SAĞLIK - 27 Temmuz 2016 Çarşamba 16:42

Sıcak yaz günlerinde güneşin zararlı etkilerine dikkat!

A
A
A
Sıcak yaz günlerinde güneşin zararlı etkilerine dikkat!

Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, yazın en sıcak günlerinin yaşandığı şu günlerde, güneşin zararlı etkileri, deri kanseri gelişimi açısından riskli gruplar, güneş koruyucu ürün seçerken dikkat edilmesi gerekenler ile yaz döneminde güneşten korunma yöntemleri hakkında bilgi vererek, zorunlu kalınmadıkça 11.00 – 16.00 saatleri arasında dışarıda bulunulmaması gerektiğine dikkat çekti.

Yrd. Doç. Dr. Didem Mullaaziz, “Güneş, büyük bir enerji kaynağı olup, değişik dalga boylarında ışınlar yayar” diyerek şöyle devam etti, “Deri üzerinde olumsuz yan etkilere neden olan ultraviyole (mor ötesi ışınlar); UVA, UVB ve UVC ışınlarıdır. Yeryüzüne ulaşan UV’nin \%96’sı UVA, \%4’ü ise UVB’dir. UVA ışını camdan geçebilen uzun dalga boylu ışınlardır. Bronzlaşmadan, foto yaşlanmadan sorumludur. UVB ışını daha kısa dalga boyuna sahip olup, camdan geçemez. Güneş yanığı ve alerjik reaksiyonlardan sorumludur. Hem UVA hem de UVB’nin kanserojen etkileri bulunmaktadır”

“GÜNEŞİN EN ZARARLI IŞINLARI UVC”

“Güneşin en zararlı ışınları ise UVC ışınlarıdır” diyen Didem Mullaaziz, “Kanserojendir fakat pratikte yeryüzüne ulaşmadığı kabul edilir. Ozon tabakası tarafından tutulur. Güneş ışınları deri üzerinde erken ve geç biyolojik değişikliklere yol açmaktadır. Erken dönemde güneş yanığı, allerjik reaksiyonlar, leke problemlerine neden olurken, geç dönemde ise deri yaşlanması ve deri kanserleri gelişimini tetiklemektedir. Güneş hasarının derecesi, deri tipi ile bağlantılı olup açık deri rengine sahip kişilerde daha fazla hasar oluşmaktadır” dedi.

Deri tipleri içinde bilgi veren Mullaaziz,” 6 çeşit deri tipi vardır. Bunlar da şu şekildedir; TİP 1: Her zaman yanar, asla bronzlaşmaz (Beyaz ten, renkli gözler, sarı-kızıl saçlar), TİP 2: Her zaman yanar, az bronzlaşır (Açık ten, renkli gözler), TİP 3: Az yanar, az bronzlaşır (Koyu Kafkas deri), TİP 4: Az yanar, iyi bronzlaşır (Açık kahverengi deri, Akdenizli), TİP 5: Nadiren yanar, koyu şiddetli bronzlaşır (Kahverengi deri, Ortadoğulu) TİP 6: Yanmaz, her zaman bronzlaşır ( Zenci). Deri kanseri oluşumu açısından en önemli risk faktörü güneş maruziyeti olup, etkisi \%80-90 oranlarındadır” şeklinde konuştu.

Deri kanseri açısından riskleri gurupları da belirterek, “Tip 1 deri tipi olan kişiler (açık renk deri, renkli göz ve kızıl-sarı saç), bağışıklık sistemi baskılanmış hastalar, kişisel veya ailesel deri kanseri öyküsüne sahip olanlar, mesleksel güneş maruziyeti (çiftçi, denizci, inşaat işçisi) olanlar, stres, sigara- alkol kullanımı gibi durumlar deri kanseri için riskli gruplardır” ifadelerinde bulundu.

