GÜNDEM - 22 Ocak 2020 Çarşamba 10:13

Uzmanlar uyarıyor: 'Küresel ısınma Türkiye’yi de tehdit ediyor'

A
A
A
Uzmanlar uyarıyor: 'Küresel ısınma Türkiye’yi de tehdit ediyor'

Avustralya'da geçen eylül ayında başlayan ve tüm dünyanın yüreğini sızlatan yangınlar, dikkatleri yeniden küresel ısınmaya çevirdi. Türkiye’nin de iklim değişikliği açısından risk grubundaki ülkelerden biri olduğuna dikkat çeken uzmanlar, önlem alınmaması halinde iklim krizinin etkilerinin büyüyerek devam edeceği uyarısında bulundular.

Küresel ısınmanın Türkiye’ye etkilerini değerlendiren Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Köyceğiz Meslek Yüksek Okulu Müdürü, Orman Mühendisi Dr. Hatice Ulusoy ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, iklim değişikliği için harekete geçilmezse daha kötü koşullara hazırlıklı olunması konusunda uyarı yaptılar.

“Orman yangını mevsimlerinin süresi giderek uzayacak ve yangınların şiddeti daha da artacak”

Avustralya'da 4 aydır süren yangınların küresel ısınmanın en önemli göstergelerinden biri olduğunu belirten Dr. Hatice Ulusoy, Türkiye’nin de 2019 yılının yaz aylarında çok sayıda yangınla mücadele ettiğini hatırlattı. “İklim değişikliği Avustralya’da görülen geniş çaplı yangınlar gibi aşırı hava olaylarını neredeyse olağan hale getirdi” diyen Ulusoy, “Çağımızın en önemli sorunu iklim krizi. Akdeniz havzası da diğer bölgelere göre daha fazla ısınıyor. Görünen o ki, orman yangını mevsimlerinin süresi giderek uzayacak ve yangınların şiddeti daha da artacak. Bitki örtüsü tarafından tutulan karbonun yüzde 75'ini barındıran ormanların yanması, hava kirliliğinin yanı sıra sera gazı artışına da sebep oluyor” dedi.

“Türkiye’de son yıllardaki aşırı sıcaklıklardan dolayı yangınlar arttı”

Orman yangınları ile iklim krizi ilişkisini anlatan Dr. Ulusoy, araştırmaların, orman yangınlarının sadece küresel ısınmanın bir sonucu olmadığını, aynı zamanda küresel ısınma üzerinde önemli etkileri olduğunu da ortaya koyduğunu kaydeden Ulusoy, “Ormanlar, bitki örtüsünde ve toprakta büyük miktarlarda karbon depolayarak atmosferdeki karbon dengesini düzenlemekte, küresel ısınmanın yavaşlatılmasına olanak sağlamaktadır. Dünya Meteoroloji Örgütü, geçtiğimiz günlerde son 10 yılın tarihin en sıcak dönemi olduğunu açıkladı. Bu nedenle orman yangınları daha sık çıkmakta ve geniş alanlara yayılmaktadır. Orman yangınları sonucu yıllarca depolanan karbon yanarak karbondioksit şeklinde atmosfere geri gidiyor ve sıcaklık artışına neden oluyor. Ağaç türlerinin artan sıcaklıklara yanıt olarak daha yüksek rakımlara kayacağı ve ormanların coğrafya üzerinde dağılımlarının değişeceği bekleniyor. Sıcaklık artışları, böcek popülasyonundaki artışı da hızlandırıyor. Türkiye’de özellikle son yıllardaki aşırı sıcaklıklardan dolayı yangınların artmasının yanı sıra özellikle Akdeniz ve Ege yöresindeki çam ormanlarında zararlı böceklerin üremelerindeki artışlar da ağaçların yok olmasına neden olmaktadır” diye konuştu.

