BASKETBOL - 18 Şubat 2011 Cuma 16:42

"Spor tarihinin en büyük skandalı"

A
A
A
"Spor tarihinin en büyük skandalı"

Fenerbahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu ile Basketbol Şubesi'nden Sorumlu yönetici Semih Özsoy, Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı eski oyuncusu Diana Taurasi'nin doping yapmadığının ortaya çıkması üzerine basın toplantısı düzenledi.

EMRAH OKTAY
İSTANBUL

 

Başkan Aziz Yıldırım, Asbaşkan Murat Özaydınlı ve Ali Koç ile yöneticiler Ünal Uzun ile Turhan Şahin'in de hazır bulunduğu toplantıda Kulübün bildirisini okuyan ve skandalı "Dünya Spor Tarihinin en büyük skandalı" şeklinde tanımlayan Şekip Mosturoğlu, sorumluları istifaya davet etti. Diklenmekle dik durmanın farklı olduğunu ve olayın başından beri oyuncunun arkasında olduklarını belirterek, "Haklılığımızı Türk ve Dünya kamuoyuna gösterdik" dedi.


Toplantıda ilk önce Asbaşkan Şekip Mosturoğlu kulübün konu hakkındaki bildirisini okudu. Mosturoğlu şunları söyledi:


"Aklandık, mutluyuz. Son üç aylık zaman diliminde sporcumuz Diana Taurasi ile ilgili yaşadığımız süreç sonunda hem sporcumuz hem de kulübümüz aklandı. Bundan son derece mutluyuz. Yaşadığımız bu süreç ile ilgili sizleri bazı noktalarda aydınlatarak konuları açıklamak ve sonuçta bu büyük skandala sebebiyet verenler hakkında kulübümüzün düşüncelerini paylaşmak gereği duyduğumuz için bu basın toplantısı yapmaktayız.

 

Taraflı tarafsız tüm spor kamuoyunun da kabul ettiği üzere sezon başında Euroleague şampiyonluğu hedefini koyduğumuz bayan basketbol takımımızı bu hedefe uygun olarak ulusal ligimizin ve dünyanın en önemli sporcularından oluşturduk. Bu yüksek hedef doğrultusunda dünyanın bayan basketbolunda tartışmasız en önemli sporcularından biri olan Diana Taurasi- taraftarımız ona seslendiği şekilde Dee- takımımıza katılmıştır.


Kaliteli ve güçlü oyuncu kadrosu ile Euroleague'in en güçlü favorisi olarak gösterilen takımımız bu görüşü haklı çıkartmış ve bayan basketbolunda Avrupa'nın yenilmez bir takımı haline gelmiştir. Büyük ekmek ve maddi kaynaklar harcanarak yaratılan bu güçlü kadro; Diana'nın doping yaptığı gerekçesi ile tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk edilmesi ve ardından bir başka sporcumuzun Penny Taylor'un bu olayın kendisinin üzerinde yaratmış olduğu güvensizliği gerekçe göstererek ülkemizi terk etmesinin ardından ciddi değişikliğe uğramıştır."



"MEVCUT KADROMUZ DA HEDEFE ULAŞACAK KAPASİTEDİR"


Şekip Mosturoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:


"Bununla birlikte bugün kadromuz mevcut sporcuları ile de başlangıçta koyduğumuz hedefe ulaşabilecek kapasitededir. Onlara ve teknik ekibimize güvenimiz ve inancımız tamdır. Bu kadar kısa sürede kadronun yeniden yapılandırılmasının zorluğu ve buna karşın bu yapılandırmanın başarısı da ortadır.


Bu noktada sizlere çok önemli olduğunu düşündüğümüz ve taraftarlarımızın da merak ettiği bir konuda açıklama yapmak istiyorum. Yaşanan süreçte Diana'nın konuya ilişkin bize ve yetkili kurumlara sunduğu ifadelerinin doğru olduğuna tüm kalbimizle inanıyorduk. Bu sürecin başında "doping yapan hiçbir sporcu yaptığını kabul etmez, inkar eder şeklindeki klişe açıklamaları defalarca konuya ilişkin yargısal süreci takip eden yetkililerin ağzından duyduk. Dün bu şekilde açıklama yapan insanların ağzından bugün çok talihsiz bir olay yaşandı şeklinde yapılan açıklamaları gördükçe asıl talihsizliğin bu insanların yetkili mercilerde oturması olduğunu daha net bir şekilde görüyor ve anlıyoruz.


Sporcumuza güvenimiz tam olduğu için TBF Disiplin Kurulu'na ver
miş olduğumuz yazılı savunmada Dee'nin örnek bir sporcu olduğuna vurgu yaparak, kendisinin doping yapmadığına, hukuki süreç sonunda aklanacağına inancımızın tam olduğunu ifade ederek daha başlangıçta sporcumuzun arkasında güçlü bir duruş sergiledik.