“GÜNEŞTEN KORUNMANIN ÇOCUKLUK ÇAĞLARDA BAŞLAMASI GEREKMEKTEDİR”

Güneşten korunmanın çocukluk yaşlarda başlamasına da dikkat çeken Mullaaziz aynı zamanda, “İlk 10 yaşta UV ışınlarına bağlı derin güneş yanığı öyküsü, ileride gelişebilecek deri kanseri riski açısından en önemli dönemdir. Bu nedenle güneşten korunmanın çocukluk çağlarında başlaması gerekmektedir. Güneş koruyucu ürünler, deri tipi, yaş, kuru-yağlı-alerjik cilt yapısı, eşlik eden deri hastalıkları, kullanılan ilaçlar, gebelik gibi birçok faktöre dikkat edilerek önerilmektedir. Krem veya losyon tarzında olabilen ürünler koruma güçlerine göre derecelendirilir. Güneşten korunma faktörü (Sun Protecting Factor = SPF), UVB’den koruma yüzdesi olup, 1-100 arasında bir değer olabilir. SPF 30 değeri “yüksek koruma” olarak değerlendirilir ve UVB’ye karşı \%97 oranında koruma sağlar. Uygun bir güneş koruyucu ürünün UVB yanında, UVA’ya karşı da koruma sağlaması gerekmektedir. SPF değerinin 1/3’ü oranında UVA korumasının da olması gerekir.”

“GÜNEŞTEN KORUYUCU ÜRÜNLERİ, GÜNEŞE ÇIKMADAN 20 DAKİKA ÖNCE UYGULAYIN”

Mullaaziz bunun yanı sıra güneşten korunmanın da yolları hakkında şöyle konuştu, “Güneşten koruyucu ürünler, güneşe çıkmadan 20 dakika önce uygulanmalıdır. Deriye yeterli miktarda ve kalınlıkta sürülmelidir. Özellikle yüz, boyun, ense ve omuz gibi sürekli güneş gören alanların daha özenli korunması gerekmektedir. Gün içerisinde 4 saat aralarla tekrarlanması gerekmektedir. Güneş koruyucu ürünler genelde suya dayanıklı olmakla birlikte, havuza veya denize girmek, havlu ile kurulanmak ve terlemek gibi durumlarda 2 saat aralarla tekrarlanmalıdır. Güneş koruyucu seçerken de hem UVA, hem de UVB’ye karşı koruyucu olmalı, en az SPF 30 düzeyinde koruma sağlamalı, gözenekleri tıkayıcı özellikte olmamalı, alerjik veya irritan olmamalı, renksiz ve kokusuz olmalı, suya, terlemeye karşı dayanıklı olmalı.”

“YAZ DÖNEMİ SAAT 11.00 – 16.00 SAATLERİ ARASI DIŞARIYA ÇIKMAYIN”

