GÜNDEM - 21 Haziran 2017 Çarşamba 15:59

Kene kabusu fren yaptı

A
A
A
Kene kabusu fren yaptı

Gümüşhane’de ilk olarak 2004 yılında görülen ve bugüne kadar 15 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) ile ilgili eğitim çalışmaları aralıksız devam ettiriliyor.

Halk Sağlığı Müdürlüğüne bağlı Toplum Sağlığı Merkezi (TSM) tarafından yürütülen eğitim çalışmaları kapsamında ekipler köy köy gezerek vatandaşları bilgilendiriyor, vücutta kene ısırması olması halinde neler yapılacağını uygulamalı olarak gösteriyor.

TSM Başkanı Dr. Sezgin Eroğlu başkanlığında sürdürülen çalışmalar kapsamında ekipler merkeze bağlı Mescitli köyüne giderek vatandaşları bilgilendirdi, kene kartı ve broşür dağıttı.

KKKA 2008-2011 arasında zirve yaptı

KKKA hastalığıyla ilgili Türkiye’de ilk vakanın Tokat’ta, Gümüşhane’de ise 2004 yılında ilk kez görüldüğünü belirten Dr. Eroğlu, bu vakaların 2008-2011 yılları arasında en yüksek seviyeye ulaştığını ve daha sonra kene ile yapılan mücadele ile birlikte vaka sayılarında azalmalar olduğunu söyledi.

Eğitimlerle vaka sayısı azaldı

Kene vakalarında azalmaların en önemli sebebinin konu ile ilgili olarak yapılan eğitimler olduğunu
Kaydeden Eroğlu, “Yapılan eğitimler, halkın bilinçlenmesini sağladı. Kene ısırması sonrası vatandaşların hastanelerimize başvurmasıyla beraber bu vaka sayıları azaldı. Bunun dışında kenenin doğal yaşamındaki kırılmalar da bu vaka sayılarının azalmasının bir sebebi olarak görmekteyiz. Artan popülasyonlar zirveye ulaştıktan sonra zaten düşmesi gerekiyordu, öyle de oldu” dedi.

Gümüşhane’de 13 yılda 15 kişi KKKA’dan öldü

Gümüşhane’de 2004 yılında görülen ilk vakadan sonra KKKA hastalığından 15 kişinin hayatını kaybettiğini ifade eden Eroğlu, “Her geçen yıl vaka sayılarımız azalmaktadır. En yüksek vaka sayısına 2011 yılında ulaştık.

Geçen yıl ise sadece bir kişi KKKA hastalığından hayatını kaybetti. Bu yıl henüz böyle üzücü bir vaka yaşamadık, inşallah da yaşamayız. Belirttiğim gibi vaka sayılarımız her geçen yıl azalmakta, azalmaktaki et büyük etken de yaptığımız eğitimlerdir. Eğitimlerimizi özellikle halka yönelik yapıyoruz. Din adamlarına, muhtarlara yönelik yapıyoruz. Milli Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği yaparak öğretmenlere, öğrencilere yönelik yapıyoruz. Geçen yıl yaklaşık 30 bin kişiye eğitim verildi. Bu yılki eğitim sayımız 16 bine ulaştı. Ancak Mayıs ve Haziran aylarındaki veriler henüz elimize ulaşmadı. Temmuz ayı sonu itibariyle eğitimlerimizi tamamlayacağız. Başta Gümüşhane merkez ilçe olmak üzere tüm ilçelerimize bağlı gitmeyeceğimiz köy kalmayacak” diye konuştu.

Bu yıl 182 kene ısırığı vakası var, 9’u pozitif

Geçtiğimiz yıl Gümüşhane’de 582 kene ısırma vakası yaşandığını, 20 kişide KKKA hastalığı tespit edildiğini ve bir kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Eroğlu, “Bu yıl ise 182 kene ısırığı vakası oldu, bunlardan 9’u pozitif çıktı. Şükürler olsun henüz bir kaybımız yok. Birisi Gümüşhane Devlet Hastanesi’nde diğeri KTÜ Farabi Hastanesi’nde olmak üzere iki vatandaşımızın tedavisi sürüyor. İnşallah onlar da en kısa zamanda sağlığına kavuşurlar” ifadelerini kullandı.

“Gurbetçiler olayın ciddiyetinin farkında değil”

Gümüşhane’de yaz nüfusunun farklı olması nedeniyle ortaya çıkan bir sorunu da aktaran Eroğlu, şunları söyledi: “Bizim ilimizde sonbahar ayları ile büyük illere göç edip yaz aylarında vatandaşlarımızın gelme durumu var. Kalıcı nüfusun duyarlılık seviyesi yükselmiş durumda ama yaz aylarında gelenlerde aynı duyarlılığı göremiyoruz. Çünkü onlar bu olaya uzaklar. Kışı gidip yaz döneminde gelenlerin bilincini artırmak istiyoruz.” 

Eroğlu, geçen yıl 45 bin büyükbaş, 8 bin adet de küçükbaş hayvanın KKKA hastalığı kapsamında ilaçlandığını, bu yıl da aynı işlemlerin devam ettiğini sözlerine ekledi. 

Recep Ergin

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.