SAĞLIK - 04 Eylül 2015 Cuma 08:48

Safra taşı hastalığına dikkat

A
A
A
Safra taşı hastalığına dikkat

Medical Park Karadeniz Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Abdurrahim Sayılır safra taşı konusunda uyarılarda bulunarak hastalığın oluşmasında bir çok risk faktörünün bulunduğunu söyledi.

Safra taşı neden ve nasıl oluşur? Konusunda bilgi veren Dr. Sayılır, “Safra taşı, safra kesesi veya safra yolu içerisinde katı materyallerin oluşması ile meydana gelir. Bu taşlar en sık “kolesterol” ( yüzde 80), daha az “pigment ve diğer” (yüzde 20) materyalin safra içerisinde katılaşması ile oluşur. Safrayı oluşturan kolesterol, safra asitleri, bilirübin, fosfolipid, mineraller ve diğer bileşenlerin derişimindeki dengenin bozulması veya safra kesesinin boşalmasında bozulma sonucu meydana gelir” dedi.

RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?
Hastalığın oluşmasında bir çok risk faktörleri oluştuğuna dikkat çeken Dr. Sayılır, “ Genetik yatkınlık. İleri yaş. Kadın cinsiyet. Batı tipi beslenme (Kolesterol, doymuş yağlar, rafine karbohidratlar, protein ve tuzdan zengin buna karşı liften fakir beslenme), Obezite, Şeker hastalığı, Östrojen fazlalığı (Gebelik, doğum kontrol ilaçları, hormon replasman ilaçları), Hızlı kilo verme, Uzun süren açlık, İlaçlar (Östrojen, bazı kolesterol ilaçları vs), Bazı kan hastalıkları, Karaciğer sirozu” diye sıraladı.

Safra taşı oluşumunu önleyebilmek için günlük hayatımızda basit değişiklikler yapılabildiğini kaydeden Dr.Sayılır bunları şu şekilde sıraladı;“ Obeziteden kaçınmak .Beslenmemizde kolesterol, doymuş yağlar, rafine karbohidratlar, fazla protein ve tuzdan kaçınmak buna karşın liften (sebze, meyve, kuru baklagiller vs) zengin diyet uygulamak. Zayıflamak için hızlı kilo vermekten kaçınmak, dengeli ve uygun hızda kilo vermek. Kullanılan ilaçlara dikkat etmek ve bu konuda doktorumuza danışmak” dedi.

SAFRA TAŞI TEDAVİSİ İÇİN NE TÜR YÖNTEMLER VARDIR?
Tedavi yöntemleri hakkında bilgi veren Dr. Sayılır, “Semptomatik safra kesesi taşlarının günümüzde kabul edilen tedavi yöntemi Laparoskopik kolesistektomi denilen karın duvarına birkaç (sıklıkla 4 ) yerden açılan delikler yardımı ve karnın hava ile şişirilmesi ile yapılan safra kesesinin taşlar ile birlikte çıkarılmasıdır. Bu yöntemin alternatifi açık kolesistektomi denilen klasik kesi ile açık olarak hastanın ameliyat edilmesidir. Bu cerrahi yöntemler dışında cerrahi için çok riskli seçilmiş vakalarda bazı ilaçlar kolesterol taşlarının tedavisinde kullanılabilir. Ancak ilaç ile tedavi başarısı düşük ve ilaç kesilince nüks sık gözükmektedir.
Safra kanalına düşen taşlarda ise kabul edilen tedavi yöntemi ise ERCP (Endoskopik retrograt kolanjio pankreatografi) 'dir. Bu yöntem ile ERCP için özel olarak geliştirilmiş bir endoskop ile ağız yolundan mide geçildikten sonra oniki parmak barsağında yer alan safra kanalının açılım ağzına girilerek safra kanal taşlarının kırılması ve çıkarılması mümkündür” diye konuştu.