Mullaaziz son olarak da, “Sadece güneş koruyucu sürmek yeterli değildir. Yaz dönemi saat 11.00 – 16.00 arası zorunlu olmadıkça dışarıda kalınmamalı, gölge alanlar tercih edilmelidir. Özellikle çocukların deniz kenarında beyaz, uzun kollu ince kıyafetlerle korunmasına dikkat edilmesi gerekir. Fakat giysiler ıslandığında güneş koruma özelliklerinin azaldığı bilinmelidir. Günümüzde artık sağlıklı bronzlaşma diye bir şey olmadığını biliyoruz. Savunmasız bir şekilde uzun süreli güneş maruziyetinin; güneş yanıkları, lekelenmeler, deri yaşlanması ve deri kanserlerine neden olmak dışında bize hiçbir katkısı bulunmamaktadır” diyerek sözlerini sonlandırdı.
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Denizli ‘Mahallemde Maç Var’da finalin adı belli oldu Denizli Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘Mahallemde Maç Var’ turnuvasının yarı final maçları tamamlandı. Yenişehir ile Tekkeköy Gökpınar Denizli Atatürk Stadında final müsabakasında karşı karşıya gelecek. Denizli Emniyet Müdürlüğü tarafından mahallelerdeki birlik ve beraberlik duygusunu arttırarak, gençlerin eğitimlerinden arta kalan zamanlarını sağlıklı, kaliteli ve sosyal bir şekilde geçirmelerini sağlamak amacı ile düzenlenen ‘Mahallemde Maç Var’ etkinliğinin yarı final maçları tamamlandı. Doğan Seyfi Atlı Stadında oynanan müsabakalarda Yenişehir, Cumhuriyet takımını 2-0 mağlup ederek finale adını yazdıran ilk takım oldu. Günün ikinci karşılaşmasında ise Tekkeköy Gökpınar rakibi Sümer’i 3-1 mağlup etti. Tekkeköy Gökpınar ile Yenişehir arasındaki final maçı ise 16 Mayıs Perşembe günü saat 16.00’da Denizli Atatürk Stadı’nda oynanacak. Yenişehir takımı adına yarın final müsabakasında iki gol kaydeden İbrahim Görkem Yılmaz, “Organizasyonu düzenleyenlere teşekkür ederiz. Mahalleler adına büyük bir organizasyon. İki gol attığım için çok mutluyum. Finale çıktık. Rakip takımı da tebrik ederim. Gayet güzel oynadılar. İnşallah finali de kazanarak şampiyon olacağız” dedi. Yenişehir takımının teknik direktörü Faruk Kozan ise, “Çocuklarımızı organize edip bu sahaya sokmakta bizim için önemliydi. Maç ortadaydı, rakipte güçlüydü. Bizim çocuklar biraz daha dikkatliydi, boşlukları iyi değerlendirdi. İbrahim’in bireysel becerisi bu sonucu getirdi” ifadelerini kullandı.
Malatya Başkan Sadıkoğlu’ndan TOKİ’ye çağrı Malatya Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, TOKİ’nin deprem konutlarının inşasında kullandığı malzeme ve hizmet alımını Malatya firmalarından yapmasını talep etti. Ayağa kalkma mücadelesi veren depremzede firmaların TOKİ gibi devlet şirketleri tarafından desteklenmesi gerektiğine vurgu yapan Başkan Sadıkoğlu, “Malatya olarak 6 Şubat gibi zor bir günü yaşadık. Gerek ekonomik gerekse sosyal anlamda ayağa kalkma mücadelesi veriyoruz. Resmi rakamlara göre 27 bin 500 bağımsız işyerinin zarar gördüğü şehrimizde sadece 3 bin 500 esnafımız 21 metrekarelik konteynerlerde ticari varlıklarını sürdürme gayretinde. Binlerce şirketimizin ticari varlığını sonlandırdığını üzülerek ifade ediyorum. Ekonomik olarak büyük yaralar alan esnafımızın, tüccarımızın ve sanayicimizin yeniden ayağa kalkmak için mücadele ettiği bu dönemeçte devletimizin şefkat yüzünü daha çok görmek istiyoruz. Devletimizin birçok alanda depremzede firmalarımıza sunacağı katkılar var. Bunlardan biri de TOKİ deprem konutlarının yapım işinde alınan malzemeler ve hizmetler” dedi. TOKİ’nin hizmet alımlarında Malatya firmalarına fırsat tanıması çağrısı yapan Başkan Sadıkoğlu, “Resmi rakamlara göre Malatya’da yapımı devam eden ve yapılması planlanan deprem konutu sayısı 40 bin 837. Şehrimizin farklı bölgelerinde TOKİ tarafından deprem konutları inşası sürüyor. TOKİ’nin şehrimize yaptığı konutlarda ihtiyacı olan birçok hizmeti şehir dışındaki firmalardan aldığını üzülerek duyuyoruz. TOKİ’nin inşaatlarında kullandığı basit bir çiviyi dahi Malatya’mızın esnafından