GÜNDEM - 07 Ocak 2022 Cuma 12:10

Reklamcılık gerçek yaşamdan sosyal medyaya doğru yayıldı

A
A
A
Reklamcılık gerçek yaşamdan sosyal medyaya doğru yayıldı

Son dönemde reklamcılığın seyrini etkileyen faktörler, metaverseler, NFT kavramları gibi gelişmeler ve değişimlerle ilgili bilgi paylaşımında bulunan Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Yakın, “Reklamcılık gerçek yaşamdan sosyal medyaya doğru yayıldı” dedi.

Değişen ve gelişen teknoloji sebebiyle günümüzde yeniliğe uğrayan sektörlerden birisi de reklamcılık. Reklamcılığın geleneksel ve dijital olarak iki alana ayrıldığını belirten İstanbul Arel Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Yakın, metaversein reklamcılık açısından yeni bir evren oluşturduğunu kaydetti. Yakın, sosyal medyanın aktif olarak kullanılmaya başlanması ve bireylerin gerçek yaşam kadar sosyal medya içerisinde de aktif hale gelmesiyle reklamcılığın gerçek yaşamdan sosyal medyaya doğru yayıldığını ve evrildiğini aktararak, “Metaverse bu bağlamda üçüncü bir evren olarak reklamcılığın daha da yayılmasına şüphesiz katkıda bulunacak. Yurtdışında zincir mağazaların metaverse evreninde satışa başladığına yönelik haberleri okuyoruz. Metaverse içerisinde de senaryonun tekrarlanacağını ve reklamcılık açısından evrileceğini söyleyebilmek mümkün” dedi.

“Reklam örneklerinin NFT üzerinden satışa çıkacağını göreceğiz”
NFT kabaca dijital bir varlığın benzersiz olduğunu ve takas edilemeyeceğini onaylayan bir veri birimi olarak adlandırıldığını söyleyen Yakın, “NFT özellikle sanatçıların yoğun ilgi gösterdiği bir alan olmakla beraber örneğin ilk sms’in geçmiş günlerde NFT üzerinden satışa çıktığını, ülkemizde bir habercinin ilk tweet’ini yine NFT birimine çevirerek sattığını okuduk medyadan. Hem NFT’nin marka yönetimi hem de NFT üzerinden satışa çıkarılan ürünlere, eserlere dair reklamcılık yeni yollar kat ediyor. Yani bir değere sahip reklam içerikleri. Kimi zaman reklam örneklerinin de NFT üzerinden yakın gelecekte satışa çıkacağını göreceğiz diye tahmin ediyorum. Hatta yakın gelecekte sadece satın alanların görebileceği özel reklam içeriklerinin NFT üzerinden pazarlanabileceğini söylemek bile mümkün olabilir. Günümüz postmodern dünyasında reklamın kendisi de tüketilebilir ve özel bir içeriğe dönüşebiliyor.“ ifadelerini kullandı.

Kripto paraların Frigyalı’lardan günümüze kadar gelen para anlayışını bir hayli değiştirdiğinin altını çizen Doç. Dr. Mehmet Yakın, “Meydana getirdiği rüzgarla Ekvador gibi ülkeler resmi para birimlerini Bitcoin’a dönüştürmeye, Nijerya gibi ülkeler kendi resmi kripto paralarını çıkartmaya başladılar. Kripto paranın haber boyutu kadar sanal paranın değerinin artmasına yönelik olarak da örtülü veya açık reklam çalışmalarını görmeye devam edeceğimizi düşünüyorum. Elon Musk’ın attığı tweetlerle kripto paraya dair algıları değiştirmesi neden örtülü bir reklam çabası olarak görülmesin?” dedi.

Bireyin olduğu her yerde teknolojinin değiştiği her ortamda dolayısıyla boşluğun olduğu ve bireyin baktığı her alanda reklamcılığın geliştiğini ve değiştiğini söyleyebileceğimizi belirten Yakın, “Eskiden reklam çalışmaları gayet net bir şekilde kendilerini belli ederken günümüzde bireylerin reklama karşı ön yargıları sebebiyle daha örtük hale gelmeye başladı. Hayal gücüne ilişkin teknolojiden, yapay zekadan ne kadar destek alırsak alalım yine de fikir insan zihninden çıkıyor. Bu sürecin de kolay kolay değişebileceğini düşünmüyorum” açıklamalarında bulundu.

