ASAYİŞ - 10 Kasım 2017 Cuma 18:35

Malatya’daki FETÖ/PDY davası

A
A
A
Malatya’daki FETÖ/PDY davası

15 Temmuz darbe girişimine ilişkin Malatya’da görülen FETÖ/PDY davasında tanıkların dinlenilmesine devam edildi.

Yakınca Spor Salonundaki Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye devam eden duruşmanın öğleden sonraki celsesinde Hava Trafik Subayı Teğmen Hasan Çağrı Özağar tanık olarak dinlendi. Darbe girişimin olduğu gece, darbeci Semih Terzi’nin içerisinde bulunduğu uçağın kendilerinden Etimesgut Hava Meydanı ile alakalı bilgi istediğini iddia etti. 15 Temmuz günü Diyarbakır Üssü’nden arandıklarını ve '7- 8 uçağın izinsiz olarak kalkış yaptıklarının bilgilerinin kendilerine iletildiğini kaydeden Özağar, “Rapcon operatörleri bu uçakları bizim kontrol sahamızda uyararak, geri dönmeleri uyarısında bulunduk ancak uçaklar uyarıları dinlemeden devam etti” ifadelerini kullandı.

Diyarbakır’da Murat 5-6 isimli kargo uçağının kendilerinden Etimesgut Hava Meydanı ile alakalı bilgi istediğini de söyleyen Özağar, “Biz uçakta kimlerin olduğunu sorduk. Uçağın içerisinde Semih Terzi isimli generalin olduğunu ve emirleri ondan aldığını söyledi. Hareket Komutanı Tayfun Albay’a uçağın içinde Semih Terzi’nin olduğunu söyledim. Tayfun Tuna, ‘Kim bu Semih Terzi, bilgi milgi vermeyin’ dedi” İfadelerini kaydetti.

Darbe kalkışması esnasında Malatya Erhaç Hava üssünden 4 adet F4 uçağının kalkmak için rule yaptığını da hatırlatan Özağar, “Rule yapan F-4'lere izinsiz uçuş yapmamalarını, havalanmaları durumunda havada vurulacaklarını 3 farklı telsiz kanalından sürekli olarak bildirdik. Birleşik Hava Hareket Merkezi’nden (BHHM) sürekli bize 'uçakları kaldırmamamızı, kalkmaları halinde TBMM'yi vuracaklarını' söylediler. F-4'de bulunanlar bizim uyarılarımıza hiç cevap vermediler. Üs komutanımız Emin Ayık’a iki F-4 uçağı bizden izin almadan rule yaptı dedim, 'anladım' diyerek, 'Hareket Komutanı Tayfun Tuna’nın bilgisi olduğunu' söyledi. Tayfun Tuna’ya 'Bizden izin almadan iki F-4 uçağı rule yaptı' dedim, o da 'BHHM'den izin alınmıştır' dedi" İfadelerini kullandı.
Uçakların ana piste alınması için Tayfun Tuna’nın kendilerine yardımcı olunması talimatı verdiğini ifade eden Özağar, “Tayfun Tuna'ya 'BHHM tarafından arandığını ve telefonlara cevap vermesini ya da kendilerinin ulaşmasını' söyledim. Ancak Tayfun Tuna, sözlerimin anlaşılmadığını söyledi, ardından tekrar aynı sözlerimi ifade ettim. Bu esnada uçakları sürekli uyardık ve izinsiz uçuş yaptıkları konusunda uyarısında bulunduk. 05.13 civarlarında üs komutanı 'F-4'ler geri dönsün' talimatını verdi. Bizde telsizden bu talimatı verdik, F-4'ler ise geri döndü. 05.30'da sivil uçaklar, pistin tamamını kapattı” dedi.

Bir diğer tanık ise cezaevinde görevli Uzman Çavuş İdris Mahti oldu. Mahti de mahkemede tanık olarak verdiği ifadesinde dönemin 2.Ordu Komutanı Adem Huduti’nin cezaevi nakil aracından inerken, dönemin 7.Ana Jet Üssü Komutanı Emin Ayık’a ‘ne yaptınız çocuklar, beni de yaktınız?’ dediğini söyledi.

İddianameye de yansıtan bu diyaloğun Huduti, Angun ve Ayık’ın Düzce Cezaevine sevki sırasında yaşandığını tekrarlayan Mahti, “Sanıkların kelepçelerini açtığım sırada Huduti, Ayık’a dönerek ‘ne yaptınız çocuklar, beni de yaktınız’ dediğini duydum. Ayık’ta, ‘olmadı komutanım, başaramadık’ dedi. Avni Angun ise ‘biz ve siz’ gibi bir şeyler söyledi” diye konuştu. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.