DÜNYA - 15 Kasım 2020 Pazar 12:17

Prof. Dr. Stefan Hockertz: 'İnsanlar gen teknolojisiyle değişikliğe maruz kalabilir'

A
A
A
Prof. Dr. Stefan Hockertz: 'İnsanlar gen teknolojisiyle değişikliğe maruz kalabilir'

Biyolog, immünolog, toksikolog ve farmakolog Prof. Dr. Stefan Hockertz, korona virüse karşı geliştirilen aşıların insanları gen teknolojisi vasıtasıyla bir değişikliğe maruz bırakabileceğini söyledi.

Biyolog, immünolog, toksikolog ve farmakolog Prof. Dr. Stefan Hockertz, dünyanın nefesini tutarak beklediği korona virüs aşısı hakkında açıklamalarda bulundu. 30 seneden fazla bir zamandan beri kendini aşı araştırmalarına adamış bir bilim adamı olarak bütün prosedürlerin harfiyen uygulandığı bir aşı için en az 8, hatta 10 seneye ihtiyaç olduğunu belirten Hockertz, öncelikle tarihte geliştirilen birçok aşının insanlığa sağladığı faydaların saymakla bitirilemeyeceğini ve genel manada aşılara yaklaşımının pozitif olduğunu ifade etti. Tamamen yeni bir aşılama stratejisine geçilmesine karar verildiğini söyleyen Hockertz, “Korona salgınında şimdi ne planlanıyor? Bu çok önemli bir konu ve medyada bu husus üzerinde bence çok az tartışma yapılıyor. Aşı şirketleri, serbest mRNA hücrelerinin yani serbest genetik hücrelerin taşıyıcı madde üzerinden küçük mini parçacıklar aracılığıyla hücrelerimize doğrudan eklenmesi ve sonra hücrelerimizin analiz edilmesini planlıyor. Bu da insanların net bir şekilde gen teknolojisi vasıtasıyla bir değişikliğe uğratılması manasına geliyor. Biz, vücuda zerk edilen bu virüsün genetik materyalinin hangi hücrelere gittiğini bilmiyoruz. Buradaki analiz işleminin ne kadar süreceğini de bilmiyoruz. Okumayı (analizi) durdurmanın hiçbir yolu yok. Ayrıca bu genetik materyalin virüsün genetik materyalinin neresine yerleşeceği hususunda da herhangi bilgimiz mevcut değil” dedi.

Özellikle bu genetik materyalin germ hücrelerine, yani kadınların yumurta hücrelerine veya erkeklerin sperm hücrelerine de yerleşip yerleşmediğini ve dolayısıyla böylece genetik miras bırakma yoluyla gelecek nesillere miras olarak aktarılıp aktarılmadığının bilinmediğini söyleyen Hockertz, “Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Çünkü insan genomunu değiştirmek için böyle bir genetik aşılama daha önce hiç yapılmamıştı. Biraz evvel özetlediğim ve bilmediğimiz mevzuların normalde seneler sürecek ciddi ilmî çalışmalarla aydınlatılmasını arzu ediyorum ancak maalesef etrafımda böyle bir isteği göremiyorum” diye konuştu.

