EKONOMİ - 05 Şubat 2021 Cuma 10:04

Kastamonu-Kayseri arasında pastırma polemiği zam getirdi

A
A
A
Kastamonu-Kayseri arasında pastırma polemiği zam getirdi

“Kastamonu pastırması mı, Kayseri pastırması mı?” polemiğinin devam ettiği sırada pastırma üreticileri, durumu fırsata çevirerek zam yaptı. Geçtiğimiz yıl içerisinde iki defa zam gören Kastamonu Pastırmasının fiyatı 140 liradan 180 liraya yükseldi.

Son yıllarda Kayseri ile pastırma rekabetine giren Kastamonu pastırması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ünlü gurmelerin Kastamonu pastırmasını işaret etmesiyle talep görmeye başladı. Ünlü gurme Vedat Milor’un düzenlediği ‘Kayseri pastırması mı? yoksa Kastamonu pastırması mı?’ diyerek düzenlediği anketin ardından Kastamonulular ile Kayserililer tekrar karşı karşıya gelmişti. Kayseri mi yoksa Kastamonu mu? Tartışmalarının devam ettiği sırada Kastamonulu pastırma üreticileri ise yaşanan polemiği fırsata çevirdi. Her geçen gün talep gören ve son yıllarda ülke genelinde adından söz ettiren Kastamonu pastırması, geçtiğimiz yıl iki defa zam gördü.

Kastamonu-Kayseri arasında pastırma polemiği zam getirdi

Önceki zammın üzerinden 1 yıl geçmeden 40 TL zamlandı
Geçtiğimiz yılın başında 140 liradan satılan Kastamonu pastırması, 20 lira zamlanarak 160 liradan satılmaya başlandı. Vedat Milor’un anketinin ardından satışların artmasıyla birlikte halen ‘Kastamonu pastırması mı, Kayseri pastırması mı?’ tartışmaları devam ederken pastırmaya bir zam daha geldi. 20 lira daha zamlanan Kastamonu pastırması, 180 liradan satılmaya başlandı. 150 liraya satılan Ekmeklik Kastamonu pastırması ise, önce 170 liraya ardından da 190 liraya fiyatı yükseldi.

Vatandaşlar zamlara tepki gösterdi
Geçtiğimiz yıl iki defa Kastamonu pastırmasının zamlanması üzerine bazı sosyal medya kullanıcıları ise tepki gösterdi. Sosyal medya hesaplarından açıklamada bulunan bazı vatandaşlar, pastırma polemiği devam ettiği sürece Kastamonu pastırmanın daha da zamlanacağını kaydetti.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Diyarbakır Anneler Günü, Dürümlü şehitlerinin yıldönümünde ailelerinin acısını katladı Terör örgütü PKK mensuplarınca 12 Mayıs 2016’da Diyarbakır’ın Dürümlü mezrasında 15 ton patlayıcı yüklü kamyonun infilak ettirilmesi sonucu hayatını kaybeden 16 kişi, aile fertleri tarafından Anneler Günü’nde anıldı. PKK’lı teröristlerin, Bingöl’ün Genç ilçesinde gasbettikten sonra patlayıcı yükledikleri kamyonu Dürümlü mezrasında infilak ettirdiği saldırıda yaşamını yitirenlerin aile fertleri tarafından anıldı. Katliamın yıldönümü Anneler Günü’ne denk gelmesi ailelerin acısını katladı. İki oğlu ve bir torununu terör saldırısında kaybeden anne Saniye Yaman, İHA muhabirine Kürtçe konuşarak, 3 evladının öldüğünü, 8 yıldır onlardan ayrı olduğunu söyledi. Her şeyin içinde parçalandığını belirten Yaman, “Canları, öldükleri zaman, parçaları hepsi aklıma, gözümün önüne geliyor. Evet, Anneler Günü’nü kutlarlardı. Fistan, tülbent getirirlerdi” dedi. Aileden gelin Bahar Yaman, Anneler Günü’nün sessiz, çok buruk geçirdiklerini ifade etti. Yaman, (Saniye Yaman için), “Onun için bugünün anlamı büyük. Komşuyuz, çocukları bugünü unutmazdı, görüyorduk. Çocukları Anneler Günü’nde onun gönlünü hoş edecek hediyeler getirirdi. Bugün ise yok. Çocukları, torunu yok. Ölüm yıldönümleri. İlk günkü gibi acısı yüreğinde taze. Hepimiz için geçerli, çünkü biz aileyiz. O günü tarif edemiyorum” diye konuştu. Babasını ve iki kardeşini kaybeden Recep Yaman ise annelerin hepsi mağdur, gözleri çocuklarının yolunda olduğunu dile getirdi. “Hepsi bize hediye getirecekti diye bekleyecekti. Hepsi umutsuz, hediyesiz kaldılar. Hem Anneler Günü, hem de şehitlerimizin ölüm yıldönümü aynı güne denk gelmesi daha da acıları da büyüdü” diyen Yaman, şunları söyledi: “Her yıl aynı günü sanki şehitlerimizi yeni defnediyoruz gibi o acıyı yaşıyoruz. Gördüğünüz gibi terör örgütü Kürt-Türk ayırt etmiyor. Onların meselesi Türkiye’yi bölmek. Bu şehitlerimiz hepsi Kürt. Onların zihniyeti ile İsrail’in zihniyeti aynı. Benim gözüm de ikisi de terör. Çoluk, çocuk, kadın demeden katlediliyor. Burada da aynı şekilde PKK da yapıyor. Terör örgütü, çoluk, çocuk, Türk, Kürt demeden katlediyor. “
