POLİTİKA - 25 Nisan 2017 Salı 14:16

Kılıçdaroğlu'ndan AYM Başkanı Zühtü Arslan'a teşekkür

A
A
A
Kılıçdaroğlu'ndan AYM Başkanı Zühtü Arslan'a teşekkür

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Anayasa Mahkemesi Başkanı, bu referandum ve halk oylamasının şaibeli olduğunu, meşruiyetinin olmadığını Anayasa Mahkemesinin 55. kuruluş yıldönümünde gayet açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.

Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bu duyarlılığı için kendisine yürekten teşekkür ediyorum” dedi.
CHP Parti Meclisi (PM), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesinin 55.kuruluş yıldönümü olduğuna değinerek, “Bizde kendilerini kutluyoruz. Adaleti dağıtan her kuruma saygı göstermek hepimizin ortak görevidir. Yargıcın görevini yapıp, adaleti dağıttığı sürece, haklıyı ve haksızı ayırdığı sürece başımızın üstünde yeri vardır. Bu sadece haklıyı ve haksızı ayırmak değil, aynı zamanda adalet kurumuna saygının da bir gereğidir. Anayasa Mahkemesi, verdiği kararlarla sadece Türkiye için değil, dünya için de örnek olabilecek karar vermeli ve bu kararları toplumun her kesimine yansıtabilmelidir. Adalet kavramı temel olarak hukuk kurallarını içerir, hukuk kurallarına uymayı esas alır. Dolayısıyla hak, hukuk ve adalet kavramları hem birbirini tamamlayan kavramlardır hem de aynı zamanda toplumsal birlikteliği sağlayan, adaleti sağlayan temel kavramlardır. Sadece insanlar, insanlık için yeterli olan bir hukuk kavramı değil, aynı zamanda adalet bütün inançların da ortak temelidir. Hangi inanca mensup olursa olsun insanlar adaleti hep aramışlardır” diye konuştu.

“Yüksek Seçim Kurulunun varlık nedeni bir seçimin adaletle gerçekleşmesini sağlamaktır”

"Adaleti, hukuk kuralları içinde gerçekleştirirsek bir sorunumuz yoktur" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, "Hukuk kurallarının varlık nedeni de herkesin belli kurallara uymasını sağlamaktır ve o kurallardan saptığınız zaman karşınızda adaleti bulmanız demektir. Yüksek Seçim Kurulunun da adaletli davranması, adalet ölçüleri içinde karar alması hepimizin ortak arzusu. Seçimlerin, Anayasa'nın 67. maddesine göre ‘Seçimler ve halk oylaması yargı yönetim ve denetimi altında yapılır’ kuralı da temel olarak adaleti bağladığı için getirilmiş. Yargı yönetimi altında yapılır demesi idari karalarla ilgilidir, yönetimle ilgilidir. Yönetimle ilgili yanlış kararlar aldıkları için Danıştaya gittik. Denetim görevi ise yargısal bir karardır, o da bekleniyor zaten, nasıl bir karar vereceğini hep birlikte bekleyeceğiz. Yüksek Seçim Kurulunun varlık nedeni bir seçimin adaletle gerçekleşmesini sağlamaktır” açıklamasında bulundu.

“Yasada çok açık ve net bir hüküm varsa, hiçbir yoruma açık değilse o yasa maddesine yargıcın uyması gerekir”

Kılıçdaroğlu, bir yasada hakime takdir yetkisi verilmişse bunu anladıklarını belirterek, “Eğer yasanın ilgili maddesinde çok açık bir hüküm yoksa hakim kendisini yasa koyucunun yerine koyarak yasanın ruhuna ve özüne uygun olarak karar verir. İçtihatların varlık nedeni de budur. Hakim kendisini Türkiye Büyük Millet Meclisinin yerine koyarak yasaların varlık nedenine ve özüne uygun olarak bir karar verir. Buna da kimse itiraz etmez, sonuçta bu karar da bir üst yargının denetimine tabidir. Ama eğer bir yasada çok açık ve net bir hüküm varsa, hiçbir yoruma açık değilse o yasa maddesine yargıcın uyması gerekir. Söz konusu açık hüküm olabilir ki anayasanın ilgili maddesiyle çelişiyorsa hakime şöyle bir yetki de verilmiştir; ‘Anayasanın ilgili hükmüyle çelişen maddeyi hakim arzu ederse Anayasa Mahkemesine de taşıyabilir” ifadelerini kullandı.

