EKONOMİ - 21 Mayıs 2020 Perşembe 17:02

Bakan Albayrak: "Salgının ekonomimize etkisi gelişmekte olan ülkelere göre daha az olacak"

A
A
A
Bakan Albayrak: "Salgının ekonomimize etkisi gelişmekte olan ülkelere göre daha az olacak"

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, "Geride bıraktığımız süreç, kovid-19 salgınının Türkiye ekonomisine olan etkisinin, gelişmekte olan ülkelere göre çok daha az olacağını gösteriyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, "Geride bıraktığımız süreç, kovid-19 salgınının Türkiye ekonomisine olan etkisinin, gelişmekte olan ülkelere göre çok daha az olacağını gösteriyor." dedi.



Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, video konferans yoluyla düzenlenen Türkiye İhracatçılar Meclisi Sektörler Konseyi Toplantısı’na katıldı. Salgının, küresel ticareti neredeyse durma noktasına getirdiğini, ekonomik aktivite üzerinde tarihte benzerine az rastlanılan şiddetli bir olumsuz etkiye neden olduğunu dile getiren Albayrak, "Euro Bölgesi’nin 2020’de ekonomik olarak yüzde 7,5 oranında küçülmesi bekleniyor. ABD’de ilk çeyrekte yüzde 4,8 daralma yaşanıyor. ABD’de nisan ayında işsizlik oranı yüzde 14,7’ye yükseldi. Sadece geçen ay 20,5 milyon insanın işini kaybettiğini kaydederek, ABD’nin 2020’de yüzde 5,9 küçülmesinin öngörülüyor" dedi.


Gelişmiş ülkelerde de benzer tabloların yaşandığını ve gelişmekte olan ülkelerin de 2020’de yüzde 1 küçülmesinin beklendiğini dile getiren Albayrak, Türkiye olarak salgının ekonomiye yönelik olumsuz etkileriyle mücadele etmek için çok erken kapsamlı ve kararlı bir strateji uyguladıklarını bildirdi.



"Koronavirüs salgınının Türkiye ekonomisine olan etkisi, gelişmekte olan ülkelere göre çok daha az olacağını gösteriyor"


Hazine ve Maliye Bakanı, sağlık alanında olduğu gibi ekonomide de dünyada ortaya çıkan kötü fotoğrafların hiçbirisinin Türkiye’de görülmediğinin altını çizerek, "Dünyanın en büyük ekonomilerinde, alınan onca tedbire ve hükümetlerin verdiği garantilere rağmen, çok büyük firmaların battığına, toplu işten çıkarmaların yaşanmadığına şahit olduk. Geride bıraktığımız süreç, kovid-19 salgınının Türkiye ekonomisine olan etkisi, gelişmekte olan ülkelere göre çok daha az olacağını gösteriyor. Özellikle Ekonomik İstikrar Kalkanı adımlarımız kapsamında vatandaşlarımızdan esnafımıza, KOBİ’lerimizden sanayicimize ihracatçımıza kadar tüm paydaşlarımızın kullanımına sunduk." ifadelerini kullandı



"Bundan sonraki süreçte de gereken her türlü desteği vermeye devam edeceğiz"


Bakan Albayrak, bu süreçte ihtiyaç sahiplerine, vatandaşlara, çalışanlara, firmalara ve esnafa sunulan nakdi yardımlardan, ihtiyaç ve finansman desteklerinden, SGK ve vergi ötelemelerinden bahsederek, "Tahsisler ve tahsislerin kullanıma dönüş süreçlerinin hız kesmeden devam ediyor. Bundan sonraki süreçte de gereken her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. Salgının da salgının ekonomimize etkisinin de en zorlu dönemini geride bıraktık. Şimdi normalleşme dönemine hazırlanıyoruz. Normalleşme döneminde, kovid-19 sonrası dönemde Türkiye için ortaya çıkan potansiyeli ve ekonomide yeni bir başarı hikayesi yazma imkanını en iyi değerlendireceğiz."