Aksaray Aksaray’ın organik sarımsağı Rusya ve Almanya antibiyotiğinde Aksaray topraklarında üretilen organik sarımsaklar Rusya ve Almanya’daki antibiyotik ilaç sanayilerine gönderiliyor. Nüfusunun yüzde 80’nin tarım ve hayvancılıktan geçimini sağladığı Aksaray, tarım ve hayvancılık üretimindeki birçok kalemde ülke genelinde sıralamada ilk 10 içerisinde yer alırken, sarımsak üretiminde de oldukça başarılı olan tarım kentinde ilk ve tek olarak üretilen organik sarımsaklar Rusya ve Almanya’ya gönderilerek antibiyotik ilaç sanayinde kullanılıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı organik tarım sertifikalı sarımsaklar Rusya ve Almanya’da da birçok analize girerek yüzde yüzlük bir organik raporuna sahip. “Ürettiğimiz sarımsaklar yüzde yüz organik ve doğaldır” Aksaray’ın merkeze bağlı Acıpınar köyünde üretimi yapılan organik sarımsaklar Uğur Öngün tarafından üretilip yurtdışına ihraç ediliyor. Üretim ve ihracatla ilgili bilgiler veren Uğur Öngün, organik sarımsağın Aksaray topraklarında üretildiğini belirterek, “Organik tarım, normalde geçiş 1-2-3’ten sonra tam organiğe geçiliyor. Şu an organik tarımda 6. yılımız. 2017’den bu yana organik tarım ile uğraşıyoruz. İnşallah 2024’ün, yani 7. yılımızın hasadını bu yıl alacağız. Verimde herhangi bir düşüklük yok. Organik tarımda biz herhangi bir kimyasal kullanmıyoruz. İnsan sağlığına zararlı herhangi bir kimyasal kullanılmıyor. Sadece su, deniz yosunu ve leonardit, yani doğal madenlerle beslemelerini yapıyoruz. Rusya’ya Türkiye’den sarımsak ihracatını ilk biz yaptık. O zaman sürecinden beri Rusya’ya ihracat olarak çalışıyoruz. Şu an Avrupa pazarımız var. Organik tarım sertifikamızla giriyoruz zaten pazarlarımıza. Ürünlerimiz yüzde yüz doğal ve organiktir. Zaten bu yabancı ülkelere girerken bakanlıktan onaylı sertifikalarla giriyor. O ülkede de ayrıca bir analize giriyor. Oralarda da tam organik olarak testlerden geçiyor. Türkiye’de tek organik sarımsak olarak üretimimiz var. İlk etapta zaten biz 10 dönüm ile başlamıştık. Şu an 100 dönüme yakın bir organik sarımsak üretimimiz var. 100 bin metrekareden organik sarımsak olarak en düşük aldığımız verimler 200 ton bandında” dedi. “Organik sarımsaklarımız yurtdışında ilaç sanayi ve gıda sektöründe kullanılıyor” Yurtdışındaki ilaç firmalarından talep geldiğine dikkat çeken organik sarımsak üreticisi Öngün, “Biz bunu 2017 yılında Rusya’ya ilaç firmasına vermiştik. İçindeki selenyum ve germanyum oranlarının, diğer bir takım değerlerin yüksek geldiği zaten analiz raporlarımızda vardı. İlk etapta Rusya’ya antibiyotik firmasına girmiştik. 2017 yılından bu yana biz zaten Rusya ile çalışıyoruz. Ama bu Rusya Ukrayna savaşından dolayı biraz etkilendik. Gönderim tonajımız biraz daha düştü. O yüzden Avrupa pazarına giriyoruz. Bu yılki hedefimiz de inşallah ilaç sanayi olarak bir firmadan talep aldık. Orada görüşmelerimiz var ve Almanya’da büyük bir alışveriş merkezinin Ceo’su ile görüşme yaptık ve bizden talep ettiler. Tabii ki organik şartıyla talep oldu. Biz buradan çalışmalarımızı yaptık, raporlarımızı gönderdik. Şu an Rusya ve Almanya’ya halen gönderiyoruz. Sırada Polonya ve Hollanda da var. Ben daha çok İngiltere pazarına girmeyi istiyorum. Organik sarımsaklarımız yurtdışında özellikle ilaç sanayi ve gıda sektöründe kullanılıyor” diye konuştu.
