. Cantürk, “Günümüzde artık kemik erimesinin çocuklukta ortaya çıkan çocuk hastalığı olduğu ancak erişkin yaşta kendini belli ettiği, erişkin yaşta klinik olarak görüldüğü anlaşılmış durumda. Biz bu hastalığı önleyebiliriz” dedi. Kemik kütlesi, 30 yaşına kadar artabilir 45. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’nde konuşan Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Zeynep Cantürk, “Osteoporoz (Kemik Erimesi) Risk Faktörleri” başlıklı sunum yaptı. Prof. Dr. Cantürk, yapılan yeni araştırmalar üzerine kemik yapımın 30 yaşına kadar sürdüğünü açıklayarak, şöyle konuştu: “Kemik yapımı aslında vücutta doğumdan itibaren ergenliğe kadar sürekli artış göstermektedir. Eskiden ergenliğe kadar diye bilirdik, artık günümüzde yapılan araştırmalarda 30 yaşına kadar kemik yapımının, kemik kütlesinin arttığı tespit edilmiş durumda. 30 yaşına kadar eğer yeterli, dengeli, kalsiyumdan zengin beslenme sağlanır, kanda D vitamini düzeyi normal aralıklarda tutulur, egzersiz yapılırsa o zaman kemik kazanımı giderek daha güçlü olur. Kemik kütlesinin asıl olarak belirleyicisi genetiktir ama yaklaşık yüzde 25 oranında sağlıklı beslenip, elimizden geldiğince artırabiliriz. Biz buna doruk kemik kitlesi deriz, bu kazanım 30 yaşına kadar ne kadar iyi olursa; zaman içinde menopozun devreye girmesi yani adetten kesilmeyle artan kemik erimesine karşı ya da yaşlanmayla ortaya çıkan kemik erimesine karşı kemik daha güçlü olur ve kemik erimesi görülme oranı azalır”. Prof. Dr. Zeynep Cantürk, kemik erimesinin önlenebilen ve tedavi edilebilen bir hastalık olduğuna dikkat çekti. Çocuk yaşta yapılabilecek kemik taramasıyla önlem alınabileceğini kaydeden Cantürk, şöyle konuştu: “Günümüzde artık kemik erimesinin çocuklukta ortaya çıkan çocuk hastalığı olduğu ancak erişkin yaşta kendini belli ettiği, erişkin yaşta klinik olarak görüldüğü anlaşılmış durumda. Biz bu hastalığı önleyebiliriz, 50’li yaşlardan itibaren önce kamburlaşma giderek küçülme sonra tekerlekli sandalyeye maruz kalma gibi durumlar aslında önlenebilir. Bunun için de riskli kişilerin, çocukluktan itibaren sağlıklı beslenmeyi benimsemesi, uygun kontrollerle kemik erimesinin taranması, sonra uygun zamanda zaman geçirmeden tedavi edilmesiyle bu kötü gidiş önlenebilir.”