“Dünyada yaklaşık bir milyar hektar alanın daha ağaçlandırılması gerekiyor”

İklim değişikliği ile mücadeledeki önlemlerden birinin ormanlık alanların sayısının artırılması olduğunu vurgulayan Ulusoy, şöyle devam etti: “İsviçre'deki Zürih Teknik Üniversitesinin Bilim Dergisinde geçtiğimiz aylarda yayımlanan bir araştırma, ormanlaştırmanın şimdiye kadar insanlığın neden olduğu karbondioksit salınımlarının üçte ikisini azaltma potansiyeli bulunduğunu ortaya koydu. Dünyada şu an 2 milyar 800 milyon hektar alan ağaçlandırılmış durumda. Küresel ısınmanın en fazla 1,5 derece ile sınırlandırılması hedefinin de tutturulmasına katkı sağlayabilmesi için yaklaşık bir milyar hektar alanın daha ağaçlandırılması gerekiyor. Bu alanların 205 milyar ton karbon gazını emerek bloke edebileceği öngörülüyor. İklim değişikliğinde ormansızlaşma kaynaklı sera gazı emisyonlarının yanı sıra enerji, tarım, ulaştırmada kullanılan kaynakların yaydığı emisyonların da etkili olduğu unutulmamalı. Mücadelenin bir bütün olarak yürütülmesi gerekiyor.”

“Türkiye, risk grubundaki ülkeler arasında”

Doç. Dr. Ahmet Demirak ise yapılan araştırmaların, yangınların sıklığı ve şiddetinin artmasıyla küresel ısınma arasında bağlantıyı tespit ettiğini ifade etti. Demirak, “Uluslararası Enerji Ajansına göre, yıllık toplam küresel karbondioksit emisyonu 32,5 milyar ton. Orman yangınlarının yıllık küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 5 ila 10'unu oluşturduğu tahmin ediliyor. Avustralya'da gördüğümüz yangınlar, çok daha kötü koşullara geçişin işareti olabilir. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak Akdeniz’in kuzeyindeki ülkelerde giderek daha sık ve yoğun şekilde kuraklık dönemleri yaşamaya başladı. Sera gazı salınımı nedeniyle önümüzdeki 30-40 yılda kuraklığın kontrol altına alınamayacağı gözüküyor. Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri açısından risk grubundaki ülkeler arasında yer alıyor. Toplam 22 milyon hektarlık ormanlık alanımız var. Bu topraklar, barındırdığı 3 bin endemik türle tüm Avrupa'dan daha fazla endemik türe sahip. Bu zenginliklerimiz, iklim krizinin tehdidi altındadır ve bu krizle mücadelede herkesin sorumluluk alması gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Denge kurulmazsa kötü sonuçlar bizi bekliyor”