“YSK, yasaların açık hükmünü çiğnedi”

Halk oylamasına ilişkin ise Kılıçdaroğlu, “Yönetim görevini yaptı mı? Yüksek Seçim Kurulu yaptı. Genelge yayımladı, eğitimler verdi, bütün bunların hepsini yönetim görevi olarak yaptı ama yönetim görevini yaparken yasaların açık hükmünü çiğnedi. Seçim Kanunu madde 98 hiçbir yoruma yer vermeyecek kadar açık; ‘Üzerinde İlçe Seçim Kurulu ve Sandık Kurulu mührü bulunmayan zarflar geçersiz sayılır’. Kim? Kanun söylüyor. Yorum var mı? Yok. Hakime verilen bir yetki var mı? Hayır yok. Bir kurula verilen yetki var mı? Yok. Mühürsüzse geçersiz sayacaksın, bu kadar açık. Bu açıklığa rağmen neden mühürsüz zarflar geçerli kabul edildi? Bunun cevabını henüz almış değiliz. Seçim Kanunu 101. madde; ‘Arkasında sandık mührü bulunmayan oy pusulaları geçersizdir.’ Hakime takdir yetkisi vermiş mi? Hayır. Anlaşılmayan bir madde mi? Hayır. Son derece açık, emredici hüküm, geçersizdir diyor. Hangi gerekçeyle mühürsüz zarflar, oy pusulaları geçerli kabul edildi? Kendi yayınladıkları genelgelere aykırı olarak, kendi verdikleri eğitimlere aykırı olarak saat beşten sonra yani Doğu’da sandıklar açılıp, bazıları sonuçlandıktan sonra bir kişinin başvurusu üzerine, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin YSK’daki temsilcisinin başvurusu üzerine alelacele toplanıyorlar, geçersiz sayılması gereken bütün oyları geçerli sayıyorlar" dedi.

“Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın duyarlılığı için kendisine yürekten teşekkür ediyorum”

Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın Anayasa Mahkemesinin 55. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmayı hatırlatarak şöyle konuştu:
“Anayasa Mahkemesi Başkanı, bu referandum ve halk oylamasının şaibeli olduğunu, meşruiyetinin olmadığını Anayasa Mahkemesi’in 55. kuruluş yıldönümünde gayet açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bu duyarlılığı için kendisine yürekten teşekkür ediyorum. Bunu söyleyen bir partinin genel başkanı değildir, sıradan bir hakim de değildir, üniversitede bir hoca da değildir, bir siyasetçi de değildir, bunu söyleyen Anayasa Mahkemesinin başkanıdır ve bugün söylemiştir. Yüksek Seçim Kurulunun bu kararı alan hakimleri kimden talimat aldılar? Yasanın bu açık hükmüne rağmen farklı yorumlayarak, geçersiz oyları geçerli kabul etmeleri talimatını kimden aldılar? Bunu açıklamak zorundalar. Yüksek Seçim Kurulunun bu kararı bizim demokrasi tarihimizin, siyasi tarihimizin kara bir sayfasıdır. Asla kabul edilemez, o nedenle mühürsüz seçim diyoruz buna. Altında mührü olmayan oyların geçerli kabul edilmesini asla ve asla doğru bulmuyoruz, meşru da bulmuyoruz. Seçim, halk oylaması gayri meşru bir sürecin içine sokulmuştur. Meşruiyet tartışması vardır, meşru değildir. Gerçek hakim nasıl karar verir? Kalemini ve vicdanını satmayan adama, yasalara uygun davranan kişiye, adaleti dağıtan kişiye hakim denir, adaleti çıkar için kullanan kişiye hakim denmez. Yasanın açık hükmünü çiğneyin, korkmayın biz arkanızdayız diyen irade size milletvekilliği sözü mü verdi? Bunun cevabını almış değiliz. Size ne söz verdi? Hakim, güç karşısında boyun eğmez, onurlu duruşundan asla ve asla ödün vermez, hakimin özelliği budur. Hakim, üstünlerin hukukun bir parçası, bir oyuncağı, aleti olmaz. Hukukun üstünlüğünü savunur bir hakim, egemenlerin himayesine sığınmaz hakim. Egemenlerin himayesinde çay toplamaya gitmez hakim. Hakimlik mesleğine de gölge düşürdüler, hakimliğin onuruna gölge düşürdüler. Bırakınız bir referandumu şaibeli hale getirmeyi, yargıçlık, hakimlik mesleğine gölge düşürdüler, asla kabul edilemez. Bir Allah'ın kulu çıkıp bana bunu anlatmak zorundadır. Bunları yapanlara hakim denmez, cübbe giymelerini de doğru bulmuyorum. Gidip bir siyasi partinin cübbesini giyebilirler, siyasete girebilirler. ‘Ben siyasetçi değilim cevap vermiyorum’ diyor, sen artık bir siyasetçisin kardeşim, sen yargıç, hakim değilsin. Sen o cübbeyi giymeye layık değilsin, yasanın bu kadar açık hükmünü ihlal ediyorsan, çiğniyorsan sen halk oylamasına meşruiyet kazandıramazsın. Gayri meşru bir halk oylamasının tek nedeni sensin, sorumlusu sensin.”

