MAGAZİN - 29 Ocak 2016 Cuma 11:41

'Yücel Çakmaklı ahlaklı sinema için ömrünü verdi'

A
A
A
'Yücel Çakmaklı ahlaklı sinema için ömrünü verdi'

TRT Türk'te yayınlanan 'Büşra ve Kübra ile Tanıklar' programında Mesut Uçakan, oğlu Bahadır Çakmaklı ve gazeteci Burçak Evren, yönetmen Yücel Çakmaklı'yı anlattı.

TRT Türk’te yayınlanan “Büşra ve Kübra ile Tanıklar” programda geçtiğimiz hafta milli sinemanın öncüsü yönetmen Yücel Çakmaklı anlatıldı.Kâbe Yolları, Birleşen Yollar, Minyeli Abdullah gibi filmlerle milli ve manevi değerleri sinemada işleyen ilk yönetmen olarak tarihe geçen Çakmaklı’nın özel yaşamına ve sinemasına dair bilinmeyen ayrıntılara yer verildi.2009 yılında aramızdan ayrılan Çakmaklı’yı yönetmen Mesut Uçakan, oğlu Bahadır Çakmaklı ve gazeteci Burçak Evren anlattı.

HİÇ KALP KIRMADI
Yönetmen Mesut Uçakan Yücel Çakmaklı ile tanışma hikâyesini şöyle anlattı: “Yücel ağabeyle ile biz Milli Türk Talebe Birliği sinema kulübüne üye olduğumda 1973’tetanıştık. O günden sonra yakın bir ilişkimiz oldu. İlk yönetmenliğimi 24 yaşında yaptım ve başrolünde Müjde Ar vardı. Cebimde üç günlük para bile yoktu. Yücel ağabey o dönem TRT’de danışmandı.Bana çok yardımı dokundu.Son zamanlarına kadar hep yakınında oldum. Bir yol açıcıydı. O dönemde toplumu güzel ahlaka çekmek, değerlerimize sahip bir sinema yapmak için ömrünü verdi ve bir nesli yoğurdu. Birçok büyük projeye imza atma imkânını oluşturdu. Hiç kalp kırmamış biridir, kimsenin aleyhinde konuşmamıştır. Türk Sinemasında İdeoloji kitabımda Yücel ağabey ile ilgili bazı eleştirilerde var. En ufak bir alınganlık göstermedi. Dostane bir şekilde ilişkisini sürdürdü.”

NECİP FAZIL DİZİSİ YAPILMALI
Yücel Çakmaklı hayattayken Bedüizzaman ve Necip Fazıl’ı anlatan film projesini yapmaya niyetlenmiş ancak ömrü vefa etmemişti. Ölmeden önce bu iki projenin hayata geçirilmesini vasiyet eden Çakmaklı, vazifeyi Mesut Uçakan’a devretmişti. Uçakan projeyle ilgili neler olup bittiğini şöyle paylaştı: “Necip Fazıl filmiyle ilgili bizzat ben ilgileniyordum. Oğlu Mehmet Kısakürek ile beraber yapıyorduk. O film yaparken Yücel ağabeyin daha önce kurduğu temasların izinden gitmiştik. Üstadın hayatını çekmek için daha önce konuşulmuştu ve kurduğu bağlantılar vardı. Sekiz dokuz ay üzerinde çalıştık. Ama bazı nedenlerden dolayı film yapılamadı. Necip Fazıl’ın hayatı bugün dizi olarak anlatılabilse gençlerde müthiş bir değişime ve devrime yol açacak bir çalışma olur.”

