SAĞLIK - 12 Mart 2022 Cumartesi 09:23

Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç’tan göz tansiyonu uyarısı: 'Çok sinsi bir hastalık, körlüğe yol açabiliyor'

A
A
A
Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç’tan göz tansiyonu uyarısı: 'Çok sinsi bir hastalık, körlüğe yol açabiliyor'

Dünya Glokom Haftası'nda, hastalığa ilişkin bilgi veren Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Başkanı Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç, önemli uyarılarda bulunarak, "Erken tanı kesinlikle önemli, glokom zaten çok sinsi seyreden bir hastalık, basit bir baş ağrısı ya da migrene bağlı baş ağrıları olarak da algılanabiliyor. Ailede glokomu olan bir bireyin normal kişiye göre hastalığa yakalanma şansı 7 kat daha artmış oluyor" dedi.

Halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokoma karşı 8 - 14 Mart Dünya Glokom Haftası dolayısıyla birçok farkındalık etkinliği gerçekleştiriliyor. Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Başkanı Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç da hastalığa ilişkin açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Yalvaç, glokomun, 40 yaş üstü vatandaşlarda sık görülebildiğini ifade ederken, erken tanı ve tedavinin gerçekleşmemesi durumunda hastalığın vatandaşlarda kalıcı görme kaybına yol açabileceğine dikkat çekti.

"Glokom zaten çok sinsi seyreden bir hastalık"

Hastalığa ilişkin bilgi veren ve erken tanının önemine vurgu yapan Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç, “Göz tansiyonu en basit tanımlama olarak gözün kendi içinde ürettiği bir basınçtır. Bu basınç aslında göz içi basıncı olarak tanımlanıyor. Göz tarafından üretilen bir sıvı var ve bu sıvının belli oranda üretilmesi ve belli oranda çıkması gerekiyor. Çıkış kanallarının farklı nedenlere bağlı olarak tıkanması sonucu da üretilen sıvı göz içerisinde kalıp istenmeyen yüksek bir basınç oluşturuyor. Bu da gözümüzün en hassas bölümü olan görme sinirine hasar vererek körlüğe yol açabiliyor. Erken tanı kesinlikle önemli, glokom zaten çok sinsi seyreden bir hastalık, çok ileri aşamaya gelmediği sürece görsel sıkıntılar, problemler hissettirmeyen bir hastalık, bunun için erken tanının konulması gerekiyor. Erken tanının konulması da bireylerin birebir göz muayenelerini yaptırmaları ve bu sırada da gerekli incelemelerin yapılıp bu konuda tanının konulması gerekiyor. Göz tansiyonu tek bir hastalık değil, bir hastalıklar grubu, kendi içinde de farklı gruplara ayrılıyor.

Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç’tan göz tansiyonu uyarısı: 'Çok sinsi bir hastalık, körlüğe yol açabiliyor'

Yüzde 10-15 oranında gördüğümüz kapalı açılı glokom aniden göz tansiyonunu yükseltip ciddi krizlere yol açabiliyor. Hastanın baş ağrısı, göz çevresinde ağrı, görmede bulanıklık, bulantı, kusma gibi ciddi şikayetlere yol açabiliyor. Bu noktada hasta tarafından basit bir baş ağrısı ya da migrene bağlı baş ağrıları olarak da algılanabiliyor. Öncelikle tıbbi tedaviyle başlıyoruz, daha sonraki aşamada lazer tedavisi sonraki aşamalarda cerrahi tedavilere geçiyoruz. Buradaki hedef görme siniri ve fonksiyonunun korunması üzerinedir, körlük riskinin ortadan kaldırılmasıdır" şeklinde konuştu.

"Ailede glokomu olan kişilerin yakalanma şansı 7 kat daha artmış oluyor"

Glokom için riskli yaş grubuna ilişkin açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Yalvaç sözlerini şöyle sürdürdü: “Glokom her yaş grubunda gözüküyor. Yeni doğan bebekte de bu tanıyı koyabiliyoruz ki buna doğumsal glokom diyoruz. Orta, ileri yaşlarda da görülüyor. Risk grubu olarak baktığımız zaman genellikle 40-50 yaş üzerindeki hastalarda görüyoruz. Aile öyküsü bizim için çok önemli, ailede glokomu olan bir bireyin normal kişiye göre bu hastalığa yakalanma şansı 7 kat daha artmış oluyor. Vatandaşların göz muayenelerini yaptırmaları çok basit bir işlem ama sonrasında kazanacaklarının gerek sağlık gerekse görme fonksiyonu açısından çok önemli şeyler olduğunu düşünüyorum. Pandemi döneminde hastalarımız muayenelerine gelemediler belki ilaçlarını sağlıklı bir şekilde alamadılar.

Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç’tan göz tansiyonu uyarısı: 'Çok sinsi bir hastalık, körlüğe yol açabiliyor'

Takiplerinde aksamalar oldu ama pandemi sonrasında bunun hastalar üzerinde bazı olumsuzluklar şeklinde karşımıza çıktığını görüyoruz. Onun için hastalarımızdan rica ediyoruz, muayenelerini aksatmasınlar, kontrollerine muhakkak gitsinler. Covid’in gözle ilgili bazı bulgularını sık olarak hastalarımızda gördük. Özellikle konjonktivit dediğimiz gözde kızarıklık sulanma, yaşarma Covid tanısı öncesi de hastalarımızda sıklıkla yakaladığımız durunlar oldu. Covid sırasında ve sonrasında görsel açıdan hastalarımız bazı problemler yaşadılar. Bunlar olumsuz etkiler olarak karşımıza çıktı. Biz hekimler olarak Covid pandemisi döneminde de hastalarımıza bakmayı, ameliyatlarımızı yapmayı sürdürdük bu konuda bir aksama olmadı".

