GENEL - 18 Ocak 2019 Cuma 11:47

Reha Beyoğlu: "’Bir gece ansızın gelebiliriz’ demiştik”

A
A
A
Reha Beyoğlu: "’Bir gece ansızın gelebiliriz’ demiştik”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatını anlatan “Reis” filmindeki başrolüyle büyük bir çıkış yakalayan oyuncu Reha Beyoğlu, Lejyoner Avı “Başlangıç” kitabını çıkardı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatını anlatan “Reis” filmindeki başrolüyle büyük bir çıkış yakalayan oyuncu Reha Beyoğlu, Lejyoner Avı “Başlangıç” kitabını çıkardı. Beyoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” cümlesini genişleterek, kitabına uyarladığını kaydetti.


”Topal Osman” ve “Reis” sinema filmlerinde başrol oynayan, sayısız dizi ve projelerde görev alan Reha Beyoğlu, Lejyoner Avı “Başlangıç” kitabını çıkardı. Beyoğlu, tüm hakları kendisine ait olan kitabını İhlas Haber Ajansı’na (İHA) anlattı.


Beyoğlu, kitabıyla ilgili olarak şu ifadelerde bulundu:


"Her ne kadar sanatçı kimliğimle sayısız projelere imza atmış olsam da duruşumuz, tarafımız belli. Cumhurbaşkanımızın ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ sözünü kitabımda genişlettim. Roman tarzında olan kitabımda bir gece ansızını Cerablus, Afrin ya da İdlib olarak görmedim. Bir gece ansızın geleceksek, çok özel gelmeliyiz. Kitabımda kurguladığım ve bu kadim topraklarda Lejyonerler olarak ifade ettiğim bizlere zorluk çıkaran özel proje insanları var. Gidersek onlara gidelim, özel olsun.”


Kitabı yazmaya nasıl karar verdiğini aktaran Beyoğlu, “Benim için ecdadımızın dağılması bitmedi. Osmanlı’nın sınırlarının daralmasının en büyük nedeni bizimle savaşmanın artık tercih edilmeyip, kapalı kapılar arkasında özel planların yapılmasıdır. Bu planlar doğrultusunda Lejyonerler hazırlandı ve kadim topraklara gönderildi. Bunların asıl amacı; topraklarımıza yerleşip, oranın insanı gibi davranarak, belirli yıllar hiçbir faaliyet göstermeden kendilerini asimile etmek. Asimile olduktan sonra ise kardeşi kardeşe düşman etmektir. Bu insanlar çoğunlukla İngiliz ve ABD kimliklidir. Asimile oldukları için çözülmeleri çok zor. 30-40 yıldır bu topraklarda yaşayan ve tamamen batıla hizmet eden bu ajanları bu topraklardan göndermek için bu kitabı kaleme aldım” diye konuştu.



“Sinema gücü göstermektir”


Kitabın bir de filmini çekmek istediğini ifade eden Beyoğlu, "Kitabımı film olarak sinemada tüm dünyaya yansıtmak istiyorum. Çünkü gücü göstermek lazım. Askeri filmlerimizde, dizilerimizde kimlerle mücadele ettiğimiz, düşmanların kimler olduğu belirsiz kalıyor. Siyonizm’in, cuntanın geri gelmesi korkusu ve endişesiyle derine inilmiyor, gücümüz gösterilmiyor. Amerika, Rambo filmiyle Afganistan’a girdi, iki ok atarak Afganistan’ı halletti. Sinema aslında gücü göstermektir. ABD, askeri gücünü sinemayla dünyaya gösteriyor. Biz neden göstermiyoruz? Niçin çekiniyoruz? Kitaplar ve filmler bir hayal gücüdür. Bunları kullanarak mesajlar verelim. Nitekim kitabı sinemaya uyarlamak için her şey hazır. Bir dava insanı çıkıp, ‘Bunu film yapalım’ desin, biz hazırız” şeklinde konuştu.



“Lejyoner Avı bir başlangıç, devamı gelecek”


Lejyoner Avı’nın bir başlangıç olduğunu belirten ve kitabın devamının olacağına dair ışık yakan Beyoğlu, "O kadar çok birbirine benzeyen kitaplar var ki; ben de o yolda gitsem sadece bir benzerlik olacaktı. Farklı olmak için bilinmeyeni yapmak lazım. Yazılanın halkta karşılığı olması lazım. Bu kitap bir başlangıçtı devamında da yine çizgimiz bellidir" dedi.


Kitabı için güzel tepkiler aldığını da kaydeden Beyoğlu, “Kitabın tüm hakları bana ait ve şuan için yalnızca internet üzerinden satışa koydum. Değerli büyüklerimize de kitabımı verdim. Güzel dönüşler oldu. Kitabım onlar tarafından da beğenildi. Çünkü önemli olan okuyucuyu sıkmadan kurguyu iyi yapmaktır. Ben de buna dikkat ettim ve iyi bir kurgu yaptığımı düşünüyorum. Amacım bunun daha da üstüne çıkmaktır” diyerek sözlerini sonlandırdı.


Reha Beyoğlu’nun imzalı kitabını hediye ettiği Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan, gazeteci-yazar ve televizyon yorumcusu Cem Küçük ve Fuat Uğur kitap hakkındaki duygularını şu sözlerle ifade etti:


Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan:


"Romanlar üzerinden toplumlarda algı oluşturmak gibi fikri hassasiyetler ön plana çıktı. Yurt dışı kaynaklı birçok kitapta Batı-Doğu karşılaştırması yapılıyor. Bu mukayese genellikle yanlış esaslara dayandırılıyor. Özellikle kahramanlık, polislik ve casusluk romanlarında sanki bütün kahramanlıklar hep Batı’daymış gibi gösteriliyor. Bu yanlış bir algı. Bizler de kendi romanlarımızda; tarihimizi, sosyolojimizi, genlerimizde olan kahramanlıklarımızı öne çıkaracak hususlar üzerine yoğunlaşmalıyız. Bu noktada Reha Bey’i tebrik ediyorum.”


Gazeteci-yazar ve televizyon yorumcusu Cem Küçük:


"Lejyoner Avı ‘Başlangıç’ kitabını kaleme alan Reha Beyoğlu’nu tebrik ediyorum. Kitabı dört gözle okumayı bekliyorum. Umarım fantastik alanında Türkiye’de çok önemli bir adımın başlangıcı olur."


Gazeteci-yazar ve televizyon yorumcusu Fuat Uğur:


"İlk fırsatta hemen okuyacağım. Tek nefeste okuyacağıma inanıyorum. Reha Bey’i tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.”



Reha Beyoğlu kimdir?


1978 yılında doğan ve aslen Giresunlu olan yazar; ilk, orta ve yükseköğrenimini İstanbul’da tamamladı. Futbol ve mankenlik gibi alanlarda yer almasının yanı sıra, asıl mesleği olan sinema ve televizyon sektöründe birçok projeye imza atarak kariyerinde yükseldi. Sayısız dizi ve projelerde görev alan Beyoğlu, "Topal Osman" ve “Reis” sinema filmlerinde başrol oynamıştır. Evli ve 2 çocuk babası olan yazar, İstanbul’da yaşamaktadır.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”