Dünya ikliminde gerekli denge kurulmaması durumunda daha kötü sonuçlara hazırlıklı olunması gerektiğine dikkat çeken Doç. Dr. Demirak, şunları söyledi:
“Bizi endişelendiren doğa olayları aslında bizi nasıl bir geleceğin beklediğini gösteriyor. Değişen iklim koşullarının olumsuz etkileri nedeniyle yükselen deniz seviyeleri, daha şiddetli hava koşulları, seller, kuraklıklar ve fırtınalarla yüzleşiyoruz. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre, küresel iklim değişimi yüzde 90 oranında insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor. ‘BP Statistical Review of World Energy 2019’ raporuna göre de dünya birincil enerji tüketiminin yüzde 84,7’si fosil yakıtlardan karşılanıyor. Fosil yakıtların bu kadar yüksek oranlarda kullanılması, küresel ısınmaya, çevreye ve insan sağlığına zararlı hava kirleticilerin salınmasına devam edecek anlamını taşıyor. İklim hedeflerine uyumlu sürdürülebilir bir rota için temiz enerji gelişiminin de şu anki hızının üç katına sahip olması gerekmektedir. Ayrıca ısı kaybını engellemek için konutlarda yalıtım yapılması, ısınmada fosil yakıtlar yerine daha temiz enerji kaynaklarına yönelinmesi gibi adımlar atılması da zorunluluk haline dönüştürülmelidir. Aslında, küresel boyutta acil önlemler alınması gerektiği hakkında bir görüş birliği vardır. Ancak, önlemlerin nasıl alınacağı konusunda maalesef bir fikir birliği oluşmamıştır. İklim değişikliği hedeflerine ulaşılması ve gelecek için yeterli enerji sağlanması için, nükleer, hidrojen dahil olmak üzere tüm temiz enerji kaynaklarını kullanılması gerekiyor. Türkiye de enerji politikası gereği yenilenebilir enerji üretimini teşvik etmeye devam edecektir. Ayrıca Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ile elektrik üretiminde karbondioksit emisyonu oluşturmayacak, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlanacak, hava kirliliğini de azaltacak bir enerji çeşidini daha devreye alacaktır.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Yaşına uygun ve kurallı televizyon izlemeyen çocuklar, olaylar arasında ilişki kuramayabilir Yaşına uygun ve kurallı bir şekilde televizyon izlemenin çocukta öykü şeması geliştirmeye katkıda bulunduğunu belirten Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hacer Nermin Çelen, öykü şeması geliştirmeyen çocuğun karmaşık şeyleri anlama şansını yitirdiğini, olaylar arasında ilişki kuramadığını söyledi. Çocuğun zarar görmeyecek şekilde teknoloji kullanmayı öğrenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Çelen, çizgi filmlerin çocukla izlenerek algısal bakış açısını değiştirmek gerektiğini vurguladı. İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hacer Nermin Çelen, 22-28 Nisan TV İzlememe haftası vesilesiyle yaptığı açıklamada televizyonun çocuk gelişimi üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Çocuklara koltuk patatesi deniliyordu Kitle iletişim araçlarından biri olan televizyonun günlük yaşama dahil olmasından itibaren özellikle çocuklar üzerindeki etkilerinin de incelendiğini belirten Prof. Dr. Çelen, kıta Avrupası’nda televizyonun yavaş yavaş evlere girmesinin İkinci Dünya Savaşı sonrası olduğunu söyledi. Savaş sonrası televizyonun evlere girmeye başladığı zaman bu konuda çalışma yapanlar olduğunu belirten Prof. Dr. Çelen, “O dönemde araştırma yapanlar ‘Çocukları televizyon karşısına oturttuklarında televizyondan gelen bütün mesajları çocuklar içselleştiriyor’ diye düşündüler. Hatta o dönemde televizyondan gelen tüm mesajları içselleştirdikleri için çocuklara coach potatoes yani koltuk patatesi ya da zombi adını vermişler” açıklaması yaptı. Çocuklar seçme gücüne sahip Bu alandaki çalışmaların 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren devam ettiğini kaydeden Prof. Dr. Çelen, “Bu çalışmalarda ise çocukların zombi ya da coach potatoes yani koltuk patatesi olmadığı, çocukların bilişsel yapılarının yetişkinlerden belki farklı ama çocukların da neyi seyredebileceklerini seçebilecek güçte olduklarını söylüyorlar. Yani çocuk kendisine aşina olan şeyleri, animasyonları, cıngılları, reklamları ve kadın seslerini tercih ederek