SPOR - 17 Kasım 2017 Cuma 23:48

Şenol Güneş: 'Puan ve moral kaybettik'

A
A
A
Şenol Güneş: 'Puan ve moral kaybettik'

Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, Porto maçı öncesinde puan kaybı beklemediklerini söyleyerek, puan ve moral kaybettiklerini belirtti.

Süper Lig’in 12. haftasında Beşiktaş, sahasında karşılaştığı Teleset Mobilya Akhisarspor ile 0-0 berabere kaldı. Karşılaşmanın ardından açıklamalarda bulunan Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, “3 puana ihtiyacımız olan bir maçtı. Kazanmak istiyorduk. Rakibimizin de berabere kalma düşüncesi vardı. Rakibi tebrik ediyorum 1 puanı alabilmek için iyi mücadele etti. Oyun üstünlüğümüz skora yansımadı. Kazanmak için pozisyonlar bulduk ama daha fazla da pozisyon bulabilirdik. Biraz daha hızlı oynayabilirdik. Bir maçın kazanılabilmesi için pozisyonlar vardı ama golle sonuçlanmadı. Bazı maçlar şanssızlık yanlışlık haksızlık denk gelebilir. Bugün tümüyle aleyhimizeydi. Basiretimiz bağlandı. Bizim toplarımız rakibe direğe çarparak hep dışarıya gitti. Onların ataklarında bize çarparak onlara pozisyon oldu. Kaybedilen puanın şikayetini yapmak yerine bütün oyuncularını gayret gösterdikleri için tebrik ediyorum. Kazanma istekleri vardı ama bu isteklerinde dikkat olarak sıkıntıları vardı. Golü bulsaydık belki erken fark olabilirdi. Ben her an gol olabileceğini düşünüyordum çünkü öyle bir oyun vardı. İlk ve son dakikada da gol pozisyonumuz vardı. Maalesef iki oyuncuyla iki puan kaybettik. Hem puan hem moral açsından olumsuz bir gece geçirdik, üzgünüz. Bizi oyun olarak üzen bir durum yok sonuç olarak üzgünüz. Telafisi daha çok çalışmak” diye konuştu.

“Negredo gayretine rağmen sonuca katkı yapamadı”

Negredo’nun bulduğu pozisyonları değerlendirseydi coşkusunun daha fazla olabileceğini belirten Güneş, “Gayretine rağmen sonuca katkı yapamadı. Babel’i kullanmaya çalıştık. Etkili oynayabilmek için yeni oyuncular koymak durumundaydık. Hazırlık maçlarında yorgun olan oyuncular vardı. Tek Lens üzerinden gitseydik riske atmış olurduk. Bu doğru değil” şeklinde konuştu.

“Ali Palabıyık’ın geçen hafta yaptığını yazılmıyor”

Karşılaşmanın hakemi Serkan Çınar ile ilgili de konuşan deneyimli çalıştırıcı, “Hakem ile ilgili şikayetler söyleniyor. Bugün top oynamaya çalışan bir takımdık. Dışarıdan bir gelse kimin oynamaya çalıştığını, hakemin de kimin oynatmaya çalıştığını görür. Biz 3 puan almak için futbol oynamaya çalışıyoruz. Mesele oyunun akışını kesip, kesmemek. Öyle bir yayınlar yapılıyor ki. Mete Kalkavan Beşiktaşlıymış. Vay anasını ya. Peki bizim düşmanımız olan hakemler kim, onları da biliyorlar o zaman. Top oynamaya çalışıyoruz. Sabırlı olmak istiyoruz, konuşmak istemiyoruz. Konuşanlara da saygı duyuyoruz. Hataları var mı var. Beşiktaşlı demek hakaretin en büyüğüdür. Ne haksız maçlar kaybettik, ağzımı açmıyorum. Ali Palabıyık’ın geçen hafta yaptığını yazamıyorsun. Türk futbolu orada bitmiş. Neyi nasıl işlediğini hepiniz biliyorsunuz. Sonra bize de diyorsunuz ki futbol konuşalım. Futbol konuşan yok” ifadelerini kullandı.

“Quaresma bizim için duran topları kullanan oyuncu”

Quaresma’nın saha içindeki performansının sorulması üzerine Güneş, “Quaresma bizim için duran topları kullanan oyuncu. Talisca da kullanıyor. Netice alındığı zaman iyi. Alınmadığı zaman kötü diyeceğiz. Şampiyonlar Ligi’nde gol attı. Bugün atamadı. Penaltıda dönen topu atsak Negredo iyi olacaktı. Lens atsa kahraman olacaktı. Gol kaçırma işin artısı, eksisi. Ortalarda isabetli olmayan var. Bu gayretleri yapacağız. Negredo ve Lens’in gayreti olduğunu düşünüyorum. Netice itibariyle Cenk, Babel ve Quaresma’nın uyumu daha fazla. Biz 11’e 11 iken gol pozisyonu bulduk, atabilirdik. İkinci yarı da bulabilirdik. Atakların çoğu çarpmalar oldu. Hücumda daha fazla hızlı paslar yapmamız lazım. Eksikliğimiz oydu” değerlendirmesinde bulundu.

“Puan ve moral kaybettik”

Göztepe maçına göre daha çok pozisyon bulan ve etkin bir oyun sergilediklerini ifade eden Şenol Güneş, ”Sonuç 0-0. Bu oyunu kazanmak gerekir. Biz oyun olarak kendimizi geliştireceğiz. Bu bir lig maçı. Puan ve moral kaybettik. Porto maçı öncesi böyle bir puan kaybını beklemiyorduk. Çocuklar gereğini yaptı. Bir an önce toparlanıp, Porto maçına hazırlanacağız” dedi. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”