SPOR - 19 Ağustos 2017 Cumartesi 17:55

Mauricio Isla: 'Şampiyonlar Ligi’nde olmak istiyoruz'

A
A
A
Mauricio Isla: 'Şampiyonlar Ligi’nde olmak istiyoruz'

Fenerbahçe’nin yeni transferi Mauricio Isla, sezonu şampiyon olarak tamamlayarak, gelecek sezon UEFA Şampiyonlar Ligi’nde olmak istediklerini söyledi.

Fenerbahçe’nin İtalyan ekibi Cagliari’den transfer ettiği Mauricio Isla, kulübün televizyonuna açıklamalarda bulundu. Isla, hem Fenerbahçe camiasının hem de Türk halkının gösterdiği ilgiden dolayı memnun olduğunu ve uzun yıllar boyunca Fenerbahçe forması giymek istediğini de söyledi. 

Sözlerine Fenerbahçe camiasına ve Türk halkına gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür ederek başlayan Mauricio Isla, “Çok güzel zamanlar geçiriyorum. Başkanımıza, yöneticilerimize, antrenörlerimize teşekkür ederim, herkes beni sıcak karşıladı. Burada olmaktan dolayı mutluyum. Adaptasyon sürecim devam ediyor. Hızlı bir şeklide bu süreci atlatmaya çalışıyorum. Yeni bir takıma geldim ve kuşkusuz bir adaptasyon süreci oluyor. Hem Fenerbahçe’ye hem de Şili Milli Takımı'na uzun yıllar hizmet etmek istiyorum” dedi.

“Kulübün yapısı, tesisler her şey etkileyici”

Türk futbolu hakkında bilgi sahibi olduğunu da dile getiren Şilili futbolcu, “Buraya gelmeden önce Fenerbahçe ile ilgili bilgi sahibiydim. Geçmişte Fenerbahçe forması giyen Şilili futbolcu Maldonado’nun yanı sıra Türkiye’de futbol oynayan Tello’dan dolayı da Türk futbolunu biliyordum. Türk futbolu ile bilgileri zaman zaman onlardan alıyordum. Bana anlatılanları görüyorum. Stadyum ve taraftarlarla ilgili söylenenler duyduklarımla aynı yönde. Kulübün yapısı, tesisler her şey etkileyici. Burada olmaktan dolayı mutluyum” şeklinde konuştu.

“Türkiye agresif ve zorlu bir lig”

Türkiye’deki futbol yapısının forma giydiği diğer liglere oranla daha agresif ve zorlu olduğunu söyleyen Isla, “Aslında burada çok fazla maç oynamadım ama Göztepe maçında gördüğüm kadarıyla Türkiye agresif ve zorlu bir lig. İngiltere’de Fransa’da ve İtalya’da forma giydim ancak İtalya bunlardan biraz daha farklıydı. Çünkü orada taktik çalışma çok fazla yapılıyordu. Şu anda Türkiye’de oynuyorum ve yeteneklerin üst düzeyde olduğu bir futbol ortamı var” ifadelerini kullandı.

“Biz bir grubuz ve grubun disiplini çok önemlidir”

Özellikle disiplin konusundaki hassasiyetini de dile getiren başarılı futbolcu, “Güzel yorumlar duymak mutluluk verici. İtalya’da güzel yıllarım oldu. Özellikle de Udinese’de mutlu olduğum yıllar geçirdim ama bu güzelliklerin sonunda bir sakatlık yaşadım ve her futbolcunun başına gelebilecek bir şey. Ama dediğim gibi güzel yorumlar duymak mutluluk verici. Disiplinimi korumaya çalışıyorum. Tabii disiplinin tek bir oyuncu üzerinde saplanması kıymet teşkil etmez. Önemli olan takım halinde aynı yolda gitmektir. Biz bir grubuz ve grubun disiplini çok önemlidir. Bu üst düzey takımlarda da aynıdır, daha alt tarafta olan takımlarda da” açıklamasında bulundu.

“Hayattaki en önemli şeyin aile olduğunu söylerim”

Ailesinin her koşulda ve her süreçte yanında olduğunun altını çizen Isla, “Ne zaman konuşma fırsatı bulsam ya da röportaj versem, hayattaki en önemli şeyin aile olduğunu söylerim. Henüz 9-10 yaşlarında futbola başladım ve ailem bu yolda bana çok fazla destek verdi. Her zaman güzel bir seviyeye geleceğimi söylediler. Okul ve antrenmanlardan dolayı pes etme noktasına geldiğim anlarda ailem destek oldu. Bana her zaman yapabileceğimi söylediler” şeklinde konuştu.