“Gen bazlı aşılar insanlık için çok tehlikeli”
Robert Koch Enstitüsü Aşılama Daimi Komitesinin bütün aşı tavsiyelerinin yaklaşık yarısını son derece faydalı bulduğunu, kesinlikle aşı muhalifi bir epidemiyolog olarak algılanmak istemediğinin altını çizen enfeksiyon epidemiyolojisi ve mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Sucharit Bhakdi, dünyanın merakla beklediği korona aşısı hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Bhakdi, “Yeni mRNA’lı aşı, olabilecek en tehlikeli aşılardan biri. Bu aşı için klinik deneylere müsaade edilmesi bana göre suçtur. Bunun sebebini size daha iyi anlaşılabilmesi için çeşitli benzetmelerle şu şekilde açıklayabilirim; bir virüsün parçası ya da o virüs sizin hücrenizde üretilir ve onun çöpleri (atıkları) sürekli olarak dışarı atılır, yani kapının önüne konur. Katil (tabii öldürücü) olarak nitelediğimiz lenfositler kendi hücrelerini öldürmek üzere bu atıklara saldırır. Böylece virüs fabrikası kapanacaktır. Ve bu mRNA, virüs geni için bir nevi minicik bir eldir. İşte bu mRNA, virüsün kapıyı açabilmek için ihtiyaç duyduğu eli olan bir koldan başka bir şey değildir. Bu mRNA, sizin vücudunuza iğne yoluyla zerk edilirse sizin hücreniz tarafından kabul edilir. İlaç endüstrisi ve araştırmacılar, bu mRNA’yı hücrelerinizin rahatlıkla kabullenebilmesi için gerektiği şekilde hazırladı. Ancak bu mRNA’ların sizin hangi hücreleriniz tarafından kabul edileceğini ve vücudunuzun neresine yerleşeceğini bilemiyoruz, hiç kimse bilmiyor. Çünkü bu mRNA’ların nereye gideceği meçhul. Evet, bu mRNA’lar sizin kaslarınıza zerk edilecek ve hepimizin malumudur ki, bu mRNA’lar orada durmayacak. Burada bir paketteki milyarlarca mRNA’dan bahsediyoruz. Elbette bunlardan bir kısmı zerk edildikleri kasta kalabilir ancak büyük bir bölümü de vücudunuzun başka yerlerine gidecektir. Karaciğerinize, beyninize ya da bambaşka bir organınıza. Onu bilemiyoruz” dedi.

mRNA’ları kabul eden hücrelerin bu minicik eli olan minicik kolları imal etmeye başladığını ifade eden Bhakdi, “Bu imalatın bağışıklık sistemi tarafından kabul edilebilir olması gerekmektedir. Sizin hücreleriniz elbette ancak yeteri kadar düşman varsa kendini antikor oluşturmaya mecbur hisseder. Bu durumda aşının son derece güçlü olması şarttır. Ayrıca sizin hücrelerinizin de çok fazla miktarda minicik eli olan minicik kollardan imal etmesi gerekir. Aksi takdirde yeteri kadar antikor üretemezler. Aşı üreten firmaların iddiasına göre bu işlem, hayvan deneylerinde başarıya ulaşmış. Bu da demek oluyor ki, onlar bu mRNA ile bazı deney hayvanlarını aşılamış ve bu hayvanlar da antikor oluşturmuş. Bu sebeple ‘Biz bunu başarmak için insanlarda da denemeliyiz’ diyorlar. Ancak tam da burada belirtmeliyim ki; ‘Biz bu işi becereceğiz’ iddiası çok tehlikeli. Çünkü ‘Şundan emin misiniz?’ diye sormak gerekir; yeteri kadar minicik eli olan minicik kol üretseniz bile sizin bağışıklık sisteminizin kâfi miktarda antikor üreteceğini nereden biliyorsunuz? Yeterli miktarda çöp üreteceğinizden ve bu çöplerin katil lenfositler tarafından öldürüleceğinden emin misiniz? Ben bunun cevabını bilmiyorum ama bir tahminim var. Şayet böyle bir şey olursa sizin katil lenfositleriniz, üretici hücrelerinize saldırabilir. Yani virüsü üreten kendi hücreleriniz saldırıya uğrayabilir. RNA bir gendir ve antijen (protein) için kodlanmıştır” şeklinde konuştu.