Hasibe Karadağ - Alper Suat Tutaşı
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara 6-8 Ekim olayları davasında eski HDP Başkanı Demirtaş’a 42 yıl hapis cezası verildi Kobani bahanesiyle 6-8 Ekim 2014’teki eylemlere ilişkin aralarında PKK’nın sözde üst düzey yöneticilerinin yanı sıra eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 108 sanığın yargılandığı davada karar açıklandı. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’nde görülen duruşmaya tutuklu sanıklardan bazıları bulundukları cezaevlerinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı. Diğer sanıklar ve taraf avukatları salonda hazır bulunurken, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Gültan Kışanak duruşmaya katılmadı. Bazı milletvekillerinin de takip ettiği duruşmada, sanıklar ve avukatlarının tutukluluğa karşı beyanları alındı. Mahkeme başkanından söz alan tutuklu sanık Alp Altınörs, “Bu dava adeta lanetli bir dava muamelesi gördü. Biz bu buzdan duvarı altı yıldır nefesimizle, hohlaya hohlaya inceltmeye çalıştık. Bu başından beri bir kumpas davasıdır. Halk beraatimizi peşinen vermiştir. Sizlerden de beraatimizi talep ediyoruz” dedi. “Yıllardır PKK’nin yürütmekte olduğu siyaset şekline karşıyım” Söz verilmesi üzerine konuşan eski HDP Milletvekili Altan Tan, “Yıllardır PKK’nin yürütmekte olduğu siyaset şekline, eylemlerine karşı olduğum gibi devletimin Kürt sorunlarındaki çözümünü yanlış bulmaktayım. 6 Ekim 2014 günü ben MYK üyesiydim. Toplantıya katıldım. Toplantımızda şiddet ve terör konuşması asla olmadı. Hiçbir çağrı olmadı. Arkadaşlarımızı zan altında bırakacak hiçbir ifadem yoktur. Duruşmalardaki bütün beyanlarımda bu yöndedir” diye konuştu. Avukatlar tepki gösterdi, karar açıklandı Beyanların ardından mahkeme heyetinin kararı açıklayacağını belirtmesi üzerine sanık avukatları duruşma salonunda bulunan masalara vurarak tepki gösterdi. Avukatların dışarıya çıkmasının ardından mahkeme başkanı kararını açıkladı. Mahkeme, Ahmet Türk’ü ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’ suçundan 10 yıl hapis cezasına çarptırdı. Figen Yüksekdağ’a ‘devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozmak’, ‘suç işlemeye tahrik’, iki ayrı ‘terör örgütü propagandası’ ve ’seçim yasaklarına aykırı hareket etmek’ suçundan 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Gülten Kışanak hakkında ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’ suçundan 12 yıl hapis cezası verilirken, cezaevinde kaldığı süre göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verildi. Sebahat Tuncel hakkında ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçundan 12 yıl hapis cezası verilirken, tutuklulukta geçirdiği süre göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verildi. Demirtaş’a 42 yıl hapis cezası Selahattin Demirtaş hakkında ‘devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak’ suçuna yardımdan 20 yıl hapis cezası, 2 kez ‘suç işlemeye tahrik etme’ suçundan 7 yıl 6 ay hapis, 4 kez ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan 7 yıl 36 ay, ‘halkı kanunlara uymamaya tahrik’ suçundan 1 yıl 6 ay, ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüş Kanunu’na muhalefet’ suçundan 1 yıl 6 ay, ‘suçu ve suçluyu övme’ suçundan 1 yıl 6 ay olmak üzere toplamda 42 yıl hapis cezası verildi. Diğer sanıklarlardan Alp Altınörs 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ali Ürküt’e ‘devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak’ suçundan 13 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Ayla Akat Ata 9 yıl 6 ay hapis cezası alırken, tutuklu bulunduğu süre göz önünde bulundurarak tahliyesine karar verildi. Aynur Aşan, ‘silahlı terör örgütü üyeliğinden’ 9 yıl hapis cezası aldı. Mahkeme, Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Berfin Özgü Köse, Bircan Yorulmaz, Ayhan Bilgen, Aysel Tuğluk, Can Memiş, Emine Beyza Üstün, Gülfer Akkaya, Gürsel Yıldırım ve İbrahim Bilici hakkında beraat kararı verdi. Duruşma tamamlandı.
