ASAYİŞ - 12 Ekim 2017 Perşembe 17:57

Eski Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü Zafer Kuloğlu’na ağırlaştırılmış müebbet

A
A
A
Eski Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü Zafer Kuloğlu’na ağırlaştırılmış müebbet

İSTANBUL (İHA) – 15 Temmuz darbe girişiminde Vatan Caddesi’nde bir tankın içinden çıkan eski Emniyet Müdürü Mithat Aynacı ile irtibatlı olduğu belirtilen eski Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü Zafer Kuloğlu, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

İSTANBUL (İHA) – 15 Temmuz darbe girişiminde Vatan Caddesi’nde bir tankın içinden çıkan eski Emniyet Müdürü Mithat Aynacı ile irtibatlı olduğu belirtilen eski Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü Zafer Kuloğlu, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.


Fetullahçı Terör Örgütü tarafından organize edilen 15 Temmuz darbe girişiminde, Emniyet Genel Müdürlüğünün “herkes görev yerine geçsin, kalkışmaya karşı dirensin” şeklindeki talimatlarına uymadıkları ve silahlı kalkışmanın yaşandığı gece FETÖ adına hizmet ettikleri iddia edilen 3 sanığın yargılandığı davada karar açıklandı.


İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasına, tutuklu sanıklar eski Başakşehir İlçe Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü Zafer Kuloğlu, eski Başkomiser Halil İbrahim Alan ile tutuksuz sanık eski polis Erdoğan İkiz ve taraf avukatları katıldı. Davanın biteceği hatırlatılarak son sözleri sorulan sanıklar beraat talebinde bulundu.


Davayı karara bağlayan mahkeme heyeti, tutuklu sanık Zafer Kuloğlu’nu "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Sanık Halil İbrahim Alan’ı da aynı suçtan önce ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum eden mahkeme, sanığın hal ve tavırlarını dikkate alarak cezasını müebbete indirdi.


Mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verirken, tutuksuz sanık Erdoğan İkiz’in suç işlediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraatine hükmetti.



Olayın geçmişi


Darbe girişimine ilişkin İstanbul 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 29 polis hakkında 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle dava açılmıştı. Bu davada sanıklar eski dördüncü sınıf emniyet müdürü Zafer Kuloğlu, eski başkomiser Halil İbrahim Alan ve tutuksuz sanık eski polis Erdoğan İkiz’in dava dosyası ayrılmıştı.


İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, sanıklar Zafer Kuloğlu ve Halil İbrahim Alan’ın Bahçeşehir Polis Merkezi Amirliğinde görev yapan Polis Memurlarını toplayarak darbeci askerlere karşı direnmemeleri ve karakoldan çıkmamaları yönünde talimat verdikleri belirtilmişti.


Zafer Kuloğlu’nun, silahlı kalkışma-darbe teşebbüsü sırasında kamuflaj elbiseyle tankın içerisine girecek kadar azılı örgüt militanı olduğuna değinilen Mithat Aynacı’yla irtibat kuran, darbe gecesi onun bulunduğu mahale giden kişi olduğu ifade edilmişti. Sanıklardan Zafer Kuloğlu’nun darbe girişimi sırasında emrindeki polislere darbeci askerlerle çatışmama emri verdiği ve üstlerinden gelen emirleri altlarına iletmediği belirtilmişti.


Sanık Kuloğlu’nun ayrıca darbe girişimi sırasında tankın içinden çıkan eski Emniyet Müdürü Mithat Aynacı ile birlikte hareket ettiği ve o gece 3 kez telefon ile görüştüğü belirtilerek, sanığın özel aracıyla Bahçeşehir’den Fatih’e kadar geldiği ancak Aynacı’nın yakalanmasından sonra geri döndüğü ileri sürülmüştü. İddianamede, diğer sanıkların da darbeciler karşı direnmediği ve görev yerlerine gitmediği kaydedilmişti.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.