SPOR - 25 Ağustos 2021 Çarşamba 13:40

Nida Eliz Üstündağ: 'Kendime ait rekoru geliştirmek istiyorum'

A
A
A
Nida Eliz Üstündağ: 'Kendime ait rekoru geliştirmek istiyorum'

Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı 1.’si Nida Eliz Üstündağ, kariyerini ve hedeflerini anlattı. Kasım ayında yapılacak olan Avrupa Kısa Kulvar Şampiyonası’nda kendisine ait olan 200 metre kelebek stil Türkiye rekorunu geliştirmek istediğini söyleyen 25 yaşındaki yüzücü, Boğaz’da yüzmenin de mükemmel bir deneyim olduğunu vurguladı.

Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’na ilk kez katılan ve kadınlar kategorisinde zirveye çıkan Galatasaray Spor Kulübü Yüzücüsü Milli Sporcu Nida Eliz Üstündağ, İhlas Haber Ajansı’na özel açıklamalarda bulundu.

3.5 yaşında jimnastik yaparak spora başladığını söyleyen 25 yaşındaki sporcu, yüzmeyi 5 yaşında öğrendiğini ve 7 yaşında da yüzme sporuna dahil olduğunu ifade etti.

2016 Rio Olimpiyatları’nda 200 metre kelebek stilde Türkiye rekoru kıran ve 2018 Avrupa Şampiyonası’nda bu rekoru geliştiren Nida Eliz Üstündağ, kendisine ait olan bu rekoru Avrupa Kısa Kulvar Şampiyonası’nda da geliştirmek istediğini ifade etti.

“Denizden korkuyoruz”

Nida Eliz Üstündağ, yüzücülerin denizden korktuğu söylentisinin doğru olduğunu ifade ederek, “Aslında hala korkuyoruz denizden. Deniz ile havuz çok farklı. Havuzda akıntı yok, dalga yok, rüzgar yok. Havuzda dibi görmeye alışkınız, denizde göremiyorsunuz. Yarışın heyecanıyla zaten görmeniz mümkün değil. Birçok sporcuyla aynı ayna yarışıyorsunuz. İster istemez çarpışıyorsunuz. Deniz daha farklı bir alan. Ben normalde havuzda yüzüyorum. Marmaris’te 6 KM açık denizde yüzmüştüm ama Boğaz çok daha farklı. Normalde 4-5 duba verirler ve etrafında yüzersiniz. Boğaz’da ise bir noktadan başka noktaya yüzmeniz gerekiyor. Ters akıntıya girmemeniz gerekiyor. Her baba yiğidin harcı değil desem yanlış olmaz. Birincilik kolay gelmedi. Ama o kadar imkansız değil. Son derece güvenlikli bir organizasyon. Bu önlemler olunca insan kendisini rahat hissediyor. En kötü ihtimalle elimi kaldırıp bonemi çıkarırım, beni alırlar. Ama ters akıntıya girince Bebek sahilden çıkmak da mümkünmüş. Köprünün altından geçerken, gölgeden dolayı su soğuyor, bu çok farklı bir deneyim. 2 bin 600 kişiyle koca Boğaziçi’nde yüzmek çok farklı bir deneyim. Bir ara kaybolduğumu hissettim ben yarışta” diye konuştu.

“Birincilik beklemiyordum, güzel oldu”

Yarış sırasında bir noktada kaybolduğunu sanan genç sporcu, “Boğaz’ın tek yöne gittiğini biliyorum. Bir noktada etrafımda kimse göremedim. Gözlüğüm buğulandı, güneş vuruyor. Havuzda duvar itiyoruz ama denizde öyle bir durum yok, bu nedenle minik bir kramp durumu oldu. Yorgunluk ve stres etkisiyle ‘Yanlış bir yere mi gittim’ diye düşündüm. Sonra biraz daha stresi durdurup, sakinleştim. Bir noktada durup gözlüğümü çıkardım. Çünkü Galatasaray Adası’nı görmem gerekiyordu rota için, fakat ben adayı göremedim. Sonrasında bir durup etrafıma bakıp devam ettim. Kürsü bekliyordum ama birincilik beklemiyordum, güzel oldu” açıklamasını yaptı.

“Pandeminin ardından bizim için sezon zorlu geçti”

Pandeminin yüzücüleri çok etkilediğini ifade eden Nida Eliz Üstündağ, “Pandemide Türkiye’de ilk vaka mart ayında çıktı ve nisanda havuzlar kapandı. Sonrasında 3 ay evden çıkamadık ve bu süreç bizi çok yıprattı. Bizim için daha farklıydı, yüzme çok su ihtiyacı olan bir branş. 1 gün antrenman yapmayınca 1 hafta geriye gidersiniz. Sporcular olarak şöyle bir avantajımız vardı, yalnız değildik. Yaşadığımız şeyi dünyadaki bütün sporcular yaşadı. Bu nedenle bu zorluklarla bütün halinde savaşmak farklı bir duyguydu. 2020 Olimpiyatları karmaşası vardı ve sonra ertelendi. Geçtiğimiz hafta gerçekleşti olimpiyatlar. Şimdi Paralimpik Olimpiyatları başlayacak. Bütün sporcularımıza da başarılar dilerim, kalbimiz onlarla. Pandemi sonrasında hepimizin mücadelesi aynı yerden başladı. Bizim sezonumuz normalde 11 ay sürüyor ama bu sezon 2 sezonun birleşimi gibi oldu ve 15 ay oldu. Bu da çok uzun bir süre. Stres artınca sakatlıklar artıyor. Zorlu bir süreçti fakat keyifli geçti. Ben minik bir farkla olimpiyatlara gidemedim. Ama yarışları izledikten sonra 2024 hedefim oldu. Normalde yoktu hedefim ve şimdiden hazırlanmaya başladım. Keyifli bir süreç olacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Colorado Springs’teki kampta yer almak çok önemliydi”