 

Doping konusundaki geçmiş tutumumuz ve konuya ilişkin hassasiyetimiz ortada iken sporcumuzun arkasında durma riskini aldık. Bu sebeple sporcumuzun sözleşmesini fesh etmek gibi düşüncemiz hiçbir zaman olmadı. Sporcumuz da karşı karşıya kaldığı bu olaydan kulübümüzün maddi ve manevi anlamda bir zarar görmesini istemediğini her fırsatta dile getirdi."



"PENNY İLE SÖZLEŞMEMİZ HALEN SÜRÜYOR"


Şekip Mosturoğlu Penny Taylor ile de sözleşmelerinin sürdüğünü vurgulayarak, "Gerek ulusal ligimizde gerekse Euroleague'de yabancı oyuncu sınırlamasının olması, doping konusunda yaşanacak hukuki sürecin uzunluğu gibi faktörler karşısında ortak bir çözüm bulmamız gerekiyordu. Sporcumuzun, menajerinin ve avukatının da görüşleri doğrultusunda mevcut 1 yıllık sözleşmesinin kalan bölümünün karşılıklı anlaşmak suretiyle sonlanmasına karar verdik.

 

Bu konuda sağlanan ortak çözümde sporcumuzun kulübüne bağlılığı ve kulübün menfaatlerini ön planda tutan yaklaşımı ve buna karşın kulübün ise sporcusuna olan güveni ve samimi yaklaşımı önemli katkı sağlamıştır. Buradan sporcumuza kulübüne bu ana kadar göstermiş olduğu bağlılık ve sadakatinden dolayı teşekkürlerimizi bir kez daha sunmak istiyoruz. Penny Taylor ile ise sözleşmemizin halen sürmekte olduğunu ifade etmek isterim" dedi.



"DÜNYA SPOR TARİHİNDEKİ EN ÖNEMLİ SKANDAL"


Yaşanan olayları dünya spor tarihinin en önemli skandallarından biri olarak nitelendiren Mosturoğlu, "Bu önemli tespitlerin ardında şunu önemle belirtmek isterim ki; gerek sporcumuz Diana gerekse doping yaptıkları iddia edilen diğer 3 sporcu ile alakalı olarak ortaya çıkan skandal dünya sundisinin üzerinde yaratmıpor tarihinin bu alandaki en önemli ve en mühim skandalıdır. Bu skandalın uluslararası yansımaları tahminlerin ötesinde son derece büyük olacaktır.

 

Bu büyük skandalın sorumlularının; sorumluluklarından basit özürler ile ya da kendilerini bu olaydan soyutlayarak kurtarabilmeleri mümkün değildir. İlk olarak Hacettepe Üniversitesi bünyesinde Türkiye Doping Merkezi ismi ile faaliyette bulunan merkezinin tepe yöneticileri bu işin asli sorumlularıdır. Bu konuya ilişkin yaptıkları açıklama dünya çapındaki bu büyük skandalın tabir caiz ise -en hafifinden- pişkin bir şekilde, kabulüdür.


Burada sizlere bir konuda açıklama yaparak konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak istiyorum. Sporcumuzun doping yapmadığı yeni bir laboratuar tetkiki ya da yeni bir kimyasal test sonucunda ortaya çıkmamıştır. Sporcumuzun doping yapmadığı Türkiye Doping Merkezi'nin bulguları üzerinde özel uzman tarafından yapılan inceleme sonucunda ortaya çıkmıştır. Özel uzman tarafından yapılan yeniden değerlendirmeyi Türkiye Doping Merkezi'nin daha sürecin başında yapamamış ya da görememiş olması açıkça bir yetersizliktir.

 

Türkiye Doping Merkezi tarafından yapılan basın açıklamasında WADA dokümanı ile pozitif numune sonuçları arasında bir uyumsuzluk saptandığı yazılıdır. WADA dokümanı ilk testin yapıldığı anda da var olan, sonradan değişmeyen ve WADA tarafından bu süreç için Türkiye Doping Merkezi'ne ilk kez gönderilen bir doküman değildir. Kaldı ki uyumsuzluğu tespit eden de Türkiye Doping Merkezi değil sporcumuzun savunması için teknik danışmanlığına başvurulan özel uzmandır. Yani Türkiye Doping Merkezi baştan beri elinde olan WADA dokümanına rağmen uyumsuzluğu görememiş ancak bu konuda savunma delilleri arasındaki özel uzmanın uyarısı ile uyumsuzluğu fark edebilmiştir. Bu durum Merkezin yetersizliğinin en açık göstergesidir" dedi.


"TURGAY ATASÜ VE EKİBİ SKANDALIN DİĞER ASLİ SORUMLULARIDIR"


Turgay Atasü ve ekibine yönelik eleştirilerini sürdüren Şekip Mosturoğlu, "Türkiye Basketbol Federasyonu Sağlık Kurulu Başkanı Turgay Atasü ve ekibi bu büyük skandalın diğer asli sorumlulardır. Doping konusunda konunun dünya çapında uzmanı olduğu iddiasındaki Turgay Atasü ve ekibi sporcumuza peşinen suçlu damgasını vurmuş, toplumda hak etmediği şekilde görünmesi için onu teşhir etmiştir.


