GÜNDEM - 15 Haziran 2024 Cumartesi 11:49 | Son Güncelleme : 15 Haziran 2024 Cumartesi 11:54

Hicri 1445 yılının hacıları Arafat'ta toplandı

A
A
A

Hicri 1445 yılının hacı adayları, hac görevlerini yerine getirmek üzere Arafat'ta toplandı.

Dünyanın dört bir yanından hac farizasını yerine getirmek üzere kutsal topraklara gelen 3,5 milyon hacı adayı, Rahmet Dağı'nın eteğindeki Arafat Meydanı'nda vakfeye durdu. Gözyaşları arasında Allah'a yalvaran Müslümanlar günahlarının affı ve İslam coğrafyasında akan kan ve gözyaşının dinmesi için dua ve niyazda bulundu, tövbeler edildi. Peygamber Efendimizin veda hutbesinin de okunduğu Arafat vakfesinde aşırı sıcağa rağmen, içi aşkla dolan yüz binlerce kişi Cebel-i Rahme'ye tırmanıp burada da dua etti. Dağın zirvesinde bulunan Hazreti Âdem ile Hazreti Havva'nın buluşup, affedildiği noktaya yoğunluk sebebiyle binlerce hacı adayı çıkamadı.

Hicri 1445 yılının hacıları Arafat'ta toplandıTepeye çıkan merdivenlerden en yüksek noktaya ulaşamayan Müslümanlar kayalıklardan tırmanarak çıktı. Duygusal anların yaşandığı Arafat'ta dili, ülkesi ve rengi ayrı olmasına rağmen herkes aynı duygu ve düşüncelerle Rabbine yönelip, niyazda bulundu. Suudi yönetimi hac vizesi olmayanları ise Kabe'ye ve Arafat'a sokmadı. Kasap gibi hizmetli olarak gelenlere Arafat'a çıkmak için otobüs verilmeyince birçok kişi hacı olamadı. Bazı vizesi olmayan müslümanlar da polis kontrollü olmayan noktalardan gece yarısı yürümeye başlayarak çıktılar. Aralarında Türkiye'nin de olduğu 11 ülke hacılarına tahsisli yoldan hızlı transfer gerçekleştirildi.

Her ülkeye ayrılan çadır ve bölümlerde olduğu gibi, Türkiye'den ve Avrupa'dan gelen yaklaşık 90 bin Türk hacı adayına ayrılan bölümde de çeşitli programlar düzenlendi. 'Lebbeyk' nidalarıyla başlayan programda hatim indirilip salat ve selamlar getirildi, ilahiler söylendi. Daha sonra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, 500 çadırda kalan Türk hacı adaylarına vakfe duası yaptırdı. Hep bir ağızdan yapılan vakfe duasının ardından tüm Müslümanların, kardeşleri ile kucaklaşıp helalleşmesinde duygusal anlar yaşandı.
Arafat'ta bazı üniteler kalıcı hale getirilerek, betopan prefabrik yapılar inşa edildi. Elektrik tesisatlarının da güçlendirildiği görüldü.

Hicri 1445 yılının hacıları Arafat'ta toplandıArafat'ta 45 dereceye varan sıcaklıkta hacı adayları zor anlar yaşadı. Diyanet İşleri Başkanlığının kurduğu sahra hastanesi yoğun bir gün geçirdi. Türk hacılarının yüksek tavanlı çadırlarında endüstriyel klimalar ile serin bir vakfe imkanı sağlandı. Arafat çadırında her hacı için yatak, yastık ve pike ile güçlü kumanya standart haline geldi. Kalabalık çadırlarda öğle 45 derecelik sıcakta klimalar da kifayet etmedi. Arafat'a yeni yapılan tuvaletler sırayı kısmen azalttı. Hacı adayları, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın vakfe duası sırasında gözyaşlarına hakim olamadı.