Doç. Dr. Mehmet Yakın, Reklam teknoloji etkileşiminin iki türlü olduğunu, teknoloji ürünlerinin ve yeni teknolojilerinin tanıtımında reklamcılığın etkisi, reklam üretiminde teknolojinin etkisi olarak ayrıldığını söyledi.

Yakın, “Öncelikle teknoloji ürünlerinin ve yeni teknolojilerin tanıtımında reklamcılık iki unsurda etkili oluyor. Birincil satış ve ikincil satış; birincil satışta amaç hedef kitleye o ürünü nasıl kullanacağını anlatmak. Örneğin metaverse yeni bir kavram. Sanal bir dünyada sanal kimliklerle günlük yaşamımızı sürdürebileceğimiz ve sosyalleşebileceğimiz söyleniyor. Bu bağlamda çeşitli sosyal platformlarda metaverse’ e dair çeşitli teknoloji uzmanlarının görüşlerine yer veriliyor. Zamanla sinema sektöründe, dizilerde metaverse’e ilişkin daha fazla atıfa rastlayacağız. Markalar bu bağlamda daha fazla metaverse’e atıfta bulunacak. Bir çeşit kazan kazan durumuyla markalar metaverse içerisinde yer alırken metaverse de daha fazla hedef kitleye ulaşabilecek.” dedi.

“Teknolojik gelişmelerle reklamcılık iç içedir”
Bu durumun reklam mecralarını da etkileyeceğini belirten Yakın, “360 derece iletişim prensibi reklamcılık açısından önemlidir. Bireyler neredeyse reklam çalışmaları da orada bireylere ulaşmak için çaba gösterecek. Teknolojik gelişmelerle reklamcılık iç içedir ve teknolojik gelişmeleri reklam aracılığıyla duyduğumuz, gördüğümüz kadar teknoloji sayesinde çok farklı mecralar ve farklı reklam çalışmalarını da görürüz.” ifadelerini kullandı.

Dijital kanalların sağladığı veri toplama gücü sayesinde reklamcılık sektörünün her geçen gün daha da güçlendiğini söyleyen Yakın, “Geleneksel reklamcılık geleneksel mecralar olan televizyon, radyo, açıkhava, gazete gibi mecralara yönelik olan reklamcılık anlamına geliyor. Öte yandan bir metin yazarı ve bir grafikerin buluşup bir iletişim problemine dair görsel ve metinle desteklenmiş çözümler oluşturmaları olarak da nitelendiriliyor. Bireyler dijital mecralarda daha bireysel seçimlerle hareket edip interaktif bir iletişim içerisine giriyor. Dijital mecralarda üretilen reklam çalışmalarında da geleneksel çözümler üretmek gerekiyor” diye konuştu.

“Bireyler, geleneksel medyadan sosyal medyaya geçiyor”
Elde edilen verilerle bireyleri artık daha net tanındığı belirten Yakın; verilerden yola çıkan reklam çözümleri satışa yönelik fikir oluşturma ve bunu mecralara göre uygulama sürecinde yine geleneksel yollar kullanılıyor. Son yıllarda üretilen bu fikrin hangi mecralarda nasıl kullanılacağına dair programlar ve yapay zeka uygulamaları var ancak yine de bu reklamlar geleneksel bir ortamda oluşturuluyor.

Doç. Dr. Mehmet Yakın, “Bireyler, geleneksel medyadan sosyal medyaya geçiyor. Bireylerin olduğu, zaman geçirdiği her yerde reklam çabalarını görüyoruz. Dolayısıyla geleneksel medya bir gün bireyler tarafından tamamen terkedilirse reklam çalışmalarını geleneksel medyada görmeyiz ama sosyal medyada şüphesiz geleneksel reklamlar yani dizi arasında reklam yayınları gibi şekillerde görmesek bile farklı şekillerde reklamcılık varlığını devam ettirir.“

Reklamcılığı bu bağlamda modernizme benzettiğini söyleyen Yakın, “Postmodernizm modern anlayışı tamamen öldürmüş müdür yoksa yaşam sürecini değişerek uzatmasını mı sağlamıştır? Tıpkı modernizm gibi reklamcılık bu bağlamda dönüşür, gelişir, hatalarını giderir ama yaşamaya devam eder” dedi.