İNANCIN VE MEDENİYETİN SESİ OLDUK
Uçakan, Yücel Çakmaklı’nın öncüsü olduğu “milli sinema” anlayışının devam edip etmediği konusunda ise şunları söyledi: “Türk sinemasında çarpık bir batılılaşma hareketinin uzantısı olarak sinemamızda iki tür eğilim vardı. Birincisi kendi inançlarına karşı koyan, kara cübbe gözleri fıldır fıldır bir imam tipi şahsına mahkûm eden anlayıştı. Yılanların Öcü, Vurun Kahpeye filmleri buna örnektir. Diğer yandan Hz. Rabia gibi filmler çekilirdi, fakat çekenler son derece tüccar kafalıydı. Yücel ağabey bu ortamda milli bakış açımızı vurgulayacak bir sinemadan söz etmeye başladı. Milli sinema kavramı zaman zaman çok tartışıldı. Kimi yazarlar “bu ülke içinde çekilen bütün filmler millidir” dedi. Ben bu tartışmalara karşı koydum.Biz inancımızın ve medeniyetimizin sesi olmaya çalışıyoruz.”

DİNİ KOLTUK DEĞNEĞİ GÖRMEDİK
Toplumsal gerçekçi, ulusal sinema ve milli sinema arasındaki farklılıkların konuşulduğu programda Uçakan sözlerini şöyle sürdürdü: “Çakmaklı sinemasının toplumsal gerçekçiliğe uyan tarafları elbette vardır. Yılda 400’e yakın yerli film çekiliyordu. Hepsi de sansür baskısı yüzünden hep fakir kız zengin oğlan temaları ağdalı bireysel konular anlatılırdı. Özellikle solda toplumsal konuları ele alan filmler çekildi. Onlara toplumsal gerçekçi filmler dendi fakat sol içerisinde de beklenmedik bir patlama oldu. Kemal Tahir ile başlayan sinemaya Halit Refiğ üzerinden Ulusal Sinema ortaya çıktı. Onlar bu toplumun değerleri bizim de değerlerimizdir onlara sahip çıkmak anlayışıyla batı hayranı sosyalist sinema ile koptular. Ulusal sinema ile Milli sinema yan yana duran bir akımdır. Yücel Çakmaklı sineması bir ulusal sinema örneği değildir. Yücel Çakmaklı o dönemin söylemi içerisinde daha kuşatıcı kavramlarla yaklaşmaktır. Ulusal sinema devlet yapısı içerisinde dini koltuk değneği olarak görür. Ama biz inancımızı hayata şekil veren kavram olarak bakıyoruz. Yücel ağabey bugün yine içinden gelen, kendi inancına ait filmler yapardı. Günümüzde kendi değerlerine sahip çıkan yönetmenler de var. Ama söylem biçimleri değişti.”

BAHADIR ÇAKMAKLI: BABAM SİNEMACI OLMAMIZI İSTEMEDİ
Yücel Çakmaklı’nın oğlu Bahadır Çakmaklı ise babası ile ilgili şunları söyledi: “Aramızda tamamen bir baba oğul ilişkisi vardı. Yönetmenliği eve yansımazdı. Annem hep ön plandaydı bütün sorumluluk ondaydı. Babam arkada makro olarak planlardı. Çocuklarıyla olan ilişkileri son derece yumuşaktı. Sinemayla uğraşanlar çocuklarına sinemayı tavsiye ediyor mudur? Hizmet tarafı güzel ama maddi zorlukları olan bir alan. Son yıllarda rahatlamış olsa bile o zamanlar için çok zor bir dönemdi. Babamla sete birkaç yaz gittim. Bunların hiç biri yönlendirme amaçlı değildi. Küçük Ağa’nın setinde bir yaz boyunca bulundum. Bir filminde senaryosunun özetini çıkardım. Bence babam bizim sinemacı olmamızı istemiyordu. İsteseydi yönlendirirdi ama yapmadı.”

ÇEKİNGENDİ SOSYAL BİRİ OLMADI
Filmlerinde genellikle Yeşilçam’ın popüler oyuncularını kullanan Çakmaklı’nın evine kimler gelirdi? sorusuna şöyle cevap veriyor: “Aile hayatımızla iş hayatı karışmamıştı. Babamın çok nadir iş arkadaşları ev ziyaretlerine gelirdi. Setlere gittiğimizde orada oyuncuları görüyorduk. Babam bildiğim kadarıyla çekim dışında ekiple birlikte olmazmış. Biz gittiğimiz zaman ara sıra akşamları yemeklerde ekiple birlikte olurdu. Daha çok odasında olurdu. İşiyle ilgili çalışmalar yapardı. Çok sosyal bir insan değildi.”

