GÜNDEM - 01 Eylül 2015 Salı 05:02

İstanbul Boğazı'nın serin sularına ilk ağlar düştü

A
A
A
İstanbul Boğazı'nın serin sularına ilk ağlar düştü

Dört buçuk ay boyunca Balıkçıların dört gözle beklediği 1 Eylül gecesi denize açılan balıkçılar bereketli bir yıl dileğiyle ‘Vira Bismillah’ dedi.

15 Nisan da başlayan avlanma yasağının kalktığı 1 Eylül gecesi denize açılan balıkçılar bereketli bir yıl dileğiyle tek bir yürek olup ‘Vira Bismillah’ dedi. Tüm hazırlıklarını tamamlayan balıkçılar, yasağın biteceği 00:00 saatini heyecanla beklediler. 4,5 aydır heyecanla bitmesini bekledikleri avlanma yasağının 1 Eylül gecesi son bulmasıyla, ‘Vira Bismillah’ diyen balıkçılar, İstanbul Boğazı’nın serin sularına ilk ağlarını attılar. Av yasağının sona bulmasıyla vatandaşların sofrası şenlenecek. Vatandaşların palamutu tezgahlardan ilk günlerde 5-10 lira arasında satın alabileceği belirtiliyor.

“BALIKÇILARIN ALTYAPI EKSİKLİKLERİ VAR”

Balıkçılarla birlikte denize açılarak onların çektiği sıkıntıları daha iyi gördüğünü ifade eden Sariyer Belediye Başkanı Şükrü Genç sözlerine şöyle devam etti, “ Balıkçıların sorunları çok balıkçılar ile bunları konuşma imkanı bulduk. Balıkçıların altyapı eksiklikleri var bunların kısa sürede giderilmesi gerekir. Yerel yönetimlerin bu işte daha fazla yetkilendirilmesi gerekiyor. Sarıyer’in balık avlandıktan sonra tüketiciye en iyi bir şekilde ulaştırılabilmesi için bir satış merkezi yok. Bu durum hem balıkçılar hem vatandaşlar için ciddi bir sıkıntı teşkil ediyor. Balıkçılar altı yedi alık uzun bir yolculuğa çıkıyorlar şuan. İşlerinde kazasız belasız ve bereketli bir sezon geçirmelerini diliyoruz” dedi.

Dört ay boyunca yoğun bir tempo ile hazırlık dönemi geçirdiklerini ifade eden balıkçı şunları söyledi, “ Şuanda bütün hazırlıklarımız tamamlandı avcılığa çıkacağız, bol bereketli geçmesini temenni ediyoruz. Ümit gözüküyor ama bazı sıkıntılar giderilirse daha da ümitli olacağız” diye konuştu.

AHMET FARUK SARIKOÇ-İSMAİL COŞKUN

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.