alması, o alanda hizmet veren firmaların daha hızlı toparlanmasına büyük katkı olacaktır. Çivi sadece küçük bir örnek, daha geniş kapsamlı hizmet alımları var. Buradan ilgili ve yetkililere sesleniyoruz, deprem konutlarının malzeme alımları başta olmak üzere, temizlik ve güvenlik hizmetinde de şehrimizin firmalarına fırsat tanınmalıdır. Yıkıcı depremler sonrası şehrini terk etmeyen, istihdamını ve varlığını korumaya çalışan firmalarımız ayakta kalmaya çalışırken karşılaştıkları haksız rekabet ortamı toparlanmalarını güçlendiriyor. Bu konuda TOKİ Başkanımızla da bir görüşme sağladık, sürecin takipçisi olacağız” şeklinde konuştu.
Aydın Aydın’daki mahalle sanat okulu gibi çalışıyor Birçok sahil kesimini güzelleştiren bambu, hasır, kamış ve rattan gibi malzemelerden yapılan ürünler Aydın’ın Efeler ilçesi Ilıcabaşı Mahallesi’ndeki Romanların ellerinde hayat buluyor. Yılda tonlarca ürünün işlendiği ve geçiminin yüzde 90’ını bu işten kazanan mahallede 7’den 70’e herkes siparişleri yetiştirmek için hummalı bir şekilde çalışırken, mahalle adeta sanat okulu gibi çalışıyor. Aydın’ın Efeler ilçesine bağlı Ilıcabaşı Mahallesi, doğal malzemelerle üretilen ürünlerin özgün dokusunu ve estetiğini taşıyan el işçiliğiyle adını duyuruyor. Mahalle sakinleri, bambu, hasır, kamış ve rattan gibi doğal malzemeleri kullanarak birbirinden farklı el emeği ürünler ortaya koyuyor. Yılda tonlarca ürünün işlendiği Ilıcabaşı Mahallesi’nde Romanlar, geçimlerinin yüzde 90’ını bu el emeği ürünlerden sağlıyor. Sabahın erken saatlerinden itibaren mahallede hareketlilik başlıyor ve 7’den 70’e herkes, siparişleri yetiştirmek için hummalı bir şekilde çalışıyor. Ilıcabaşı Mahallesi’ndeki el işçiliği, sadece yerel değil aynı zamanda tüm Türkiye’de ilgi görüyor. Mahalle sakinleri, ürettikleri ürünleri kendi satış noktalarından sattıkları gibi turizm bölgeleri ağırlıklı olmak üzere tüm Türkiye’ye göndererek ticaret ağlarını genişletiyor. Ilıcabaşı Mahallesi’nde bambu ve hasır işleme geleneğinin yaşatılması, Romanların birikimlerini gelecek nesillere aktarma çabalarının bir göstergesi olarak ön plana çıkıyor. Tamamen doğal ürünler İşini severek yaptığını belirten Aysel Kemcen, "Burada çamaşırlık örüyoruz. Yapması zevkli, bizim içim zor değil, işimizi severek yapıyoruz. Bu ürünler turistik yerlere gidiyor. Sabah 9’dan akşam 5-6’ya kadar çalışıyoruz. Ortalama günde 2 tane sepet yapıyoruz" dedi. Ürünlerin tamamen doğal olduğunu kaydeden Özkan Güllü ise, "Bu iş bizim el sanatımız ve yaşatmaya çalışıyoruz. Bu sepetler daha sağlıklı, daha güzel. Plastik ürünler gibi değil doğal ürün olduğu için kanserojen madde içermez. Görüntü olarak da daha hoş görüntülü ve kullanışlı. Yılın 12 ayı burada iş var. Dışarıdan biraz zor görünse de bizler çocukluğumuzdan beri bu işin içerisinde olduğumuz için basit geliyor" diye konuştu. "Mahallede hemen hemen herkes bu işle uğraşıyor" Mahallenin yüzde 90’ının sepetçilik ve bambuculuk işi yaparak geçimlerini sağladığını kaydeden Aydın Romanlar Derneği Federasyon Başkanı Abdül Aydeniz, "Ilıcabaşı Mahallesi’nde yaklaşık 800 hanede 3 bin kişi yaşıyor. Mahallenin yüzde 80-90’ına yakını sepetçilik ve bambuculuk işi ile geçimlerini sağlıyor. Yüzde 5 müzisyen, yüzde 5 de geri dönüşüm dediğimiz hurdacılık işi ile uğraşıyor. Türkiye’nin tüm sahil bölgelerine buradaki Roman vatandaşların kendi el emekleri ile ördüğü ürünlerin sevkiyatını gerçekleştiriyoruz. Burada sadece plaj şemsiyeleri değil, bambu dediğimiz gölgelik, kamelya ürünleri, abajurlar, çamaşır sepetleri gibi birçok yerde kullanılan el emeği göz nuru örgü ürünleri yapıyoruz. Ilıcabaşı Mahallesi sanki küçük bir sanat okuluymuş gibi burada çocuklarımız bir taraftan çalışırken, bir taraftan da yetişiyorlar. Çok şükür işlerimiz yoğun, siparişlerimiz var, onları yetiştirmeye çalışıyoruz. Bir usta günde bin TL gibi bir yevmiyeyi bu işten kazanabilir. Burada sepet 50 liraya da var, 500 liraya da var. Yani sepetine, küçüklük büyüklüğüne ve ustalığına göre fiyatlar değişiyor" ifadelerini kullandı.