İrfan Altıkardeş

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Sarıcakaya Kaymakamı kolları sıvayıp hasat için tarlaya girdi Eskişehir’in en bereketli topraklarına sahip Sarıcakaya ilçesinin Kaymakamı Tarık Orhan, tarladaki çiftçileri ziyaret edip hasada yardım etti. İlçenin tarımsal üretim potansiyeli hakkında da konuşan Orhan, "Sarıcakaya’da 5 bin 500 ton roka üretiyoruz. İstanbul’un roka tüketiminin yaklaşık yüzde 30’u ilçemizden, yani vadimizden karşılanıyor" dedi. Eskişehir’in Akdeniz’i olarak bilinen ve tarım açsından önemli bir nokta olan Sarıcakaya ilçesinin Kaymakamı Tarık Orhan, tarlada çalışan vatandaşlarla bir araya gelip hasatlara yardım etti. Eline orak alıp maydanoz demeti kesen Kaymakam Orhan, daha sonra ise üzüm yaprağı toplayan kadınlara yardım etti. Gittiği tarım arazilerinde çiftçilerden bilgi alan ve varsa sorunlarını dinleyen Tarık Orhan, mutlaka hükümet konağına çay içmeye beklediğini söyleyerek, vatandaşları makamına iadeyi ziyaret yapmaya davet etti. Rokadan domatese, üzümden zeytine birçok yetişen ürünün, İstanbul pazarlarının tezgâhlarında kendilerine yer bulduğuna değinen Sarıcakaya Kaymakamı Tarık Orhan, ilçenin tarım potansiyeli hakkında bilgi verdi. "İlçemizde 700 dekarlık alanda maydanoz ekimi yapılıyor" Maydanoz hasadı sırasında üretim verileri hakkında konuşan Kaymakam Orhan, "Gönül Teyzemiz ve Kadir Abimizle bir aradayız. Yaklaşık 50 yılı aşkın süredir devam eden bir evlilikleri var. Hem hayat tecrübeleri hem de samimiyetleriyle bize çok değerli mesajlar veriyorlar. Mikro klima ikliminin hâkim olduğu, bizim "saklı cennet" dediğimiz ilçemize hoş geldiniz diyoruz. Şu an maydanoz hasadındayız. Bununla ilgili kısa bilgiler verecek olursak, ilçemizde 700 dekarlık alanda maydanoz ekimi yapılıyor. Tek seferde yaklaşık 2 bin 500 ton hasat elde ediyoruz ve kendi topraklarımızda bunu yıl içinde 7 kez gerçekleştirebiliyoruz" dedi. "İstanbul’un roka tüketiminin yaklaşık yüzde 30’u ilçemizden, yani vadimizden karşılanıyor" Sarıcakaya ilçesinde üretilen rokaların İstanbul’daki tezgâhların yaklaşık yüzde 30’unu oluşturduğuna değinen Tarık Orhan, "İlçemizin bereketli topraklarında yaklaşık 22.000 ton domates üretimi yapılıyor. Örtü altı dediğimiz sera üretimimiz de oldukça büyük bir potansiyele sahip. Roka üretimimiz ise oldukça yüksek; yaklaşık 5 bin 500 ton roka üretiyoruz. Malumunuz, İstanbul’un roka tüketiminin yaklaşık yüzde 30’u ilçemizden, yani vadimizden karşılanıyor. Bu anlamda çalışmalarımız ve desteklerimiz devam ediyor. Özellikle eğitim çalışmaları, fide ve gübre destekleriyle çiftçilerimize katkılarımız sürüyor. Tarım ve Orman Bakanlığımızın destekleri mevcut. Valiliğimizin himayesinde sera naylonu, fide ve gübre destekleri sağlanıyor. Eğitim çalışmalarımız büyük fayda sağlıyor. Özellikle kadın kursiyerlerimiz ve genç çiftçilerimiz bu desteklerden önemli ölçüde yararlanıyor" ifadelerini kullandı.