Bitlis İncekaya Krateri doğal manzarasıyla hayran bırakıyor Bitlis’in Tatvan ilçesinde bulunan İncekaya Krateri, doğal manzarasıyla görenleri kendine hayran bırakıyor. Tatvan ilçesine bağlı İncekaya köyünde yer alan İncekaya Krateri, mağarası ve görüntüsüyle dikkatleri çekiyor. Dünya’nın ikinci büyük krateri olma özelliğine sahip Nemrut Kraterinden sonra ilçedeki ikinci krater olan İncekaya Krateri, ilçenin önemli turizm destinasyonları arasında bulunuyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 1500’lü yıllarda İncekaya (Por) köyünde yaşayan dedesi Hüseyin Dede’nin (Bapir-i Kal) Türbesi de bu köyde bulunuyor. Gerek türbe ziyareti, gerek mağara ziyareti ve gerekse doğal güzelliği görmek için her gün onlarca kişi köyü ziyaret ediyor. Van Gölü kıyısında saklı kalmış doğal güzelliği fotoğraflamak isteyen bir grup fotoğraf sanatçısı, yaklaşık bin 800 rakım yükseklikte bulunan kraterin zirvesine çıkarak doğal güzelliği fotoğrafladı. Krater zirvesine ulaşmak için yaklaşık 1 buçuk saat zirve yürüyüşü yapan fotoğraf sanatçıları, gördükleri manzaraya adeta hayran kaldı. Farklı çekim teknikleri ve dron çekimleri ile krateri fotoğraflayan grup, krater ve bölgenin doğal güzelliklerine dikkat çektiler. “Krater olma özelliğine sahip" İncekaya Krateri ile ilgili bilgi veren Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Öğretim Üyesi ve Doğa Fotoğrafçısı Oktay Subaşı, İncekaya Kraterinin ilçede bulunan iki kraterden biri olduğunu ifade etti. Uzun yıllardır bölgeyi fotoğraflayan Şubaşı, bölgenin doğal güzelliklerine dikkat çekerek, “İncekaya Krateri, Nemrut Kraterinden sonraki ikinci kraterimiz. Bölgedeki bu coğrafi oluşumlar, volkanik özelliklerinden kaynaklanıyor. İşte bu volkanik özelliklerinden dolayı zaman içerisinde bu yükseltiler ve bu koylar oluşmuştur. Bölgede ayrıca müthiş bir doğa güzelliği var. Çeşitli bitkiler, kelebek ve kuş türleri açısından da yine görülmesi gereken yerlerden biri. Bu gün bizlerde fotoğrafçı arkadaşlarımızla birlikte Tatvan ilçemizin güzel mekanlarından biri olan İncekaya köyüne geldik. İncekaya köyü, gerçekten gelip görülmesi gereken güzel yerlerden biri. Bizlerde fotoğrafçı arkadaşlarımızla birlikte bu güzelliği fotoğraflamak için zirve tırmanışı yaptık. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yürüyüşün ardından zirveye ulaştık. Karşımızda masmavi Van Gölü kıyısında bulunan İncekaya köyümüz var. Muhteşem bir manzarası var. Şimdi bu güzel ve özel alanı fotoğraflıyoruz. Burası görülmesi gereken güzel yerlerden biri, herkese gelip görmeyi tavsiye ediyoruz” dedi. "Hayran kaldık” Fotoğraf Sanatçısı ve Dron Pilotu Hakan Okay ise, ilk defa zirveden görme imkanı bulduğu İncekaya Kraterine hayran kaldığını söyledi. Uzun soluklu bir zirve yürüyüşü sonrasında zirveye ulaştıklarını anlatan Okay, “Bu gün bir birinden değerli fotoğraf sanatçısı ağabeyimizle İncekaya köyünü görüntülemek için zirveye çıktık. Karşımızda doğal görüntüsüyle bizleri hayran bırakan bir görüntü var. Buradan dron çekimleri başta olmak üzere farklı tekniklerle bol bol çekimler yaptık. Bir birinden değerli kareler yakaladık. İnşallah çekmiş olduğumuz görüntü ve fotoğraflarla bu köyümüzün eşsiz güzelliğini daha da tanınır hale getireceğiz. Burası bölgemizin doğal güzelliklerinden sadece biri. Bölgemizin buna benzer birçok doğal güzelliği mevcut. Bizlerde bu vesile ile herkesi bu doğal güzellikleri gelip görmeye ve gezmeye davet ediyoruz” şeklinde konuştu.