Kendilerine başvuran 8 aylık 26 yaşındaki bir hastanın karın ağrısı bulantı, kusma gibi şikayetlerle geldiğini yapılan incelemede ise safra kesesinde taşlar saptandığını belirten Dr. Sayılır, “8 aylık gebe iken karın ağrısı, bulantı kusma yakınması ile başvuran hastamıza yapılan batın ultrasonografisinde safra kesesi duvarında kalınlaşma ve içerisinde taşlar saptanmıştı. Hastaya taşlı kolesistit (kese iltihabı) tanısı konuldu. Mevcut gebelik nedeniyle yatırıldı ve antibiyotik tedavisi başlandı.

İlaç tedavisi ile yakınması düzelen hasta 8 aylık gebe olması nedeniyle ameliyat edilmedi ancak hastaya takip önerildi. Ancak hasta takibe gelmedi. Doğumdan sonra 3. ayda yeniden aynı yakınmalar ile başvurdu ve aynı teşhis konuldu ve ameliyat önerildi ancak hasta ameliyat olmayı kabul etmedi. Yakınmaları gerileyen hasta 5 ay sonras yine karın ağrısı, bulantı kusma, üşüme titreme ateş, sarılık, halsizlik ve genel durum bozukluğu yakınması ile yakınları tarafından yeniden hastanemize getirildi. Sepsis denilen kana bakterilerin karışması nedeniyle çoklu organ yetmezliğ gelişen hasta, yoğun bakım ünitesine alınmak ve tedavisi burada yapılmak zorunda kaldı. Yapılan tetkiklerinde safra kesesi içinde çok sayıda taş ve ana safra kanalı içinde de taş saptandı. Bu hastaya önce ERCP ile kanaldaki taşın çıkarılması ve ardından safra kesesi için laparoskopik kolesistektomi uygulandıktan sonra yoğun bakımdan ve takibinde hastaneden taburcu edilerek tedavisi tamamlanmış oldu. Bu hasta başta takibi bırakmamış ve doğum sonrası opere edilmiş olsaydı, bu şekilde hayatını tehdit eden komplikasyonlara maruz kalmayacaktı” ifadelerini kullandı. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürol Açıkgöz: "Yoğun kullanılan kozmetik ürünler, akneye neden olabilir" Medical Park Ankara Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürol Açıkgöz, akneye sebep olan faktörler hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Medical Park Ankara Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürol Açıkgöz, akneye sebep olan temel faktörler hakkında açıklamalarda bulundu. Ergenlik döneminde görülen hormonal değişiklikler, yağ bezlerinde aktivite değişiklikleri ve genetik faktörlerin temel etkenler olduğunu ayrıca; stres, birtakım ilaçlar, kozmetik ürünler vb. birtakım kimyasal maddeler de akneye sebep olabileceğini belirten Açıkgöz, “Özellikle yoğun kullanıldığında kozmetik ürünler, akne gelişimine neden olabilmektedir. Bu yüzden kozmetik ürünlerin akne yapabilme potansiyelleri değerlendirilerek seçilmeleri daha uygun olur” ifadelerini kullandı. “Ergenlik dönemindeki gençlerin yaklaşık yüzde 85’inde akne görülüyor” Aknenin tanımına ve kimlerde daha fazla görüldüğüne değinen Doç. Dr. Açıkgöz, “Akne yüz, sırt ve gövdede yer alan, yağ bezlerinin aktivitesinden kaynaklanan aşırı yağ üretimi sonucu ortaya çıkan tablodur. Ergenlik ve erişkin aknesi olma üzere iki ayrı dönemde görülmektedir. Ailesinde şiddetli akne görülen bireylerde akne daha sık görülmektedir. Akne her yaştan insanda görülebilmekle birlikte, en yaygın olarak ergenlik dönemindeki gençlerde görülmektedir. Ergenlik dönemindeki gençlerin yaklaşık yüzde 85’inde akne görülmektedir. Hafif orta ve şiddetli tipleri vardır. Akne, siyah ve beyaz noktalar (komedon), iltihaplı/iltihapsız kabarıklıklar (papülopüstüler) veya daha büyük ve daha şiddetli kist ve nodüller şeklinde görülebilir” diye konuştu. “Akneyi tetikleyen sebepler” Aknenin neden olduğundan bahseden Doç. Dr. Açıkgöz, “Ergenlik döneminde görülen hormonal değişiklikler, yağ bezlerinde aktivite değişiklikleri, genetik faktörler temel etkenler olmakla birlikte; stres, birtakım ilaçlar, kozmetik ürünler vb. birtakım kimyasal maddeler akneye sebep olabilmektedir” dedi. “Kızartmalardan uzak durulabilir” Akne oluşumu ile yediğimiz yiyecekler arasında doğrudan bir bağlantı bulunamadığına değinen Doç. Dr. Açıkgöz, “Ancak, kan şekerini yükselten gıdaların, insülin direncinin bozulmasına ve birtakım hormonların hızla yükselmesine neden olarak akneyi tetiklediği bilinmektedir. Fast food gıdalar, kızartmalar, şeker, çikolata, patates gibi gıdalar bu süreçte etken olan gıdaların başında gelmektedir. Bu nedenle bu tür gıdaların tüketiminin azaltılması önemlidir. Ergenlik sonrası dönemde başlayan akne durumlarında adet düzensizliği, kilo artışı, vücut kıllanmasında artış bozukluğu da varsa; özellikle hormon bozukluğu, polikistik over hastalığı açısından değerlendirme yapılması önemlidir” şeklinde konuştu. “Akne sıkmayı önermiyoruz” Akneyi sıkmanın doğru olmadığını dile getiren Doç. Dr. Açıkgöz, “Doktor gözetiminde bazı durumlarda akne temizlenebilir. Enfeksiyon ve iz gibi durumlara yol açabileceğinden aknenin sıkılması önerilmez” dedi. “Kozmetik ürünlere dikkat edilmeli” Doç. Dr. Açıkgöz, güneş ışınlarının akne artışına neden olmadığı ve akneyi hafiflettiğini belirtti. Doç. Dr. Açıkgöz, “Özellikle yoğun kullanıldığında kozmetik ürünler akne gelişimine neden olabilmektedir. Kozmetik ürün seçilirken akne yapabilme potansiyelleri değerlendirilip ona göre ürün seçilmesi uygun olur” ifadelerini kullandı. “Akne tedavisi kişiye özel planlanmalı” Akne tedavisinin mümkün olduğunu dile getiren Doç. Dr. Açıkgöz, “Akne tedavisi, kişiye, sivilcenin türü ve şiddetine, iz bırakıp bırakmadığına göre değerlendirilip duruma/kişiye uygun tedavi seçilmelidir. Akne tedavisi bir süreçtir, zaman alabileceği iyi bilinmelidir. Akne tedavisine yaklaşık 3-4 ay gibi bir sürede yanıt olmaktadır” diye konuştu. “Aknede uygulanan tedavi yöntemleri” Akne için etkili çok sayıda tedavi seçeneği olduğunu kaydeden Doç. Dr. Açıkgöz, bu tedavi yöntemlerini şu şekilde sıraladı: “Krem tedavileri: İçerisinde antibiyotikler, benzoil peroksit, retinoit gibi içerikleri olan ürünler kullanılabilir. Ağız yoluyla kullanılan antibiyotik tedaviler: Tetrasiklin, eritromisin veya azitromisin grubu antibiyotikler ortalama 3-6 ay arası kullanılmaktadır. İzotretinoin tedavisi: Şiddetli aknelerde veya tedaviye yanıtsız aknelerde veya iz bırakma eğiliminde olan aknelerde tercih edilen A vitamini türevi ağızdan kullanılan ilaçtır. Dermatoloji uzmanı kontrolünde aylık takipleri ile kullanılan etkili bir ilaçtır. Mevcut aknelerin tedavisi yapıldığında muhtemel iz kalma ihtimali de düşmektedir. Diğer yöntemler: Lazer tedavisi, fototerapi gibi her iki cinste kullanılabilen yöntemler yanında kadınlarda oral kontraseptif kullanımı ile başarılı sonuçlar elde edilmektedir.” “Uygun temizleyici, nemlendirici ve güneş koruyucu krem kullanımı gerekebilir” Tedavi sonrasında dikkat edilmesi gereken durumlardan bahseden Doç. Dr. Açıkgöz, “Akne tedavisi sonrasında yeni akne oluşumunu engellemek, elde edilen düzelmenin devamını sağlamak açısından derinin temizliği ve bakımı da önemli yer tutmaktadır. Uygun temizleyici, nemlendirici ve güneş koruyucu krem kullanımı gerekebilir” dedi. “Psikososyal sorunlara neden olabilir” Akne oluşumunun psikososyal sorunlara neden olabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Açıkgöz, “Ergenlik, fiziksel değişikliklerin olduğu bir dönem olduğu gibi psikolojik değişkenlikler