Dünyanın en önemli yüzücülerinden Michael Phelps ile birlikte aynı tesiste antrenman yapma şansı yakalayan Nida Eliz Üstündağ, “Federasyon, 2014 yılında Michael Phelps’in antrenörü Bob Bowman’dan danışmanlık alıyordu. Ortak bir kamp düzenlendi. Türkiye’den 10 sporcuyla kampa gittik. Tek kadın sporcu bendim. Oldukça zorlu bir süreçti. Antrenman programı çok farklı ve bu antrenman programını çıkarabilecek sporcuları aldılar. Bu süreçte sadece Michael Phelps değil, birçok iyi sporcu vardı. Onlarla bu atmosferde olmak çok önemliydi. Colorado Springs’teki tesis dünyanın sayılı tesislerinden birisi. Çok gizli, korunaklı bir bölgeydi ve orada olmak çok önemliydi benim için. O sırada liseye gidiyordum ve 2015 yılında mezun olup üniversiteye başladım. Beden eğitimi öğretmeni ya da antrenör olmak hedefimde yoktu. 3.5 yaşından beri sporcuyum, kardeşim de Efeler Ligi’nde voleybolcu. Ailece sporun içindeyiz ve bu nedenle psikoloji seçtim. Gerçekten büyük zevk alıyorum psikolojiden. Şu anda da Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyorum, egzersiz ve spor psikolojisi alanında. Okulumla sporu birleştirerek, spor psikolojisi alanında sporculara destek vererek onların performansının yükselmesine yardımcı olmak istiyorum” açıklamasında bulundu.

“Arkadaşlarıma danışmanlık vermem etik değil”

Psikoloji okumasına karşın, bunu kendisi için kullanamadığını söyleyen Üstündağ, “Terzi kendi söküğünü dikemezmiş. Ben de oldukça zorlanıyorum. Farkındalığım yüksek olduğu için sorunlarımı bulmak zor olmuyor fakat kendime müdahale etmek zor oluyor. Bu yüzden ben de spor psikoloğumdan ve ayrıca bir başka psikoloğumdan destek alıyorum. Ama arkadaşlarım bazen ‘Yeterince antrenman yapıyorum ama olmuyor’ diyorlar. Ben de bunu söylüyorum. Bilimsel, zihinsel, mental bazı psikolojik eksikliklerin olduğunu görüyoruz. Ben zaman zaman önerilerde bulunabiliyorum fakat çevremdekilere müdahale etmem söz konusu değil, çünkü etik değil. Faal şekilde spor yaparken, iç içe olduğum insanlara danışmanlık vermem doğru değil. En fazla onları tanıdığım başka spor psikologlarına yönlendiriyorum” dedi. Son olarak kariyer planından bahseden Nida Eliz Üstündağ, “Ben sporu şurada bırakırım diye bir şey söyleyemiyorum. Bırakmak istediğim zaman bırakma hakkımı kendime veriyorum. Ama ikinci olimpiyatıma gidip, 2 olimpiyat gören bir spor psikoloğu olarak bırakmak istiyorum. 2024’e katılıp final yüzersem benim için çok güzel olur. Sonrasında yüzmeyi bırakır mıyım bilmiyorum. Koşullar ve benim spordan beklentilerim önemli. Şu anda 25 yaşındayım, olimpiyatlarda 28 yaşında olacağım. Bu yıl 32 yaşında bir yüzücü bıraktı. 2028’de de belki spor psikoloğu olarak giderim olimpiyata” diyerek sözlerini tamamladı.

Bozhan Memiş
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”
Samsun Ormanda çöp toplama etkinliği Samsun’un Vezirköprü ilçesinde “Orman Benim” sloganı ile ormanda çöp toplama etkinliği yapıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü tarafından “Orman Benim” sloganı ile 81 ilde ve bütün ilçelerde, orman yangınlarına karşı farkındalık oluşturmak için bir program düzenlendi. Vezirköprü’deki farkındalık etkinliği ise Çaputlu mevkisinde gerçekleştirildi. Amaçlarının orman yangınları çıkmadan önlem almak olduğunu belirten Vezirköprü Orman İşletme Müdürü Mecit Koçak, “Orman Benim” yangınlara karşı farkındalık programı ile ilgili yapığı açıklamada, amaçlarının yangın çıkmadan önlem almak olduğunu belirterek, “Benim Ormanım’ etkinliği kapsamında Türkiye’nin bütün illerinde ve tüm ilçelerinde bu etkinlik düzenlendi. Bizler de Kaymakamlık, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı ve bazı sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile Çaputlu mevkisinde etkinliğimizi gerçekleştirdik. Amacımız, çevremizin daha temiz olması, özellikle küresel ısınmadan kaynaklı son yıllardaki orman yangınlarına karşı dikkat çekmek ve yangın çıkmadan tedbir almak. Çıkan yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı, yanan alanların da yüzde 99’u insan kaynaklıdır. Yangını çıkmadan önlemek için bu proje başlatıldı" dedi. Programa İlçe Kaymakamı Özgür Kaya, Cumhuriyet Başsavcısı Emre Kaya, Vezirköprü Meslek Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Necati Tomal, İlçe Jandarma Komutanı J. Binbaşı Ümit Çetinkaya, İlçe Emniyet Müdürü Ahmet Çelik, kurum müdürleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.