“Influencerlar gerçek birey olabildiği gibi sanal bireyler de olabilir”
Geleneksel medyada tek kanallı televizyonlar çok kanallı televizyonlara geçmiş olsa bile aynı dakikada tüm kanalları reklamla işgal edip tüketicinin reklam mesajından kaçışını önlenebildiğini belirten Yakın, “Teknolojinin değişimiyle beraber mecralar neredeyse her birey için farklılaştı ve markalar kitle iletişimden bireysel iletişim sürecine geçti. Bu bağlamda ‘reklam olduğu belli olan’, ‘markalar tarafından sunulan’ reklam çalışmalarından bireyler daha hızlı bir şekilde uzak durabildiler” şeklinde konuştu.

Son olarak, reklam sektörü influencerla izleyenleri arasında güvenilir etkileşimi farketti ve doğal olarak reklamdan kaçan bireyleri bu etkileşim kanalıyla “yakalamaya” başladığının altını çizen Yakın, “Günümüzde her ürün grubuna uygun olarak influencerlarla çalışıldığını görüyoruz. Hatta influencer ajansları var. Ajanslar influencer havuzundan sizin markanıza uygun kişileri önerebiliyorlar. Reklam ajanslarında da artık influencerların yerleşik hale geldiğini görebiliyoruz. Ajansın çalıştığı markalara uygun olarak influencerlerla işbirliği yapılıyor. Influencerlar gerçek birey olabildiği gibi sanal bireyler de olabilir, Yurtdışında sanal influencer örneği Lil Miquela var. Markalarla işbirliği yapıyor Influencerlar markalarla bireyler arasında doğal ve samimi bir iletişim, etkileşim sağlamak için kolaylaştırıcı oldular ve günümüzde yoğun bir şekilde reklam çabaları içerisinde yer alıp markalar ve reklam ajanslarıyla işbirlikleri gerçekleştiriyorlar." dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’den İspanya’ya uzanan ‘eğitim’ köprüsü İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ), uluslararası alandaki iş birliklerine bir yenisini daha ekleyerek İspanya merkezli Cervantes Enstitüsü ile protokol imzaladı. Öğrencilere yeni eğitim fırsatlarının sunulması, iki ülkenin kültürünü yansıtacak ortak sanatsal ve akademik etkinliklerin düzenlenmesi hedefiyle yapılan anlaşmaya, İEÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Hakan Abacıoğlu ve İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey imza attı. Protokol kapsamında, akademisyenlerin ve öğrencilerin kişisel gelişimlerini hızlandırmak amacıyla stratejik çalışmalar yapılarak yol haritası belirlenecek. İspanya’daki üniversitelerle iş birliği ve diyaloğun artırılması için girişimlerde bulunulacak. İspanyolca dil sınavlarında (DELE) alınacak sertifikaları artırmaya yönelik ortak çalışmalar gerçekleştirilecek. Bilimin yanı sıra kültürel anlamda da karşılıklı olarak sergi, panel ve söyleşi gibi etkinlikler düzenlenerek Türk ve İspanyol kültürünün daha geniş kesimlere ulaşması hedeflenecek. İmza törenine geniş katılım İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen protokol imza törenine; İspanya Ankara Büyükelçisi Cristina Latorre Sancho, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İEÜ Mütevelli Heyet Üyesi Emre Kızılgüneşler, İspanya Ankara Büyükelçiliği Eğitim Programları Direktörü D. Gilberto Terente Fernndez, İspanya İzmir Fahri Konsolosu Muharrem Hilmi Kayhan, İEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu, Uluslararası İlişkiler Ofisi Müdürü Hülya İncekara, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdür Yardımcı Özge Coşkun Aysal, Uluslararası İlişkiler Temsilcisi Mehmet Şenbağcı, İspanyol Dili Koordinatörü Dilek Amet ve İspanyolca öğretim görevlileri de katıldı. "Akademik üretim artacak" Törende konuşan İEÜ Rektörü Prof. Dr. Abacıoğlu, üniversite olarak öğrencileri ve akademisyenleri küresel dünyanın dinamiklerine en iyi şekilde hazırlamak için çalıştıklarını söyleyerek, "Dünyaca saygın kültür ve dil kurumlarından biri olan Cervantes Enstitüsü ile