B numunesinin açılması sırasında Sayın Atasü'nün ekibinde bulunan Prof.Dr.Rüştü Güner'in kulübümüzün avukatına karşı yaklaşımı ve yapmış olduğu saygısızlık affedilir bir durum değildir. Her şeyden önemlisi Türkiye'de belki 20 yıldan uzun bir süreden beri bu makamda bulunan Turgay Atasü ve ekibi; savunma uzmanının kolaylıkla tespit ettiği halde pozitif numune sonuçları ile WADA dokümanı arasındaki uyumsuzluğu görememiş ve yetersiz kaldıkları için sporcumuz ve kulübümüzü lekelemişlerdir.

 

İddia edildiği ya da gösterildiği gibi TBF Sağlık Kurulu'nun fonksiyonu yalnızca Laboratuar sonuçlarını Disiplin Kurulu'na aktarmaktan (yani postacılık faaliyeti yapmaktan) ibaret değildir. En az bu olayda bilgisine başvurulan özel uzmanın yeterliliğine sahip olduğunu her fırsatta iddia eden Turgay Atasü ve ekibinin gerekli seviyede bir yeterliliğe sahip olmadığı bu olay sonucunda ortaya çıkmıştır" diye konuştu.


"TBF BU KONUDA SORUMLU BİR BAŞKA MAKAMDIR"


Olaylarla ilgili olarak Türkiye Basketbol Federasyonu'na yönelik eleştirilerini de sürdüren Mosturoğlu, "TBF bu konuda bir başka sorumlu makamdır. Doping sürecini baştan sona takip eden ve süreç içinde yetersizliği somut bir şekilde ortaya çıkan sağlık kurulu basketbol federasyonunun bir kuruludur. Türkiye Doping Merkezi ile çalışan da Basketbol Federasyonu'dur. Basketbol Federasyonu'nun bu merkezle çalışma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bunun en açık örneği Penny Taylor'dır.

 

Eğer TBF Sağlık Kurulu sporcumuzun masumiyetine inanıp peşinen suçlu ilan etmesiydi A numunesinin ardından ısrarlı taleplerimizi geri çevirmeyip B numunesinin de Hacettepe dışında bir merkezde açılmasına imkan sağlayabilirdi. Eğer B numunesinin bir başka merkezde açılmasına imkan sağlanmış olsaydı daha sürecin başında sporcumuzun doping yapmadığı da ortaya çıkardı. Kısaca sporcunun geçen süre zarfında tedbirli olarak sportif faaliyetten alı konmasına ve sözleşmesinin sonlandırılmasına sebep olan da Basketbol Federasyonu'dur" dedi.


"KULÜBÜMÜZÜN MANEVİ DEĞERLERİNE SALDIRAN BASIN MENSUPLARI DA SORUMLUDUR"


Açıklamasında basın mensuplarını da eleştiren Mosturoğlu, "Bu süreçte basının geneli konuya son derece sorumlu bir bakış açısı ile yaklaşmış ve fırsatçı bir tutum izlememiştir. Ancak sadece Fenerbahçe karşıtlığı ile bunu fırsat bilerek sporcunun kişilik haklarını ve kulübümüzün manevi değerlerine saldıran bazı basın mensupları ve yorum yapanlar da olmuştur.

 

Bunlar da en az yukarıda sayılan kişi ve kurumlar kadar sorumludur. Fenerbahçe karşıtlığı ile bu kadar önemli bir konuda maddi gerçekleri tam anlamıyla bilmeden basın yolu ile saldıranlar da dünya çapındaki bu skandaldan dolayı ortaya çıkan sorumluluğa iştirak etmiştir. Bu olayda son derece keskin ve sert bir tavır takınan bu şahısların bundan sonraki süreçte nasıl bir tutum içinde olacaklarını merakla bekliyoruz" dedi.


"HER TÜRLÜ HUKUKİ YOLA BAŞVURULACAK"


Federasyondan ve sorumlulardan bir özür beklediklerini ifade eden Mosturoğlu, "Gelinen noktada; Kulübümüz maddi zararlarının tazmini ve sorumluların hem hukuki hem cezai sorumlulukları ile alakalı olarak gereken her türlü hukuksal başvuruyu yapacaktır. Ülkemizdeki uygulamalardan dolayı ortaya çıkan güvensizlik ortamı içinde ülkemizi terk eden sporcularımızın takımımıza geri dönmeleri için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapacak ve her türlü gayreti tüm gücümüzle göstermekteyiz.

 

Ancak bu noktada kulübümüzün beklentileri şu şekildedir. Türkiye Doping Merkezi'nin bu konuda sorumluluğu bulunan tüm yetkililerini hukuki sorumluluklarının gereğini yapmaya, ülkemizi utanç içine düşüren bu büyük skandaldan dolayı bu lekeyi temizlemek adına başta özür ve istifa olmak üzere gerekli mekanizmaları işletmeye davet ediyoruz.


