ASAYİŞ - 10 Kasım 2022 Perşembe 14:46

Kavganın ortasında kalan 2 sağlık personeli hayatını kaybetti

A
A
A
Kavganın ortasında kalan 2 sağlık personeli hayatını kaybetti

Şanlıurfa’da trafik kazası sonrası başlayan husumetin ertesi gün kavgaya dönüşmesi sonucu, olayın ortasında kalan 2 sağlık personeli hayatını kaybetti.

Edinilen bilgiye göre olay, salı günü Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine bağlı Aligör Caddesi'nde başladı. Seyyar satıcılık yapan K.Ş.’nin (16) kullandığı at arabası, iddiaya göre İbrahim A.’nın kullandığı otomobile çarptı. Kaza sonrası yaşanan tartışmada, otomobildekiler K.Ş.’yi darbetti. Olay yerinden ayrılan K.Ş., durumu akrabalarına anlattı.

Kavganın ortasında kalan 2 sağlık personeli hayatını kaybetti

Araya girenler tarafları barıştırmaya çalıştı

Yaşanan husumetin büyümemesi için taraflar bir araya gelerek barışmak istedi. Görüşmeden sonuç alamayan taraflar, Demokrasi Mahallesi'nde kavga etti. Silahların da kullanıldığı kavgada, İbrahim A. ile olayla alakası olmadığı belirtilen akrabaları Mehmet Kayhan ve Cihan Kayhan yaralandı. Ambulansla Suruç Devlet Hastanesine kaldırılan yaralılardan Mehmet Kayhan ile Cihan Kayhan kurtarılamayarak hayatını kaybetti.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Bakan Yumaklı, Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsünü ziyaret etti Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, daha önce açıkladığı ’Hayvancılık Yol Haritası’nın en önemli başlıklarından birisinin hayvan hastalıklarıyla mücadele olduğunu belirterek, Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsünün hayvan hastalıklarıyla mücadelede uluslararası geçerliliği olan son derece önemli çalışmalar yaptığını bildirdi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, 27 Nisan Dünya Veteriner Hekimler Günü münasebetiyle Etlik Veteriner Kontrol Merkez Enstitüsünü ziyaret etti. Laboratuvarlarda incelemelerde bulunan Yumaklı, enstitü çalışanlarıyla sohbet etti. Daha sonra basın mensuplarına değerlendirmede bulunan Bakan Yumaklı, enstitünün bir asra yakın tecrübesiyle dünya çapında akreditasyona sahip olduğuna dikkati çekti. Bu merkezde yapılan çalışmaların birçok ülke tarafından baz alındığının altını çizen Yumaklı, şu bilgileri verdi: “Burada üç başlıkta faaliyet gösteren 19 laboratuvarımız var. Bunlar arıdan büyükbaş ve küçükbaş hayvan ile diğer bütün hayvanlara ilişkin hastalık teşhisleriyle alakalı çalışan laboratuvarlarımız. İkinci grup laboratuvarlarımız ise tedaviye ilişkin antijen üretiminden aşı üretimine kadar faaliyet gösteriyor. Üçüncü grup da kontrol ve analiz laboratuvarlarımız. Bu 3 laboratuvarımız da Türkiye’deki hayvan hastalıklarıyla mücadelenin yanı sıra uluslararası birtakım taleplere cevap verme hususunda faaliyet gösteriyor. Özellikle sadece Türkiye’nin dört bir tarafından değil, yine dünyadan da buraya gelen numuneleri kontrol ederek, test ederek gelen taleplere cevap veriyorlar. Buradaki Doping Laboratuvarı dünyadaki sayılı merkezlerden birisi. Hem Türkiye’deki atlarla alakalı yapılan doping kontrolü, hem de dünyadan gelen numunelerin analiz edilmesi de yine buradaki laboratuvarlarımızda yapılıyor. Uluslararası ölçekte kabul edilebilir bir laboratuvar olduğunu ifade etmek istiyorum.” Hayvan hastalıklarıyla mücadele Bakan Yumaklı, hayvan hastalıklarıyla mücadelenin en önemli kısmının teşhis etmek, bunların tedavisiyle ilgili araçlar geliştirmek ve yapılan analizlerle hayvan hastalıklarıyla mücadelede politikalar geliştirmek olduğunu dile getirdi. Etlik Veteriner Kontrol Merkez Enstitüsünü ‘Türkiye’de bu anlamda uluslararası geçerli olan son derece önemli bir merkez’ diye niteleyen