imzaladığımız iş birliği protokolü, üniversitemizin uluslararasılaşma vizyonu açısından son derece değerli ve stratejik bir adım. Bu protokol sayesinde öğrencilerimize sadece yeni bir yabancı dil öğrenme fırsatı sunmakla kalmıyor; aynı zamanda farklı kültürleri tanıma, uluslararası akademik ve kültürel ağlara dahil olma imkânı da sağlıyoruz. Akademisyenlerimiz açısından da bu iş birliği, İspanya’daki üniversiteler ve akademik çevrelerle daha güçlü ilişkiler kurma, ortak projeler geliştirme açısından önemli fırsatlar sunacak" diye konuştu. "Çok kültürlü bakış açısı kazanacaklar" Prof. Dr. Abacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Üniversiteler, aynı zamanda kültürler arasında köprü kuran kurumlardır. Cervantes Enstitüsü ile birlikte hayata geçireceğimiz sergi, panel ve söyleşi gibi kültürel etkinlikler sayesinde öğrencilerimizin çok kültürlü bir bakış açısı kazanmasına katkıda bulunacağız. Öğrencilerimizi dünyaya açan, onları uluslararası düzeyde rekabetçi ve donanımlı bireyler haline getiren iş birliklerini artırarak sürdüreceğiz. Cervantes Enstitüsü ile başlattığımız bu değerli ortaklığın, üniversitemiz için uzun vadeli ve kalıcı kazanımlar sağlayacağına yürekten inanıyorum." "İzmir, özel bir yere sahip" İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey, İEÜ ile imzalanan protokolden büyük mutluluk duyduklarını ifade ederek, bu güçlü akademik ve kültürel bağın kendileri için çok kıymetli olduğunu söyledi. Vara de Rey, "İzmir; zengin tarihi, kültürel çeşitliliği ve dinamik genç nüfusuyla her zaman özel bir yere sahip. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin vizyonu ve uluslararasılaşmaya verdiği önem, bu iş birliğini daha da anlamlı hale getiriyor. Bu anlaşma sayesinde Türk ve İspanyol kültürlerini, gençler aracılığıyla birbirine daha da yakınlaştıracağımıza inanıyorum. Öğrencilerin dil öğrenimi, kültürel etkileşimi ve uluslararası deneyim kazanmaları için etkili adımlar atacağız. Bu protokolün uzun soluklu ve verimli olmasını; her iki ülke için de güzel sonuçlar doğurmasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
Kocaeli 7 kişinin can verdiği olayda kan donduran kaçış planı Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 7 kişinin hayatını kaybettiği parfüm fabrikası yangınına ilişkin hazırlanan iddianamede, şüphelilerin kaçırılmasına yönelik planlara yer verildi. Şüpheli Ali Osman A.’nın firma sahiplerini saklayan kişiye, "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet" dediği iddia edildi. Olay, 8 Kasım’da Dilovası Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Ravive Kozmetik isimli iş yerinde meydana geldi. Patlamanın ardından çıkan yangında Hanım Gülek (65), Esma Dikan (65), Şengül Yılmaz (55), Tuncay Yıldız (48), Tuğba Taşdemir (18), Nisa Taşdemir (17) ve Cansu Esatoğlu (16) yaşamını yitirdi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 11 şüpheliden şirket sahibi Kurtuluş Oransal, şirket yetkilileri İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör, "Olası kastla öldürme" suçlamasıyla, Ali Osman A. ve Onay Y., "Suçluyu kayırma" suçlamasıyla tutuklandı. Şüphelilerden H.E., G.B., Ö.A. ve Güven Demirbaş, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Soruşturma sürecinde tutuklanan firma sahibi Kurtuluş Oransal ise cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Olayın ardından ihmali olduğu değerlendirilen SGK ve İŞKUR yetkilileri açığa alındı. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 91 sayfalık iddianamede, İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör hakkında "Olası kastla öldürme" suçundan 7’şer kez müebbet, "Nitelikli mala zarar verme" suçundan ise 3’er kez 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası istendi. 