SAĞLIK - 18 Haziran 2016 Cumartesi 10:18

Kök hücre nakli için ülkeler Türkiye’de sıraya girdi

A
A
A
Kök hücre nakli için ülkeler Türkiye’de sıraya girdi

Sağlık Bakanlığı ile TürkKızılayı ortaklığında yürütülen ve Türkiye’nin uygun ilik arayışında yurt dışına bağımlılığını ortadan kaldıran TÜRKÖK projesi, iki yılda sınırları aştı dünyaya model oldu.

Başta Amerika, Belçika Avusturya ve Hindistan olmak üzere çeşitli ülkeler sıraya girerek Türkiye’den tarama talep etti. 10 ülkeden 8’inde uygun eşleşme bile tespit edildi. Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Uzman Dr. Arif Kapuağası yakın zamanda da Türkiye’de 168 kişiye umut olacak ilik naklinin müjdesini verdi.
Başta lösemi gibi kanser türlerinin yanı sıra çeşitli hastalıklara şifa kapısını aralamak için 2014 yılında hayata geçirilen Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezi (TÜRKÖK) sınırları aştı, Dünyaya umut oldu. Yüksek çözünürlü testlerle çalışılarak kısa sürede eşleşmelerle nakile giden sürecin ayrıntılarını Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Uzman Dr. Arif Kapuağası anlattı.

HEDEF 500 BİN GÖNÜLLÜ
Şuana kadar 150 bin gönüllü bağışçı kazanımı elde ettiklerini açıklayan Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Kapuağası, hedeflerinin 500 bin gönüllü verici olduğunu söyledi. Laboratuvarda test çalışıp da sisteme dahil edip taramaya katılan test sayısının 115 bin olduğunu belirten Kapuağası; “Şu anada kadar da 82 başarılı nakil gerçekleşti. Bundan 22 tanesi de yakın zamanda gerçekleşecek. 64 tanesi ise rezerve edildi. Yaklaşık 168 TÜRKÖK bünyesinde elde edilen kök hücrelerle nakil gerçekleşecek. TÜRKÖK daha da iyi olacak diyoruz, çünkü uzun vadede hedefimiz 500 bin gönüllü vericiye ulaşmak. Böylelikle ülkemizdeki yüzde 75’in üzerindeki kök hücre ihtiyacını karşılamış olacağız. Kurduğumuz banka Dünyada tek ve Türkiye bu alanda Dünyaya model” dedi.

UYGUN İLİKLER NEDEN YURT DIŞINDA ÇIKIYORDU?
Aralarında Türkiye’nin de üye olduğu 22 milyon kayıtlı gönüllü vericinin bulunduğu Dünya Kemik İliği Bankası’ndan yılda 200 vericiden tarama yaptırdıklarını dolayısı ile uygun iliklerin hep yurt dışından çıktığını ancak bu dönemin de artık son bulduğunu söyleyen Kapuağası; “Kök hücre bağışı yapılıyor ancak uygun ilikler yurt dışından bulunuyordu. Bulabildiğimizi getirebiliyorduk. Hep ‘yurt dışında uygun ilik çıktı’ diye çıkan haberlerin nedeni Türkiye’de böyle kapasiteli doku bilgi bankası olmayışındandı. Ama artık TÜRKÖK projesi hayata geçti ve Dünyadaki diğer bankalardan çok daha iyi şekilde tasarlandı. Yüksek çözünürlü testlerle çalışıyor kısa sürede eşleşmelerle nakile gidiyoruz” dedi. 5 Nisan 2016 tarihinden itibaren yurt dışı tarama taleplerinin de başladığını açıklayan Kapuağası, “Dünya Kemik İliği Nakli Bankası’na da üye olduk ve Dünyadan 10 tane bize tarama isteği geldi. Bunlardan 8 tanesinde eşleşme tespit ettik. Almanya, Amerika, Avustralya, Belçika, Yunanistan, Kanada,Hindistan ve İngiltere gibi ülkelerden 22 hastanın başvurusu alındı ve 15 hastaya uygun verici adayı bulundu. Yakın zamanda artık Tük Kök dünyaya umut oldu” diye ifade etti.

BAĞIŞTA ERKEKLER İLK SIRADA
Hem kan hem de kök hücre bağışında özellikle 28 - 30 yaş grubu ilk sırada yer alıyor. Şuanda TÜRKÖK ulusal doku bilgi bankasında kayıtlı gönüllü verici sayısı 118 bin. Taraması devam eden hasta sayısı ise bin 538 ki, bu hastalardan 800’ü pediatrik yaş grubunda.1 Nisan 2015 tarihinden bugüne toplam 87 hastaya TÜRKÖK donörlerinden nakil gerçekleştirildi. Ayrıca eşleşme olduğunda nakil kısmıyla ilgili olan tüm sürecin maliyetini SGK karşılıyor. Öte yandan bağış sıralamasında yüzde 64.8 oranında erkekler ilk sırada yer alırken, kadınlar listenin yüzde 35.2’sini oluşturuyor. Yaş dağılımında da yüzde 35.9 oranında 18-25 yaş ile yüzde 33.3 oranında 26-35 yaş ortalaması duyarlılıkta dikkat çekiyor.