Katil lenfositlerin bu çöpü imal eden hücrelere saldıracağını belirten Bhakdi, “Hücreleriniz çöp imal ediyor, çünkü onlar virüsün genini aldıkları için antijenini (proteinini) üretiyor. Bu bir otoimmün (öz bağışık) reaksiyondur. Bunun nasıl olacağını kimse bilmiyor. Böyle bir şey olursa bizi nasıl sürprizlerin beklediğini tahmin bile edemeyiz. Bu söylediklerim aşırı derecede fazla önem arz ediyor. Şahsen kimseyle kavga etmek istemiyorum. Lothar H. Wieler (Robert Koch Enstitüsü Başkanı, veteriner hekim) ve Christian Drosten (Alman hükûmetinin korona danışmanı, virolog) ile bu konuda ilmî münazarada bulunmak ve onlara ‘Biraz evvel anlattıklarımı hiç düşündünüz mü?’ diye sormak isterdim. Şayet böyle bir şeyi düşünmediklerini söylerlerse bunu bilerek mi düşünmek istemediklerini merak eder, yine bunun da sebebini sorardım. Bu yapılmazsa büyük bir felaketle karşılaşma ihtimalimiz var. Bu durumda bu aşının denendiği insanlara kobay diyebiliriz. Onlar en azından maymunlar üzerinde bunu deneyebilirdi. Şu ana kadar yüzlerce insan deney maksatlı olarak bu aşıyı vuruldu ve onlara bu mRNA’lar zerk edildi. Şunu söyleyebilirim ki, bu aşıların yan etkileri bilinmiyor. Ayrıca size şunu söyleme cüretini kendimde buluyorum; bunun eğitimini alıp seneler boyunca bu işle uğraşan, enfeksiyon epidemiyolojisi dersi veren ender insanlardanım. Herkesin oturup bu konuyu detaylı bir şekilde düşünmesi şart. Ayrıca bunları söylerken yalnız olmadığımdan eminim. Şunu da belirtmeliyim ki, her söylediğimde kesinlikle haklı olduğumu iddia etmiyorum. Ancak bu konunun acilen ilmî çerçevede tartışılmasını istiyorum. Çünkü bu kadar önemli bir husustaki belirsizliklerin ve insanların kafasındaki soru işaretlerinin bir an evvel giderilmesi gerekiyor” dedi.

Mücahit Karmış

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Mahmudiye’de akşam toplantısında atçılık ve tarım turizmi değerlendirildi Eskişehir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Mahmudiye Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi organizasyonunda Mahmudiye İlçesi’nde kırsalda yaşamın sürdürülebilirliğine yönelik olarak gelecekte destek ile hayata geçirilmesi planlanan ’Mahmudiye’de Kadın Çiftçiler İle Atçılık Ve Tarım Turizmi Projesi’ tanıtım ve istişare toplantısı gerçekleşti. Toplantıda Eskişehir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü adına Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürü Hasan Öz, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) adına Eskişehir İl İrtibat Ofisi personeli Hümeyra Öden ve Mahmudiye Kadın Kooperatifi ve Derneği adına Kooperatif Başkanı Sabriye Elbastı sunumlarla yaptı. Yapılan sunumlarla katılımcılara detaylı bilgiler aktarıldı. Ardından proje konusunda gerekli istişareler yapıldı. Proje geniş bir ortak yelpazesiyle yürütülecek İlçenin tarihi zenginlikleri ve tarımsal potansiyelini harekete geçirmeyi amaçlayan projenin Eskişehir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Mahmudiye Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi öncülüğünde Eskişehir Valiliği, Mahmudiye Kaymakamlığı, Eskişehir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Mahmudiye Atçılık Meslek Yüksekokulu, S.S. Eskişehir Pancar Ekicileri Kooperatifi, Mahmudiye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Mahmudiye Halk Eğitim Merkezi, Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü (TİGEM), Mahmudiye İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü, Eskişehir Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, Geçitkuşağı Tarımsal Enstitüsü Müdürlüğü, Eskişehir Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, Eskişehir Ticaret İl Müdürlüğü ve Alarko Tarım Sanayi ve Ticaret A.