seyrediyor. Erkek seslerini tercih etmiyorlar” dedi. 1970’lerden itibaren farklı görüşlerin öne çıktığını, bu görüşlere göre çocukların seçici olduğunun ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Çelen, “Çocukların anlamadığı, senaryosu oldukça karmaşık bir dizi ilgilerini çekmiyor. Çalışmalarda aslında çocuğun seçici olduğu vurgulanıyor” diye konuştu. Öykü şemaları gelişmezse ilişki kuramıyor Yaşına uygun şekilde televizyon izlemenin çocukta öykü şeması geliştirmeye katkıda bulunduğunu belirten kaydeden Prof. Dr. Çelen, “Diyelim ki o evde televizyon seyredilmiyor. Bizim büyürken bazı vakaların nasıl örüntülendiğini görmemiz gerekiyor. Mesela hırsız-polis ne demek, şiddet ne demek, ne zaman şiddet ortaya çıkar? Şiddet çizgi filmlerde de var. Bu senaryoları çocuk izlemez ise gelecekte kavramlar arasında ilişki kuramıyor. Eve televizyonun geç geldiğini düşünelim: Çocuk 6-7 yaşından sonra televizyon izlediğinde bu öykü şemaları geçmişte geliştirmediği için karmaşık şeyleri anlama şansını yitiriyor yani bakıyor ama anlamıyor. İlişki kuramıyor” dedi. Çizgi filmlerde de şiddet var Çizgi filmlerin çocukla beraber izlenerek algısal bakış açısını değiştirmek gerektiğini belirten Prof. Dr. Çelen, “Tom ve Jerry çok masum bir çizgi film gibi. Tweety de çok masum görünüyor ama orada da şiddet var. Tom’un kuyruğu kesiliyor, köpeğe balyozla vuruluyor. Çocukla yan yana oturmak lazım. Çocuk kahkahalar atıyor. ‘Peki senin kuyruğun olsaydı ve senin kuyruğun kesilseydi ya da senin parmağın kesilseydi ister miydin?’ şeklinde sorular sorulmalı. Çocuk ‘istemem’ diyecek. ‘Bize komik geliyor ama güzel bir şey değil’ denilmesi gerekiyor. Böylece algısal bakış açısını değiştiriyorsun” şeklinde konuştu. Yasak yerine açıklama yapılmalı Televizyonda uygun içeriklerin belirli sürelerde izletilebileceğini kaydeden Prof. Dr. Çelen, “Evde saatlerce sabahtan akşama kadar televizyonun açık olduğu zamanlarda ebeveynlerin çocuğun seyredip seyredemeyeceği şeyleri kontrol etmesi mümkün değil. Yasak her zaman caziptir. Çocuk neden bunu yasakladılar diye kenardan bakıyor. Çocuğa her şeyi seyretmemesi gerektiğini açıklamamız gerekiyor” dedi. Çocuğun teknoloji kullanımı konusunda deneyim kazanması önemli Çocuğun mutlaka takip edilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Çelen, “Anne babaların örnek olması, kural koyması ve seçici olması gerekiyor. Çocuk ne oynuyor, hangi televizyon programını izliyor, takip ediyor, bunun bilinmesi lazım. Bazen geri bildirim vermek için çocukla beraber oturmaları gerekiyor. Anne ya da bakım veren tutumu önemli. Teknolojiden de uzak kalamayız. Çocuğun zarar görmeyecek şekilde teknoloji kullanmayı bilmesi gerekiyor. Çocuğun teknoloji kullanımı konusunda bir deneyimi olması da gerekiyor. Neyi ne kadar kullanması gerektiğini kurallarıyla öğrenmesi lazım” şeklinde konuştu.
Muğla Marmaris’te bir kadını bıçaklayarak öldüren şahıs tutuklandı Muğla’nın Marmaris ilçesinde 35 yaşındaki İlknur Çetin, erkek arkadaşı olduğu iddia edilen bir şahıs tarafından bıçaklanarak hayatını kaybetti. Ayağı kırık ve alçıdayken olayı gerçekleştiren ve polis ekipleri tarafından kaçtığı motor ile yakalanıp gözaltına alınan A.İ.K., sevk edildiği adliyede tutuklanarak cezaevine gönderildi. Olay, dün sabah saatlerinde bir otelde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, erkek arkadaşı olduğu iddia edilen A.İ.K. (38), İlknur Çetin’in iş yerine gelerek Çetin’i konuşma bahanesi ile dışarı çağırdı. Çetin’in dışarı çıkması ile kadına saldıran A.İ.K., birden fazla yerinden ölümcül darbeler ile kadını bıçaklayarak ağır yaraladı. Olayı görenler durumu 112 Acil Çağrı Merkezi’ne bildirdi. İhbar üzerine bölgeye sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine gelen sağlık ekipleri yaptıkları kontrollerde Çetin’in hayatını kaybettiğini tespit etti. Olayın ardından geldiği motora binerek kaçan A.İ.K. ise polis ekipleri tarafından yakalanarak gözaltına alındı. Ayağı kırık şekilde saldırmış Saldırgan A.