GÜNDEM - 25 Şubat 2019 Pazartesi 11:36

Türkiye’den ABD’ye ilk defa teknoloji transferi yapıldı

A
A
A
Türkiye’den ABD’ye ilk defa teknoloji transferi yapıldı

Erciyes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Başaran ve Erozyon Araştırma Lideri Prof. Dr. Günay Erpul tarafından Erciyes Teknopark’ın destekleriyle geliştirilen Rüzgar Erozyonu Ölçüm Sistemi, Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan North Carolina State Üniversitesi’ne inşaat alanlarındaki toz salımlarını ölçmek amacıyla gönderildi. Bu teknoloji transferi Türkiye’de ilk olarak gerçekleştirildi.

Erciyes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Başaran, Erciyes Teknopark’ın destekleriyle erozyon araştırma lideri Prof. Dr. Günay Erpul ile birlikte rüzgar erozyonu ile tozun yoğun şekilde taşındığı alanlarda rüzgar erozyonunun daha doğru hesaplanmasını ve ölçülmesini sağlamak amacıyla Rüzgar Erozyonu Ölçüm Sistemini geliştirdi. Kolay ve mevcut yöntemlere kıyasla daha doğru toprak ölçümü yapan ve yüzde 90'ın üzerinde etkinlikle doğruluk oranını bulan sisteme, uluslararası dergilerde yayınlandıktan sonra talep yağdı. ABD North Carolina State Üniversitesi’nden gelen talep üzerine geliştirilen sistemden 100 adet gönderildi.

“Avrupalı ve Amerikalı bilim adamlarının geliştirdiği aletlerden 2 kat etkinliğe sahip yeni bir rüzgar erozyon ölçüm sistemi geliştirdik” 

Erciyes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Başaran, yaptığı açıklamada, buluş hakkında bilgiler vererek, “Rüzgar erozyonu özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde Türkiye’de olduğu gibi tarım topraklarının sağlığı, bitki sağlığı, biyoçeşitlilik ve insan sağlığı açısından önemli olaylardan bir tanesidir. Dönem dönem takip edilmesi gerekir. Bunun içinde dünyada geliştirilmiş birçok alet vardır. Özellikle Avrupalı araştırmacıların ve Amerikalı araştırmacıların geliştirdiği bu aletler etkinlikleri çok yüksek aletler değil. Pasif tuzaklar olarak isimlendirilen bu aletlere alternatif daha etkin bir alet geliştirmek için 2010 yılında bir TÜBİTAK projesi verdik. Bu TÜBİTAK projesi kapsamında Avrupalı ve Amerikalı bilim adamlarının geliştirdiği aletlerden 2 kat etkinliğe sahip yeni bir rüzgar erozyon ölçüm sistemi geliştirdik. Ölçüm sisteminin ilk denemelerinde ERASMUS kapsamında Belçika Gent Üniversitesi yapay yağmurlama ve rüzgar erozyonu simülasyon tünellerinde gerçekleştirdik. yüksek etkinliği yakaladıktan sonrada prototip hazırlıklarına başladık. Sadece TÜBİTAK desteği değil aynı zamanda özel sektörden de bu anlamda ciddi destek aldık" şeklinde konuştu.

"Dünyanın birçok bölgesinden aletimize ilgi var" 

Prof. Dr. Başaran, "Aletimizi geliştirdikten ve etkinliklerini belirledikten sonra hazırladığımız bilimsel çalışmayı uluslararası saygın dergilerde yayınladık. Daha sonra dünyanın birçok bölgesinden aletimize ilgi gelmeye başladı. Aslında geliştirdiğimiz alet son derece basit ama ayrodinamik yapısı mükemmel özelliklere sahiptir. Yüz mikrondan çok daha küçük olan taneciklerin atmosferde süzülürken ya da hareket ederken kolaylıkla yakalanmasını sağlıyor. Bu nedenle de rüzgar erozyonu ölçümlerini son derece doğru ve nitelikli hesaplanmasına katkıda bulunuyor. Geliştirdiğimiz alet Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından özellikle Konya bölgesinde rüzgar erozyonunun izlenmesi konusunda yaklaşık 5 yıldır kullanılıyor. Oldukça başarılı sonuçlar elde edildi” ifadelerini kullandı.