İstanbul Kene tutundukça, hastalık riski artıyor: "Gerekirse kendiniz çıkarın" Kene vakalarının artması endişeye neden olurken Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, kenenin fark edilir edilmez çıkarılması gerektiğini belirterek yöntemini anlattı. Uzun, kene vücutta kaldıkça hastalık riskinin de arttığını ifade etti. Yaz aylarının gelmesiyle kene kabusu yeniden ortaya çıktı. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına bağlı olarak Sivas’ta 8, Kayseri’de ise 4 kişinin hayatını kaybetmesi tedirginliğe neden olurken, uzmanlardan önemli uyarılar geldi. BHT Clinic İstanbul Tema Hastanesi’nden Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, son yaşanan kene vakaları sonrası dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Her kene, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ne neden olmuyor Hyalomma türüne ait kenelerin KKKA’ya neden olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, ölüm oranının dünyada ortalama yüzde 10’la 30 arası olduğunu, Türkiye’de ise bu oranının yüzde 5 olduğunu ifade etti. KKKA’nın yaklaşık 20 yıldır Türkiye’de de görüldüğünü söyleyen Uzun, ekolojik dengenin değişmesi, ormanlık alanların azalması ve kuş popülasyonunun azalmış olmasının kene vakalarında artışa neden olabileceğini ifade etti. "İstanbul’da vakalar arttı ama bulaş yok" İstanbul’da kene tutunması vakalarında artış olduğunu belirten Dr. Cengiz Uzun, "İstanbul’da son verilere göre 6-7 bin kişi kene tutunması şikayetiyle sağlık kuruluşlarına başvurdu. Şunu biliyoruz ki İstanbul’da KKKA yok. Şimdiye kadar İstanbul’daki kenelerden bulaşan bir hastalık yok. Bu hastalık özellikle Kelkit Vadisi, yani Amasya, Tokat, Samsun, Sivas, Yozgat o bölgede var olan bir hastalık. İstanbul’da da o tür keneler var ama bir bulaş şu ana kadar bildirilmiş değil" diye konuştu. Dünyada 500-600 civarında, Türkiye’de ise tespit edilmiş 50 civarında kene türü olduğunu belirten Uzun, "Tabi ki bunların hepsi bu virüsü taşıyıp yaymıyor. Hyalomma dediğimiz bir cins var, onunla bulaşan bir mikroorganizma" dedi. "Kene vücutta ne kadar az tutunursa o kadar iyi" Kene fark edilir edilmez çıkarılması gerektiğini belirten ancak kesinlikle çıplak elle dokunulmaması uyarısında bulunan Dr. Cengiz Uzun, "Böyle bir tutunma durumunda ‘Ellemeyin, sağlı kuruluşunda çıkarılsın’ gibi bir tutum var. Ancak buradaki en önemli şey, kene vücutta ne kadar az kalırsa o kadar iyi. Kişi keneyi tespit ettiğinde sağlık kuruluşuna çok kısa sürede varamayacaksa o zaman kendisinin çıkarmasını istiyoruz. Keneyi tutunduğu yere yakın yerinden yakalayarak bir cımbızla veya bir peçeteyle yukarı doğru çekerek çıkartabilirler. Olabildiğince hoyrat davranmadan, yavaşça çıkartmak gerekiyor. İçeride parça kalmasının çok önemli olmadığını biliyoruz artık. Keneyi bir an önce çıkartmak, orayı su ve sabunla yıkayıp bir an önce sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor" ifadelerini kullandı. "Belirti ortaya çıkarsa sağlık kuruluşuna tekrar başvurun" Sağlık kuruluşuna ilk başvuruda yapılan test sonuçlarının, 10 gün içerisinde herhangi bir belirti ortaya çıkması durumunda yapılacak test sonuçlarıyla