SAĞLIK - 15 Şubat 2018 Perşembe 05:07

'Tedavi edilmeyen ağrılar kalıcı hasarlara yol açıyor'

A
A
A
'Tedavi edilmeyen ağrılar kalıcı hasarlara yol açıyor'

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Levent Arslan, omuz ağrılarıyla ilgili bilgiler paylaşırken, tedavi edilmeyen ağrıların kalıcı hasarlara yol açtığını belirtti.

Omuz eklemi, diğer eklemlere göre kas dengesinin daha önemli olduğu özel bir eklem. Bu yüzden stres dahil kas dengesini bozan birçok faktör omuz ekleminde kronik ağrıya neden olabilir. Bu ağrılar tedavi edilmezse sıkışma sendromu ve donuk omuz gibi daha ciddi ve tedavisi zor hastalıklara yol açabilir. Medicana Bahçelievler Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Levent Arslan, omuz ağrılarıyla ilgili önemli bilgiler paylaştı.

Omuzun sıkışma sendromu hakkında bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Levent Arslan, ''Özellikle 40 yaş ve üstü kadınlarda, cam silmek ve yüksek dolaplardan eşya almak gibi küçük zorlamalar sonrası görülen bir hastalıktır. İlk ortaya çıkan belirtiler, omuzu kullanırken ortaya çıkan ağrı olmakla birlikte zamanla hareket kısıtlılığı ve istirahat ağrısı hatta gece ağrısı gelişebilir'' dedi.

''Sıkışma sendromu tedavi edilmezse kaslarda yırtılma oluşuyor''

Sıkışma sendromunda sıkışan doku sanılanın aksine sinir değil omuzu yana doğru kaldıran kastır diyen Yrd. Doç. Dr. Arslan, ''Bu yüzden sıkışma tedavi edilip ortadan kaldırılmazsa bir süre sonra bu kasta yırtılma meydana gelebilir ve bu durum tedavi sürecinin uzamasına yol açabilir. Tedavide amaç sıkışmayı ortadan kaldırıp ağrıyı geçirmek ve muhtemel bir kas yırtılmasını engellemektir. Bunun için ilk başvurulan yöntem ilaç ve fizik tedavi uygulamalarıdır. Yetersiz kalması durumunda omuz içi enjeksiyon uygulamaları yapılır. Bu uygulamalarda seçenekler steroid (kortizon) ve PRP uygulamalarıdır.Tüm bu yöntemlere rağmen sıkışma ortadan kaldırılamıyorsa veya yırtık gelişmişse cerrahi tedavi seçeneklerine başvurulur'' ifadelerini kullandı.

Omuz sıkışmalarında altın standart omuz artroskopisi

Cerrahi tedavi olan omuz artroskopisi hakkında bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Arslan, ''Son yıllarda omuz ile ilgili hastalıkların cerrahi tedavisinde altın standart omuz artroskopisidir. Omuz artroskopisinde eklem çevresine küçük kesiler yapılarak omuz içine kamera ve özel el aletleri ile girilir, sorunlar saptanır ve aynı seansta müdahale edilerek sorunlar giderilir. Omuz artroskopisinin en önemli avantajları, küçük kesilerle işlemin yapılmasından dolayı çok az iz kalması ve enfeksiyon riskinin minimum olması, sağlam dokuların az zarar görmesi nedeniyle iyileşmenin daha hızlı olması ve bu sayede normal hayata dönüşün daha çabuk olmasıdır'' diye konuştu.

''Omuz yaralanmalarında labrum yırtığına dikkat edilmeli''

Omuz yaralanmalarında labrum yırtığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Arslan, ''Labrum, omuz eklemini çepeçevre saran ve omuzun yerinde durmasını sağlayan en önemli yapıdır. Omuzun akut yaralanmalarına sıklıkla sporla uğraşan genç bireylerde rastlanmaktadır. Basit yaralanmalarda omuz istirahati, ağrı kesici ve ödem azaltıcı ilaçlar ve aralıklı buz uygulama genellikle yeterli olmaktadır. Omuzun en önemli akut yaralanmalarından biri omuz eklemi çıkığıdır. Sıklıkla şiddetli bir travma sonrası görülen omuz çıkığında mutlaka manyetik rezonans (MR) tetkiki yapılmalı ve beraberinde labrum yırtığı olup olmadığına bakılmalıdır. Labrum yırtığı yok ise belirli bir süre omuz dinlendirilmesini takiben fizik tedavi uygulamaları ile tedavi tamamlanır. Labrum yırtığı varlığında tedavi seçeneği yırtığın artroskopik olarak dikilmesidir. Aksi halde daha küçük travmalarda tekrarlayan omuz çıkıkları gelişir ve bu durum ciddi ağrılı durumlara ve işgücü kaybına yol açar'' şeklinde konuştu.

Omuz ağrılarının omuz ekleminin kendisinden kaynaklanabileceği gibi yansıyan ağrı şeklinde de karşımıza çıkabileceğini önemle vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Arslan, ''Bu duruma en sık boyun fıtıklarında rastlanır. Boyundan çıkıp omuza gelen sinirlerde bası olması durumunda omuz ağrısı ortaya çıkmaktadır. Dikkatli bir muayene ile bu ayrım yapılabilmekle birlikte, genellikle görüntüleme yöntemlerinden de faydalanıyoruz'' dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.