Türkiye Basketbol Federasyonu Sağlık Kurulu Başkanı Prof.Dr.Turgay Atasü ve ekibini yetersizlikleri sebebiyle ortaya çıkan skandal başta olmak üzere sporcumuza ve kulübümüze peşinen suçlu damgası vurdukları, sporcumuzu ve kulübümüzü haksız yere töhmet altında bulundurdukları için istifaya davet ediyoruz. Yine B numunesinin açılması sırasında kulübümüzün avukatına dolayısıyla kulübümüze karsundisinin üzerinde yaratmışı-burada açıklamak istemediği şekilde- saygısız bir tutum içinde bulunan Prof.Dr.Rüştü Güner'i ayrıca ve ismen istifaya davet ediyoruz.


Türkiye Basketbol Federasyonu'nu bu büyük skandala sebebiyet veren kurul üyelerine sahip çıkma mecburiyeti hissetmeksizin görevden almaya, kulübümüzün ve sporcumuzun mağduriyetine sebebiyet veren tüm tasarrufları ortadan kaldırarak sporcumuzun hem ulusal ligimizde hem de Euroleague'de oynayabilmesi için gerekli işlemleri yapmaya ayrıca kulübümüzden ve sporcumuzdan özür dilemeye davet ediyoruz.


Basın konusunda da bazı tasarruflarımız olacak. Özrü bir erdem olarak görmek ile birlikte bu güne kadar geçen sürede bu erdemi göstermeyenlerden gelecek bir özrün artık bizi tatmin edemeyeceğini ifade etmek istiyoruz. Bu bağlamda konuyu fırsat bilerek içindeki Fenerbahçe karşıtlığı ile sporcumuza ve kulübümüze gazeteci kimliği ile saldıranlar ile yasal tüm merciler önünde hesaplaşacağımızı da bildiriyoruz" diye konuştu.


"TAURASİ VE HUKUK EKİBİNE TEŞEKKÜR"


Şekip Mosturoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:


"Bu süreçte kulübümüze her konuda destek veren sporcumuz Diana Taurasi'ye, kendisinin (Howard Jacobs) hukuk ekibine, dosya üzerinde çalışan özel uzmanlara, kulübümüz adına süreçte yoğun bir çalışma gösteren ve aynı zamanda Orhan Şam'ın da avukatlığını üstlenen Avukat Sami Dinç ve ekibine, tek vücut olan ve yaşanan olumsuzluğa karşı direnen bayan basketbol takımı sporcularına ve teknik ekibimize, bizlere olan inançları ile her türlü desteğini veren ve daima arkamızda duran camiamıza ve büyük taraftarımıza şükranlarımızı sunuyoruz.

Kulübümüzün bu basın açıklamasının; sporcumuz ile benzer sıkıntıları yaşamış Gençlerbirliği profesyonel futbolcusu Orhan Şam, Karsspor profesyonel futbolcusu Ali Mesut ve Ceyhan Belediyesi Bayan Basketbol Takımı oyuncusu Monique Coker için de yapılmış olduğunu, onlara ve kulüplerine de sporcumuza olduğu gibi benzer bir şekilde destek ve önem verdiğimizi onların da bu süreçte uğramış oldukları maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz.


Karşı karşıya kalınan bu büyük skandalın sadece özelde kulübümüze ve sporcumuza değil aynı zamanda Türk Basketbolu'na, Türk Futboluna ve hatta Türk Sporu'nun geneline zarar vermiştir. Ortaya çıkan büyük zararın ve spor alanında uluslar arası alanda oluşan güvensizliğin tek başına Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından giderilebilmesi mümkün değildir.

 

Bu noktada böyle bir skandalın bir daha yaşanmaması, ülkemizin bu konuda yitirmiş olduğu itibarının yeniden tesis edilebilmesi için tüm Türk spor yönetiminin, kulüplerin, basının, spor kamuoyunun tamamının konu ile ilgili sorumluluk alması ve ortaya çıkan ağır tabloyu hafifletebilmek adına her türlü çabayı birlikte göstermesi gerekmektedir. Kulübümüz bu konuda her türlü katkıyı sağlamaya hazırdır."


SEMİH ÖZSOY: BİZE VATAN HAİNİ DİYENLER ŞİMDİ NE YAPACAK?


Toplantıda daha sonra söz alan Semih Özsoy, "Penny Taylor ve Anna Horakova'nın Beşiktaş maçının sonrası numunelerinin Köln'e gönderilme dilekçesini imzalayan kişi olarak bizi vatan hainini ilan edenlerin, Türkiye'ye verdikleri zarar karşısında neler yapacaklarını merakla bekleyeceğiz" diye bundisinin üzerinde yaratmıaşladığı konuşmasında "Diklenmek ayrıdır, dik durmak ayrıdır. Fenerbahçe ilklerin kulübü olarak, dik durarak oyuncusunun arkasında durmuştur. Haklılığımızı Türk ve Dünya Kamuoyuna gösterdik" dedi.


