EKONOMİ - 17 Aralık 2009 Perşembe 16:04

Sabiha Gökçen'den Roma uçuşları başlıyor

A
A
A
Sabiha Gökçen'den Roma uçuşları başlıyor

İtalyan özel havayolu Blue-Panorama'nın low-cost markası Blu-Express'in, Sabiha Gökçen'den Roma uçuşları bugün başlıyor.

İSTANBUL

Blu-Express Havayolu'nun Sabiha Gökçen'den başlayacak Roma uçuşları için düzenlenen basın toplantısında konuşan ISG CEO'su Gökhan Buğday, Türkiye ve yurtdışı uçuş noktalarına her geçen gün bir yenisini ekleyen Sabiha Gökçen Havalimanı'nın İstanbul'u en uygun fiyatlarla Avrupa'ya bağladığını söyledi.

Blue-Panorama'nın 11. yaş gününde İstanbul uçuşlarını başlattığını ifade eden Blu-Express Ticaret ve Pazarlama Direktörü George Michalopoulos, "Anadolu Yakası'nda oturan 6 milyon insan ve Sabiha Gökçen Havalimanı'nın yolcu ve uçuş artışında yakaladığı ivme, kararımızı kolaylaştırdı" dedi.

Yeni terminal ve ek ünitelerinin açılışı ile birlikte, Avrupa'nın en yeni havalimanı olan Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı, Avrupa rotasına her geçen gün yeni uçuşlar ekliyor. 9 Kasım'dan itibaren Türk Hava Yolları'nın Avrupa'da 7 ülkeye uçuşa başladığı Sabiha Gökçen Havalima'nda son olarak İtalyan Blue-Panaroma Havayolları'na ait Blu-Express Havayolları'nın Roma uçuşları başladı.

Blu-Express Havayolları'nın Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan başlattığı uçuşlar, Türkiye ile İtalya arasındaki ilk düşük fiyatlı seferler olma özelliği taşıyor. 2005 yılında, İtalyan Blue-Panorama'nın low-cost markası olarak hizmet vermeye başlayan ve Boeing 737-300 ve 400 uçakları ile ağırlıklı olarak Roma'dan İtalya'nın çevre ülke ve şehirlerine uçuşlar gerçekleştiren Blu-Express'in son destinasyonu Sabiha Gökçen Havalimanı üzerinden İstanbul oldu.
Blu-Express Havayolu ile Sabiha Gökçen'den başlayacak Roma seferleri için Sabiha Gökçen Havalima'nda bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya ISG CEO'su Gökhan Buğday, İSG Ticari Genel Müdür Yardımcısı Server Aydın ile Blu-Express Havayolu Ticaret ve Pazarlama Direktörü George Michalopoulos katıldı.

İSG CEO'su Gökhan Buğday toplantıda yaptığı konuşmada, Sabiha Gökçen Havalimanı'nın Avrupa'ya geçmeden Avrupa'ya uçma imkanı yarattığını söyledi.

Sabiha Gökçen Havalimanı'nın Türkiye'deki ve yurtdışındaki destinasyonlarına hızla yenilerinin eklediğini belirten Buğday, "Amacımız, yurtdışına gitmek isteyenler için hem uçuş kalitesi hem de uygun fiyat açısından en iyisini sunmak. Blu-Express Havayolu ile başlayacak Roma uçuşlarını tüketicilere bir kampanyayla birlikte sunuyoruz. İstanbul- Roma uçuşlarının başlaması sebebiyle bin adet koltuk tek yön vergiler dahil 49 Euro'dan satışa sunuldu" dedi.
Blu-Express Havayolu Ticaret ve Pazarlama Direktörü George Michalopoulos toplantıda yaptığı konuşmada Sabiha Gökçen'in kendileri için çok önemli bir nokta olduğunu vurgulayarak, "Kararı vermeden once Sabiha Gökçen'in uçuş sayısı ve yolcu sayısında yakaladığı artış oranlarını inceledik. Yönetim kurulumuz bu ivmeden çok etkilendi ve tercihimizi Sabiha Gökçen'den yana yaptık" şeklinde konuştu.