Ş. gibi geniş bir ortak yelpazesiyle yürütülmesi planlanıyor. Eskişehir mutfak kültürüne yeni tatlar kazandırılacak Proje, Mahmudiye’nin 19’uncu yüzyıla kadar uzanan köklü atçılık kültürünü yeniden canlandırmayı ve ilçeyi tarım ve turizmi birleştiren bir cazibe merkezi haline getirmeyi amaçlıyor. Özellikle kadın çiftçilere yönelik oluşturulacak yeni üretim alanlarıyla ilçedeki ekonomik canlılığın artırılması bekleniyor. Proje çerçevesinde kadın girişimciler, Mahmudiye’ye özgü ’Karpuz Marmelatı’, ’Orman Aşı’ ve ’Cevizli Kurabiye’ gibi yöresel lezzetleri tescilleyerek, yerel ürünleri turistik ve ticari amaçlarla pazarlamaya hazırlanıyor. Bu sayede Mahmudiye’nin, Eskişehir mutfak kültürüne de yeni tatlar kazandırarak gastronomi turizmine katkı sağlaması amaçlanıyor. Geleneksel atçılık malzemelerinin üretiminin yeniden canlandırılacak Proje ile Mahmudiye ilçesinin tarihi atçılık mirasının, düzenlenmesi düşünülen eğitimler ve etkinliklerle yaşatılması planlanıyor. Mahmudiye Atçılık Meslek Yüksekokulu ve Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü (TİGEM) ile iş birliği yapılarak çocuklara ve yetişkinlere atçılık eğitimleri verilmesi, ayrıca özel ihtiyaçlı çocuklar için hipoterapi seansları düzenlenmesi projenin hedefleri arasında yer alıyor. Ayrıca kadın kooperatifleri aracılığıyla at koşum takımları gibi geleneksel atçılık malzemelerinin üretiminin yeniden canlandırılarak bu malzemelerin hem turistik hem de işlevsel olarak bölge ekonomisine kazandırılması da planlanıyor. Proje çerçevesinde eski devlet hastanesi binasında bir atçılık merkezi kurulması planlanıyor. Bu merkezde pansiyon, restoran ve etkinlik alanları açılarak, Mahmudiye’ye gelen turistlere konaklama imkanları sunulması hedefleniyor. Proje ile kadın çiftçilerin ekonomiye katkısı önemli ölçüde arttırılacak Kadın çiftçilere yeni gelir kapıları açmayı amaçlayan proje, seracılık, şeker pancarı pekmezi, yerli tavuk üretimi ve safran gibi yüksek katma değerli ürünlerin yetiştirilmesini de kapsıyor. Kampüs alanında kurulması düşünülen seralarda karpuz, çilek, domates gibi ürünler yetiştirilerek kadınların üretime katılımının artırılması ve bu ürünlerin reçel, marmelat, salça gibi işlenmiş ürünlere dönüştürülmesiyle Mahmudiye’de kadın çiftçilerin ekonomiye katkısının önemli ölçüde arttırılması planlanıyor. Projenin hayata geçmesi halinde, Geçitkuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından geliştirilen Anadolu T adlı yerli etçi tavuk da kooperatifin restoranında tüketilmek üzere yetiştirilecek. Safran gibi ekonomik getirisi yüksek bir bitkinin yetiştiriciliği, kadın çiftçilerin gelirini artıracak ve kırsalda sürdürülebilir üretim modeli oluşturulmasına katkı sağlayacak. Mahmudiye’nin tarihi dokusuyla birlikte yeniden kalkınması hedefleniyor Proje çerçevesinde düzenlenecek bostan bozum festivalleri ve hasat şenlikleri, Mahmudiye’nin tanıtımına katkı sağlayarak turizm çekim merkezi haline gelmesine destek olacak. Bu festivaller ve şenlikler bölgedeki kırsal kalkınmayı desteklemekle kalmayacak, aynı zamanda Mahmudiye’nin kültürel ve tarımsal değerlerini daha geniş kitlelere tanıtacak. Proje, yalnızca Mahmudiye’deki kadın çiftçilerin ekonomik gücünü artırmakla kalmayacak, aynı zamanda kırsal yaşamın sürdürülebilirliğine de katkı sunacak. İlçedeki tarımsal ve kültürel değerlerin korunmasıyla kırsaldan kente göçün önlenmesi, Mahmudiye’nin tarihi dokusuyla birlikte yeniden kalkınması hedefleniyor. Mahmudiye, bu proje sayesinde tarım, turizm ve kültürel mirası entegre ederek hem tarımsal gelişimini hem turizmini hem de atçılık gibi kültürel mirasını güçlü adımlarla ilerleterek bölge halkının sosyal ve ekonomik refahını artırma yolunda önemli bir örnek oluşturacak. Söz konusu toplantıya Eskişehir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü adına Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürü Hasan Öz, Ziraat Mühendisi Zuhal Akkaya Mahmudiye İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü’nü Temsilen İlçe Müdürü İlker Çolak, Eskişehir Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü adına İl Müdürü Orhan Bayrak, İl Müdür Yardımcısı Dilek Çamursoy, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) Eskişehir İl İrtibat Ofisi personeli Melik Kul ve Hümeyra Öden, Mahmudiye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nü temsilen Şube Müdürü Celal Menderis, Mahmudiye Kadın Kooperatifi ve Derneği Başkanı Sabriye Elbastı ve dernek üyeleri, Alarko Tarım Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Bölge Sorumlusu Ömer Akçekoceile projeye paydaş destek vermesi beklenen diğer kamu kurum ve kuruluşu ve sivil toplum örgütü temsilcileri katılım sağladı.