karşılaştırıldığını söyleyen Uzun, sözlerini şöyle sürdürdü: "10 gün içerisinde herhangi bir ateş, halsizlik, gribal bir durum, karın ağrısı, ishal, diş etlerinde, cilt altında kanamalar gibi şikayetleri olursa, hemen hastaneye başvurmalarını istiyoruz. Kenenin ilk tutunduğu dönemde yapılan test sonuçlarıyla karşılaştırıyoruz." "Kene yeni tutunduysa daha kolay çıkar" "Bir yere pikniğe gittiğinizde sağlık kuruluşuna varmanız birkaç saat sürecekse kenenin o durumda kalmamasında fayda var" diyen Dr. Cengiz Uzun, "Eğer erken fark ederseniz kene zaten çok kolay çıkacaktır, çünkü henüz tam olarak beslenmemiştir, iyice büyümemiştir. Normalde kan emerek kendisinin 10 katına kadar çıkar. O kanı emmemiştir halihazırda. O yüzden çok daha rahat çıkar, tutunması fazla değildir" dedi. "Eve gittiğinizde vücudunuzu kontrol edin Kene tutunmasına karşı alınabilecek tedbirlere de değinen Dr. Cengiz Uzun, yeşil alanlarda olabildiğince kapalı giyinilmesi tavsiyesinde bulunarak, eve gidince tüm vücudun gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti. Kenelerin özellikle bacaklara, kollara, kasık bölgesine ve koltuk altlarına tutunduğunu ifade eden Uzun, kene kovucu losyonların ise çok etkili olmadığını söyledi. Çocuklar ve kronik hastalığı olanlarda risk daha fazla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığının kalp hastaları, şeker hastaları, kanser hastaları gibi kronik hastalığı olanlar ve çocuklar için daha riskli olduğunu belirten Dr. Cengiz Uzun, sözlerini şöyle noktaladı: "KKKA’nın şu an için bir aşısı ve belirgin bir tedavisi yok, sadece destek tedavi uygulanıyor. Vücuttaki pıhtılaşmayı sağlayan hücrelerde ve proteinlerde düşüşler oluyor. Destek tedavi ile onu yerine koymamız gerekiyor. Şu an için herhangi bir viral ilaç yok. Denenen ve verilip verilmemesi konusunda tartışmalar yaşanan ilaçlar var."
Kocaeli KO-MEK’in 20. yılına özel şöleni MARİFEST 2025 kapılarını açtı Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Meslek ve Sanat Eğitimi Kursları, 20. kuruluş yılına özel olarak organize ettiği Marifetli Eller Festivali’nin (MARİFEST 2025) açılışını gerçekleştirdi. KBB Başkanı Tahir Büyükakın, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Meslek ve Sanat Eğitimi Kursları’nın (KO-MEK) 20. kuruluş yılına özel olarak organize ettiği Marifetli Eller Festivali’nin (MARİFEST 2025) açılışına katıldı. Kocaeli Kongre Merkezi’nde gerçekleşen açılışla birlikte 3 gün sürecek dev organizasyon başlamış oldu. "Orta Asya’dan Anadolu’ya Ortak Mirasımız" temasıyla gerçekleştirilen MARİFEST 2025, hafta sonu boyunca kültür, sanat ve el emeğiyle yoğrulmuş dopdolu bir etkinlik programıyla ziyaretçilere unutulmaz anlar yaşatacak. Açılış programında tasarımcı Hatice Hanedar Yüksel tarafından "Geleneksel kadın başlıkları defilesi" sergilendi. Yüzyıllar öncesinde kullanılan geleneksel gelin başlıklarının ve yerel gelinliklerin yer aldığı defile izleyiciler tarafından ilgiyle takip edildi. Gebze Muzaffer Altıntaş İmam Hatip ortaokulu da Filistin Direnişi Sembolü Dabke Dansı ile alkışları topladı. "KO-MEK iyilik yuvasına dönüştü" Programda konuşan Başkan Büyükakın, KO-MEK’in sadece bir meslek ve