Blu-Express Havayolu olarak 2008 yılında 6500 uçuş gerçekleştirerek 1.5 milyonun üzerinde yolcu taşıdıklarını belirten Michalopoulos, elde ettikleri gelirin ise 240 milyon Euro'yu bulduğunu söyledi. 2009 sonu itibariyle 2 milyon yolcu ve 280 milyon Euro gelir beklediklerini söyleyen Michalopoulos, "Sabiha Gökçen ile yaptığımız işbirliğinin büyüme hedeflerimize büyük katkıda bulunacağına inanıyorum" dedi.

Bu yeni hattın Türkiye- İtalya arasındaki ilk low-cost uçuş olduğunu söyleyen Michalopoulos, "Özellikle İtalyan turistler bu hat ile 2010 yılında Kültür Başkenti olacak İstanbul'u daha yakından görebilme ve etkinliklere katılma şansı bulacaklar" diye konuştu.
Blue-Panorama'nın 11. yaş gününde İstanbul uçuşlarını başlattığını söyleyen Blu-Express Ticaret Direktörü George Michalopoulos, "Anadolu Yakası'nda oturan 6 milyon insan ve Sabiha Gökçen Havalimanı'nın yolcu ve uçuş artışında yakaladığı ivme, kararımızı kolaylaştırdı" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun ’Göğüs büyüklüğü bazı sağlık problemlerine yol açabilir’ Göğüslerin büyük olmasının bireye etkilerinden bahseden Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Kağan Bekircan, “Göğüs büyüklüğü genellikle hastalarımızda boyun ağrısı, boyunda düzleşme, göğüs altlarında pişik, sütyen bağlarının omuzlarda çukurluk yapması gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Özellikle bu grup hastalarımıza göğüs küçültme ameliyatını önermekteyiz” dedi. Liv Hospital Samsun Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniği’nden Opr. Dr. Kağan Bekircan, meme estetiği hakkında bilgilendirmelerde bulundu. “Meme estetiği öncesi her hastada tarama yapıyoruz” Kadında vücut estetik görseli oluşturan yapılardan birinin göğüslerinin olduğunu dile getiren Opr. Dr. Bekircan, “Özellikle kadınlarda özgüven yokluğuna neden olmaktadır ve bu durum sosyal hayatlarına yansımaktadır. Göğüslerin çeşitli estetik bozuklukları mevcuttur ve bunlar estetik ameliyatlar ile çözülebilmektedir. Göğüs yapısının büyüklüğü, küçüklüğü veya sarkmasına yönelik estetik cerrahiler günümüzde sıkça yapılmaktadır. Göğüs ameliyatlarından önce her hastalarımıza meme taraması yapıyoruz. Estetik ameliyatından önce memede herhangi bir kitle olup olmadığını yaptığımız görüntüleme yöntemleri ile tarıyoruz. Kitle olması durumunda ilgili bölüme yönlendiriyoruz” diye konuştu. “Göğüs büyüklüğünü problemlere neden olabilir” Göğüslerin büyük olmasının bireye etkilerine dikkat çeken Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs büyüklüğü genellikle hastalarımızda boyun ağrısı, boyunda düzleşme, göğüs altlarında pişik, sütyen bağlarının omuzlarda çukurluk yapması gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Özellikle bu grup hastalarımıza göğüs küçültme ameliyatını önermekteyiz. Bu ameliyattan önce hastamıza detaylı çizimler ile ameliyat planı yapmaktayız ve fazla olan cilt ve meme dokusunu çıkarmaktayız. Ameliyattan sonra göğsün altından başlayıp yukarı uzanan ters T şeklinde bir ameliyat izi kalabilmektedir. Bu iz başta kırmızı renkte olur ve ameliyattan sonra altıncı aya doğru solarak ince çizgi haline dönmektedir. Bu izin azalması için çeşitli iz giderici tedavileri hastalarımıza öneriyoruz” dedi. “Göğsün küçük ya da