"YİNE DE AVRUPA ŞAMPİYONU OLACAĞIZ"


Ortada suç yokken cezayı açıklayanların bunu telafi etmesini isteyen Özsoy, "Biz ilk günden beri oyuncumuzu inanıyorduk. Bunu başkanından takım kaptanına kadar herkes biliyordu. Bu zor günleri böyle aştık" dedi.

 

SEMİH ÖZSOY: OYUNCULARIMIZ SÖZ VERDİ


Avrupa'da kimsenin durduramadığı Fenerbahçe'yi Hacettepe Doping Merkezi durdurmuştur" diyen Semih Özsoy, mevcut takıma duyduğu güveni belirtirken ise "Ancak oyuncularımız söz verdi. Avrupa Şampiyonluğu için elerliden geleni yapıyorlar; olacaklar da. Ama olamazsak bunu hesabını kim verecektir" dedi.


Olayların geldiği noktayı anlatırken son oynadığımız Galatasaray maçından önceki son antrenmana gelen WADA ekiplerinin iki oyuncumuzdan doping testi için numune istediğini hatta o sırada antrenmanda olmayan oyuncuların evlerine gidildiğini söyleyen Semih Özsoy, "Bu kabul edilemez bir şeydir. Bizi bu durmalara düşürenler hesabını vermelidir" diye konuştu.

"1 YIL UĞRAŞTIK 1 DAKİKADA KAYBETTİK"


"Diana Taurasi'ye imza attırmak 1 yılımızı aldı ama 1 dakikada oyuncuyu kaybettik" diyen Özsoy, "Hak etmediği bir şeyi yaşaması bizi üzmüştür. Türkiye'nin dışarıya verdiği bu resim, el birliğiyle düzeltilmelidir. Bu yanlışı yapanlara istifa etmeli. İstifa etmeden önce da ne yaptıklarını söylemelidirler" dedi.


SORU-CEVAP BÖLÜMÜ


Toplantıda daha sonra soru cevap bölümüne geçildi. Başkan ve yöneticiler Başbakan ile dün Ankara'da gerçekleştirdiği toplantının daha önceden planlanmış bir görüşme olduğunu belirten Mosturoğlu, "Bu konuda gündeme gelmiştir ama toplantı bu konuyla ilgili değildir" dedi.


Ortala çıkan durumu bir komplo olarak görmediklerini belirten Semih Özsoy, "Türkiye ve Fenerbahçe'ye verdikleri zararı insanın düşmanı bile yapmaz. Ben iş bilmeyen yeteneksiz kişilerin yaptığını düşünüyorum" dedi. Şekip Mosturoğlu ise aynı konuda "Doping uygulamaları geliştirmelidir. Bazı kişiler, doping uygulamalarını siyasi bir güç haline getirdi. Bu konular diğer konular gibi tartışılmalı ve irdelenmeli Yoksa kaş yaparken göz çıkartabiliriz. Yoksa Avrupa'da, Eruloleague'de kazanacak bir ekibi bu hale getiririz" dedi.


"FUTBOLDA MESSİ NE İSE BASKETBOLDA TAURASİ ODUR"


Manevi kayıpların maddi kayıplardan daha önemli olduğunu söyleyen Şekip Mosturoğlu, "Diana Taurasi transferi futbolda Messi'yi transfer etmek gibidir" diyerek bu ve bundan sonra Türkiye için transfer konusunda güvensizliği gidermenin yıllar alacağını söyledi.

 

Mosturoğlu, "Maddi kayıplar ilgili kuruluşlardan talep edilecektir. Genel kurula sorumluğumuz olduğu için bunun peşinden olacağız. Fenerbahçe sporcusunu alay malzemesi haline getirenler de hesabını yargı önünde verecek. Manevi zararları maddi kayıplarından büyüktür. Türkiye bir Euroleague şampiyonluğu çıkartmaya yakınken; bu şimdi risklidir" dedi.


"TÜRKİYE'YE KARŞI GÜVENSİZLİK GİDERİLMELİ"


Oynanmış müsabakaların sonuçlarının değişmeyeceğini ama bu konuda mağdur olan diğer kulüplerin de yanında olacaklarını belirten Mosturundisinin üzerinde yaratmıoğlu, Euroleague ve Federasyondan giden Taurasi ve Penny'nin oynaması için karar çıkması halinde kapılarının açık olduğunu da bildirdi.