8 sanığın "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçundan 22 yıl 6’şar aya kadar, 4 sanığın "Suçluyu kayırma" suçundan 5’er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, ayrıca Ümit Ç., Ünal A., Muhammet D., Seyfullah Ç., Güven D., Caner Özgür Y., Özcan Y., Özkan Y. hakkında "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma", Ali Osman A., Onay Y., Ömer A. ve Abdurrahman B’ın ise "Suçluyu kayırma" yönünden haklarında dava açılması istendi. "Sigortası olmayanları denetimde eve gönderdiler" İddianamede ifadesi yer alan işçilerden Keriman Miskin, 4 yıldır çalıştığı iş yerinde hiçbir eğitim almadığını ve koruyucu kıyafet verilmediğini belirterek, "İşletmede resmi bir sorumlu yoktu. Sigorta denetimine sadece bir kez gelindi. Bu denetimde de iş yeri sahibi Kurtuluş Oransal, yalnızca sigortası olanların kalmasını söyleyerek, benim gibi sigortası olmayan tüm çalışanları evine gönderdi. Maaşlarımız elden veriliyordu" dedi. Yaralı kurtulan işçi Ayten Aras, patlama anında ölen Nisa Taşdemir ve Esma Dikan’ın krem dolumu yaptıklarını söyledi. Aras, "Bize koruyucu elbise verilmedi, evden geldiğimiz kıyafetlerle çalışıyorduk. Kurtuluş Oransal 4 yıldır sigorta vaadinde bulundu ama yapmadı. Günlük 800 TL yevmiye ile çalışıyorduk" ifadelerini kullandı. Olay günü tesiste bulunan 16 yaşındaki Z.H. ise "Olay günü ikinci katta, iş yerinin ortasında bulunan tankerde parfüm karışımı yapılıyordu. Kimyevi maddeleri karıştıran bir alet vardı. Biz parfüm kutusu kapatırken bir anda patlama yaşandı" diye konuştu. Acılı aileler: "Cenazeleri DNA testiyle teşhis edebildik" Yangında çocuklarını ve eşlerini kaybeden ailelerin ifadeleri ise yürekleri dağladı. 17 yaşındaki kızı Nisa’yı kaybeden baba Vedat Taşdemir, "Kızım paketleme personeli olarak girdi ancak imalat işinde de çalıştırıldığını öğrendim. İmalat yapıldığını bilseydim kızımı asla göndermezdim. Kızımın vefat ettiğini, oğlumdan alınan DNA örnekleri sonucu öğrenebildik" dedi. Eşini kaybeden Aytekin Gikan, yangın söndürüldükten sonra içeride cesetler olduğunu öğrendiğini, hastaneleri aradığını ancak eşini bulamadığını, vefat ettiğini sonradan anladığını belirtti. Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek ve Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu da yakınlarının cansız bedenlerini ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda yapılan DNA eşleşmeleri neticesinde teşhis edebildiklerini ifade etti. "İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk" Tanık İ.A., mahalleli olarak iş yerinden yayılan kimyasal koku nedeniyle şikayetçi olduklarını belirterek, "Yaşı küçük çocukları, paraya ihtiyacı olan kadınları sigortasız çalıştırıyorlardı. İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk. Gerekli kurumlara şikayet edilmesine rağmen nasıl üretim yaptıklarını anlamadık" şeklinde ifade verdi. "Kurtuluş Oransal bana, ’Yangından haberim var, yoldayım’ dedi" İş yeri çalışanı H.E. ise ifadesinde, olayın ardından Kurtuluş Oransal’ı arayıp yangını bildirdiğini, kendisinin nerede olduğunu sorduğunu ve acilen gelmesi gerektiğini söylediğini ifade etti. Bunun üzerine Oransal’ın "haberim var" dediğini, yolda olduğunu söylediğini, konuşma bittikten 5-10 dakika kadar sonra Kurtuluş Oransal’ın kendisini arayarak içeride kimsenin kalıp kalmadığını sorduğunu, tam sayıyı bilmediğini ancak içeride kalan en az üç kişi olduğunu söylediğini kaydetti. "2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" Mali müşavir M.Ç. de, firmanın kuruluş ve işleyiş sürecine dair bilgiler verdi. M.Ç., Ravive Kozmetik’in resmi sahiplerinin İsmail ve Altan Ali Oransal olduğunu, baba Kurtuluş Oransal’ın ise kağıt üzerinde yetkisi bulunmadığını söyledi. Kurtuluş Oransal’ı 2010 yılında Düzce’de çalıştığı fabrikadan "usta makinacı" olarak tanıdığını belirten M.