BURÇAK EVREN: EKOL OLUŞTURDU
Yücel Çakmaklı’nın gazeteci Burçak Evren ile özel bir dostluğu vardı. Kendisi hakkında kitap yazmasını isteyen usta yönetmenin ricasını yıllar sonra yerine getiren Evren, tanışma hikâyesini şöyle anlattı: “Yücel Beyle Yeşil Çam dönemlerinde tanıştık. O zaman Yeşil Çam’ın olanaklarıyla kendi dünya görüşünü birleştirecek filmler yapma amacını taşıyan iyi niyetli heyecanlı, biraz utangaç bir kişiydi. Yücel bey ideolojik anlamda sinemaya büyük tartışmalar getirdi. Bu çok önemlidir çünkü sinemamızda eğilimler, modalar akımlar pek yoktur. Ekoller hiç yoktur. Milli sinema adında bir eğilim yarattı. Tabi ki dini sinemayı referans alan milli ile daha geniş kitlelere seslenebilme arzusu taşıyordu. Belki sinema yapmasının en büyük sebebi çaresizlik olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü başka alternatifi yoktu. Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit gibi isimlerle filmler yaptı. Fikirlerini küçük dozlarda enjekte etmeyi başardı. Birleşen Yollar, Zehra, Çile, Memleketim filmlerinde dini ögeler çok yerli yerinde kullanıldığını görürüz.”