“Aletimizin özellikle uluslararası literatürde yayınlanmasından sonra ABD North Carolina State Üniversitesi’nden bizim aletlerimizi kullanmak üzere talep geldi. Yazışmalar sonucunda belki de Türkiye’de ilk defa bir Amerikan üniversitesine Erciyes Üniversitesi tarafından teknoloji transferi yapılmış oldu. Ürünümüzden 100 adet gönderdik. İhracat yaptık ama ihracattan çok daha önemlisi ilk defa bir Türk üniversitesinden Amerikan üniversitesine teknoloji transferinin yapılmış olmasıdır. Biz bunun önemli bir başarı olduğunu düşünüyoruz. Burada Erciyes Üniversitesi teknoloji geliştirme bölgesinin bize verdiği destek çok büyüktür” diye konuştu.

“Patenti alınacak” 

Türk Patent Enstitüsüne aletin patentini almak için başvurduklarını kaydeden Prof. Dr. Başaran, “Bu ürünü erozyon araştırma liderimiz Prof. Dr. Günay Erpul ile birlikte geliştirdik. Ürünün etkin sonuçlarını aldıktan sonra Türk Patent Enstitüsüne patent koruması amacıyla müracaatlarımızı yaptık. İnceleme raporları çok olumlu ve muhtemelen yakın bir tarihte ürünümüz ulusal anlamda patent tescili yapılmış olacaktır. Yardımlarından dolayı da Erciyes Teknoloji Transfer Ofisi’ne de teşekkür ederim. Ürünümüz özellikle tarım ve mera alanlarında rüzgar erozyonunun ölçümü ve değerlendirmesi amacıyla geliştirilmiş olsa dahi ABD’den talep edilme amacı inşaat alanlarındaki toz salımlarının ölçülmesidir. Ürünümüz inşaat alanlarında toz ölçümünde de kullanılabilir. Aynı zamanda maden sahalarında toz ölçümlerinde ve toz kontrolü amacıyla amacıyla da kullanılabilecek bir üründür” şeklinde konuştu.

“Türkiye’de bu amaçla yapılacak çalışmalarda yabancı ürünlerin kullanılmasının önüne geçmiş olduk” 

Geliştirdikleri ürünle yüzbinlerce liranın Türkiye’de kalmasına katkı sağladıklarını kaydeden Başaran, “Geliştirdiğimiz bu ürünle Türkiye’de bu amaçla yapılacak çalışmalarda yabancı ürünlerin kullanılmasının önüne geçmiş olduk. Belki de yüzbinlerce lira paranın ülkemizde kalmasına katkı sağladık. Ürünümüz tamamen milli ve yerli üründür. Ürünümüzün lisansını Erciyes Teknoloji Transfer Ofisine devrettik. Bundan sonra ulusal ya da uluslararası taleplerde bu talepleri Erciyes Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi karşılayacaktır” dedi.

“Bu sistem Türkiye’de ve yurtdışındaki araştırmalarda artarak kullanılıyor” 

Erozyon araştırma lideri Prof. Dr. Günay Erpul da, “Rüzgar Erozyonu Ölçüm Sistemi hem Türkiye’deki birçok araştırmada hem de yurtdışındaki araştırmalarda artarak kullanılmaktadır. Bu doğrultuda geçen yıl hem Avustralya’da hem de ABD’de kendi rüzgar erozyonu ölçüm sistemlerini kendi araştırmalarında kullanılmak üzere isteklerini yapmışlardır. Bizlerde gönderiyoruz. Bu süreçte Erciyes Üniversitesi Teknopark’ı hem tanıtımda hem de bu tür işlerin gerçekleştirilmesinde bizlere çok büyük yardımları dokunmaktadır” diye konuştu.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."