Ç., Dilovası’ndaki tesiste çalışan işçilerin sigorta işlemlerinin gayriresmi yöntemlerle iletildiğini anlattı. Tanık M.Ç., "İşçilerin kimlik numaralarını İsmail Oransal WhatsApp veya mail yoluyla gönderiyordu. Sigorta girişlerini bu bilgilere göre yapıyordum. 2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" dedi. Fabrikanın Dilovası’nda faaliyete geçtiği günden bu yana iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almadığını belirten M.Ç., "Normal şartlarda işverenin anlaştığı İSG firmasına düzenli ödeme yapması gerekir ancak bana bu firmadan herhangi bir hizmet faturası gelmedi. Fabrikanın açıldığı ve üretime başladığı tarihten itibaren iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili herhangi bir bildiri veya fatura tarafıma ulaşmadı" ifadelerini kullandı. "Çocuklarım, babalarını kendilerini uzak tutmak için bu iş yerini açtı" Kurtuluş Oransal’ın eski eşi A.A. ise şirketin kuruluş amacına dair iddialarda bulundu. Kurtuluş Oransal’ın borçlu ve sorumsuz bir yapısı olduğunu öne süren A.A., çocuklarının babalarını kendilerinden uzak tutmak ve "sokakta kalmaması" için bu iş yerini açtıklarını anlattı. Çocukları İsmail ve Altay’ın bu şirketin işleri ile hiç uğraşmadıklarını ve takip etmediklerini aktardı. A.A., patlamanın meydana geldiği iş yerine alınacak personeli Kurtuluş Oransal’ın kendisinin seçtiğini, iş yerinde üretilen ürünler ile yine Kurtuluş Oransal’ın ilgilendiğini, Kurtuluş Oransal’ın daha önce kozmetik sektöründe çalıştığı için burada bir çevre edindiğini ve kendisine pazar oluşturduğunu, iş yerinin tamamen Kurtuluş Oransal’ın kontrolü altında iş yapıldığını beyan etti. "Laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim" İddianamede ifadesine yer verilen LYKKE Kozmetik ortaklarından şüpheli Gökberk Güngör de olay günü yaşananları ve İsmail Oransal’ın bilgisayarını aldırmasını anlattı. Aleyna Oransal’ın şirkette yüzde 50 ortaklığı bulunduğunu belirten Güngör, olay günü Aleyna’nın kendisini aradığını belirterek, gayet sakin bir ses tonuyla ’Fabrikada yangın çıkmış’ diyerek görüşmeyi sonlandırdığını söyledi. Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra İsmail Oransal’ın kendisini arayarak, "İş yerimdeki laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim. Sen benim odada, masanın üstünde bulunan laptobu alıp evime getir" dediğini aktardı. Güngör, bu talep üzerine laptobu alarak Oransal’a teslim ettiğini kaydetti. "Suçu babaları üstlenecek, onları yurt dışına kaçıracağız" İddianamenin en çarpıcı bölümlerinden birini ise şüphelilerin kaçış planına dair detaylar oluşturdu. Şüpheli Onay Y. ifadesinde, Ali Osman A’nın kendisini arayarak, "Olanları duydun mu? Benim yeğenler bir olaya karışmışlar" dediğini ve onları misafir edip edemeyeceğini sorduğunu belirtti. Bu görüşme üzerine Ömer A. isimli kişiyi arayarak 1 haftalık ev ayarlamasını istediğini anlatan Y., daha sonra Tekirdağ’da İsmail Oransal, Altay Ali Oransal ve Abdurrahman Bayat ile buluştuğunu söyledi. Eve girdikten sonra televizyonda "Kocaeli’de patlama" başlıklı haberleri gördüğünü ifade eden Y., bunun üzerine Ali Osman A’yı görüntülü aradığını kaydetti. Y., Ali Osman A’nın görüşme sırasında kendisine şunları söylediğini iddia etti: "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam bir şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle biz avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet."