“Çalınan oylar değil, çalınan YSK’dır”

“Hep şunu söyledim bütün vatandaşlarımıza gidin oy kullanın, sandıklara biz sahip çıkacağız” diyen Kılıçdaroğlu, “Vatandaşlarımız gittiler oylarını kullandılar. Sandıklara sahip çıktık, sandıklarda oy hırsızlığı olmadı. Kimsenin oyu çalınmadı ama geriye dönüp bir baktık ki Yüksek Seçim Kurulu çalınmış. Çalınan oylar değil, çalınan YSK’dır. İradesi çalınmıştır, ipotek altına alınmıştır. O nedenle hepimizin bu gerçeği toplumun her kesimine anlatması lazım. Diyorlar ki yine bize ‘Efendi bitti mesele niye itiraz ediyorsunuz buna, hangi gerekçeyle itiraz ediyorsunuz.’ Dünyanın gerekçesi var. Sandığa gidip oy kullanan 49 milyon 799 bin 163 kişinin hakkını kim savunacak. O YSK’daki hakimlere sormuyorum bende onlarda vicdan olmadığı için, onlar ahlak yoksunu oldukları için onlara sormuyorum ben bu soruyu. Ben bu soruyu vicdanlı ‘evet’ oyu kullanan, ‘hayır’ oyu kullanan vicdanlı bütün vatandaşlarıma soruyorum. Bunların hakkını kim koruyacak, kim savunacak bunların hakkını. ‘Bu haksızlık karşısında susun, konuşmayın, kabul edin’ diyorlar. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa biz susmayacağız. Haksızlığın üzerine üzerine gideceğiz. Bu bizim insani, ahlaki görevimiz, hukukun üstünlüğüne inandığımız için biz bunu yapmak zorundayız. İnsanlarla onların inançlarına saygı duyduğumuz için biz bu itirazları yapmak zorundayız. Sadece ‘hayır’ oyu kullananların mı vicdanları sızlıyor? Evet oyu kullanan vatandaşlarımız da rahatsızlar. Onlar da şaibe düştüğü için rahatsızlar. Onlar da huzur içinde değiller. Adaletli bir seçimin olmasını hayır oyu kullanan da, evet oyu kullanan da ister. Adaletli bir seçim olsun ki kullandığı oyun değerini öğrenebilsin. Üzerine bir gölge, kuşku düşmesin. Anayasa'nın 67. maddesine göre seçimleri adaletli yapması gereken bir kurum adaletsiz bir sürece imza atmışsa onun vereceği hesap vardır. ‘Ben kimseye hesap vermem’ kimse diyemez” dedi.
Referandum sürecinde anayasaların toplumsal uzlaşma belgeleri olduğunu hep söylediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Bir toplumda yaşayan bütün bireylerin hak ve hukukunu gözetir. Güvence altına alır. Bir anayasanın meşruiyeti de buradan kaynaklanır. Toplumsal uzlaşma belgesi niteliğindeyse o anayasa meşruiyet kazanır. Alınan oylarla bir anayasa meşruiyet kazanmamıştır. Öyle olsaydı 12 Eylül darbe anayasası yüzde 91.4 oranında oy almıştı, referandumda kabul oyu almıştı. Ama kabul oyu aldığının ertesi günü o anayasanın meşruluğu hep tartışma konusu olmuştur. Neden? Çünkü meşru bir zeminde eşit koşullarda bir referandum yapılmadı. Bu anayasa değişikliğinde olduğu gibi” şeklinde konuştu.