Hatay Vefakar kadın, depremle birlikte 5 kız annesi oldu Hatay’da depremde eltisini ve kayınbiraderini kaybeden Dilber Dayaklı, onlardan geriye kalan 5 kız çocuğuna annelik yapıyor. Deprem öncesi 4 erkek evladı olan vefakar anne, depremle beraber 9 çocuğa annelik yapmaya başladı. Kahramanmaraş merkezli depremlerde en çok yıkım Hatay’da olmuş ve yaklaşık 25 bin insan hayatını kaybetmişti. Depremin yok ettiği Antakya ilçesi Kuyulu Mahallesi’nde yaşayan 39 yaşındaki Tarık Dayaklı ile 38 yaşındaki Meyyada Dayaklı çifti, 5 kız çocuğuyla birlikte aynı dairede depreme yakalandı. Asrın felaketinde Dayaklı çifti hayatlarını kaybederken 5 kız çocuğu depremden sağ kurtulmayı başardı. Anne ve babalarını kaybeden 5 kız çocuğuna yengeleri olan 42 yaşındaki Dilber Dayaklı ve eşi sahip çıktı. Depremden önce kız çocuğu olmayan ve 4 erkek evladı olan Dayaklı, asrın felaketiyle birlikte 9 çocuğa annelik yapmaya başladı. Her zaman bir kız çocuğunun olmasını istediğini dile getiren vefakar anne, eltisi ve kayınbiraderinin 5 kız evladını sahiplenmesiyle adeta kız çocuğu hasretini giderdi. Depremden önce Anneler Günü’nü 4 evladıyla kutlayan Dayaklı, eşinin yeğenlerine olan davranışı ve samimiyetiyle takdir topluyor. Çocuklar ise yengelerine ‘anne’ diye hitap ederek adeta yürekleri ısıtıyorlar. “Benim şuan 5 kız, 4 erkek olmak üzere 9 çocuğum var” Depremden sonra eltisi ve kayınbiraderinin çocuklarına sahip çıkan fedakar anne Dilber Dayaklı, "Depremde eltimi ve kayınbiraderimi kaybettim. Depremde birçok kişiyi kaybettik ama en yakınım eltim ve kayınbiraderimdi. Onlardan geriye kalan 5 çocuk var ve onları sahiplendik. Benim şuan 5 kız, 4 erkek olmak üzere 9 çocuğum var. Önceden kız çocuğum yoktu ama hep isterdim ve Rabbim böyle nasip etti. Allah bizlere ömürler versin. Onlara daha iyi bir gelecek verelim. Hepsi okula gidip geliyor. Hepsini okula götürüp getirmek zahmetli oluyor. Ben her şeyleriyle ilgileniyorum. Neredeyse bütün çocuklarım aynı yaştalar" dedi. "İki haftadır bana anne diye sesleniyorlar" 5 kız çocuğuyla birlikte yaralarını sardığını ifade eden fedakar anne Dilber Dayaklı, çocukların kendisine ‘anne’ dediklerini belirterek "Onlarla çok mutluyum. Onlarla yaramı sarıyorum. Depremden sonra benimde annem hastalığa yakalandı ve kaybettim. Onları çok iyi anlıyorum. Ben 42 yaşındayım. Bu kadar acı çekiyorum. Onlarınki daha fazladır. Ben anaç bir kadınım. Biz hep böyleyiz, hiç ayrılamıyoruz. Bütün gün böyleyiz. Bana anne demeyi iki haftadır söylemek istiyorlardı. İki haftadır bana anne diye sesleniyorlar. Bazen yenge bazen de anne demek istiyorlar. Nasıl istiyorlarsa öyle hitap etsinler. Benim için fark etmiyor" şeklinde konuştu. "Yengem bizim annemiz gibi oldu" Yengesinin kendilerine çok iyi baktığını dile getiren Lana Dayaklı, "Yengem ve amcamla birlikte yaşıyoruz. Günlerimiz iyi geçiyor. Onlar çok iyi biriler. Yengem bizim annemiz gibi oldu. Onları çok seviyoruz" ifadelerini kullandı.
