GÜNDEM - 16 Eylül 2019 Pazartesi 13:37

Telefonla görüşebilmek için tepelere çıkıyorlar

A
A
A
Telefonla görüşebilmek için tepelere çıkıyorlar

Muş merkeze bağlı Yukarısızma ve Çiçekli köyündeki vatandaşlar, şebekeleri çekmediği için 3-4 kilometre yol yürüyerek dağın tepesinde telefonla görüşmeye çalışıyor.

Muş'taki iki köyün sakinleri, cep telefonuyla görüşmek için şebekenin çektiği tepeye çıkmak zorunda kalıyor. Merkeze 40 kilometre uzaklıktaki Yukarısızma ve Çiçekli köylerinde cep telefonları çekmeyen vatandaşlar, telefon görüşmesi yapabilmek için 3-4 kilometre yol yürüyerek tepelere çıkıyor.

Yukarısızma Köyü Muhtarı Tahir Kapşigay, 2018 yılında köylerine kurulan baz istasyonunun halen aktif hale getirilmemesi nedeniyle cep telefonlarını kullanamadıklarını ve baz istasyonunun bir işe yaramadığını söyledi. Telefon şebekesinin çekmediğini ve bu sebeple tepelere çıkmak zorunda kaldıklarını anlatan Kapşigay, “O günden bu yana herhangi bir fayda görmedik. Baz istasyonunun elektriğini de çektiler, ama aktif hale getirmediler. Telefon şebekeleri köyden uzaktaki bazı tepelerdeki noktalarda çekiyor. Evlerin içerisinde ise telefonları hiç kullanamıyoruz" dedi.

40 hanelik köyde yaklaşık 600 cep telefonu bulunduğunu aktaran Tahir Kapşigay, “Yaz aylarında yaklaşık 10 hane köye geri dönüş yaparak bahçesinde sebze ekimi yapıyor. Acil bir durumda yaklaşık 3-4 kilometre yürüyerek dağlara çıkıp görüşme yapmak zorunda kalıyoruz. Bu açıdan çok sıkıntı yaşıyoruz. Köylüler haklı olarak sürekli bana baskı yapıyorlar. Aktif olmayan cihazı kaldırmamı istiyorlar. Buraya kurulan baz istasyonuna verici cihazı takılmadığı için aldığımız telefonlar hiçbir işe yaramıyor. Bir iskele gibi ortada duruyor. Bu baz istasyonunu buraya boşuna kurdular. Bu kadar masrafı boşuna yaptılar” diye konuştu.

Çiçekli Köy Muhtarı Remzi Sağın da köylerinde GSM şebekesi bulunmadığını ve bu yüzden cep telefonlarının yalnızca belirli noktalarda çektiğini söyledi. Muhtar Sağın, bugüne kadar birçok müracaatta bulunduklarını ancak hiçbir sonuç alamadıklarını belirterek, “Köylülerimiz telefonla görüşmek için dağlara çıkmak zorunda kalıyor. Köyümüzle Yukarısızma köyü arasında bir baz istasyonu kurdular ancak verici takılmadığından dolayı aktif değil. Annem Muş Devlet Hastanesinde öldü ve bizim şebekemiz çekmediği için İstanbul’daki akrabalarımıza ulaştılar.

İstanbul’daki akrabalar da Sarıdal köyüne haber veriyor ve Sarıdal köyünde kayınbiraderim gece köyümüze gelerek bize haber veriyor. Benim annemin öldüğünden haberim olmuyor. O nedenle cenazemi almaya gece gidebildim. Bir cenazemiz veya bir hastamız olduğu zaman Muş’tan diğer şehirlerdeki akrabalarımıza haber veriliyor daha sonra çevre köylerden biz haberi alıyoruz. Yıllardır aynı sorunu yaşamamıza rağmen telefon şirketleri sorunumuza çözüm bulmadı. Bu sıkıntının giderilmesi için onlarca kez müracaatta bulunmamıza rağmen sonuç alamadık” ifadelerini kullandı.

Yukarısızma köyü sakinlerinden Ali Kapşigay ise yaklaşık 2 yıldan beri köyün üst kısmına baz istasyonu kurulduğunu belirterek, “Ancak verici cihazı takılmadığı için aktif değil. Acil bir telefon görüşmesi yaptığımızda yaklaşık 3 kilometre yüksek tepelere çıkıyoruz. Bu açıdan yardım bekliyoruz” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.