“Bir toplumsal ayrışma belgesi olarak toplumun hepimizin gündeminde duruyor”

25 Temmuz 2016’da Başbakan Binali Yıldırım’ın bir kanalda yaptığı açıklamaya değinen Kılıçdaroğlu, “Bu açıklamanın metni Başbakanlık internet sitesinde de var. Hala duruyor. Bir soru üzerine başkanlık sistemiyle ilgili şöyle diyor; 'Yapacağımız bir değişiklik sistem değişikliği anayasa değişikliği toplumun yüzde 100’ünü değilse bile büyük bir kesimini kahir ekseriyetini kapsaması lazım. Onların kabul edeceği bir metin olması lazım.' Binali Bey sanıyorum bugün de aynı düşüncede olmak zorundadır. Eğer Başbakanlık koltuğunda oturuyorsa, anayasaların ne kadar önemli metinler olduğunun farkındaysa bu söylediği sözün herhalde arkasında durmak zorundadır. Eğer bir anayasa değişikliği toplumun yüzde 50’sinden fazlasıyla ‘hayır’ oyuyla karşılaşıyor ve YSK kararıyla ‘evet’e dönüştürülüyorsa gayri meşru bir zeminde toplumun en az yüzde 50’sinin kabul etmediği bir anayasa değişikliği kabul edilemez. Toplumun vicdanı bunu kabul etmiyor. Bir toplumsal uzlaşma belgesi değil, bir toplumsal ayrışma belgesi olarak toplumun hepimizin gündeminde duruyor. O akşam yaptığım açıklamada söylemiştim, ‘bir toplumsal uzlaşmaya Türkiye’nin ihtiyacı vardır’ diye. Köklü nitelikli hepimizin üzerinde görüş birliğine varabileceği bir anayasa değişikliğine ülkenin ihtiyacı vardır. Bu anayasa değişikliğiyle Türkiye Cumhuriyeti yönetilemez. Önümüzdeki günlerde bunun çok somut sonuçlarını göreceğiz. Hem OHAL koşulları olacak hem haksız bir süreçte referandum olacak bütün bunlara rağmen vatandaşın en az yüzde 50’si ‘hayır’ diyecek, YSK’ya operasyon yapacaksınız, kanunsuz kararlar alınacak, o kanunsuz kararlara dayanarak anayasa değişikliğini meşru sayacaksınız. Dünyanın hangi demokrasisinde böyle bir süreç meşru görüldü. Bana bir örnek versinler” ifadelerini kullandı.

“Böyle bir anayasa değişikliği bizim tarihimizde hiç olmadı”

Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Binali Bey 28 Kasım 2016’da şunu söylüyor; 'Başkanlık referandumu öncesi OHAL kaldırılmış olacak. OHAL’de seçime gidildi dedirtmeyiz.' Kendisi başbakan değil mi ülkeyi yöneten kişi, yönetme sorumluluğu olan kişi. Hangi koşullarda gittik anayasa değişikliğine? OHAL koşullarında. Dün ne söylüyordu, bugün ne söylüyor. Hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bu ülke hepimizin. Evet oyu kullanan vatandaşlarıma da sesleniyorum, sizin kullandığınız oylara her zaman saygı duydum. Hangi gerekçeyle olursa olsun, gerekçenizi dahi sorgulamadım. Her vatandaşıma düşünerek sandığa gidin dedim. Benim bugün vicdanım sızlıyorsa, emin olun ‘evet’ oyu kullanan vicdan sahibi her vatandaşımın da vicdanı sızlıyordur. Böyle bir anayasa değişikliği bizim tarihimizde hiç olmadı. O YSK’nın vereceği hesabın sorgulanması lazım. Önce hesabını vermesi lazım ve o kurumun sorgulanması lazım. Başkan ve üyelerin sorgulanması lazım. Bir üye yaptığı yanlışın farkına vardı. ‘Yasaya ve anayasaya aykırıdır’ diye şerh koydu. Bugün bu aykırılığı Sayın Zühtü Arslan Anayasa Mahkemesinin 55. kuruluş yıldönümünde gayet net, hiçbir yoruma yer açmayacak şekilde gündeme getirdi ve noktayı koydu. Şimdi biz bu haksızlığın üzerine hep birlikte gideceğiz. Sonuç alınıncaya kadar.” 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bartın Üniversite öğrencilerinden Filistin ve Doğu Türkistan’a sessiz destek Bartın Üniversitesi (BARÜ) öğrencileri, düzenledikleri sessiz yürüyüşle Filistin ve Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerine tepki gösterdi. Bartın Üniversitesi (BARÜ) Öğrenci Konseyi ile öğrenci toplulukları tarafından ’’Sessiz Yürüyüş’’ organize edildi. Yürüyüşe üniversitenin akademik ve idari insan kaynağı da destek verdi. BARÜ Kutlubey Yerleşkesi Eğitim Fakültesi önünde toplanan kalabalık, ellerinde Türk, Filistin ve Doğu Türkistan bayraklarıyla yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki Gölet alanına kadar yürüdü. Grup, ellerinde Türkçe ve İngilizce, “Bu Zulme Sessiz Kalma”, “Filistin ve Doğu Türkistan’da Yaşanan Katliamları Kınıyoruz”, “Soykırıma Hayır”, “İnsanlık Ölmesin” ve “Nehirden Denize Özgür Filistin” yazılı dövizler taşıdı. Öğrenciler ayrıca İsrail’in Gazze’ye yönelik insanlık dışı saldırılarına tepki göstermek için ABD’de Filistin dayanışma gösterisi düzenleyen öğrenciler ve akademisyenlere de destek verdi. Filistinli öğrencilerin de yer aldığı yürüyüşte açıklama yapan BARÜ Öğrenci Konseyi Başkanı Ömer Faruk Çalap, “Bartın Üniversitesi öğrencileri olarak Doğu Türkistan ve Filistin’de yaşanan zulme karşı birlik oluyoruz. Bu coğrafyalarda yaşanan insanlık dışı zulmü kınıyor ve bu zulme karşı sesimizi yükseltiyoruz” dedi. İnsan haklarına saygı gösterilmesi için uluslararası toplumun acil adımlar atması gerektiğini de dile getiren Çalap, "Doğu Türkistan ve Filistin’deki insan hakları savunucularına yönelik baskılar sona erdirilmelidir. İfade özgürlüğünün garanti altına alınması için uluslararası toplum sözde değil, özde harekete geçmelidir” ifadelerini kullandı. Yoğun bir kalabalık eşliğinde gerçekleştirilen yürüyüş İsrail sorununun bir sonucu olarak Filistin’de yaşanan savaşa ait 2 dakikalık ses kaydının dinlenmesinin ardından son buldu.
Malatya Bakan Özhaseki: "Öyle sağlam evler yapacağız ki huzurla evimizde oturalım, bu acıları daha yaşamayalım" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, bundan sonra artık sağlam yapıları yapmak zorunda olduklarını ifade ederek, "Öyle sağlam iş yerleri yapacağız ki, öyle sağlam evler yapacağız ki hepimiz huzurlu evimizde oturalım, bu acıları daha yaşamayalım. Bunun için de kılı kırk yarıyoruz” dedi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki başkanlığında Malatya’da İl Koordinasyon Kurulu toplantı. Büyükşehir Belediyesi Nikah Sarayı’nda gerçekleşen koordinasyon kurulunda konuşan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, 14 ay önce ülkenin büyük bir felaketle karşı karşıya kaldığını hatırlatarak, “Bin yıllık Anadolu’daki serüvenimiz de, belki de başımıza gelebilecek en büyük felaket buydu. Bundan önce nice harpler, darbeler, sıkıntılar, zorluklar depremler yaşandı ama bunun kadar hasar bırakan büyük bir afeti görmedik. 