İstanbul Prof. Dr. Oytun Erbaş’tan başarının sırları : “Oku, uyu, çalış” Prof. Dr. Oytun Erbaş, Birüni Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği ‘Science Up Talk’ adlı söyleşide üniversite ve lise öğrencileriyle buluştu. Gençlere önemli tavsiyeler veren Erbaş, başarının sırlarını anlattı. Biruni Üniversitesi konferans salonunda gerçekleşen ‘Science Up Talk’ söyleşisi, Prof. Dr. Oytun Erbaş ve öğrencileri bir araya getirdi. Bilime dair paylaşımlarını anılarıyla birleştirerek lise ve üniversite öğrencilerine keyifli anlar yaşatan Prof. Dr. Erbaş, yaklaşık 1 saat süren söyleşide gençlere tavsiyeler verdi. Tıp fakültesinde okurken yaşadığı zorlukları anlatan Erbaş, “Hayatta başarılı olmanın formülü dayanıklılıktır. Dayanıklı olunca başarılı oluyorsunuz. Herkes vazgeçerken sen dayanıklı olmalısın. İnsanın en büyük özelliği vazgeçmektir” dedi. “Hobinizden, sevdiğiniz işten para kazanın” Gençlere sevdikleri meslekleri yapmasını tavsiye eden Prof. Dr. Erbaş, “Hayatta her şey bir ilhamla bir hevesle oluyor. Bilim de böyle bir şey. Bir şeyi merak edeceksiniz. Kimi kediyi, kimi tıbbı, kimi veterinerliği, kimi bilgisayarı merak eder. Ama mutlaka hayatta bir hobiniz olsun. Hobinizden, sevdiğiniz işten para kazanın” diye konuştu. “Zekayı en çok artıran aktivite okumaktır” Başarının sırlarından birinin de uyku olduğunu vurgulayan ve sinir hücrelerinin en çok uyku sırasında büyüdüğünü belirten Erbaş, “Bu yüzden iyi uyuyun. Kitap imzalarken her zaman şunu yazıyorum: Oku, uyu, çalış. Sosyal medyada dolaşacağınıza uyuyun, 10 dakika da olsa kestirin. Uyuyanlar kazanır. Çünkü beyindeki bağlantılar artar. Öğrenme uykuda olan bir şeydir” diyerek uykunun önemini anlattı. Erbaş, zekayı en çok artıran aktivitenin okumak olduğunu belirterek gençlere bol bol okumaları ve yazmalarını nasihat etti. “Çıraklığını yapmadığınız şeyin ustası olamazsınız” diyen Prof. Dr. Oytun Erbaş, hangi alanda olursa başarılı olmak için çok çalışmak gerektiğinin önemini vurguladı. “Disiplin başarıyı, başarı disiplini getirir” Eksikliklerin ve farklılıkların çoğu kez başarıyı beraberinde getirdiğini hatırlatan Erbaş, “Fazlalıklar değil, eksiklikler işe yarar. Bir özelliğiniz varsa ve kafanız bir şeylere çalışıyorsa başarılı olursunuz. Bizi her zaman farklılıklar bir araya getirir” derken, “Başarısızlık açıklama gerektirir. Başarı sessizdir. Başarısız olursanız hayat boyu açıklamak zorunda kalırsınız. Travmalarla bir yere gelebilirsiniz. Başarılı olan insanların ortak özelliği disiplinli olmaktır. Disiplin başarıyı, başarı disiplini getirir. O yüzden disiplinli olun” ifadelerini kullandı.