SİNEMASI GİBİ YAŞADI
“Yücel Beyle her festivalde sabah kahvaltısında oturur uzun uzun sinemanın sorunları üzerine konuşurduk. Ben de Yücel beyle dini ve milli sinemayı içeren sekiz saat süren uzun bir söyleşi yaptım. Fakat bu söyleşi bilgisayarımın azizliğine uğrayarak yok oldu. Yücel Beyle her festivalde karşılaştığımızda “Bana bir borcun var Burçak, bu söyleşiyi tekrar yenileyelim” dedi. Tabi ki öleceğini düşünmediğim için biraz fazla erteledim. Bu içimde bir ukde kaldı. Ben de kendisiyle yapılan söyleşileri bir kitapta toplayıp ona borcumu ödemek istedim. Yücel beyle en hararetli tartışmalarımızda bile kırıcı olmadık. Amacımız derdimizi sinema ile anlatmaktı. Bu dürüstlük ve içtenlik bizi dostluğa itti ve bir birimize saygı gösterdik. Yücel Çakmalı bana “senden çok şey öğrendim” derken, biz de ondan çok şey öğrendik. Onun için Yücel Çakmaklı Milli sinemanın ilk ve sonuncu temsilcisidir. Saf, temiz, yaşadığı gibi film yapan ve yaptığı gibi yaşayan bir kişiydi. Her kesimden izleyiciye sahip olmasını samimiyetine bağlıyorum. Bunu bir propaganda aracı olarak değil, dünyayı öyle gördüğü için o filmleri çekti. İnsanlara gelin bir de buradan bakın demiştir. Sert değildi ” 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Edirne Keşan’da trafik kazasında hayatını kaybedenler için yapılan anıt açıldı Edirne’nin Keşan ilçesine bağlı Karacaali köyünde 1998 yılında meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden 7 öğrenci ve 1 servis şoförü için kazanın meydana geldiği noktada yenilenen anıt törenle açıldı. Törende konuşan Karacaali Köyü Muhtarı Mustafa Kocaalili, "Paşayiğit İlköğretim Okulu’na taşımalı eğitim kapsamında giden öğrencilerimizi taşıyan servis aracının geçirdiği kaza sonucunda, henüz yolun başındaki 7 evladımız ve görevini yapan 1 şoförümüzü kaybettik. Bu acı olay, yalnız aileleri değil tüm Karacaali’yi ve bölgemizi derinden sarmıştır. Bugün açılışını yaptığımız bu anıt, kaybettiğimiz evlatlarımız ve şoförümüzün aziz hatırlarını yaşatmak, benzer acıların bir daha yaşanmaması için toplumsal hafızamızı ve farkındalığı diri tutmak amacıyla inşa edilmiştir" diye konuştu. Edirne İl Genel Meclisi Başkanı Çiğdem Gegeoğlu, kazada hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dilerken, Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan da kazanın meydana geldiği günü anlattı. Keşan Kaymakamı Aziz Mercan ise yaşanan kazanın büyük bir acı olduğunu dile getirerek, "Buradan hepimiz gerekli dersi alıyoruz. Bu olayların yaşanmaması için elimizden ne geliyorsa gerekli gayreti göstereceğiz" dedi. Paşayiğit İlkokulu ve Ortaokulu öğrencilerinin, anıta çiçek bıraktığı tören, dua yapılmasıyla sona erdi. Törene, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin temsilcileri, kazada hayatını kaybedenlerin yakınları ve çok sayıda vatandaşlar katıldı.
Düzce Otobüs şoförlerinin duyarlılığı araç içi kamerasına yansıdı Düzce Belediyesi özel halk otobüsü şoförleri, rahatsızlanan yolcular için güzergahlarından çıkarak yolcuları hastaneye yetiştirdi. O anlar araç içi kamerasına yansıdı. Düzce Belediyesine bağlı Düzce Ulaşım A.Ş.’ye ait iki ayrı hatta görev yapan halk otobüsü şoförleri bir hafta arayla rahatsızlanan iki yolcuyu harekat merkezine haber verip güzergah dışına çıkarak Acil Servis’e ulaştırdı. İlk olay 7 Aralık’ta yaşandı. Düşmeye bağlı olarak yürüme güçlüğü çeken ve hastaneye gitmek isteyen genç kadını fark eden şoför İzzet Aydın, hastaneye yakın durakta indirmek yerine acil servisin kapısına kadar götürdü. "Harekat merkezine bildirip, güzergah değiştirdim" Olay günü yaşananları aktaran araç şoförü İzzet Aydın, "2013 yılından bu yana şoförlük yapıyorum. 