9 saat arayla 2 tane şiddetli deprem, çok uzun süreli deprem hem de kadim şehirlerimizin birkaç kilometre altından geçen bir deprem. Bundan 18 tane ilimizde etkilendi aslında. Birkaç bin konut yıkılan illerimiz de var. Toplamda depremden etkilenen 18 ilimiz var. 14 milyon insanımız zarar gördü, 680 bin konutumuz yıkıldı, 170 binde iş yerimiz, depolarımız ağıllarımız yıkıldı. Dile kolay söylemesi çok kolay 850 bin bağımsız birim haliyle maddi hasar çok fazla, 100 milyar doların üzerinde. Manevi hasarı ölçecek bir alet daha icat olmadı. Her evde acı tütüyor, her evde gözyaşı var” dedi. Bundan sonra artık sağlam yapıları yapmak zorunda olduklarını da ifade eden Özhaseki, “Öyle sağlam iş yerleri yapacağız ki, öyle sağlam evler yapacağız ki inşallah deprem olmaz ama olursa hepimiz huzurlu evimizde oturalım, bu acıları daha yaşamayalım. Bunun için de kılı kırk yarıyoruz” ifadelerine yer verdi. Malatya’da çarşı merkezinde zemin ile ilgili yaşanan sıkıntıya da değinen Özhaseki, “Depremden 2-3 ay sonra valilik karşısındaki çarşıda işe başlayalım dedik. Dikkat ediyor musunuz hala orada fore kazık çakmaya devam ediyoruz, hala zemini temizlemeye devam ediyoruz. Mesela Kahramanmaraş’ta şehrin ortasında giden bir cadde var, fay hattı geçiyor. Azerbaycanlı kardeşlerimiz bin tane konut yaptıralım dediler, işe başlayacağız tam 40 milyon dolarlık fore kazık ihalesi yaptık. Aylarca fore kazık çaktık” dedi. Hükümetin birinci gündeminin halen deprem bölgesi olduğuna da değinen Bakan Özhaseki, “Sayın Cumhurbaşkanımızın bize ilk sorduğu soru ‘Depremde hasar gören illerimizde durum nedir? Hayat normale dönüyor mu? İnşaatlar yolunda gidiyor mu? Başka taraftan bakıldığı zaman da maliyedeki sıkı para politikasını size de takip ediyorsunuz. Bakanımız Mehmet Şimşek Beyin itiraz etmediği tek harcama kalemi var o da depremde ki yapılan harcamalar. Onun dışında bilin her bir iş takip ediliyor, burada da işlerimiz çok şükür yolunda gidiyor” ifadelerine yer verdi. Deprem bölgesinde yaklaşık 390 bin deprem konutunun inşaatının başladığını ifade eden Bakan Özhaseki, Türkiye genelinde 400 bin civarında hak sahibinin olduğunu söyledi. 4 bin 333 köyde köy evi yaptıklarını ifade eden Özhaseki, “Bin 240 tane şantiyemiz var, oralarda bin 110 bin kişi çalışıyor. İlk etapta 76 bin kadar konutu teslim ettik. Haziran, Temmuz’la birlikte her ay 10-15 e 20 bin konutu da teslim etmeye de devam edeceğiz” şeklinde konuştu. Malatya’da da hak sahipliği kadar inşaata başladıklarını ifade eden Özhaseki, “Bugün arkadaşlarımız yine Büyükşehir Belediyesinde toplandılar. Yeşilyurt, Battalgazi Belediye Başkanlarımız, yardımcıları, teknik ekipleri oradalardı. 8-10 bin eksiğimiz var tespit edilen yerleri gösteriyorlar. Daha çok da şehirlerimizin içinde yapalım istiyoruz, merkezde yapalım istiyoruz. Onları da bir an önce projelendireceğiz. Zaten ihaleyi yaptıktan sonra da en fazla bir sene gibi süre de bitiyor. O konutlarımız da hak sahiplerine teslim ederiz. Bütün hesabımız gelecek senenin ortalarında, güze kadar konutunu alamamış bir vatandaşımız kalmasın istiyoruz, iş yerlerini alamamış bir tek vatandaşımız kalmasın istiyoruz. Bugün de Malatya’mızda şu ana kadar yaptığımız konutlar ne alemde, bundan sonra ne kadar eksiğimiz var, neler yapabiliriz, sizlerin bize söyleyecekleri var mı veyahut şunu yaparsanız daha iyi olur diyeceğiniz şeyler var mı? Bütün bunları konuşmak için önce kendi içimizde belediyede teknik bir toplantı yaptık. Şimdi de sizlerle bir araya geliyoruz” diye konuştu. Önlerinde seçimsiz bir süre olduğunu belirten Bakan Özhaseki, “Bu süre içerisinde biz çalışarak gayret edip Malatya’mızı eski haline döndürmek için uğraşıyoruz. İnşallah bunu başarırız, buna gücümüz yeter arkadaşlar” şeklinde konuştu. Bakan Özhaseki’nin konuşmasının ardından Malatya’da deprem sonrası güncel durum ve inşaat çalışmaları ile ilgili sunuma geçildi. Basına kapalı olarak devam eden toplantı soru-cevap kısmı ile son buldu.
