GENEL - 23 Kasım 2017 Perşembe 14:29

Hatay’da ’NATO’ protestosu

A
A
A
Hatay’da ’NATO’ protestosu

NATO tatbikatında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafının "düşman hedefler" olarak kullanılması, Hatay’da yapılan basın açıklamasıyla protesto edildi.

NATO tatbikatında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafının "düşman hedefler" olarak kullanılması, Hatay’da yapılan basın açıklamasıyla protesto edildi.


15 Temmuz Milli İrade Parkı’nda Türk bayrakları ve dövizlerle yapılan basın açıklamasında konuşan 15 Temmuz Milli İrade ve Demokrasi Derneği Hatay İl Başkanı Beşir Aslan, NATO’nun son dönemlerde ana hedefinin Türkiye’nin bölünmesi olduğunu söyledi.


Aslan, NATO skandalının sadece kişiler bazında ele alınıp kuru bir özür ile geçiştirilemeyecek kadar vahim bir durum olduğunu belirterek, "NATO skandalı sadece kişiler bazında ele alınıp bir özür ile geçiştirilemeyecek kadar vahim bir durumdur. Bosna’dan Irak’a, Kuveyt’ten İran’a kadar geniş bir coğrafyada NATO’nun Müslümanlara zulmettiğini hatırlatmak isteriz" dedi.


İki kutuplu dünyanın 21. yüzyılın başları itibariyle ABD egemenliğine dönüşmesiyle NATO’nun görev ve sorumluluklarının da başka bir hal aldığını vurgulayan Aslan, "NATO’nun 92-95 yıllarında Bosna Hersek’te 110 bin kişinin hayatını kaybetmesi, 1. Körfez Savaşı, Irak’ın Kuveyt’i işgali, Irak-İran savaşı gibi olaylarda her zaman Müslüman kanı dökülmesinden yana olmuştur. İki kutuplu dünyanın 21. yüzyılın başları itibariyle ABD egemenliğine dönüşmesiyle NATO’nun görev ve sorumlulukları da başka bir hal aldı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde her geçen gün daha da gelişen Türkiye, sadece bazı ülkelerin değil NATO gibi askeri kurumların da açık hedefi haline geldi. Geçtiğimiz Ağustos ayında Gürcistan’da düzenlenen NATO tatbikatında brifing skandalı, Rusya ile S-400 anlaşmamızın ardından Türkiye kastedilerek icra edilen ’Doğu’daki düşmana karşı tatbikat’, NATO’ya yön veren ülkelerin DEAŞ, PKK, PYD ile ilişkileri ve silah yardımlar NATO’nun niyetini açık eden adımlardan bazılarıdır. Son olarak 15 Temmuz’da karşı karşıya kaldığımız hain darbe girişiminde NATO’nun işin içinde olduğu defalarca kanıtlandı. Yüzlerce şehidimiz ve binlerce yaralımıza rağmen o gece bu topraklarda dilimize, dinimize, vatanımıza nasıl sahip çıktığımızı tüm dünya gördü. Ama bugün gelinen nokta ne NATO’nun ne de bu yapıya yön veren ülkelerin Türkiye üzerindeki emellerinden vazgeçmediği gün gibi ortada. Bu canlar bedende olduğu sürece teslim olmayacağız" diye konuştu.


15 Temmuz’da tankın, topun, silahın karşısında durduklarını, geri adım atmadıklarını anlatan Aslan şöyle devam etti:


"Türkiye’nin dünyanın diğer ülkelerine benzemeyeceği uyarısında bulunuyoruz. Bunu daha önce Kurtuluş Savaşı’nda gösterdik. Yetmedi 15 Temmuz’da tankın, topun, silahın karşısında durduk ama geri adım atmadık. Eğer bir kez daha NATO ya da benzer bir yapının denemesi olursa MİDDER olarak buradan ilan ediyoruz, bu canlar bedende olduğu sürece teslim olmayacağız. Ayrıca, NATO’nun Türkiye’de doğru bir zeminde tartışılması gerektiğine dikkatinizi çekmek istiyoruz. Eğer dostlarsa dostça davransınlar. Yok, eğer düşmanlarsa bunu da mertçe söylesinler ki biz de ona göre adım alalım. Bizler, NATO olmadan önce de bu kutlu topraklardaydık, NATO tarihe gömüldüğünde de burada olacağız. Cumhurbaşkanımız önderliğinde hükümetimizin NATO’dan çıkılması talimatı vermesi halinde, Türkiye’nin 70 ilde ve 400’e yakın ilçesinde örgütlenmiş bir STK olarak bu kararı sonuna kadar destekleyeceğiz, ülkemizde sadece biz değil, bizim gibi çok sayıda kurum da NATO’nun ciddi bir şekilde sorgulanması gerektiği inancında. Yakın zaman içinde MİDDER’in Balkanlar ve Avrupa yapılanmasını da tamamlayacağız. Oralarda da hem 15 Temmuz şehitlerimizi hem de ülkemiz üzerinde oynanan karanlık oyunları ulaşabildiğimiz herkese anlatacağız."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”