"Güvenilir ülke Türkiye’ fotoğrafını herkese göstermiş olduk"


Bakan Albayrak, Türkiye’nin kovid-19 salgınına, politika ve piyasa faizlerinin çok önemli gerileme kaybettiği, reel sektörün ucuz, uzun vadeli, TL’ye dayalı fonlama modeline kavuştuğu, ekonominin her alanında güçlü bir toparlanmayı sağladığı dengelenme döneminde yakalandığını söyleyerek sözlerine şöyle devam etti: "akan Önümüzde yeni bir dönem var. Dengelenme dönemi kazanımları sayesinde ekonomik açıdan kovid-19 salgını etkilerinin gelişmekte olan ülkelere göre sınırlı kalması, ülkemizin dünyaya uzattığı dayanışma eli ve dünyaya örnek sağlık altyapımız ile her anlamda ’Güvenilir ülke Türkiye’ fotoğrafını herkese göstermiş olduk. Şimdi bunu üretim ve ihracatta sergilenecek yeni ve büyük bir sıçrama ile taçlandırmanın zamanının geldi. Değişim adını verdiğimiz, Türkiye ekonomisinin ihracata, katma değerli üretime ve istihdama dayalı ekonomik modeli yakaladığı, cari denge sorununun güçlü bir şekilde çözdüğü, kaynaklarını bu hedefler doğrultusunda planladığı yeni bir dönemi birlikte kurgulayacağız."



"Önümüzde çok ama çok büyük fırsatlar var"


Türkiye’nin güçlü bir iç pazarı olduğunu ve bunun yanında ülkelerin tedarik zincirlerini çeşitlendirme yönündeki arayışlarının da ciddi anlamda arttığını vurgulayan Albayrak, "Özellikle üretim için, yerlileşme için tarihi fırsat var. Bunu en iyi şekilde değerlendireceğiz. Tüm TİM ailesine de burada büyük bir görev düşüyor. Bugüne kadar yaptıklarımızı, uyguladığınız planları tekrar gözden geçirelim ve Türkiye’yi, Türkiye markasını dünyaya anlatmakta çok daha etkin, çok daha farklı ve başarılı metotları bulmamız gereken bir süreç var." şeklinde konuştu.



Türkiye’nin Dünyanın 56 ülkesine 4 saatlik uçuş mesafesinde olması, Türki Cumhuriyetler, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ile tarihi ve kültürel bağları, demir ipek yolunun kavşağında bulunması, bu yeni dönem için eşsiz bir avantaj sunduğunu vurgulayan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayraki "Çünkü ben hep bunu ifade ediyorum; özellikle dünyanın tek bir tedarik merkezine bağımlı kalmasının sorunları da ortaya çıkıyor son 3 aylık resimde. Bu açıdan ihracatçılarımız noktasında, bu çok net söylüyorum. Sadece Türkiye’deki mevcut ihracat network altyapımız ile ilgili değil, Dünyadaki benzer bu pazarlarla alakalı kapasitesi olan şirketlerle de iş birliği Türkiye’yi birçok ihracat pazarı anlamında da yeni bir merkeze taşıyabilecek fırsatlar var. Ortaklıklar yapabiliriz, ihracat pazarı oluşturup üretim fabrikalarını o firmalarla birlikte kurabiliriz. Bu resimle iç pazarda ihracat network’ünde büyük fırsatlar sunabiliriz. Burada network’lerimizi de ciddi anlamda etkin bir şekilde kullanmamız lazım. Bu çerçevede biz bakanlık olarak tüm imkanlarımızla ihracatçımızın yanındayız."