kırılganlıklar da fazla olmaktadır. Ergenlik bir bakış açısıyla çok faktörlü bir uyum dönemidir. Fiziksel sorunların oluştuğu ve psikososyal etkilerin görüldüğü bu dönemde daha travmatik durumlar olabilmektedir. Dış görünüş bu dönemde daha da önem kazanmaktadır. Muhtemel bir bozukluk kişide kendine güvensizlik, içe kapanma, sosyal çekilme, dışlanmaya bağlı kişinin sosyal hayatı yanında eğitim hayatında bozulmalara ve yaşam kalitesinde düşmelere neden olur. Bu yüzden akne tedavi edilmesi önem arz eden bir hastalıktır” şeklinde konuştu.
Sivas Protokol imzalandı, sanayinin geleceğine ışık tutacaklar Sanayide Kadın Eli Kalkınmanın Temeli Projesi kapsamında, STSO ile özel bir akademi arasında İş Birliği Protokolü İmzalandı. Sivas Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) ve özel bir akademi arasında yapılan protokolle hem sanayicinin ihtiyacı olan nitelikli personeli sağlamak hem de kadınlara iş gücü piyasasında destek olmak amacıyla kadın kursiyerlere CNC operatörlüğü başta olmak üzere yeni teknolojilere uygun mesleki yetenekler kazandırılacak ve bu alanlarda istihdam edilmeleri sağlanacak. Projenin ilk protokolü özel bir firmanın akademisi ile imzalandı. Diğer sanayici üyelerle de protokoller imzalanarak kaynak operatörü, elektronik teknolojisi ve ihtiyaç duyulan her alanda kadınlara özel mesleki eğitimler verilecek. STSO Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Özdemir programa katılan Sivas’ın ilk kadın Belediye Başkan Yardımcısı Esra Meran Uslu’yu tebrik ederek, “STSO Meclisinin daha fazla kadın meclis üyesi ile temsil edilmesini arzu ediyoruz” dedi. Özdemir, “Sanayide Kadın Eli Kalkınmanın Temeli” projesini 2014 yılında tescil ettirdiklerini belirterek, kadınların iş gücü piyasasında sadece el emeği göz nuru gibi kavramlarla değil, sanayide de yer edinmesi gerektiğini ifade etti. “Diğer sanayicilerimizi de projenin içerisinde olmaya davet ediyorum” Başkan Zeki Özdemir konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi, “Firmamız, dışarıdan gelip kendi memleketinde Demirağ OSB’de yatırım yapan firmalarımızdan bir tanesi. Firmayı eğitime verdikleri önemden kutuluyor ve bu projeyi onlarla birlikte hayata geçirmekten mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Sivas’ta üretim yapan diğer sanayicilerimizi de kendilerinin belirleyeceği sektörlerde bu projenin içerisinde olmaya davet ediyorum” diye konuştu. “Sivas’tan başlayan başlangıçlar başarılı olur” STSO Meclis Başkanı Osman Yıldırım ise; Cumhuriyet tarihinin ilk kadın derneği olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin 1919 yılında Sivas’ta kurulduğunu hatırlatarak Sivas’tan başlayan başlangıçların başarılı olduğunu belirtti. 20 yıldır sanayi sektöründe faaliyet gösterdiğini aktaran Sivas Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Şeyda Haksever, “projenin hayata geçmesine öncülük edip, kadınlarımızın çalışma hayatında daha fazla var olması gerektiğini her zaman vurgulayan STSO Başkanımız Zeki Özdemir’e teşekkürlerimi sunuyorum” şeklinde konuştu. “Sanayimizin geleceğine odamızla birlikte ışık tutacağız” Firmanın Yönetim Kurulu Üyesi Fatma Aydoğdu ve TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkan Yardımcısı, sektörlerin ihtiyacı olan nitelikli istihdam sorununu gidermek amacıyla akademinin 2015 yılında kurulduğunu belirtti. Aydoğdu, “Bu iş birliğimizle birlikte sanayimizin geleceğine odamızla birlikte ışık tutacağız ve sektörümüzün ihtiyaçlarına uygun nitelikli, aranılan eleman ihtiyacını da karşılamış olacağız” ifadelerini kullandı.