İstanbul 51Talk, gençleri Birleşmiş Milletler’in iklim sahnesine taşıyacağını duyurdu Çevrimiçi İngilizce öğrenme platformu 51Talk, Birleşmiş Milletler’e bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Çocuklar için çevrimiçi bire bir İngilizce öğrenme platformu olan 51Talk, uluslararası topluluğundan genç öğrencilerin 15-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belém şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) sırasında BM’ye bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Yapılan açıklamaya göre; 2023 yılında başlatılan ve üçüncü yılına giren girişim, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Tayland ve Vietnam’dan çocukların iklim ve çevrenin korunmasına ilişkin bakış açılarını İngilizce olarak paylaşmaları için fırsatlar oluşturuyor. Katılımcılar, BM düzeyinde uluslararası bir sahnede yapılan konuşmalarla yerel gözlemlerini küresel bir sohbete taşıyarak iklim sorunlarının dünyanın dört bir yanındaki genç nesiller tarafından nasıl deneyimlendiğini ve ele alındığını vurguladı. 51Talk CEO’su Jack Huang, "Her çocuğun dünyayla konuşma fırsatını hak ettiğine inanıyoruz. Çocuklara doğru araçlar ve rehberlik sağlandığında, düşünceli fikirler ifade edebilir ve küresel meselelerle anlamlı bir şekilde ilgilenebilirler. Öğrencilerimizi Birleşmiş Milletler iklim sahnesinde konuşurken görmek, eğitimin neleri ortaya çıkarabileceğinin güçlü bir hatırlatıcısıdır" dedi. Türkiye’den, aile desteğiyle küçük yaşta İngilizce öğrenmeye başlayan on iki yaşındaki Osman Batu, COP30’a hazırlanırken özgüven ve akıcılık konusunda gözle görülür bir ilerleme kaydetti. Üç dakikalık bir video göndererek ve konuşma becerilerinin, dilbilgisinin, telaffuzunun ve özgüveninin değerlendirildiği İstanbul’daki ulusal bir yarışmada yarışarak çok aşamalı bir seçim sürecinden geçerek birinciliği ve Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi temsil etme fırsatını kazandı. Osman, COP30’da Türkiye’deki orman yangınlarından büyükannesinin bahçesindeki kelebeklerin yok olmasına kadar tanık olduğu iklim değişikliğinin etkilerinden bahsetti.
Gaziantep Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Güneri, "Obstrüktif Uyku Apnesi hayatı sessizce tehdit ediyor" Medical Point Gaziantep Hastanesi Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Şeyda Çevik Güneri, obstrüktif uyku apnesinin genellikle yüksek sesli horlama, gece boyunca nefesin durması, ani uyanmalar ve sabahları yorgun uyanma gibi belirtilerle kendini gösterdiğini belirtti. Medical Point Gaziantep Hastanesi Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Şeyda Çevik Güneri, obstrüktif uyku apnesinin genellikle yüksek sesli horlama, gece boyunca nefesin durması, ani uyanmalar ve sabahları yorgun uyanma gibi belirtilerle kendini gösterdiğini belirtti. Gün içinde aşırı uyku hali, dikkat dağınıklığı ve baş ağrılarının da sık görülen şikâyetler arasında yer aldığını ifade etti. Uzm. Dr. Güneri, obstrüktif uyku apnesinin tedavi edilmediği takdirde hipertansiyon, kalp hastalıkları, inme, diyabet ve trafik kazaları riskini artırabileceğine dikkat çekti. Özellikle obezite, boyun çevresinin kalın olması, sigara ve alkol kullanımı ile genetik faktörlerin hastalık riskini yükselttiğini vurguladı. Tanının uyku testi (polisomnografi) ile konulduğunu belirten Güneri, tedavinin hastalığın şiddetine göre planlandığını söyledi. Hafif vakalarda yaşam tarzı değişiklikleri önerilirken, orta ve ileri dereceli olgularda CPAP cihazı, ağız içi aparatlar veya cerrahi yöntemlerin gündeme gelebileceğini ifade etti. Uzm. Dr. Şeyda Çevik Güneri, "Sürekli horlama, gece nefes durması veya gün içinde aşırı uyku hali yaşayan kişilerin mutlaka bir uzmana başvurması gerekir. Erken tanı ve doğru tedavi, hem yaşam kalitesini artırır hem de ciddi sağlık sorunlarının önüne geçer" diyerek vatandaşları uyardı. Medical Point Gaziantep Hastanesi, uyku bozukluklarının tanı ve tedavisinde multidisipliner yaklaşımıyla hastalarına hizmet vermeye devam ediyor.