SAĞLIK - 22 Nisan 2019 Pazartesi 11:58

Bahar ayları, bacaklarda varis tedavisinin tam zamanı

A
A
A
Bahar ayları, bacaklarda varis tedavisinin tam zamanı

Kalp ve Damar Cerrahı Op.

Kalp ve Damar Cerrahı Op. Dr. Aybanu Gökçen, yüzeysel ince varislere ilişkin tedavi teknikleri hakkında bilgi verdi.


Yüzeysel ince varislerin en sık bilek çevresinde, diz arkasında ve uyluk dış yanda ortaya çıktığını belirten Gökçen “Kılcal varis, deri yüzeyine yakın olan damarların gözle görülür hale gelmesidir. Genellikle kırmızı ince çizgiler veya örümcek ağı şeklinde damar yumaklarıdır. Çok yoğun olduklarında ve genişlediklerinde kırmızı- mavi-mor renklenme gösterebilirler. Dallanmaları yeşil belirgin damarlar şeklinde devam edebilir.” ifadelerini kullandı.


İnce damarların tedavisinde, “Skleroterapi”nin tekniklerden birisi olduğunu vurgulayan Gökçen, skleroterapinin kolay bir teknik gibi görünmesine rağmen son derece hassas ve özel bir işlem olduğunun altını çizdi. Gökçen, “Skleroterapi, kozmetik yönü ön planda olan bir tedavidir. Damar içine ilaç enjekte edilerek damarın kapatılması tekniğidir. İlaç, sıvı halinde veya köpük halinde enjekte edilebilir. Hangi damara hangi teknikle, hangi miktarda ilaç verileceği, ardından ne kadar ne basınçta ve ne süre kompresyon uygulanacağı gibi detaylar son derecede önemlidir, mutlaka tecrübe gerektirir” diye konuştu.


Skleroterapi, klinik olarak ispatlanmış etkili ve güvenli bir tedavidir


Skleroterapinin anlık bir tedavi değil, bir süreç tedavisi olduğunun da altını çizen Gökçen, “Pek çok kişinin sandığının aksine, ilaç enjekte edildiği anda damarların kaybolduğu değil, zaman içinde ilacın başlattığı olayın etkisi ile vücudun yavaş yavaş damarı ortadan kaldırdığı bir tekniktir. İlaç damara içerden etki eder ve bir iyileşme süreci başlatır. Bu arada dışardan bandaj veya varis çorabı ile bası yapılarak, damarın içinden kan geçmesi engellenmeye çalışılarak damarın kendi üzerine kapanarak iyileşmesi sağlanır. Bu iyileşme 4-6 hafta gibi bir süreci kapsar. Kimi zaman özellikle çok yoğun damar ağı olduğunda, aynı bölgeye birden fazla uygulama yapmak gerekebilir. Çok sık aralıklarla aynı bölge çalışmak iyi bir yöntem değildir. İyileşme sürecinin cevapları için sabırlı olmak gerekir. Seanslar halinde yapılır. Her seansta, kişinin kilo ve damar yapısına göre belirlenmiş ilaç dozu enjeksiyon şeklinde damarlara uygulanır. Tedaviye alınan cevap kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Tedavinin kaç seans olacağı; damarların yapısına, yaygınlığına ve hastanın vücudunun tepkisine göre değişir. Skleroterapi varis tedavisinin en sanatsal kısmıdır. Çok büyük bir özen, sabır ve tecrübe gerektirir” dedi.


Sözlerine skleroterapideki önemli noktaları vurgulayarak devam eden Gökçen, “Fizik muayene ardından öncelikle doppler ultrasonografi yapılmalı, damar haritası çıkarılmalıdır. Ana damarlarla ilgili ameliyat gerektirecek bir problem olmadığından emin olmak gerekir. Eğer öyle bir durum varsa önce ana damarlardaki sorun çözülmelidir. Yoksa yapılan tedavi cevapsız kalacak ve hatta daha kötü hale gelebilecektir. Yine tedavide “Aşamalı Tedavi” yolunu izlemek gerekir. Ana damarda yetmezlik olmasa da yan dallar da değerlendirilmesi, altta yatan bir sorun varsa öncelikle o sorunun giderilmesi gerekir. Kişiye özel aşamalı varis tedavisi planlaması, skleroterapinin başarısını arttıracak ve tekrarlama riskini azaltacaktır. Hangi skleroterapi tekniğinin uygulanacağı bu planlama aşamasında belli olur. İhtiyaca göre sıvı ya da köpük skleroterapi uygulanacaktır. Zaman zaman uygulamanın ultrason eşliğinde yapılması gerekebilir. Başlangıçta kaç seans gerektiğini kesin olarak söylemek mümkün olmayabilir. Sorunlu damar ağının yaygınlığına ve ciddiyetine bağlı olarak tekrarlayan seanslar gerekebilir. Çünkü skleroterapi tedavisi; yaşa, cilt tipine, cilt rengine, cilt gerginliğine, kas tonusunun iyi olup olmamasına, tıbbi ve aile geçmişine bağlı olarak farklı hızda sonuçlar verebilir. Her bir işlem genel olarak yarım saat- 45 dakika gibi bir süre içinde tamamlanır ve ardından hiçbir istirahat gerektirmez. Tam tersine işlemin hemen ardından yarım saat yürünmesi gerekir. İşlemden sonra günlük hayatla ilgili herhangi bir kısıtlama yoktur. Takip eden dönemde de özellikle yürüyüş önerilir. Damarın büyüklüğüne göre belirlenen bir sürede kompresyon çorabı giymek gerekir. Skleroterapi hamilelik süresince uygulanmaz. Alerjik bünyelerde dikkatli olmak gerekir. İlaç alerjik reaksiyona neden olabilir. İşlem sonrasında damar boyunca hafif renk değişiklikleri, kızarıklıklar olabilir. Bunlar genellikle kısa sürelidir. Ancak kimi zaman 3-6 aya kadar uzayabilir. Kişinin cilt yapısına, cildin verdiği reaksiyonlara ve kompresyonun iyi olup olmamasına da göre değişir” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.