büyük olması genetik olabilir” Göğüslerde küçüklük olması veya göğüslerin hiç büyümemesinin, genetik ve çeşitli hormonal dengesizlik durumlarına bağlı gelişebildiğini söyleyen Opr. Dr. Bekircan, şu bilgileri paylaştı: “Bu hastalarımızın göğüs hacmini kazandırmak için göğüs protezi önermekteyiz. Çeşitli şekillerde, hacimlerde ve yüksekliklerde protezle bulunmaktadır. Hastanın göğüs yapısına ve isteğine göre bu protezlerden en uygun olanını seçiyoruz. Bu ameliyatta göğüs altında yapılan kısa bir kesi yardımıyla girilerek uygun olan göğüs protezini yerleştiriyoruz. Bu ameliyatta yaptığımız iz kısa ve göğüs altındaki katlantıda gizleneceğinden dolayı belirgin bir iz kalmamaktadır. Bu iz ilk altı ay kırmızı renkte olup sonrasında solarak normal cilt rengine dönmektedir. Protezler ömür boyu kullanılabilmektedir ve değişmesi gerekmemektedir. Göğüs büyütme ameliyatından sonra gebelik durumunda hasta emzirebilmektedir. Bu ameliyatla süt gelmesinde azalma görülmemektedir.” “Gebelik sonrasında göğüs sarkması olabilir” Göğüslerde sarkmanın genellikle kilo verme ve gebelik sonrasında oluşabildiğini söyleyen Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs ucunun göğüs katlantı hattından aşağıda olması olarak tariflenebilir. Bu durumdan şikâyeti olan hastalarımıza yeterli dokusu olması durumunda meme dikleştirme ameliyatını önermekteyiz. Meme dokusu yetersiz olan hastalarımızda protez ile birlikte meme dikleştirme ameliyatını önermekteyiz. Bu ameliyatta meme küçültme ameliyatından daha kısa olan ters T şeklinde bir iz kalabilmektedir. Bu iz ameliyattan sonraki altıncı aya doğru solarak normal cilt rengine yaklaşmaktadır. Bu ameliyattan sonra gebelik durumunda hasta emzirmesi durumunda süt gelmesinde azalma olabilmektedir” diye konuştu. “Ameliyat sonrası 2 gün misafir ediyoruz” Ameliyat sonrası dikkat edilmesi gerekenlere değinen Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs ameliyatlarından sonra hastalarımızı ortalama olarak 2 gün kadar hastanemizde misafir etmekteyiz. Hastalarımıza taburculuk sonrasında 2 aya kadar korse dediğimiz ayarlanabilir sütyen kullanmasını öneriyoruz. Bu süre zarfında hastamızın ağır işlerden kaçınmasını öneriyoruz. Hastalarımız gündelik hayatlarına bir hafta içerisinde dönebilmektedirler. Bu ameliyatlar ile hastalarımıza daha estetik ve doğal bir görünüm kazandırmaktayız. Bununla birlikte hastalarımızın özgüvenleri artmaktadır ve bu durumda hastalarımızın sosyal hayatına yansımaktadır” ifadelerini kullandı.
Antalya ’Plastik ajanlar’ sağlığı tehdit ediyor TEMD Genel Sekreteri Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, insan hayatının her aşamasında olan plastik ürünlerin, çeşitli hastalıklara yol açtığına dikkat çekti. Ertörer, "Alınabilecek en iyi önlemlerden biri, iç mekan havalandırmasının çok iyi yapılması ve plastik kaplarda ısıya maruz kalmış gıdaları asla tüketmemek. Gebelerin çok fazla güneş kremi kullanmaması gerekiyor" dedi. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, Antalya’da katıldığı 45. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’nde, "Endokrin Bozucular ve Sağlığımız" başlıklı sunumunda, plastik ajanların sağlığı tehdit ettiğine dair açıklamalarda bulundu. "Birden fazla endokrin bozucu ajana, kümülatif etkilerine maruz kalabiliyoruz" Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, endokrin bozucuları, üreme ve gelişimsel süreçlerin dengesi için gerekli hormonların; sentezi, salgısı, dolaşımı, metabolizması, duyarga bağlanma fonksiyonu ve yıkımı ile etkileşime geçen dış maddeler olarak ifade etti. Ertörer, "Plastik ajanlar, günlük hayatımızın her alanına girmiş, endüstrileşmenin getirdiği bir takım dış maddeler. Bu ajanların içinde, ftalat gibi endokrin bozucu olarak adlandırılan, endokrin sistemin üzerinde üreme ve gelişimsel süreçleri olumsuz etkileyen maddeler var. Bu ajanlar, kısırlık, mükerrer düşüşler, meme ve rahim kanseri, erkekte prostat kanseri, diyabet, obezite, astım gibi olumsuzlara sebep olabiliyor, çocuklarda ise dikkat eksikliği sendromuna neden olabiliyor. Çevreye karıştığı takdirde, bu ajanların etkileri 10 yıllarca besin zincirine girerek, nesilden nesile aktarılıyor ve nefes yolunda birikiyor. Ağız, cilt ve solunum yoluyla alınabiliyor. Biz aynı anda birden fazla endokrin bozucu ajana, kümülatif etkilerine maruz kalabiliyoruz" diye konuştu. Güzel kokulu deterjanlar endokrin bozucu Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, plastik ajanların insanları birçok alanda etkileyebileceğine vurgu yaparak, sık maruz kalınan yerleri açıkladı. Ertörer şöyle konuştu: "Bu ajanlar, plastik şişenin içinde plastiği sertleşmek için kullanılan, iki plastiği birbirine yapıştırmada kullanılan ajanlar. Güneş kremleri ve kozmetiklerin içinde varlar, özellikle koku molekülleri içine entegre olmuş olanlar var. Bu ajanlara nasıl maruz kalınabiliyor? Örneğin; bir plastik içeriği, mikrodalga fırında ısıttığınızda, içeriğine geçiyor. Bir plastik şişede bulunan su, güneşte beklediği zaman, sıvı içeceğine geçebiliyor. Bir oda kokusu sıktınız ya da banyoyu çok iyi bir deterjanla yıkadınız, bu deterjanların içindeki kokularda var. Eğer çok iyi havalandırmazsanız, o ortama maruz kalabilirsiniz. Bu ajanlar, pestisit denilen tarımda verimliliği artırmak için kullanılan ajanlar, endokrin bozucu olarak geçmekte." "Bu konuya kaynak aktarılması gerekiyor" Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, son olarak plastik ajanlarla nasıl mücadele edileceğine dair bilgiler de verdi. Hastalıkların önlenmesi için, öncelikle yasa koyucuların harekete geçmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Ertörer, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: "Alınabilecek en iyi önlemlerden biri, iç mekan havalandırmasının çok iyi yapılması ve plastik kaplarda ısıya maruz kalmış gıdaları asla tüketmemek. Bebeği soya bazlı mamalarla değil, anne sütüyle beslemek de bir diğer korunma yöntemi. Gebelerin çok fazla güneş kremi kullanmaması gerekiyor. Çok fazla derin su balığı tüketmememiz lazım, çünkü ağır metaller de endokrin bozucu ajanlar olarak sayılmakta. Alınabilecek önlemler basit önlemler ama maliyetli, plastik ucuz ama cam pahalı. Yasa koyucuların bu konuda çok akıllıca davranması, dünyada bu konuya çok mesai harcayan bağımsız uluslararası kuruluşlarla beraber çalışılması gerekiyor. Bu konuya, kaynak aktarılması gerekiyor. Endüstriyel atıkların, çevreye karışma sürecinde evrensel olarak uygulanan kuralların, hayata geçmesinin sağlanması gerekiyor."