Yumaklı, “Bizler hayvancılık yol haritasının en önemli başlıklarından birisini hayvan hastalıklarıyla mücadele olarak belirledik. Dolayısıyla son derece yüksek ekonomik kayıplara sebep olan hayvan hastalıklarıyla mücadelenin aynı zamanda hem tecrübe açısından hem de teknoloji açısından bir bütün halinde işlenmesi gerekir. Dolayısıyla bizler de bugün itibariyle buna bu kapasiteye sahip, bu kabiliyete sahip, son derece gelişmiş laboratuvarlarımızın olduğu, son derece deneyimli arkadaşlarımızın olduğu bu merkez araştırma enstitüsünde hayvan hastalıkları ile ilgili mücadelemize devam ediyoruz” ifadelerini kullandı. Yılda 700 binin üzerinde test ve analiz Merkezdeki laboratuvarlarda yıllık 700 binin üzerinde test ve analiz yapıldığının altını çizen Yumaklı, sadece Türkiye içerisinden gelen numunelerin testi ya da analizi değil, aynı zamanda dünyanın farklı ülkelerinden gelen numunelerin de test ve analizlerin gerçekleştirildiğini belirtti. Yumaklı, böyle donanımlı merkezlere sahip olan ülkelerin hayvan hastalıkları konusunda avantajlı durumda olduklarına işaret ederek, şunları kaydetti: “Ülkemizdeki özellikle Covid pandemisi başladığı andan itibaren bu çalışmalara çok önemli destekler verdi bu merkez. Umuyoruz ve diliyoruz ki böyle bir şeye ihtiyaç olmaz. Ancak şunun da bilinmesi vatandaşlarımız açısından önemlidir diye düşünüyorum. Böyle bir merkeze sahip olmak ülkemiz açısından son derece büyük bir kazanım. Yine altını çizeyim, hem teknolojik hem de bilgi ve tecrübe açısından son derece deneyimli, kabiliyetli ve kapasitesi son derece yüksek arkadaşlarımızın da çalıştığı ve araştırma yaptığı bir merkez olarak faaliyet gösterdiğini belirtmek istiyorum.” Veteriner hekimlerin sadece hayvan hastalıkları açısından değil aynı zamanda sağlık sistemi içerisinde çok önemli yerleri olduğunu vurgulayan Bakan Yumaklı, bütün veteriner hekimlerin Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nü tebrik etti. Asırlık tecrübe Veteriner Kontrol Merkez Enstitüsünün başlangıcı kabul edilen Sığır Vebası Serum Üretimi Kurumu (Veba-i Bakari Seromu Dar-ül-istihzarı) Kurtuluş Savaşı sırasında Eskişehir’de faaliyet göstermekte iken savaş nedeniyle önce Ankara’ya daha sonra da Kırşehir ili Bozkaya yöresine nakledildi. Sakarya Savaşı’ndan sonra 1921 yılında Serum Üretim Kurumu adıyla Etlik’te bulunan bugünkü yerine taşındı ve sığır vebası serumu üretimine başlandı. Enstitü gelişimi günümüze kadar devam ederek bugün 19 laboratuvar ve destek üniteleri ile faaliyetlerini sürdürüyor. Enstitü hizmet alanında bulunan illere (Ankara, Eskişehir, Bolu, Zonguldak, Bartın, Karabük, Kastamonu, Çankırı ve Kırıkkale) hayvan sağlığı ve zoonoz hastalıklar konusunda, bazı spesifik hastalık analizlerinde ise ülke genelinde hizmet veriyor. Ülkemizde hiçbir laboratuvar ve sağlık kuruluşunda yapılamayan, insanlarda önemli zoonoz ve ölümcül hastalık olan Leptosipirozis’in tanısı Enstitü bünyesindeki Spiroket Hastalıkları Laboratuvarında yapılıyor ve Sağlık Bakanlığı da bu hizmetten yararlanıyor. Yurtdışına çıkarılacak olan evcil hayvanların kuduz titrasyon testi enstitüde gerçekleştiriliyor. Merkez bünyesinde Antraks Aşı Üretim Laboratuvarı (Kuruluş 1927), Tüberkülin ve Mallein Üretim Laboratuvarı (Kuruluş 1928) ve Viral Aşı Üretim Laboratuvarı (Kuruluş 1967) ile üretim faaliyetinde bulunuyor. Enstitü kendi alanında ülkemizde ilk akredite laboratuvarlar olarak 2003 yılından itibaren TS ISO EN 17025 kalite sistemine uygun olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Halen 85 test-analiz ve muayene ile 153 analitte akreditasyona sahip olan merkezde uluslararası akreditasyona sahip test ve analizler yapılıyor.
İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Özer, Dünya Şampiyonu olan Milli Paratriatloncu Uğurcan Özer’i makamında ağırladı Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, Dünya Paratrialon Kupası ve Avrupa Triatlon Gençler Kupası PTS 5 kategorisini birincilikle tamamlayarak dünya şampiyonu olan Esenyurtlu Milli Paratriatloncu Uğurcan Özer’i makamında ağırladı. Uğurcan’dan Olimpiyat Şampiyonluğu sözü alan Başkan Özer, “Bize bu gururu yaşattığın için teşekkür ediyorum. Başarınla gurur duyuyoruz. Esenyurt’umuz Dünya Şampiyonları çıkarıyor” dedi. Esenyurt Belediyesi’nin desteklediği Milli Paratriatloncu Uğurcan Özer, Mersin’de Yenişehir Belediyesi ile Türkiye Triatlon Federasyonu (TTF) iş birliğiyle düzenlenen Dünya Paratrialon Kupası ve Avrupa Triatlon Gençler Kupası PTS 5 kategorisini birincilikle tamamlayarak Dünya Şampiyonu oldu. Şampiyona sonrası Uğurcan’ı arayarak tebrik eden Esenyurt Belediye Başkanı Özer, altın madalya ile ilçeye dönen Milli Sporcuyu makamında ağırladı. “Esenyurt halkı adına Uğurcan’ı tebrik ediyorum” Uğurcan Özer’i tebrik eden Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, “Uğurcan bizim sporcumuz. Bize Dünya şampiyonluğu kazandıran, bizi gururlandıran bir sporcumuz. Ben Esenyurt halkı adına Uğurcan’ı tebrik ediyorum. Onun bu başarısıyla gurur duyuyoruz. Daha nice başarılar diliyorum. Spor akademileri başta olmak üzere spor lisesi, spor salonları gibi 1 milyonluk kente gerekli yatırımları yapacağız. Esenyurt’umuza ait statlarımız başka yerlere devredilmiş onları da inceleyeceğiz. Bunlar Esenyurt halkının. Tekrar Esenyurt halkının hizmetine almamız lazım. Bir takım kurumlara devredilen spor salonlarımız ve yüzme havuzlarımız var bunları da tekrar inceleyerek etkin hale getirip halkımızın hizmetine sunmak istiyoruz” şeklinde konuştu. Milli Sporcu Uğurcan Özer, Olimpiyat şampiyonluğu sözü verdi 2 gün süren ve 380 sporcunun katılımı ile gerçekleşen şampiyonada dereceye girmek için mücadele eden Milli Sporcu Uğurcan Özer, Dünya Şampiyonluğu olarak Paris’te düzenlenecek olimpiyatlara gitme hakkı elde etti. Esenyurt Belediyesi’nin bu süreçte kendisine her türlü desteği sunduğunu belirten Milli Sporcu, “Bütün mücadelem bayrak içindi. 4 yıl önce Dünya’da 21. sıradayken belediyemizin olanaklarını kullanmaya başladım. Ondan sonra sırasıyla birinciliğe kadar yükseldim. Zaten olanaklarımız çok güzel. İnşallah önümüzdeki yarışlarda da madalya hedeflerimiz var. İnşallah olimpiyatlarda da bir madalya kazanıp döneceğim. Destek olunca gerçekten başarı geliyor. Ben destekleriniz için çok teşekkür ediyorum” dedi. (MY-ZB-
İstanbul Sigara bu kanser türlerini 15 kat artırıyor Sigaranın neden olduğu kanserler arasında; akciğer, ağız ve boğaz bölgesi, gırtlak, yemek borusu, pankreas, mesane ve böbrek kanserleri olduğunu belirten Prof. Dr. Fevzi Sefa Dereköy, “Akciğer kanserlerinin erkeklerde yüzde 91’i, kadınlarda ise yüzde 69’u sigara alışkanlığına bağlanmaktadır. Sigara, akciğer kanseri riskini, içmeyenlerde göre 15-30 kat, gırtlak kanser riskini 10 kat artırırken; bu risk oranı, idrar yolu kanserleri için 3 kat, yemek borusu için 5, kan kanseri, mide, nazofarenks (geniz) ve rahim kanserleri için 2 kat olarak bulunmuştur” dedi. Medipol