Kastamonu Türkiye’nin tek İstiklal madalyalı ilçesinde 100. yıl coşkusu Kurtuluş Savaşı’nda deniz yolu ile gelen mühimmatların Ankara’ya ulaştırılmasında gösterilen fedakarlıklar sebebiyle Türkiye’nin tek İstiklal madalyalı ilçesi olan Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde madalyanın verilişinin 100’üncü yıldönümü coşkuyla kutlandı. Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’dan ve yabancı ülkelerden gelen mühimmatların denk kayıkları ile İnebolu ilçesine ulaştıktan sonra İstiklal Yolu üzerinden kağnılarla Ankara’ya taşınmasının sağlandığı Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde 100 yıl sonra İstiklal madalyası coşkusu yaşandı. Savaşta gösterdikleri fedakarlıklardan dolayı Türkiye’nin tek İstiklal madalyalı ilçesi olma unvanını alan İnebolu ilçesinde, madalyanın verilişinin 100. yılı coşkuyla kutlandı. Şehitlerin de dualarla anıldığı programa Gençlik ve Spor Bakanlığı Eğitim, Araştırma ve Koordinasyon Genel Müdür Yardımcıları Erkan Şamiloğlu ve Ertan Göv, İnebolu Kaymakamı Ahmet Vezir Baycar, Belediye Başkanı Engin Uzuner, İl Kültür ve Turizm Müdürü Reşat Asrak, ilçe protokolü ve çok sayıda vatandaş katıldı. Program, Askerlik Şubesi önünden Atatürk heykeline kortej yürüyüşü ile başladı. Çelenk sunumunun ardından günün anlam ve önemine binaen konuşmalar yapıldı. Konuşmaların ardından İnebolu Belediyesi Heyamola Ekibi gösteri gerçekleştirdi. 100 yıl önce gerçekleştirilen madalya teslim töreninin canlandırılmasının ardından günün anlamını anlatan serginin açılışıyla program sona erdi. Programda konuşan İnebolu Heyamola Derneği Başkanı Adem Salcıoğlu, “Ücret almayız, vatan hizmeti için ücret almayız’ dediler. Bizim 100 yıl sonra burada bulunuş hikayemizin başlangıç noktası bu söz. İnebolu iskelesiz bir ticaret liman kenti. 17, 18 ve 20. asrın ortalarına kadar çok güçlü bir ticaret kenti, liman kenti. Yaklaşık 10’a yakın yabancı ülke temsilcisi olan, ticari temsilcisinin temsilcisi olan çok sayıda ürünü ihraç eden, haftada 7 ila 15 arasında geminin yük alıp yük boşalttığı büyük bir liman kenti. Bu sırada iskelesiz bir liman kenti olduğu için iskele görevini denk kayıkları sağlıyor Bunun için kurulmuş İnebolu Mavnacılar Cemiyeti var. Bu cemiyetin yaklaşık 100’e yakın kayığı ve 500’e yakın personeli var. Haftada 7 ila 10-15 arasındaki geminin yükleme boşaltma işlemi yapılıyor. Bu sırada Milli Mücadele’nin başlamasıyla İnebolu’ya gelen silah, mühimmat, cepheye gidecek askerin kıyıya çıkması gerekiyor. Yine bu görevi de denk kayıkları karşılıyor. Üç yıl boyunca aralıksız kar, kış, fırtına demeden bu görevi gönüllü olarak yerine getiriyorlar. Hikayemiz burada başlıyor. Bu hizmetleri nedeniyle Mustafa Kemal Paşa kendilerine bir ödenek çıkartıyor. Kayıkçılarımız ‘Biz vatan hizmeti için ücret almayız’ diyorlar. Bunun üzerine de Mustafa Kemal Paşa’nın Meclise verdiği önergeyle tam 100 yıl önce İnebolu’da çok büyük bir coşku ile İstiklal Madalyası teslim ediliyor. Bugün tam olarak bugünü anmak için buradayız. Bugün çok önemli” dedi. İnebolu Kaymakamı Ahmet Vezir Baycar, alınan madalyanın önemine değinerek, “Bugün tarihi bir gün. Türkiye’nin İstiklal madalyalı tek ilçesiyiz. Madalyamızın tam şu an bulunduğumuz alanda teslim töreni yapıldı. Bugün de 100 yıl önceki o ruhu bir daha anmak, gayretlerinden dolayı ecdadımızı rahmetle anmak, şükranla anmak üzere burada toplanmış bulunmaktayız. Bu ruh çok önemli. Bu ruhu anlamak için şimdiden 100 yıl önceye, tarihte bir yolculuk yapmak lazım. 