7 numaralı hatta çalışıyordum. Krempark’ın oradan 3 kişi araca bindi. Bir tanesi ayağının üzerine basamıyordu. Geçmiş olsun dedim. Hastaneye gideceğiz dedi. Harekat merkezine bildirerek güzergah dışına çıkacağımı söyleyerek, hastayı hastaneye götürdüm. Araçta başka kimse de yoktu. Acilin önüne kadar götürüp, güzergahıma devam ettim" dedi. Bir diğer olay ise 12 Aralık Cuma günü gerçekleşti. Araca bindiğinde fenalaşan yolcuyu fark eden otobüs şoförü Suat Atmaca, Hastane Caddesi’ndeki duraktan "U" dönüşü yaparak güzergah dışına çıktı. Vakit kaybetmeden rotayı Atatürk Devlet Hastanesi Acil Servisine çeviren Atmaca kısa süre içerisinde Acil Servis önüne ulaştı. Otobüsten indirilip sedyeye alınan kadın yolcu, sağlık ekiplerine ulaştırıldı. "Vatandaşın sağlığı her şeyden önemlidir" diyen şoför Suat Atmaca, "Olay günü 18 nolu hatta çalışıyordum. Durağa yanaştığımda iki genç benden kolanya istedi. Ne olduğunu sorduğumda arkadaşlarının rahatsızlandığını söylediler. Harekat merkezini arayarak rotamdan çıkıp U dönüşü yaptım. Hastanede acil servise geldiğimizde servise bindirdik ve hastamızı sağlık ekiplerine teslim ettik. Bize periyodik eğitimler veriliyor, bu eğitimlerde bu sağlık konusunda da hassas davranmamız konusunda bilgilendirme yapılıyor. Bizimde çocuğumuz var, biz burada insanlık görevimizi yaptık" dedi. Yaşanan bu örnek davranışlar, Düzce Ulaşım A.Ş. bünyesinde görev yapan şoförlerin, yolcuların sağlığı ve güvenliği konusunda da sorumluluk bilinciyle hareket ettiğini gösterdi. Şoförlerin duyarlılığı diğer yolcular tarafından da tebrik edildi.
Ankara Sanatçı Metin Şentürk TBMM’de engelli bireylerin sorunlarını ve hayat hikayesini anlattı AK Parti İzmir Milletvekili Mehmet Kasapoğlu başkanlığında toplanan Engelli Bireylerin Sorunlarını Araştırma Komisyonu’na katılan sanatçı Metin Şentürk, engelli bireylerin sorunlarını ve hayat hikayesini anlattı. Engelli Bireylerin Sorunlarını Araştırma Komisyonu, AK Parti İzmir Milletvekili Mehmet Kasapoğlu başkanlığında toplandı. Komisyona sanatçı ve Dünya Engelliler Birliği Kurucu Başkanı Metin Şentürk katıldı. Komisyonun açılışında konuşan Kasapoğlu, "Tüm Komisyon üyelerimizin ortak inancı, engelli bireylerimizin toplumun tam merkezinde yer alması; sanatta, sporda, siyasette, akademide, medyada, üretimde, istihdamda her bir noktada en merkezde yer alması, onların merkezde yer almasıyla birlikte toplumun bu anlamdaki algısı, bakışı çok güçlü şekilde değişiyor. Kullanılan dilden, ön yargıların kırılmasına kadar pek çok değişimi gözlemliyoruz. İşte, Metin Bey’in bu anlamdaki yolculuğu da hem sanat alanında hem de sivil toplumdaki mücadelesi bu açıdan çok kıymetli ve çok ama çok öğretici" diye konuştu. "9 kişilik ailenin 6 kişisi kör oldu" Konuşmasına kendi hayat hikayesini anlatarak başlayan Metin Şentürk, "7 çocuklu bir ailede doğdum. Yalnız hayatın anneme acımasız şakaları enteresan bir şekilde devam etti. Baba tarafından genetik körlük vardı. 2 kız kardeşim, 2 erkek kardeşim, babam ve ben, hepimiz sağlam doğmamıza rağmen, 9 kişilik bir ailede 6 kişi zaman içinde yaşanan küçük problemlerden körlükle karşıya kaldı. 9 kişilik ailenin 6 kişisi kör oldu. Bugüne kadar hayatımı kolaylaştıran yegâne unsurun bakış açısı olduğuna çok inandım. Bakış açınızı değiştirdiğinizde acınızı değiştirebiliyorsunuz" dedi. "Sahadaki çalışmalarınız içinse ben 7/24 hazırım" Engelliliğin, engelliden ziyade aileleri için daha zor olduğuna inandığını dile getiren Şentürk, "Engelli hayatına bir şekilde alışıyor ama aileler için her uyanılan sabah aynı tabloyla karşılaşmak biraz daha farklı. Evlatlarının önündeki engelleri aileler, sonra yasalar, sonra da vicdanlar kaldırırsa bazı şeylerin çok daha iyi olacağına inanıyorum. Sahadaki çalışmalarınız içinse ben 7/24 hazırım. Emeğimle, bedenimle, ruhumla ve gönlümle yanınızda olmaya hazırım. Şayet bu işe yarayacaksa, dediğim gibi, 7/24 ülkenin her tarafında emek veririm. Çünkü sonuç itibarıyla, benim bu ülkede bu kadar emek verme çabamın tek bir nedeni var. Askerlik yapamadığım bir ülkede askerliğimi bu şekilde tamamlıyorum, bu da benim hayata bakış açımın bir tarafı" ifadelerini kullandı.