 

Mosturoğlu, "Bu iki oyuncanın da Fenerbahçe ile ilgili en ufak bir problemi yok. Her türlü fedakarlığı yapmaya da hazırız. Ama Türkiye'ye karşı bir güvensizlik vardır. Bu güvencenin sağlanması sadece Fenerbahçe'nin çabalarıyla olmaz. Tüm spor camiasının bu güveni yeniden oluşturması ve oyuncuların Türkiye'ye gelmesi çini elini taşın altına koyması gerekmektedir" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde 6 bölüm birden FEDEK akreditasyonu aldı Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, eğitimde mükemmeliyet ve kalite güvencesi vizyonu doğrultusunda tarihi bir başarıya imza attı. Fakülte bünyesinde yer alan Arkeoloji, Felsefe, Sanat Tarihi, Sosyoloji, Tarih, Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri Fen-Edebiyat, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakülteleri Öğretim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (FEDEK) tarafından yapılan kapsamlı değerlendirmeler sonucunda akreditasyon süreçlerini başarıyla tamamladı. Bu tescil ile Edebiyat Fakültesi, sosyal bilimler alanında Türkiye’nin en güçlü ve kalite standartları en yüksek akademik birimlerinden biri olduğunu bir kez daha kanıtladı. FEDEK değerlendirme komisyonu üyeleri tarafından gerçekleştirilen saha ziyaretlerinde; bölümlerin müfredat güncelliği, fiziksel altyapısı, kütüphane ve laboratuvar imkanları, akademik kadro yetkinliği, araştırma geliştirme faaliyetleri ve öğrenci merkezli eğitim modeli mercek altına alındı. Üç gün süren yoğun incelemelerin ardından, altı bölümün de ulusal ve uluslararası standartlarda eğitim verdiği, bilimsel araştırma kapasitesinin ve paydaş katılımının en üst düzeyde olduğu raporlandı. "Sosyal bilimlerde kalite standartlarını yeniden tanımlıyoruz" Toplantıda konuşan Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel, elde edilen başarının kurumsal bir kararlılığın ürünü olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: "Anadolu Üniversitesi olarak, sosyal bilimlerin her dalında da dünya standartlarında eğitim vermeyi ilke ediniyoruz. Arkeolojiden sosyolojiye, felsefeden tarihe kadar altı farklı disiplinde aldığımız bu akreditasyonlar, sunduğumuz eğitimin kalitesinin tarafsız bir kurum tarafından tescillenmesidir. Bu başarı, öğrencilerimizin mezun olduklarında sahip olacakları diplomaların ulusal ve uluslararası geçerliliğini pekiştirecek, onlara küresel bir rekabet gücü kazandıracaktır. Emeği geçen tüm akademisyenlerimize ve idari personelimize teşekkür ediyorum." "Hedefimiz yüzde yüz akredite bir fakülte" Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fuat Güllüpınar, fakültenin gelecek vizyonuna dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı: "Fakültemizin yedi temel bölümünün aynı anda bu süreci başarıyla tamamlaması, akademik çabalarımızın ve çalışma disiplinimizin bir göstergesidir. Rus Dili ve Edebiyatı bölümümüzün ardından Arkeoloji, Felsefe, Sanat Tarihi, Sosyoloji, Tarih ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerimizin de akredite olmasıyla, fakültemizde kalite güvencesi kültürü tam anlamıyla yerleşmiş durumdadır. Bir sonraki hedefimiz, geçtiğimiz yıl ilk mezunlarını veren Psikoloji bölümümüzü de bu aileye dahil ederek, tüm bölümleri akredite edilmiş, Türkiye’nin öncü bir edebiyat fakültesi olmaktır." Geleceğin sosyal bilimcilerine "Kalite" güvencesi FEDEK tarafından sunulan sonuç raporları, bölümlerin güçlü yönlerini de ortaya koydu. Özellikle; Dijital Beşerî Bilimler ile entegre edilen eğitim yöntemleri, öğrencilerin saha araştırmalarına ve kazı çalışmalarına aktif katılımı, toplumsal meselelere duyarlı ve analitik düşünme kabiliyeti gelişmiş mezun profili, sektör paydaşlarıyla kurulan güçlü mezun takip sistemleri, değerlendirme heyeti tarafından tam not aldı. Programın sonunda FEDEK akreditasyon ekibi tarafından Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fuat Güllüpınar’a, bölümlerin eğitim kalitesini simgeleyen akreditasyon belgeleri takdim edildi. Anadolu Üniversitesi Rektörlük Senato Odasında düzenlenen sonuç toplantısına; FEDEK takım başkanı Prof. Dr. Yılmaz Arı ve bölüm değerlendirme takım üyeleri, Rektör Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erkan Erdemir Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fuat Güllüpınar, Dekan Yardımcıları Prof. Dr. Nurdan Küçükhasköylü, Doç. Dr. Yusuf Polat ve ilgili bölüm başkanları ve birim kalite sorumluları katılım gösterdi.