Üniversitesi Çamlıca Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümünden Prof. Dr. Fevzi Sefa Dereköy, dünyada her yıl yaklaşık 30 milyon kişinin sigaraya başladığına dikkati çekti. Prof. Dr. Dereköy, kanser denildiğinde akla hemen tütün ve alkol kullanımı geldiğini belirterek, “Araştırmalarla ortaya konan bilimsel verilere göre sigara ve alkol kesinkes kansere neden olmaktadır. Tütün denince yalnızca sigara değil; puro, pipo, nargile ve benzeri tütün içerikli kullanımlar da akla gelmelidir. Halen dünyada 1 milyar erkek, 250 milyon kadın sigara kullanmaktadır. Yüzyıllarca içilerek bir keyif maddesi olarak kullanılan tütünün zararları ne yazık ki çok sonraları anlaşılabilmiştir. Tütünün akciğer kanserine neden olduğu, ancak 1950’li yıllarda bilimsel çalışmalarla ortaya konabilmiştir. Son 20 yılda ise gelişmiş ülkelerde bu zarar ve tehlikelerin anlaşılmasıyla, sigara içenlere ikinci sınıf insan muamelesi yapılmış olup, sigarayı bırakanların sayısının olağanüstü artması sağlanmıştır. Ülkemizde sigaraya karşı büyük bir başarı ile uygulanan politikalar sayesinde, otobüsler başta olmak üzere kapalı alanlarda rahat bir nefes almak mümkün olmuştur. Kendi içmediği halde başkasının içtiği sigaranın dumanı altında kalmak pasif içicilik olarak adlandırılır. Aynı kanserojen etki, pasif içiciler için de geçerlidir” açıklamasında bulundu. Bin civarında zehirden oluşuyor Prof. Dr. Dereköy, sigara dumanının gaz ve katran karışımından ibaret olup yaklaşık bin civarında bileşenden oluştuğuna işaret ederek şu ifadeleri kullandı: “Tahriş edici maddeler, akciğerlere giden hava yollarındaki (bronşlarda) salgıları artırırken solunan havanın ve bu salgıların temizliğini sağlayan tüylerin hareketini ve bağışıklık hücrelerinin işlevini de bozarlar. Nikotin ise sinir sistemi üzerine etkilidir; kalp hızını ve kan basıncını artırırken, damarları büzer, kanda yağları çoğaltır. Sigara dumanındaki toksik gazlar ise karbonmonoksit, hidrojen sülfit ve azot bileşenleri olup, kan oksijenlenmesini bozarken kanserojen etkide bulunurlar. Kalp hastalıklarına ve astım gibi kronik akciğer hastalıklarına sigara içenlerde daha sık rastlanır. Sigara içme alışkanlığı, erkek ölümlerinin yüzde 25’ine, kadın ölümlerinin ise yüzde 7’sine yol açan etken olarak saptanmaktadır. Sigaranın neden olduğu kanserler arasında, akciğer, ağız ve boğaz bölgesi, gırtlak, yemek borusu, pankreas, mesane ve böbrek kanserleri sayılabilir. Erkeklerdeki kanserlerin yüzde 25’i sigara içimine bağlanırken, bu oran kadınlarda yüzde 4 olarak bulunmuştur. Kadın-erkek arasındaki bu oran farklılığının nedeni, sigara alışkanlığının erkeklerde daha yaygın olarak görülmesindendir. Akciğer kanserlerinin erkeklerde yüzde 91’i, kadınlarda ise yüzde 69’u sigara alışkanlığına bağlanmaktadır. Sigara, akciğer kanseri riskini, içmeyenlerde göre 15-30 kat, gırtlak kanser riskini 10 kat artırırken; bu risk oranı, idrar yolu kanserleri için 3 kat, yemek borusu için 5, kan kanseri, mide, nazofarenks (geniz) ve rahim kanserleri için 2 kat olarak bulunmuştur. Özellikle pasif içici olarak dumana maruz kalan çocuklarda, bronş hastalıkları, orta kulak iltihapları, geniz eti büyümesi ve bademcik iltihabı çok sık görülmektedir.”
