SAĞLIK - 22 Kasım 2019 Cuma 10:56

Prof. Dr. Alimgil: 'Katarakt ameliyatı sonrası akıllı lens ile hem uzağı hem de yakını görmek mümkün'

A
A
A
Prof. Dr. Alimgil: 'Katarakt ameliyatı sonrası akıllı lens ile hem uzağı hem de yakını görmek mümkün'

Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Levent Alimgil, daha önceki katarakt ameliyatı sonrası tek odaklı lens uygulanan hastaların, yeni nesil akıllı lens sayesinde hem uzağı hem de yakını görebileceğini söyledi.

İstanbul Cerrahi Hastanesi Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Levent Alimgil, katarakt ameliyatı olduktan sonra yakın gözlüğü kullanmaya başlayanların, yakın gözlüklerinden de kurtulmalarını sağlayacak akıllı lens uygulaması hakkında açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Alimgil, akıllı lensin katarakt ameliyatlarından sonra hastanın iyi görebilmesi için, göz içine bir mercek yerleştirme işlemi olduğunu söyleyerek, "Standart mercekler hastanın sadece ya uzağı ya da yakını görmesini sağlıyor. Akıllı mercekler ise hastanın tüm mesafeleri görmesini sağlıyor. Hastanın hem uzağı hem ara mesafeyi hem de yakını görmesi mümkün oluyor. Teknolojik anlamda çok gelişen bir lens" dedi.

"Hasta; uzağı, ara mesafeyi ve yakını tek bir lenste görebiliyor"

Katarakt cerrahisi gereken her göze, akıllı lensin yerleştirilebildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Alimgil, "Buradaki en önemli gelişme, daha önceden katarakt ameliyatı olan bir hastaya, yeni bir mercek takarak hastanın en baştan bir akıllı mercek takılmış gibi görme yeteneğine kavuşabilmesi" şeklinde konuştu.

Akıllı merceğin uygulanmaya hemen başlandığını dile getiren Prof. Dr. Levent Alimgil, "Başarı oranı çok yüksek. Hastalar çok mutlu oluyor. Daha önceden uzağı gören ve yakın için gözlük kullanması gereken bir hastaya akıllı mercek takıldığı zaman; uzağı, ara mesafeyi ve yakını gözlüksüz tek bir lenste görebiliyor. Ameliyat lokal anestezi altında yapılıyor. Ağrı olmadan işlem gerçekleşiyor. Çok kısa süren ve çok konforlu bir ameliyat oluyor. Hastanın ameliyattan sonraki gün görme yetisi mükemmel seviyede oluyor" açıklamalarında bulundu.

Muhammed Fırat Aksoy - Uğur Çetin
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."