sanat eğitimi kurumu olmanın çok ötesinde; Kocaeli’nin en büyük ve en etkili sivil toplum merkezi haline geldiğini vurguladı. KO-MEK’in yıllar içinde sadece bireylere değil, topluma da dokunan güçlü sosyal dayanışma yapısına dönüştüğünü belirten Büyükakın, "Burada insanlar hem meslek öğreniyor hem de hayatın zorluklarına karşı omuz omuza durabilecek dostluklar kuruyor. KO-MEK, çocuklarıyla birlikte gelen ailelerin sığındığı, nefes aldığı bir iyilik yuvasına dönüştü." dedi. "Sizler burada yalnızca birer kursiyer değil, iyiliği çoğaltan birer el oldunuz" 2025 yılının "Aile Yılı" ilan edildiğini hatırlatan Başkan Büyükakın, "Aileyi ayakta tutarsak toplumu ayakta tutarız. KO-MEK, kurduğu güçlü insan ilişkileri ve sunduğu ortak değerlerle aile yapısının korunmasında çok kıymetli görev üstleniyor. Buraya gelen kursiyerlerimiz burayı sakın bırakmayın. Sizler burada yalnızca birer kursiyer değil, iyiliği çoğaltan birer el oldunuz. Yardım kampanyalarıyla, sosyal projelerle, dayanışmayla her zaman örnek oldunuz. KO-MEK, Kocaeli’nin en büyük iyilik organizasyonu, en büyük aile hareketidir." diye konuştu. Konuşmaların ardından protokol ve çocuklarla birlikte açılış kurdelesini kesen Başkan Tahir Büyükakın daha sonra sergi alanını gezerek ürünleri inceledi. Sergi alanında bulunan çalışmaları hayranlıkla inceleyen Başkan Büyükakın ürünler hakkında eğitmenlerden bilgi alarak hatıra fotoğrafı çektirdi. Kocaeli Kongre Merkezi’nin fuaye alanında KO-MEK eğitmenlerinin el emeği göz nuru 18 eseri sergilendi. Her bir eserin farklı branşlardan bileşenlerle bir araya geldiği sergide adeta kültürel görsel şölen oluştu. Her yaştan vatandaşı kültür ve sanatla buluşturan MARİFEST 2025’te, hafta sonu boyunca sergiler, söyleşiler, konserler, atölye çalışmaları ve çocuk etkinlikleri yer alacak. Festival, KO-MEK’in 20 yıllık tecrübesini ve topluma kazandırdığı sosyal değerleri bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bayburt Her sene aynı çile: Sürekli patlayan sulama borusu çiftçiyi perişan etti tarlalar susuz kaldı Bayburt-Gümüşhane arasındaki verimli topraklarda, düz ovada çiftçilik yapan üreticiler, sürekli patlayan sulama borusu yüzünden mağduriyet yaşıyor. Tarlalarını sulayamayan çiftçilerin ekili ürünleri susuzluğa hapsoldu, mahsuller toprak altında kurudu. "Battık, her yere borçlandık" diyerek sitem eden çiftçiler, sulama altyapısının değişmesini istediler. Geçen sene Çayıryolu köyünde tarım yapan çiftçiler, patlayan su borusu nedeniyle mağdur olmuş, 10 gün boyunca tarlalarını sulayamamışlardı. Ekili arazilerini sulayamayan çiftçilerin ürünleri susuzluktan solmuş, mahsulleri sıcak havadan dolayı yanmıştı. Bu sene de Demirözü-Gümüşhane arasındaki Salyazı mevkiinde benzer bir problemle karşı karşıya kalan çiftçiler, yarım yamalak yapılan işlere isyan ettiler. Sulama yapılan boruların tamamen değişmesini, sürekli patlayan boru sorununun bir an önce çözüme kavuşturulmasını isteyen üreticiler, bıktıklarını belirterek, sitemde bulundular. Borudaki patlağı tamir etmeye gelen Devlet Su İşleri(DSİ) ekipleri söz konusu alanda arızayı giderebilmek için çalışma başlattı. Patlayan boruya ulaşabilmek için