“Şampiyonlar Ligi’nde olmak istiyoruz”

Şampiyonluk için sonuna kadar mücadele edeceklerini söyleyen Şilili futbolcu, “Türkiye’nin üst düzey takımında forma giyiyor olmaktan dolayı mutluyum. Cagliari’ye de bu yüzden gittim, tekrar üst düzey bir takımda oynamak için. Benim buradaki amacım son derece net; taraftara, yönetime, camiaya istediğini vermek. Bizim hedefimiz Fenerbahçe’yi tekrar olması gerektiği yere götürmektir. Sezonu şampiyonlukla tamamlayarak Şampiyonlar Ligi’nde olmak için mücadele edeceğiz. Şampiyonlar Ligi’nde olmak istiyoruz. Bu hedefe ulaşmak için her gün yüzde yüzümüzle çalışacağız. Formumuzun en üst seviyesinde olmak için mücadele edeceğiz. Şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi’nde olmak için mücadele edeceğiz” ifadelerini kullandı.

“Beklerin yapması gereken hem hücum hem de savunma yapmak”

Bek pozisyonunda oynayan futbolcuların günümüz futbolunda üstlendiği göreve ilişkin açıklamalarda bulunan Isla, “Günümüzde bek oyuncuların fonksiyonunun, yapması gerekenlerin nasıl değiştiği herkes tarafından konuşuluyor. Artık bek oyuncularının nasıl ön plana çıkması gereken oyuncular olduğu, dünyanın her yerinde futbolla ilgilenen herkes tarafından konuşuluyor. Hem üst düzey kulüplerde hem de orta düzey diye nitelendirebileceğimiz kulüplerde böyle. Milli takımlarda ve kulüp takımlarında bunu gördüm. Geçtiğimiz yıllara oranla çok daha farklı fonksiyonlar, görevler almaları gerekiyor; sağ ve sol bek oynayan oyuncuların. Daha önceki yıllarda savunma yapmaktı öncelik ama daha sonra Cafu ve Roberto Carlos gibi oyuncular geldi. O dönemde bu görev sadece bu iki oyuncudaydı. Ama şu anda hemen hemen her bek bu işleri yapmaya başladı. Bana göre de beklerin yapması  gereken hem hücum hem de savunma yapmak” dedi.

“Şu anda motiveyiz ve taraftarımıza bu galibiyeti armağan etmek istiyoruz”

Süper Lig’in 2.haftasında 20 Ağustos Pazar günü Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi’nde Trabzonspor ile oynanacak maç hakkında konuşan Isla, “Diğer karşılaşmalara oranla farklı bir maç olacak. Galatasaray ve Beşiktaş maçları da önemli ve kritik maçlar oynayacağımızı düşünüyorum. Biz şu an iyi durumdayız. Evet, üzücü bir mağlubiyet aldık, hatalarımız oldu ama artık o karşılaşma geride kaldı. Şu anda motiveyiz ve taraftarımıza bu galibiyeti armağan etmek istiyoruz” diyerek sözlerini tamamladı. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”
Samsun Ormanda çöp toplama etkinliği Samsun’un Vezirköprü ilçesinde “Orman Benim” sloganı ile ormanda çöp toplama etkinliği yapıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü tarafından “Orman Benim” sloganı ile 81 ilde ve bütün ilçelerde, orman yangınlarına karşı farkındalık oluşturmak için bir program düzenlendi. Vezirköprü’deki farkındalık etkinliği ise Çaputlu mevkisinde gerçekleştirildi. Amaçlarının orman yangınları çıkmadan önlem almak olduğunu belirten Vezirköprü Orman İşletme Müdürü Mecit Koçak, “Orman Benim” yangınlara karşı farkındalık programı ile ilgili yapığı açıklamada, amaçlarının yangın çıkmadan önlem almak olduğunu belirterek, “Benim Ormanım’ etkinliği kapsamında Türkiye’nin bütün illerinde ve tüm ilçelerinde bu etkinlik düzenlendi. Bizler de Kaymakamlık, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı ve bazı sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile Çaputlu mevkisinde etkinliğimizi gerçekleştirdik. Amacımız, çevremizin daha temiz olması, özellikle küresel ısınmadan kaynaklı son yıllardaki orman yangınlarına karşı dikkat çekmek ve yangın çıkmadan tedbir almak. Çıkan yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı, yanan alanların da yüzde 99’u insan kaynaklıdır. Yangını çıkmadan önlemek için bu proje başlatıldı" dedi. Programa İlçe Kaymakamı Özgür Kaya, Cumhuriyet Başsavcısı Emre Kaya, Vezirköprü Meslek Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Necati Tomal, İlçe Jandarma Komutanı J. Binbaşı Ümit Çetinkaya, İlçe Emniyet Müdürü Ahmet Çelik, kurum müdürleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.