Gaziantep Mobil Basın Evi Gaziantep’te öğrencilerle buluştu Gazeteciler Cemiyeti, Support to Media Freedom Projesi kapsamında kapasite geliştirme eğitimlerinin ikincisini Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde düzenledi. Programda öğrencilere mobil basın evinin teknik imkanları tanıtılırken video haber ve canlı yayın süreçleri ile ilgili uygulamalı eğitim verildi. Avrupa Birliği’nin finansmanıyla Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen Support to Media Freedom - Strong Solidarity, Strong Media Projesi kapsamında tasarlanan Mobil Basın Evi Kapasite Geliştirme Eğitimi, 17 Aralık - 18 Aralık tarihlerinde Gaziantep’te düzenlendi. Gazeteciler Cemiyeti, Support to Media Freedom Projesi kapsamında düzenlenen kapasite geliştirme eğitimlerinin ikincisini Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gerçekleştirdi. Öğrenciler, potansiyel afet ve savaş durumlarında veya acil olaylarda kullanılması amaçlanan Mobil Basın Evi’ni ziyaret etti. Teknik altyapısının ve imkanlarının, olağan dışı şartlarda nasıl kullanılacağına dair kapsamlı bilgi edinen öğrenciler, gazetecilerin ihtiyacına göre gerekli ekipmanlar ve kullanımları, video haber üretimi ve canlı yayın süreçlerine ilişkin uygulamalı eğitim aldı. "Öğrencilere öğrenmeleri için bir fırsat sunduk" Öğrencilere habercilik konusunda güzel bir eğitim fırsatı sunduklarını ifade eden Gaziantep Basın Cemiyeti Başkanı Arif Kurt, "Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği ile birlikte yapmış olduğu mobil basın evi projesini Gaziantep’te gerçekleştiren dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Bugün o kapsamda Kalyoncu Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileriyle buluştuk. Üstadlarımızın dediği gibi kamera nasıl kullanılır, soru nasıl sorulur, haber nasıl yazılır kısmında bildikleri ama eksik gördükleri bir şeyler varsa öğrenmeleri için bir fırsat sunduk. Ben sevgili meslektaşlarımı, ustalarımıza bu konuda Gaziantep’e geldikleri için teşekkür ediyorum" dedi. Öğrencilere mobil basın evi aracımızda eğitim veriyoruz" Üniversitelerde mobil basın evi aracında eğitimler verdiklerini söyleyen Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Ali Oruç, "Cemiyetimizin Avrupa Birliği 9. Köy projesi kapsamında bölgelerde hem yerel medyayla, meslektaşlarımızla buluşup durum değerlendirmesi yapıyoruz. Hem de gittiğimiz yerlerde iletişim fakültesi varsa oradaki öğrencilere mobil basın evi aracımızda eğitim veriyoruz. Kameramanlık, yönetmenlik ve muhabirlik eğitimi veriyoruz" dedi. Gazetecilik ve muhabirlik mesleğini öğrencilere daha iyi aktarmak için üniversitelere gittiklerini aktaran Gazeteci Zeynel Lüle, "Gazetecilikle ilgili tecrübelerimizi paylaşmak amacıyla bu üniversitelere gidiyoruz, öğrencilerle buluşuyoruz. Nasıl gazetecilik yapılır, nasıl soru sorulur, nasıl röportaj yapılır, nasıl kameraya çekilir, bu bilgileri aktarmaya çalışıyoruz. Biz öğrencilerle buluşmaktan mutluyuz." ifadelerini kullandı. Mobil basın evi aracı hakkında bilgiler veren Yıldıray Aslan, "Depremden sonra mobil basın evini oluşturmaya karar verdik. Mobil basın evinin içinde hem enerji imkanlarımız var, hem internet imkanlarımız var, hem de uyduya, direkt uyduya çıkışımız var. Bu bölgelerde görev yapan, yani afet bölgelerinde görev yapan basın mensuplarının, serbest gazetecilerin her türlü kullanımına açık. Türkiye’nin hemen hemen birçok yerinde üniversite öğrencileriyle bir araya geliyoruz. Üniversite öğrencileriyle bir araya gelmemizdeki sebep, öğrencilerin öğrenim hayatı süresince basın mesleğine hazırlanmasını ve bu basın mesleğini icra ederken kullandığı araçları tanımasını, dokunmasını, kullanım alışkanlığı kazanmasını sağlamak" diye konuştu.