100 yıl önce maalesef ulaşım sıkıntısı yaşanıyor. Türkiye dört taraftan milli mücadele yürütülürken, düşman işgali altında, ekmek ve sudan daha çok ihtiyaç duyulan büyük oranda cephane sıkıntısı yaşayan milli bir ordumuz mevcut. Ve maalesef geleneksel yollar baskı altında, işgal devletlerinin kontrolü altında. İstanbul hükümetimizin yaşadıkları o baskıyı hepimiz tarih kitaplarından biliyoruz. Böyle bir ortamda Ankara’ya, Milli Mücadele yürüten milli ordumuza cephane gidebilecek en kısa yol İnebolu Limanı olarak tercih ediliyor ve belirleniyor. Rusya’dan, farklı ülkelerden, İstanbul’dan deniz yoluyla gelen cephaneler öncelikle İnebolu kıyılarına gemilerle geliyor. Gemilerden buraya taşınması çok büyük bir meşakkat. Liman kenti olan İnebolu’da çok ciddi bir ticaret var. O dönem kayıpları mevcut. Denk kayıklarıyla kayıkçılar bütün işini gücünü bırakıp üç yıl boyunca o cephaneleri tamamen ücretsiz olarak karaya, karadan da ta Ankara’ya kadar bir serüvenle zorlu bir serüvenle ulaştırdılar. İki metre, üç metre icabında karın üstünde, patika yollardan, dağ tepeler aşarak kağnılarla, icabında sırt üstü bu yürüyüşü ve bu hizmeti ecdadımız yaptılar. Tabii bu hizmeti yaparken ekmeklerinden, ticaretlerinden oldular, ailelerini görmediler, çok büyük bir fedakarlık ve gayretle bu işi yaptılar. 3 yıl sonunda 300 bin ton cephane Ankara’ya milli ordumuza ulaştırılmış oldu. Bugün burada hür ve bağımsız yaşıyorsak İnebolulu ecdadımızın, bu bölge Kastamonulu ecdadımızın ve insanının ve benzer hizmeti yapan insanlarımızın gayretleri ve fedakarlıkları sayesinde” diye konuştu.
Muğla Menteşe’deki seminerde çocuk istismarı konuşuldu Muğla’da din görevlilerine Sağlık İl Müdürlüğü Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İzleme Merkezi tarafından çocuk istismarı konusunda seminer verildi. Muğla İl Müftülüğü konferans salonunda düzenlenen seminerde Sağlık İl Müdürlüğü Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İzleme Merkezi Sosyal Hizmet Uzmanı ve Adli Görüşmeci Çağrı Özgül’ün eğitimci olarak katıldığı seminerde, çocuk istismarı konusu ele alındı. Muğla İl Müftüsü Yaşar Çapçı, açılış konuşmasında, toplumsal şiddet ve cinsiyet saldırılarının son yıllarda arttığını belirterek, çocuk istismarının da bu kapsamda önemli bir konu olduğunu vurguladı. Çapçı, Çocuk İzleme Merkezi’nden (ÇİM) Çağrı Özgül’e katılımı için teşekkür ederek, din görevlilerinin istismar tespiti ve müdahale konusunda bilinçlenmesinin önemine dikkat çekti. Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personelinin toplumu bu tür yanlışlardan korumak için tebliğ ve irşad görevleri olduğunu ifade etti. Çağrı Özgül, seminerde çocuk istismarı hakkında kapsamlı bilgiler sundu. Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde hizmet veren Çocuk İzlem Merkezi’nin (ÇİM) işleyişi hakkında bilgi veren Özgül, merkezin adli tıp uzmanı, çocuk psikiyatri uzmanı, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve yardımcı sağlık personellerinden oluştuğunu belirtti. Özgül, cinsel istismara uğramış çocukların adli ve tıbbi işlemlerinin tek merkezde gerçekleştirilmesinin, mağdurların psikolojik olarak daha az zarar görmesini sağladığını söyledi. Merkezin Cumhuriyet Başsavcılığı, İl Emniyet Müdürlüğü, İl Jandarma Komutanlığı, İl Sağlık Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü gibi kurumlarla iş birliği içinde çalıştığını aktaran Özgül, çocuk istismarı konusunu fiziksel, duygusal, cinsel ve psikolojik başlıklar altında ele aldıklarını belirtti. Özgül, çocukların sosyal medyada korunması gerektiğini vurgulayarak, ebeveyn kontrolü olmayan çocukların cinsel istismara açık hale geldiğini dile getirdi. Cinsel istismar durumunda neler yapılması gerektiği konusunda bilgi veren Özgül, vakit kaybetmeden emniyet güçlerine bildirilmesi gerektiğini ifade etti. Seminer, katılımcıların sorularının cevaplanması ile sona erdi. Seminere, Muğla İl Müftüsü Yaşar Çapçı, Muğla İl Müftü Yardımcısı Sema Özbakış, Menteşe İlçe Müftüsü Dr. Ertuğrul Akın ve çok sayıda din görevlisi katıldı.