"İthalat artık eskisi gibi kolay olmayacak"


Bakan Albayrak, ithalatın artık eskisi gibi kolay olmayacağını, yerli üretimin önceleneceğini kaydederek, "Dün söyledim, stratejik ve ülkemizde üretilme imkanı olmayan ürünler haricinde ithalat eskisi gibi kolay olmayacak. Çok net söylüyorum. Artık ihracatçı üretici ve sanayicinin daha öncelikle yerli üretim ve yerli üretimin küresel rekabette öne çıkması için ne gerekiyorsa yapacağız. Serbest Ticaret Anlaşmalarımız (STA) var ama Türkiye’nin aleyhine, ticaret dengesi var ama Türkiye’nin aleyhine. Tüm bunları gözden geçireceğiz. Ama şunu kastetmiyoruz, ihracatçılarımızın ihracat yapmak için bazı ithal ürünlere ihtiyacı var. Bunu özellikle spesifik ülkeler noktasında değil, artık yerli, Eximbank finansmanı varsa o ülkenin ithalatını yapacağı, bu çerçevede bu noktada yerel paranın da önceleneceği şekilde ithalat olduğu çerçevede tabii ki daha kolay olur. Ama hem yerel paralarla ticareti önceliklemeyecek, hem Türkiye’ye yatırım ve rekabeti açısından makul fırsatlar, finansman imkanları sunmayacak hem de sözde STA adı adı altında, ticaret dengesi adına Türkiye’nin aleyhine bir resim oluşacak. O ülkeler, o ürünler o pazarlarla ilgili süreç artık eskisi gibi olmayacak." dedi.



Bunun yanında makine-ekipman finansmanında kriterin yine yerli üretim olacağını ve artık sadece ithalat değil, ithal ürünlerin finansmanın da eskisi kadar kolay bir süreç olmayacağının altını çizen Bakan Albayrak, "Örneğin, bir sanayicimiz üretim için ihtiyaç duyduğu makine için finansman talebi için kamu bankalarımıza geliyor. Orada bir duracağız. Öncelikle şuna bakacağız; bu almak istediğiniz makine Bursa’da, Konya’da veya diğer illerde üretiliyor mu? Üretiliyorsa düşük maliyetli, uzun vadeli finansmanın da sağlandığı modelle öncelikle Türkiye’de üretilen bu makineyi alma şartıyla bu destekler bugüne kadar olmadığı şekliyle kolaylaştırılacak. Bu süreçte suistimallerin de önüne geçilecek Bu yerli üretim öncelikli yeni dönem politikalarımızın bir ayağı da yerli üretim yapan firmalarımızın bu süreci istismar etmelerinin önüne geçmek olacak. Bazı istisnai firmaların bu süreci istismar etmelerinin de önüne geçmemiz lazım. "Nasılsa ithal zorlaşıyor, biz de iç piyasada fiyatı yükseltelim." Bu olmaz, bununla ilgili şikayetler geliyor. Yerli üretimi el üstünde tutacağız ama fiyat rekabetinde suistimal etmeyeceğiz." ifadelerini kullandı.



"Her şeyin en iyisini yapabilecek kapasiteye sahibiz"


Özellikle son 2-3 aylık dönemin dünyaya ve herkese bir mesaj verdiğini belirten Bakan Albayrak, sözlerini şöyle tamamladı: "10 yıllardır Türkiye’de zihinsel kodlarımıza ket vurmaya çalışılan "Biz yapamayız, biz üretmeyiz, bu bizi aşar" söylemiyle bizi yıllardır baskılamaya çalışan bu söylemler son 2-3 aydır Türkiye olarak ortaya koyduğumuz bu fotoğrafla, özellikle Türkiye’de bize örülmeye çalışılan bu duvarları yıktığımız harika bir süreç oldu. Savunma sanayinden sağlığa kadar tüm bu alt yapı değişikliklerinden Türkiye’nin ortaya koyduğu son 15-20 yıllık resim, aynı şekilde teknolojide günün ihtiyaçlarını karşılamada ortaya koyduğumuz başarı... ve ben hep şuna inanıyorum! Biz ülke olarak istersek, bunun en güzel örneğini ihracatçılarımız yıllardır ortaya koyuyor, Allah’ın izniyle her şeyin en iyisini yapabilecek kapasiteye sahibiz. ve bugün 83 milyon olarak tekrardan kavuşmaya başladığımız bu güçlü özgüveni kaybetmemek üzere daha da güçlendirerek ileriye taşımamız lazım."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”