Şırnak "Kültür sanatçısı" ünvanlı kadın, Şırnak’ın tarihini seramiğe işliyor Şırnak’ta, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan "kültür sanatçısı" ünvanlı 3 çocuk annesi Özlem Yıldırım, atölyesinde kentin tarihini seramiğe işliyor. Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü mezunu 3 çocuk annesi Özlem Yıldırım, seramik atölyesi açtı. Yörenin kültürel zenginliğini sürüdürmek adına atölyede seramik hediyelik eşya üretimi yaparak, aynı zamanda kursiyerlere eğitim veren Yıldırım, "Hz. Nuh’un gemisi", "Cizre Ejderi", "Babut balığı", "Mem u Zin", "Ulu Cami", "Kırmızı Medrese", fincan, vazo, dekoratif tabak, plaket gibi yörenin tarihi ve kültürel değerlerini seramiğe yansıtıyor. Sergi ve fuarlarda bölgenin kültürel değerlerinin çok dikkat çektiğini ifade eden Yıldırım, "2009 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünden mezun oldum. Çocukluğumdan beri sanatla olan ilgim vardı. Bu ilgim resimle başladı, çizimle olan ilgim beni güzel sanatlar fakültesine götürdü. Bu sayede seramikle tanışma imkânı buldum. 2019 yılında kendi atölyemi kurarak bu bölgede bir ilk olup, sanatsal anlamda ilk özel atölye olarak sanatsal faaliyetlerimi yapmaya başladım. Burada hem eğitim vermekte, hem de birçok sergi ve fuarda ürünlerimi sergileyip satışa sunmaktayım" dedi. Atölyede yaptığı kültürel çalışmalarda katıldığı sergi ve fuarlarda bölgenin kültürel değerlerinin çok dikkat çekmekte olduğunu belirten Yıldırım, "Burada yaptığımız ürünleri fuarlarda sergilediğimizde, bölgenin zenginliğini bir sanat eserinde gördüklerinde bu da bana ayrı bir keyif vermekte. Kültürel değerler olarak yaptığım çalışmalar arasında en çok kullandığım figürler arasında ’Cizre Ejderi’ ve El Cezeri’nin kitabında çizdiği birçok çalışmanın biblosunu çıkarmaktayım. ’Nuh’un gemisi’ni de çalışmalarımda yansıttım. Açıkçası sanat yoluyla bölgemizin kültürel değerlerini fuarlarda sergilerken gurur duymaktayım. Bölgemizin kültürel zenginliği o kadar fazla ki, bazen arasında hangisini seçeceğimi bile şaşırmaktayım" diye konuştu. "Kültür sanatçısı unvanı almamın sebebini tamamen kültürel zenginliğimize borçluyum" Yaptığı çalışmalar sayesinde bu sene Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından "kültür sanatçısı" ünvanını aldığını kaydeden Yıldırım, şöyle konuştu: "Bu ünvanı almamın sebebini de tamamen kültürel zenginliğimize borçluyum. Bu kültürel zenginliğimizi çalışmalarıma yansıttığımda jüri üyeleri bu çalışmalara gerçekten hayran kaldı. Ben, bu bölgedeki sanatsal farkındalığın yaygınlaşması ve kültürel değerlerimizin her tarafta bilinmesi için elimden gelen çabayı sarf etmeye devam edeceğim. Değerlerimiz çok güzel, çok önemli, tarihimiz ve kültürümüz çok köklü. Burada seramik atölyemizde kültürel değerlerimiz çatısı altında yaptığımız çalışmalarda Nuh’un gemisi, El Cezeri’nin kitabında yaptığı eserlerinden esinlendiğim tasarımlarda hem 3 boyutlu çalışmalar hem de ergonomik anlamda kullanacağımız fincan, tabak, vesaire plaket olarak yapıyoruz. Bölgemiz için Nuh’un gemisi en önemli bir değer olduğu için çalışmalarımda kullanıyorum." Atölyede eğitim alarak seramik yapmayı öğrendiğini söyleyen Berfin Özer, "Özlem hocanın sanat atölyesine gelerek burada güzel çalışmalar yapıyoruz. Burada hem eğlenceli vakit geçiriyoruz hem de seramik yapmayı öğreniyoruz. Yaptığımız çalışmalar sanatsal anlamda da çok güzel ürünler katıyor. Bu atölye açarak bize böyle bir imkan sunduğu için Özlem hocamıza teşekkür ederim, onun sayesinde çok güzel vakit geçiriyoruz" ifadelerini kullandı.