İ.K.’nin bir ayağının kırık olduğu ve platin takılı olduğu halde Çetin’in iş yerine gelerek olayı gerçekleştirdiği bilgisine ulaşılırken, ayağı alçıda olan şahıs emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Tutuklandı Polis ekiplerinin yardımıyla adliyeye getirilen A.İ.K., çıkartıldığı adli makamlarca tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Gaziantep Sınırda karbon düzenleme mekanizması ve doğrulamanın önemi GSO’da konuşuldu Gaziantep Sanayi Odası (GSO) ile TÜV SÜD iş birliğinde “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması Riskleri ve Doğrulamanın Önemi” konulu bilgilendirme toplantısı gerçekleştirildi. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması Riskleri ve Doğrulamanın Önemi, ISO 14064 Sera Gazı Hesaplama ve Doğrulama Yönetim Sistemi ve AB Yeşil Mutabakatına Uyum Süreçleri gibi konularda bilgi paylaşımlarının yapıldığı toplantıya GSO Yönetim Kurulu Üyesi ve GSO Mesleki Eğitim Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Ali Can Koçak, TÜV SÜD Satış Müdürü Serhat Demirci, TÜV SÜD Türkiye Sürdürülebilirlik Direktörü Mehmet Kumru, GSO Genel Sekreteri Yusuf İzzettin İymen, akademisyenler, kurum ve firmaların temsilcileri katıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan GSO Yönetim Kurulu Üyesi Ali Can Koçak, “2026 yılında AB Yeşil Mutabakatı kriterleri çerçevesinde sınırda karbon düzenlemesi hayata geçecek. Bu sebeple yeşil dönüşüm konusu sanayimizin ve ihracatımızın sürdürülebilirliği ve rekabetçiliği için kritik önem taşıyor. Bizim de sanayimizin gelecekte de var olabilmesi için ileri teknoloji, sanayi 4.0, dijitalleşme ve AB yeşil mutabakatı kriterlerine entegrasyonu sağlamamız gerekiyor. Bu yönde GSO olarak öncü ve örnek çalışmalar yürütüyoruz’’ dedi. 2019 yılında başlattıkları sanayide dönüşüm hamlesi kapsamında dijital ve yeşil dönüşümü öne çıkararak proje bazlı çalışmalar yürüttüklerini dile getiren Ali Can Koçak, “Somut adımlar çerçevesinde, GSO-MEM’de firmalarımızın öncelikli ihtiyacı olan karbon ayak izi ölçümlerini uluslararası standartlarda, en doğru şekilde hesaplıyor, raporlanıyor ve yol haritalarını belirliyoruz. Karbon ayak izini hesaplayarak yeşil yol haritası sunduğumuz firma sayısı bugün itibarıyla 55’e ulaşmıştır” şeklinde konuştu. GSO’nun yeşil dönüşüm mentörlüğü konusunda çözüm ortağı olarak seçildiğini belirten Koçak, “Bölgemizde tek, Türkiye genelinde 25 çözüm ortağından birisi olan merkezimizde firmalarımızın aldıkları yeşil dönüşüm hizmetlerine destek verilmektedir. İşletmelerimiz, GSO-MEM’den iki defaya mahsus yeşil dönüşüm mentörlük hizmeti alabiliyor ve almış oldukları hizmetlerin 190 bin liralık kısmını hibe olarak veriyor. Firmalarımızı da sunulan bu imkanlardan faydalanarak, dönüşüm süreçlerini gerçekleştirmeye davet ediyoruz. Bu önemli toplantı ve iş birlikleri için de TÜV SÜD’e ve tüm konuklarımıza teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı. TÜV SÜD’ün 1866 yılında Almanya Münih’te kurulduğunu, 158 yaşında olduğunu belirten TÜV SÜD Satış Müdürü Serhat Demirci de yaptığı konuşmasında, “1987 yılından bu yana Türkiye’de TÜV SÜD faaliyetlerini gerçekleştiriyoruz. Son iki yılda ise Türkiye’deki bölgeselleşme çalışmalarımıza da artık önem veriyoruz. Bu kapsamda Gaziantep’te de çalışmalarımızı artırarak devam ettiriyoruz. İnsanları, çevreyi ve varlıkları teknolojiyle ilgili risklerden koruma amacımıza sadık kalarak toplumda ve işletmelerde ilerleme sağladık. Daha güvenli ve daha sürdürülebilir bir gelecek için fiziksel ve dijital bir dünyada güven uyandırmak en önemli hedeflerimiz arasında yer alıyor. Gaziantep Sanayi Odası’na iş birlikleri ve misafirperverlikleri için teşekkür ediyorum” diye konuştu. TÜV SÜD Türkiye Sürdürülebilirlik Direktörü Mehmet Kumru da toplantıda bir sunum gerçekleştirdi. Mehmet Kumru, Sera Gazı Hesaplama ve Raporlama Metotları başlığı altında ISO 14064-1 standardı, sera gazı salımlarının ve uzaklaştırmalarının kuruluş seviyesinde hesaplanmasına ve raporlanmasına dair kılavuz ve özelliklerle ilgili bilgiler verdi. Kumru ayrıca, sınırda karbon düzenleme mekanizmasının firmalardan neleri ve nasıl bir formatta istediği konusu hakkında paylaşımlarda bulundu. Toplantı, soru-cevap kısmının ardından sona erdi.