Konya Yarım asırdır sabah ezanından önce dükkanını açıyor Konya’nın Tarihi Bedesten Çarşısında yarım asırdır sabah ezanından önce, aynı saatte babasından kalma dükkanını açan Mehmet Ulupolat, oğlu ile birlikte bedesten esnafına kahvaltı hazırlıyor. Konya’da bulunan Tarihi Bedesten Çarşısında Kapu Camisinin altında babasından kalan dükkanda oğlu ile birlikte kahvaltı salonu işleten Mehmet Ulupolat sabah erken saatlerde dükkanını açarak esnafa kahvaltı hazırlıyor. Akşam geç saatlere kadar dükkanında oğlu ile birlikte çalışan Mehmet Ulupolat, 2 oğlunun da bu dükkanda büyüdüğünü söyledi. Bedesten esnafının olmazsa olmazı haline gelen kahvaltı salonunda her şey organik bir şekilde hazırlanıyor. “Burası bizim dedemizden kalma dükkan” Mehmet Ulupolat 2 kardeş Kapu Camisi’nin altından kahvaltı salonu işlettiklerini belirterek, “İki de oğlumuz var, onlarla birlikte çalışıyoruz. 1973’ten bu zamana kadar burası kahvaltı salonu olarak çalışıyor. İnşallah böyle de gideriz. Hiçbir katkı ve haramla bizim işimiz olmaz. Çocuklarımı da bu dükkanda büyüttüm. Kendi yemediğimiz hiçbir ürünü müşterimize vermeyiz. En güzel neyse onu satmaya gayret ederiz. Burası bizim dedemizden kalma dükkan. Dedemizden babamıza, babamızdan bize, bizden de evlatlarımıza kalacak. İnşallah bugüne kadar haramla uğraşmadık, haram kazanmadık” dedi. Sabah erken saatlerde dükkanı açtığını ifade eden Mehmet Ulupolat, “Sabah ezanlar okunmadan dükkanımı açarım. Akşam ezanı ile de kapatırım. Sabahtan akşama kadar bu dükkandayız. Bedesten esnafı da ağırlıkla gelir bize. Müşterilerimizin çoğu da Bedesten esnafıdır. Esnaflardan da herkes bilir bizi” şeklinde konuştu. “1973’ten beri dedemin başlattığı bu işi biz devam ettiriyoruz” Mehmet Ulupolat’ın oğlu Ahmet Ulupolat ise “Babam ve amcam ile birlikte çalışıyoruz. 1973’ten beri dedemin başlattığı bu işi biz devam ettiriyoruz. Babam da amcam da başımızdalar, bize yardımcı oluyorlar. Sabahları erkenden gelerek kahvaltılarımızı güzel bir şekilde hazırlamaya çalışıyoruz. İnsanlarımızın en önemli şeyi zaman olduğu için zamanla ayarlı olarak kimseyi bekletmeden, zamanlı bir şekilde, ayarlı bir şekilde halletmeye çalışıyoruz” diye konuştu. “Güzel bir şekilde hizmetimizi yapmaya çalışıyoruz” Çocukluğundan beri geldiği dükkanda şimdi çalıştığını ifade eden Ahmet Ulupolat, “Çocukluğumuzdan beri gelip gittiğimiz dükkandır burası. Babamızın yanına 7 yaşından beri gelip gidiyoruz. Burada Kapu Camisi esnafına ve diğer vatandaşlara güzel bir şekilde hizmetimizi yapmaya çalışıyoruz. Hizmet sektörü olduğu için biraz yoruluyoruz. Sabah namazı geliyoruz, akşam namazı çıkıyoruz. Ama bunu yine de severek yapıyoruz” dedi. “Babayla çalışmak güzel bir duygu” Babası ile çalışmanın güzel bir duygu olduğunu anlatan Ahmet Ulupolat, “Babayla çalışmak güzel bir duygu. Biraz zor olsa da imtiyazsız olmaz. Ama geçim ehli olmak lazım her durumda. Bir anlaşmazlık olduğu zaman susmayı bilmek lazım. Biraz geri adım atmak lazım. Ortada bir yanlış olduğunun farkına varsak bile hemen toparlamasını yaparım, düzeltirim ve devam ederiz işimize. Pek fazla üstelemeyiz. Çünkü üstüne gittiğimiz zaman gereksiz tartışmalar ortaya çıkar” şeklinde konuştu.