EĞİTİM - 14 Ekim 2015 Çarşamba 14:28

Modern insanın sorunlarına çözüm aranacak

A
A
A
Modern insanın sorunlarına çözüm aranacak

Üsküdar Üniversitesi’nin 2015-2016 Akademik Yılı açılış törenine katılan Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan, modern insanının bunalımlarına çözüm bulmak ve mutluluk bilimi çerçevesinde onlara faydalı olmak amacıyla kurulan Üsküdar Üniversitesi’nin modernizmin getirdiği sorunları bilimsel metotlarla çözmeyi hedeflediğini belirtti.

Davranış bilimleri ve sağlık alanında Türkiye’nin ilk tematik üniversitesi olan Üsküdar Üniversitesi’nin 2015-2016 Akademik Yılı açılış töreni çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleşti. Yeni akademik yılını uluslararası bilim platformunda insanlık tarihi için çok önem taşıyan Brain Initiative (Beyin İnisiyatifi) Projesi’ne ‘ortak’ olarak açan Üsküdar Üniversitesi’ndeki ilk dersi ise beyin alanındaki çalışmalarıyla tanınan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Canan verdi. Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise “Üsküdar Üniversitesi’nin en önemli teması günümüzün modern insanının bunalımlarına çözüm bulmak ve mutluluk bilimi çerçevesinde onlara faydalı olmak. Bu nedenle modernizmin getirdiği sorunları bilimsel metotlarla çözmeyi hedeflemekteyiz” dedi.

“TÜRKİYE’Yİ VE ORTADOĞU’YU TEMSİL EDECEĞİZ”
Prof. Dr. Tarhan ayrıca 2013 yılında ABD Başkanı Barack Obama’nın beynin bilinmeyen sırlarının aydınlatılması, Parkinson ve Alzheimer gibi önemli hastalıkların araştırılıp tedavilerinin geliştirilmesi amacıyla başlatılan Beyin İnisiyatifi Projesi’nde Türkiye ve Ortadoğu’yu temsil edecek tek Türk üniversitesi olduklarını söyledi. Bilim politikalarının da konuşulacağı Kasım ayındaki G-20 toplantısına katılacaklarını belirten Prof. Dr. Tarhan, “2013 Obama’nın başlattığı Beyin İnisiyatifi programı kapsamında beyin haritalamalarının yapıldığı uluslararası bir teşvik var. Biz üniversite olarak Türkiye Beyin Cerrahisi Derneği ile birlikte bunun ortağı olduk. Burada nörobilimin geldiği nokta, Alzheimer, Depresyon, Şizofreni ve Parkinson gibi hastalıkların tedavisinde yeni nöroteknolojiden faydalanmanın konuşulduğu büyük bir proje burada tartışılacak” dedi.

Prof. Dr. Tarhan, 13 Kasım’da Üsküdar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Brain Mapping Initiative Derneği (Beyin Haritalama Derneği) ve Türkiye Nöroşirurji Derneği ile ortaklaşa düzenlenecek ilk bilimsel sempozyumun sonuçlarının 15 Kasım’da Antalya’da düzenlenecek Uluslararası G20 Zirvesi’nde paylaşılacağını söyledi.

İLAÇ YERİNE NÖROTEKNOLOJİ DÖNEMİ
G 20 Zirvesi’nin hedeflerinden birinin dünya çapında bilim politikalarının geliştirmesi, özellikle sebebi henüz tam olarak bilinmeyen Alzheimer, Parkinson, otizm ve şizofreni gibi hastalıkların tedavileri konusunda çözüm yollarının aranması ve bu yöndeki çalışmalara destek verilmesi olduğunu belirten Prof.Dr. Tarhan, günümüzde tedavi yöntemlerinin de değiştiğini belirterek beyinle ilgili hastalıkların tedavisinde artık ilaçlar yerine teknolojinin özellikle nöroteknolojik yöntemlerin kullanıldığının altını çizdi.
Üsküdar Üniversitesi’nin bu alandaki çalışmaları dolayısıyla proje ortağı olarak seçildiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, beyin alanındaki bu önemli çalışmaya Üsküdar Üniversitesi olarak katkıda bulunacaklarını kaydetti.

“İLK LİSANS MEZUNLARINI VERECEĞİZ”
Bu sene Üsküdar Üniversitesi’nin dördüncü akademik yılını açtıklarını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu sene ilk lisans mezunlarını vereceklerini söyledi. Dört ayaklı bir eğitim sistemi uyguladıklarını vurgulayan Tarhan, “Üniversite denildiği zaman sadece eğitim anlaşılıyor ama biz yeni nesil tematik bir üniversite olarak sadece eğitim ağırlıklı değil, dört ayaklı bir üniversite şeklindeyiz. Bu ayakların birincisi eğitim, ikincisi AR-GE, üçüncüsü toplumu bilgilendirme, dördüncüsü de bilgiyi üretime dönüştürme. Biz bu vizyonla hareket ediyoruz” diye konuştu.

“İYİ İNSANLAR YETİŞTİRİYORUZ”
Üsküdar Üniversitesi olarak kendilerine emanet edilen öğrencilere en iyi şekilde yetiştirmeyi amaçladıklarını belirten Tarhan, “Öğrencilerimizin sadece iyi bir meslek sahibi değil, iyi bir insan olmalarını da hedefliyoruz. İyi insan olmanın bilimsel yöntemlerini gençlere öğretmeyi hedefledik. Geçen sene bir grup öğrencide 14 haftalık programın sonunda ders öncesi ve sonrası testleri yaptık ve duygusal zekâlarının yüzde 20 arttığını gördük” ifadelerine yer verdi.

“BEYİN BİLİMLERİ ÇOK HIZLI GELİŞİYOR”
Değişen Beynim başlıklı açılış dersini veren Doç. Dr. Sinan Canan ise “Son 10 yıldır beyin bilimleri çok hızlı şekilde gelişiyor. Üsküdar Üniversitesi de bu konuda kurulan Türkiye’nin ilk tematik üniversitesi. İnsanların hayatlarını daha iyi yaşamaları ve beyinlerini çok daha iyi kullanabilmeleri için çalışıyoruz. Birkaç yıldır çalışmalarımı herkesin anlayabileceği şekilde anlatıyorum. ‘Değişen Beynim’ başlıklı konuşmada biraz gençlik hatıralarımdan da yola çıkarak hepimizin başına gelmiş olan ve çoğuna açıklama getiremediğimiz ilginç hadiselerin aslında beynin çalışma stiliyle nasıl bir ilişkisi olduğunu anlatıyorum. Bu vesileyle beynimizin muhteşemliğine dikkat çekip insanların biraz olsun kendi beyinleri üzerine düşünmelerini istiyorum” diye konuştu.
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.