Diyarbakır Çekimleri iki yıl süren film, ulusal ve uluslararası 40 festivalde boy gösterdi Diyarbakır’da hayvansever Mehmet Yüksel’in sokak hayvanlarını rehabilite etmek amacıyla kendi imkanlarıyla kurduğu ve “Huzur Çiftliği” adını verdiği hayvan barınağı filmi pek çok dile çevrilip İtalya, Yunanistan ve Amerika gibi birçok ülkede 40’tan fazla festivalde gösterim alıp çok sayıda ödüller kazanarak ulusal ve uluslararası başarı elde etti. İki yıl süren ve pek çok dile çevrilerek dünyayı dolaşan Huzur Çiftliği filmi, dünyada geniş bir izleyici ile buluştu. Festival sürecinin sonuna gelen filmin aldığı ödüllerin isimlerinin yazılı olduğu film afişi, filmin yönetmeni Feyzi Baran ve senaristi Kamil Kahraman tarafından filmin kahramanı Mehmet Yüksel’e takdim edildi. Yönetmen Feyzi Baran, filmin hikayesinin 4 yıl önce başladığını, bu hikayeyi duyduklarında inanmadıklarını söyledi. Kendi gözleriyle görüp Mehmet Yüksel ile tanışmak istediğini ve diyalog sürecinin başladığını belirten Baran, bu diyalogla beraber Huzur Çiftliği’ne gidip gelmeler başladığını dile getirdi. Mehmet Yüksel’in az anlatıldığının farkına vardığını ve bir sinemacı olarak bunun tüm dünyada gösterim alması gerektiğine inandığını aktaran Baran, "Kamil hocama geldik ve bu işin senaryo kısmını çalıştık. Çok önemli bir aşamada çekim aşaması. Yaklaşık bir yıl sürdü. Farklı mevsimlerde çekimi yaptık. Film, 2021’in sonuna doğru festival sürecine başladı. festival sürecine başlar başlamaz üç tane festivalden bir davetiye aldık. Ödül aldı ve bu mevzu hakikaten ciddi bir yere doğru gider ve 2024’te festival süreci bitti" dedi. Ulusal ve uluslararası 40’ın üzerinde festivalde yarıştıklarını ifade eden Baran, "Çok sayıda ödül aldı. Bu film her kesimden ödül aldı. her kesimden ödül alması filmimizin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor aslında. Yurt dışında İtalya’da, Yunanistan’da, Rusya’da hayvan hakları festivali var orada gösterildi. Amerika’da ödül aldı. iki yılın sonunda festival sürecimizin sonuna geldik. Şimdi ise filmin dijital hakları devri yapılacak. Filmin dijital platformlardaki satıştan gelen gelirin tamamı hayvanlara, haklarına adanacak" şeklinde konuştu. Huzur Çiftliği senaristi Kamil Kahraman, konuyu duyduğu zaman çok heyecanlandığını, sonra bir süre Mehmet Yüksel’in hayatını, hayvanlarla olan ilişkisini, neler yaptığını gördüklerini söyledi. Senaryo kısmının bu süreçte canlandığını belirten Kahraman, "Mehmet ağabey de bu konuda farklı görüşlerden uzakta, kendine özel bir alan oluşturmuş. Ve sadece kendi gibi düşünen bir insandı. Bu öznel fikirleri çok hoşumuza gitti. Belgesel oluştuktan sonra dünyanın farklı yerlerinde gösterim alması, izlenmesi ve beğenilmesi bizi çok memnun etti. Çin’den, Rusya’ya, İtalya’ya, Avrupa’ya birbirine farklı çok değişik düşüncelerde festivallerde insanların aynı duygularla bize mesajlar atması, beğendiklerini ifade etmesi çok hoşumuza gitti" diye konuştu. Diyarbakır Sarraflar ve Kuyumcular Odası (DİKO) Başkanı ve Huzur Çiftliği sahibi Mehmet Yüksel ise, hayvanlara ve doğaya karşı bir hassasiyetinin olduğunu, sokak aralarında arabaların çarpması ve hayvanın yaralı bir şekilde orada kalması kendisini rahatsız ettiğini dile getirdi. Kendi imkanlarıyla Huzur Çiftliği adıyla, huzurun bulunduğu alan olarak bir yer kurduğunu aktaran Yüksel, "Sokakta yaşayamayacak bir canı alıp orada kendi imkanlarımla tedavi etmeye başladım. Belgesel ise, arkadaşlar bizi ziyarete geldiler. Bu çalışmamızı fark edip bunun belgesele çevirme teklifinde bulundular. Bu yaptığımız örnek teşkil etmesi için çok önemlidir. Doğal bir ortam ve arkadaşlar bir yıl gidip geldiler. Bunu da beklemiyordum, dünya da çok yerde ödüller aldı. Diyarbakırlı olarak bende bu çalışmadan mutlu oldum" dedi.