İstanbul Mide küçültme ameliyatı olan kişiler B12 vitamini eksikliği açısından risk grubu “Vitamin B12 (Kobalamin) insan vücudunda üretilmez, onu mutlaka dışarıdan yiyeceklerle alıp mide-bağırsak sisteminden sorunsuzca geçirerek vücudumuza kazandırmak zorundayız” diyen Uzman Doktor Ömer Boduroğlu, vitamin B12 hakkında detaylı bilgilendirmelerde bulundu. Uzman Doktor Boduroğlu, “Mide küçültme ameliyatı olan kişiler B12 vitamini eksikliği açısından risk grubudur” uyarısında bulundu. B12 hayvansal gıdalarda doğal olarak bulunur. Bu vitaminin vücudun kırmızı kan hücresi oluşumunda, sinir hücrelerinin sağlıklı kalmasında, hücre metabolizmasında ve hücrelerin genetik materyali olan DNA moleküllerinin yapılmasındaki rolünün üzerinde duran BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Ömer Boduroğlu merak edilenleri yanıtladı. Boduroğlu, “Isıya duyarlı olan ve suda çözünebilen B12, ayrıca bağışıklık sistemini de güçlendirip sinir sisteminin doğru ve hızlı çalışmasında görev yapar. Vitamin B12 eksikliği yaygın karşılaşılan bir sorundur, görülme sıklığı yüzde 5’ten yüzde 40’a kadar değişmektedir. Yaşlı popülasyonda (yüzde 15-20) daha sık görülür” açıklaması yaptı. B12 vitamini eksikliği sebepleri nelerdir B12 eksikliğine değinen Uzmanı Doktor Ömer Boduroğlu, “Yeterli B12 vitamini alınmaması (sürekli diyet ve vegan beslenme) B12 eksikliğinin en önemli nedenidir. Kırmızı et, tavuk gibi protein bakımından zengin gıdalar, ton balığı, karides, alabalık, somon ve sardalya gibi deniz ürünleri, karaciğer ve böbrek gibi sakatatlar, yoğurt, peynir gibi süt ürünleri ve yumurta B12 vitamininin doğal yoldan alınabileceği besinlerdir” dedi. “Erken doğum ya da düşük yapmaya neden olabilir” Kilo vermek için mide küçültme ameliyatı olan kişilerin B12 vitamini eksikliği açısından risk grubu içerisinde olduğunun altını çizen Boduroğlu şunları söyledi: “Çölyak veya Crohn hastalığı gibi besin emilimini azaltan gastrointestinal rahatsızlıklar da B12 eksikliğine neden olabilir. B12 eksikliği ile ilişkilendirilen diğer bir sağlık sorunu ise helikobakter pilori enfeksiyonudur. Helikobakter pilori isimli bu bakteri gastritlere sebep olup B12 vitaminin emilmesini engelleyebilir. Aşırı alkol ve kahve tüketimi, bazı ilaçlar (uzun süreli kullanılan ppi gibi mide asidi baskılayıcılar, metformin içeren şeker ilaçları, kolşisin vb.) da B12 eksikliğine sebep olur. 50 yaş ve sonrasında B12 vitaminin vücut tarafından emilmesinin zorlaşmasıyla (mide asidinin azalması, pernisiyöz anemi ve otoimmün gastrit sıklığında artış) eksikliği daha sık görülmektedir. Hamilelerde kansızlık kaynaklı B12 vitamini