Batman Öğrencisini "Heimlich" manevrasıyla hayata döndüren öğretmen o anları anlattı Batman’da nefes borusuna simit kaçan öğrencisini "Heimlich" manevrasıyla kurtaran öğretmen, o anları anlattı. Batman Borsa İstanbul Ortaokulunda teneffüste yediği simit soluk borusuna kaçan bir öğrenci nefessiz kaldı. Bu sırada koridorda nöbetçi Matematik Öğretmeni Levent Döndü, öğrencisinin boğazını sıktığını ve nefessiz kalarak kıvrandığını fark etti. Döndü, "Heimlich" manevrası ile öğrencisine müdahale etti. O anları İhlas Haber Ajansı muhabirine anlatan Matematik öğretmeni Levent Döndü, nöbet esnasında koridorda gezdiği esnada öğrencisinin nefes alamadığını gördüğünü, fark ettiğini söyledi. Hemen koşarak müdahale ettiğini belirten Döndü, "Öğrenci tam tıkanmıştı nefes alamıyordu okulumuzun böyle bir sorunla karşılaşması bizi tabii ki üzdü. Her öğretmen arkadaşımın yapacağı gibi ben de müdahale ettim. Batman Milli Eğitim il Müdürlüğü ilk yardım eğitim merkezinden almış olduğumuz eğitimler sayesinde çocuğumuza Heimlich manevrasını uyguladık. Çocuğumuzu hayata geri döndürdük bir şeye vesile olduk. İlk yardımında ne kadar önemli olduğunu, ilk yardım merkezinin de ne kadar önemli olduğunu gördük. Sağlık eğitim ile alakalı tüm eğitimleri öğretmen arkadaşlarımız ile birlikte alıyoruz. Aldığımız eğitimlerde Heimlich manevrası sayesinde çocuğumuza biraz faydamız dokundu” dedi. Burada çocuklara sadece eğitim öğretimin dışında her alanda, her anlamda sahip çıktıklarının bir işareti göstergesi olduğunu aktaran Döndü, "Çocuklarımızın gerek psikolojik gerekte sosyolojik gerekte bu şekilde hayati durumlarında her zaman öğretim başta olmak üzere canla başla hepimiz çocuklarımızın yanındayız. Aydınlıyım 5 yıldır Batman merkez Borsa İstanbul ortaokulunda görev yapıyorum matematik öğretmeniyim. Çocuğun durumunu görünce onu ilk başta kurtarmam gerektiğini aklıma geldi hızlı bir şekilde hemen manavlarımızı yaparak çocuğu kurtardık. Çocuğu kurtardıktan sonra odaya götürdük çok güzel bir his bir duygu yaşadım. Özelikle sonrasında elim ayağım titredi çok üzüldüm. Görüntüyü izledikten sonra daha da etkilendim. Olayın üzerindeyken soğukkanlılıkla kalabildim. İlk yardımın hayati yönlerinden birisi de bu zaten soğukkanlı kalabilmektir. Tüm bireylerin tüm vatandaşların herkesin bu eğitimi almalarını düşünüyorum. Hayatın her alanında her zaman karşımıza çıkıyor. Umarım hiçbir zaman hiçbir çocuğumuza vatandaşımıza böyle bir durum yaşanmazdır. Ertesi gün aile geldi okula kalabalık bir şekilde teşekkür ettiler, ben de duygulandım onlar da duygulandı. Çocuğumuz teneffüslerde yanıma geliyor sarılıyor, bana diyor öğretmenin size hayatımı borçluyum ama aslında biz onlara gelecek borcumuz var. Elimizden geldiğince çocuklarımıza en güzel geleceği sunacağız en güzel imkanları sağlayacağız. Çocuklarımızı yeni bir hayata en güzel şekilde hazırlamaya çalışacağız” şeklinde konuştu. Yaşadığı korku dolu anları anlatan 5. sınıf öğrencisi E.K, "Teneffüs çalmıştı o an arkadaşımla konuşurken simit parçası boğazımda kaldı. O an öğretmenler odasında doğru koşarken Levent hocam bizim katta nöbetçiydi ve beni kurtardı. Hocamı çok seviyorum ve ona çok teşekkür ediyorum. Öğretmenler odasına yakın bir arada tam tıkandım ve o sıra hocam yardımıma koştu ve kurtardı. O an çok korkmuştum Levent hoca sağ olsun beni kurtardığı için sonrasında korkmadım" diye konuştu.