Isparta Hareket halindeki elektrikli araçlara kablosuz şarj projesi: "Hedef, araç durmadan menzili yüzde 10-20 yükseltmek" Doç. Dr. Ali Ağçal’ın yürütücülüğünü yaptığı, hareket halindeki elektrikli araçların kablosuz olarak şarj edilmesini hedefleyen proje, TÜBİTAK 3501 Kariyer Geliştirme Programı kapsamında desteklenmeye hak kazandı. Elektrikli araçların hareket hâlindeyken şarj edilmesini hedefleyen projeyle menzil sorununa çözüm üretmeyi amaçladıklarını belirten Doç. Dr. Ayçal, "Araç durmadan ilerlerken menzilini yüzde 10–20 artırabilecek bir enerji aktarımı sağlamayı hedefliyoruz. Yollara entegre edilecek şarj şeritleriyle elektrikli araçlar kendi kendini şarj edebilecek" dedi. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Ağçal’ın yürütücülüğünü üstlendiği "Hareket Halindeki Elektrikli Araçların Şarjı için Kablosuz Enerji Aktarımı Tasarımı ve Kapalı Çevrim Rezonans Frekansı Sabitleme Kontrolü" başlıklı proje, TÜBİTAK 3501 – Kariyer Geliştirme Programı kapsamında destek almaya hak kazandı. Proje kapsamında, elektrikli araçların hareket hâlindeyken kablosuz enerji aktarımı yoluyla şarj edilebilmesini sağlayacak yeni bir sistem tasarımı ile bu sisteme yönelik kontrol yöntemi geliştirilmesi hedefleniyor. Çalışmanın, elektrikli araç teknolojilerinde yaşanan menzil ve şarj sorunlarına çözüm sunması ve kablosuz şarj alanında önemli bir katkı sağlaması amaçlanıyor. "Hareket hâlindeyken şarj eden araçlar hedefleniyor" Üniversitenin Elektrik Makineleri Bölüm Başkan Yardımcısı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ali Ağçal, yürüttükleri çalışmalarla ilgili, "Yıllardır kablosuz enerji transferi üzerine çalışıyorum. Kablosuz şarj alanında cep telefonları, insansız hava araçları ve elektrikli otomobiller için çeşitli uygulamalar geliştirdik. Şimdi ise elektrikli araçların hareket hâlindeyken şarj olabilmesini sağlayacak kablosuz bir şarj sistemi üzerinde çalışıyoruz. Elektrik makineleri dersleri veriyorum ve uzmanlık alanım genel olarak kablosuz şarj sistemleri. Bu proje, elektrikli araçların şarj sorunlarına çözüm olabilecek nitelikte. Elektrikli araçların hareket hâlindeyken, yollara yerleştirilecek şarj şeritleri aracılığıyla kablosuz şekilde şarj edilmesini hedefleyen bir TÜBİTAK projesi geliştirdik. Dünyada benzer çalışmalar bulunuyor ancak biz bu sistemi daha verimli ve daha hızlı olacak şekilde tasarladık" şeklinde konuştu. "Hedef araç durmadan menzili artırmak" Projenin çıkış noktası, elektrikli araçlarda yaşanan menzil sorunu olduğunu belirten Ağçal, "Togg’un piyasaya çıkmasıyla birlikte ülkemizde elektrikli araç sayısı hızla arttı. Ancak mevcut batarya teknolojileri nedeniyle menzil hâlâ önemli bir problem. Örneğin Isparta’dan İstanbul’a gitmek istediğinizde, en iyi şartlarda bile yaklaşık 500 kilometrede durup şarj etmeniz gerekiyor. Bizim hedefimiz, araç durmadan ilerlerken menzilini yüzde 10–20 oranında artırabilecek bir enerji aktarımı sağlamak. Bu sistem şu anda dünyada deneme aşamasında. Bazı ülkelerde, özellikle ağır vasıtaların kullandığı yavaş şeritlerde birkaç kilometrelik kablosuz şarj şeritleri oluşturuldu. Biz de benzer bir altyapı üzerine kendi sistemimizi geliştirdik" ifadelerini kullandı. "İlham kaynağı Nikola Tesla’nın çalışmaları oldu" Bu projedeki ilham kaynağının yüksek lisans yıllarına dayandığını ifade eden Ağçal, "Nikola Tesla’nın kablosuz enerji transferi üzerine yaptığı çalışmalar beni çok etkilemişti. Doktora sürecimde elektrikli araçların şarj sistemlerini inceledim ve bu alanda özellikle hareketli şarj konusunda bir boşluk olduğunu fark ettim. Akademisyenler olarak da bu tür eksik alanlara çözüm üretmeyi amaçlıyoruz" dedi. "Projeye en büyük motivasyon öğrencilerinden geldi" "Projede beni en çok motive eden ise öğrencilerim oldu" diyen Ağçal, "TÜBİTAK onayından sonra, daha önce Yıldız Teknik Üniversitesi’ne gidip gelerek yürüttüğümüz çalışmaları burada kurduğumuz laboratuvarda sürdürebilmek bize büyük hız kazandırdı. Projemiz iki yıllık bir süreçten oluşuyor. Bütçenin aktarılmasının ardından proje resmen başlayacak. Bu projede bir yüksek lisans öğrencim görev alacak ve konu aynı zamanda tez çalışması olacak. Süreç içinde başka yüksek lisans öğrencilerinin de projeye dahil olmasını planlıyoruz. Kablosuz şarj sistemlerinin yaygınlaşmasının hem elektrikli araç teknolojilerine hem de yetiştirdiğimiz öğrencilere önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum. Amacımız, buradan yetişen öğrencilerle birlikte ülkemize ve dünyaya daha fazla fayda sağlamak" ifadelerini kullandı.