derince bir kuyu ekskavatörle eşildi. Suyun tahliye edilmesinin ardından ekiplerce borudaki arıza giderilmeye çalışıldı. "Biz bu yıldan ümitliydik, daha bereketli bir yıl geçireceğimizi bekliyorduk" Bölgede çerezlik ayçiçeği yetiştiriciliği yapan Mehmet Nuri Yılmaz, bu seneki yağışların bol olmasından dolayı iyi bir tarım sezonu geçireceklerini ancak sulama dönemindeki susuzluktan ötürü verimden umutsuz olduklarını söyledi. Söz konusu alanda çalışma yapıldığını, bu çalışmaların geçici çözüm olduğunu savunan Yılmaz, yetkililerden kalıcı çözüm bulunmasını istedi. Daha sistemli bir sulama altyapısının yapılması için çağrıda bulunan Yılmaz, "Ana borunun patlaması sebebiyle şu an sulama yapamıyoruz. Devletimiz yetkililerini göndermiş, bölgede çalışmalar yapılıyor ama kalıcı bir çözüm değil. Tamir edilen boru bir gün su verebildi, tekrar patladı. Biz bu yıldan ümitliydik, daha bereketli bir yıl geçireceğimizi bekliyorduk ama sulama sistemlerinin sorunlu olmasından dolayı çok iyi bir verim alacağımıza inanmıyoruz. Devletten tek isteğimiz var o da kalıcı bir çözüm bulunabilmesi. Daha sistemli sulama altyapısının yapılmasını istiyoruz" dedi. "Bir hafta önce yapmışlardı bir gün su vermeden patladı. Çözüm istiyoruz" Bölgede tarım faaliyeti yürüten İbrahim İnci, "Çok mağduruz" diyerek, yardım istedi. Sulama altyapısının tamamen değişmesi gerektiğini belirten İnci, borunun bir hafta önce tamirinin yapıldığını, bir gün tarlalarını suladıktan sonra yeniden patladığını iddia etti. İnci, "Bir hafta önce yapmışlardı, bir gün su vermeden tekrar patladı, çözüm istiyoruz. Yapıp gidiyorlar, şimdi tamir etsinler 10-15 gün sonra borunun yeniden patlayacağına inanıyoruz" şeklinde konuştu. Sulama altyapısının sağlam olmadığını dile getiren inci, "Sağlam bir zemin yok, sağlam bir şey yapmamışlar, o yüzden çok mağduruz. Devletimizden, ileri gelen büyüklerimizden burası için bir çözüm istiyoruz, yardım bekliyoruz. Buranın altyapısının tamamen değişmesini istiyoruz" ifadelerini kullandı. "2 gün sulama yapıyoruz, 20 gün su alamıyoruz, arazimiz yandı" Şeker pancarı yetiştiriciliği yapan İmdat İnci, ana hattaki soruna ekiplerin defalarca müdahale ettiğini ancak sorunun bir türlü giderilemediğini vurguladı. Yapılan çalışmaları yetersiz bulan İnci, "Bir ana hattımız var, sürekli orası patlıyor. Geliyorlar, yalan yanlış patlaklara yama yapıp, gidiyorlar. 2 gün sulama yapıyoruz, 20 gün su alamıyoruz, arazimiz yandı" dedi. "Bankalara, kooperatiflere, fabrikalara borcum var. Battık gibi bir şey" Sulama sistemine güvenerek bin dönüm yer ektiğini söyleyen İnci, ürünlerin sulanmaması durumunda zararının büyük olacağını kaydetti. Bankalara, kooperatiflere, fabrikalara borçlandığını dile getiren İnci, yağmurun yağmasını dört gözle beklediğini belirterek, "Sulamaya güvenerek bin dönüm yer ektim. Bu sulamadan faydalanacağım diye su isteyen bitki ektim. Bu ürünleri sulayamazsak, ben büyük zarardayım. Bu zararımı kime söyleyeyim, kim bana yardımcı olacak. Bankalara borcum var, kooperatiflere borcum var, fabrikalara borcum var. Battık gibi bir şey, Allah bilir. Yağmur yağarsa kurtarırız, yoksa ocağımız battı" şeklinde konuştu.