eksikliği erken doğuma ve hatta düşük yapılmasına dahi yol açabilmektedir.” B12 vitamini eksikliği belirtileri Boduroğlu, “B12 vitamini eksikliğinin belirtileri rahatsızlık ciddi boyutlara ulaşana kadar kendini belli etmeyebilir. Çünkü vücudumuzun hali hazırda olan B12 deposu (karaciğerdeki yedek B12 rezervi) yaklaşık 400-500 güne kadar ihtiyacımızı karşılamaya yeterli olur” diyerek B12 vitamini eksikliğinin belirtileri sıraladı: “Kansızlık (anemi), cilt renginin solması ve üşüme, yorgunluk ve enerji düşüklüğü, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, el, kol ve bacaklarda karıncalanma ve uyuşma, unutkanlık gibi hafıza sorunları, depresyon, sinir ve anksiyete gibi ruh hali değişikliği, odaklanma ve konsantre olmada güçlük, saç dökülmesi, kas zayıflaması, ishal, kabızlık, mide bulantısı gibi gastrointestinal sorunlar, ağız yaraları, iştahsızlık ve kilo kaybı, görme sorunları, bebeklerde ve çocuklarda gelişme ve zeka geriliği, hamilelerde kansızlık kaynaklı B12 vitamini eksikliği erken doğuma ve hatta düşük yapılmasına dahi yol açabilmektedir.” B12 eksikliği nasıl tedavi edilir? B12 eksikliğinin giderilmesi insanların yaşam kalitesini yükseltmektedir. Tedavi edilmediği takdirde geri dönüşü olmayan nörolojik hastalıklar ortaya çıkabileceğini belirten Boduroğlu, “B12 vitamini eksikliğinin o hasta özelinde sebeplerinin araştırılması doğru tedavinin uygulanmasında büyük önem taşımaktadır” diyerek tedavi yöntemlerinden bahsetti. “B12 tedavisi kilo yapar diye yanlış bir görüş vardır” Boduroğlu, “Kanda bakılan vitamin B12 değeri 200 pg/ml nin altında ise eksikliğinin hemen giderilmesi gerekir. B12 değeri 500-800 pg/ml arasında tutulmalıdır. Eğer mide veya bağırsakta B12 emilimine engel olacak bir hastalık yoksa B12 vitamini hap olarak ağızdan alınabilir. Emilimi etkileyen bir problem varsa B12 enjeksiyonu yaptırmak gerekir. Son yıllarda buna alternatif olarak dilaltı hap ve oral spreylerde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. B12 tedavisi kilo yapar diye yanlış bir görüş vardır. Ciddi B12 eksikliğinde buna bağlı olarak iştahsız, isteksiz, zayıf ve bitkin olunur. Bu eksiklik yerine konduğunda vücudumuz eksikliğin tamamlanmasını hisseder ve esenlik kazanır. Enerjimiz de keyfimiz de iştahımız da yerine gelir. Yani B12 iştahımızı açmaz, iştahımız sadece normale döner. Ayrıca düşünülenin tam aksine, B12 zayıflamamıza yardımcı bile olur çünkü bu vitamin karbonhidratların yakılmasını hızlandırır. B12 vitamininde toksisite veya aşırı doz riski oldukça düşüktür, fazlası idrarla zararsız şekilde vücuttan atılmaktadır” şeklinde sözlerini sonlandırdı.