“ÖNE ÇIKIN HAYAT KURTARIN”
Projenin en önemli ayağını yani kan toplama işlemini ise Kızılay gerçekleştiriyor. Türkiye’nin birçok yerinde Kızılay Kan Bağış Merkezlerinde kök hücre alınıyor ve bağışçı ile hasta arasındaki ortaklığın ilk ardımı burada atılıyor. 18 -50 yaş grubu ve 55 kilo ağırlığında her sağlıklı bireyin kök hücre bağışçısı olabildiğini açıklayan TürkKızılayı Kök Hücre Bağış Kazanım Yetkilisi Biyolog Nesrin Gürsul Akdağ da gönüllülük esasına vurgu yaptı ve şunları söyledi: “ Tam anlamıyla bir gönüllü olmak gerekiyor çünkü bu uzun bir süre uzun soluklu bir süreç. Nakile kadar giden bir süreç ve bu aşamaların hiçbirinde gönlümüz kişinin vazgeçmemesinden yana. Fiziksel ve biyolojik olarak kök hücreler çoğalabildiğinden birçok kere kök hücre bağışında bulunulabilir. Ürkecek, korkacak bir durum yok. Hayata tutunmayı bekleyen birçok hasta var ki bu hastaların büyük çoğunluğu birçoğu çocuk hasta. Dolayısı ile onlara verebileceğimiz en güzel hediye bir hayatı bağışlamak olsa gerek. Belki de o şanslı kişi kendilerini olabilir ve öne çıksınlar hayat kurtarsınlar.”

NAKİL OLANLAR KONUŞTU: “ LÜTFEN BAĞIŞTA BULUNUN”
Yoğun kemoterapiler dayanılmaz ağrılar ve hastane ile ev arasında mekik dokunan yollar. 7 yaşındaki Zeynep Sude Erden ve 32 yaşındaki Fatma Çelik TÜRKÖK sayesinde başarılı geçen nakille yaşadıkları kabus dolu günleri geride bırakarak hayata yeniden “merhaba” diyen isimler oldu.
Batman’da 2011 yılında diş protezlerinin şişmesi sonucu gittiği hastanede yapılan tetkiklerde lösemi teşhisi konulan 32 yaşındaki Fatma Çelik, hastalığının ilk evresinde aldığı kemoterapilerle iyileşti. Ancak kabus onu 6 aylık hamile iken tekrar yakaladı. Yaşadığı zorlu tedavi sürecinin ardından TÜRKÖK ’e başvuru yaptıklarını ve uygun iliğin Ankara’da çıkması sonucu nakil olan Çelik, hamileliğinin 8’inci ayında sezaryenle bebeğini dünyaya getirdi ve sağlığına geri kavuştu. Çelik mutluluğunu, “Zorluk çektim acı da çektim ama başarılı da geçti. Çok mutluyum. Lütfen duyarlı olun ve gidin kan verin. Yurt dışına bizi götürmeyin Türkiye’de nakil olalım” sözleri ile tanımladı.

3,5 yaşındayken soğuk algınlığı şikayetiyle gittikleri hastanede yapılan tetkiklerle lösemi teşhisi konulan Zeynep Sude Erden’de Türkök ile hayata yeniden tutundu. 2015 yılının Eylül ayında Antalya’da çıkan uygun ilik başarılı operasyonla küçük kıza nakledildi. Ailece yaşadıkları zorlu ve üzücü dönemi geride bıraktıklarını anlatan anne Leyla Erden; “ O kadar güzel bir duygu ki insan mutlu oluyor sonuçta çocuğu iyileşecek yani. Zeynep de iyileşeceğini anladığı için o da sevindi. Çok şükür şu anda kontrollerimiz hala devam ediyor ama bir sıkıntı yok. Çok zor dönemler geçirdik yaşadık sürekli kan takviyesi yapılmak zorundaydı. Çok şükür iyileşti kurtuldu” diye konuştu. Zeynep Sude de, “İyileştim çok mutluyum artık okula başlayacağım ayrıca kardeşlerimi de buradan öpüyorum”dedi. 

ALEV HAMİTOĞULLARI-ADEM ÖZTÜRK-UĞUR GÜLBOY- ADEM AKALAN-OSMAN ARSLAN

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.