Bursa (Özel) Yıllardır hurdadaydı, 1938 model otobüsün son hali göz kamaştırdı Bursa’da yaşayan Akman ailesi, kendi kurdukları işletmesinde 50 yıldır otobüs tamir ediyor. Müşterilerinin talebi üzerine hurdalıktan çıkan otobüsleri restore eden aile, ilk günkü ihtişamına geri döndürüyor. İşletmeye ilk geldiğinde tavuk kümesini andıran 1938 model Berner Alpenwagen marka otobüs, restore edilerek orijinal görünümüne kavuşturuldu. Bursa’da 50 yıldır kendi kurdukları işletmelerinde otobüs tamir eden Akman ailesi, antika otobüsleri restore ederek ilk günkü haline kavuşturuyor. Üretildiği günden bu yana tasarımlarıyla herkesin dikkatini çeken otobüsler, tepeden tırnağa yenilenerek görenlerin gözlerini kamaştırıyor. Uzun yıllar önce üretimi durdurulan otobüslerin eksik veya kullanılamaz hale gelen parçaları yeniden kalıp dökülerek orijinal halini bozmadan tamamlanıyor. Bir müşterilerinin talebi üzerine yurt dışından getirilen 1938 model Berner Alpenwagen marka otobüs yaklaşık 1 yıl süren emekle ilk günkü ihtişamına kavuştu. İlk geldiğinde kullanılamaz halde olan otobüsün bazı parçaları yurt dışından gelirken, birçok parça da orijinalliği bozulmadan aynısı üretildi. Yolcu taşıma kısmı tamamen ahşaptan oluşan otobüsün karoseri sökülerek orijinal tasarımındaki gibi yeniden ahşaptan üretildi. Ayrıca 22 yolcu taşıma kapasiteli otobüsün çalışamaz durumdaki motor ve mekanik aksamları için yurt dışından parça alınarak ilk günkü haline dönüştürüldü. Yolcu kısmı tamamen ahşaptan oluşuyor Mercedes’ten lisans alınarak yapılan otobüsün yolcu taşıma kısmının tamamen ahşap üretim olduğunu belirten işletme sorumlusu Celal Akman, "Otobüs üzerinde inceleme yaptığımızda 1928 model olduğunu tespit ettik. Otobüsün evraklarında 1938 model Berner marka bir araç. Mercedes’ten lisans alınarak yapılan benzinli bir araç. O dönemlerde yapıldığına bakarsak mükemmel bir otobüs. Orijinal motorunu revize ederek tekrar çalıştırdık ve yürür hale geldi. Bütün aksamlarını tamamen orijinale en yakın şekilde fabrikadan çıktığı gibi yapmaya çalıştık. Şoför ve yolcu bölümünden oluşuyor. O dönemlerde yolcu taşımak için bir otobüs yapılmamış, yolcu bölümü ve şoför bölümü ayrı. Şoförle cam aralığından görüşülebiliyor. Arkadaki yolcu bölümü tamamıyla ağaçtan yapıldı. Tavanı ve tabanı ağaçtan oluyor. Yan camları safari tipi" dedi. Eksik parçalar yeniden üretildi Otobüsün bazı parçalarının yurt dışından temin edildiğini ve birçok eksik parçanın da yeniden üretildiğini ifade eden Akman, "Bizim hem tecrübemiz hem de kalitemiz var. Bazı ürünleri elde yapabiliyoruz ya da yaptırabiliyoruz. O dönemlerde bütün araçlar tamamıyla metal değildi. Alüminyum daha kolay işlenebildiği için alüminyum parçalar da var. Bazı aksamları ağaç olan yerler var. Zamanında alüminyum çıtalar kullanılmamış ağaç mobilya çıtalar kullanılmış. Biz de ona göre yapıyoruz. Aslına uygun olarak yapmaya çalışıyoruz. Bizim yaptığımız araçlar ekspertize gidiyor. Yüzde 90 oranında aynı orijinalliği yapmaya çalışıyoruz. Eski zamanlar yıldız başlı değil düz başlı vida kullanılmış. Cıvatalarına kadar özel yaptırıyoruz. Bunlar maliyetler doğru orantılı. Biz orijinalliğe dikkat ettiğimiz için her şeyi en ince ayrıntısına dikkat ederek yapıyoruz" ifadelerini kullandı. "Otobüs ilk geldiğinde tavuk kümesi gibiydi" 84 yıllık otobüsün ilk geldiği gün tavuk kümesini andırdığını söyleyen Akman, "Otobüs ilk geldiğinde tabiri caizse tavuk kümesi gibiydi. Arka tarafı neredeyse hiç yoktu. Ön tarafta ağır deformasyonlar vardı. Arka tarafında yolcu döşemeleri hiç yoktu. Bu araçlara meraklı olan insanlar gördüklerinde onlar bile gıptayla bakıyor. Biz de yaptığımız ürünlerin taktir edilmesiyle mutlu oluyoruz. Yapım aşaması bayağı uzun sürdü. Motor ve mekanik aksamları çalışamaz durumdaydı. O parçaları yurt dışından almak zorunda kaldık. Restorasyonu ortalama 1 yılı buldu. Bizim diğer yaptığımız araçlarda bu kadar uzun bir süreç yok. Bu araçta yaşadığımız parça sıkıntısından dolayı bu süreç uzadı" şeklinde konuştu.