SAĞLIK - 24 Mart 2020 Salı 11:00

“Korona virüs ve takıntı

A
A
A
“Korona virüs ve takıntı

Tüm dünya genelinde yaşanan korona virüs salgınının fiziksel olduğu kadar ruh sağlığını da tehdit ettiğini belirten Psikiyatrist Dr.

Tüm dünya genelinde yaşanan korona virüs salgınının fiziksel olduğu kadar ruh sağlığını da tehdit ettiğini belirten Psikiyatrist Dr. Emre Tan, “Hastalıktan kaynaklı kaygı ve panik, süreç uzadıkça artış gösteriyor. Toplumun bilinçlenmesi için yapılan tekrarlayıcı yayınlar takıntılara dönüşebiliyor” dedi.


Yaşanan salgının kirlenme ve bulaşma olmak üzere pek çok takıntıyı artırdığını vurgulayan İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Psikiyatrist Dr. Emre Tan, “İnsanlar hastalık kapma, rahatsızlanma ve ölüm kaygılarıyla daha sık yüzleşmek zorunda kalıyor. Hastalanacağı ve ailesine bulaştıracağı kaygısını yaşayan pek çok insan var” ifadelerini kullandı.



“Kişi bir kısır döngüye girerek tekrarlayıcı davranışlarda bulunur”


“Obsesyon, bir diğer adıyla takıntı; tekrar tekrar saplantılı biçimde akla gelen, rahatsızlık hissettiren düşünce ve hayallerdir” diyen Tan, “Kişi istemese de bu fikirleri düşünmekten kendini alıkoyamaz. Bu fikirlerin aslında mantıksız, gerçek dışı ve abartılı olduğunu bilir fakat bunların oluşturduğu olumsuz duyguları yoğun biçimde hisseder. Örneğin kontrol takıntısı olan birisi, ocağı kapattığını bilir fakat ‘ya kapatmadıysam’ diye düşünerek gidip tekrar bakar. Kişinin obsesyonlarını rahatlatmak ve kaygısını azaltmak için yaptığı davranışlara kompulsiyon denir. Bu davranışlar kısmi ve geçici olarak kişiyi rahatlatır. Örneğin elinin kirlendiğini düşünen kişi gidip elini yıkar. Fakat bu davranışlar geçici bir rahatlama sağlamış olup, bir süre sonra ilk düşüncenin tekrar gelmesini de sağlar. Böylece kişi bir kısır döngüye girerek, tekrarlayıcı davranışların içine hapsolur” şeklinde konuştu.


Genel toplamda yaklaşık olarak yüzde 1-3 oranında obsesif kompulsif bozukluk hastası olduğunu ifade eden Tan, “Bu dönemde mevcut hastaların şikayetlerinde artış görülebilir. Ayrıca yeni hasta sayılarında da artış olabilir” dedi.


Obsesif kompulsif bozukluk hastalığının alt tipleri hakkında da bilgilendirmeler yapan Dr. Tan, “Kirli olduğunu düşünüp çeşitli temizlenme davranışları yapma, şüpheye kapıldığı konularla ilgili olarak teyit, kontrol girişimlerinde bulunma. Ocağı kapatma, çantasına bakma, yazdığı yazıyı tekrar okuma gibi yaklaşımlar sergileyebilir. İhtiyacının ötesinde eşyaları toplayarak onları atamayabilir. Eşyaları kendince belli bir sırada, düzende tutma çabasına girişebilir. Aklına gelen kötü olayları önleyebilmek için bazı davranışları tekrarlar. Kaygı oluşturan düşüncelere karşıt düşünceler kurabilir” diye konuştu.



“Sadece düşünce halinde takıntılar da olabilir”


Korona virüs salgınının obsesyon alt tiplerinin hemen hepsini artırabileceğini ifade eden Tan, “Kirlenme ve mikrop bulaşması ilk sırada karşılaştığımız takıntı şekli. Hastalıkla ilgili haber alma takıntısı, TV ekranına hapsolma veya internetten sürekli olarak bu tarz haberleri takip etmeye dönüşüyor. Kontrol etme takıntısı, kendini ve çevresini hastalıktan korumak için aşırı derecede kontrol etmeye sebep oluyor. Bu süreçte eve alınacak gıda veya temizlik ürünlerinin stoklanması biriktirme obsesyonu haline geliyor. Eve girerken ayakkabıları dışarıda çıkarmaktan tutun da, el yıkama şekli, giysilerin izole edilip yıkanması gibi durumlar düzen veya tekrarlama takıntısı halini alıyor. Davranışın eşlik etmediği, sadece düşünce halinde kalınan takıntılar da olabilir. Sohbetinden günlük yaşamına kadar her şeyin merkezine ve sadece salgını alma hali, düşünce takıntılarına örnek olabilir” dedi.


Bu kaygı ve takıntı halinin hemen herkeste görülebileceğine dikkat çeken Tan, “OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) hastalığı olanlar zaten takıntıya meyilli oldukları için ilk etkilenecek kişilerdir. Yakını veya çevresinde bu hastalığa yakalanan birilerinin olması, korona virüs için belirlenen risk gurupları içinde yer almak takıntılı olma ihtimalini arttırır. Kaygı ve strese karşı toleransı düşük kişiler, çok kalabalık ortamlarda çalışma zorunluluğu, çevresinin kendisi kadar özenli davranmadığını düşünenlerde kaygılı ve takıntılı hal daha sık oluşabilir. Çevreye dair kontrolü sağlayamadığını düşünme, ileriye dair belirsizlik ve çok sık salgına dair bilgi bombardımanına maruz kalmak diğer risk faktörleridir” ifadelerini kullandı.



“İleri boyuta gelen takıntı hallerinde psikiyatrik yardım alınmalıdır”


Bireylerin öncelikle yaşanan durumun olağan olmadığını kabul etmesi gerektiğini belirten Psikiyatrist Emre Tan, “İnsan edindiği tecrübe ve bilgiye göre yaşamını sürdürür. Bu durum bilim insanları açısından bile tam olarak bilinemeyen ve önceden öngörülemeyen bir süreç. Bu tarz durumlarda ne yapacağını bilemeyen insan doğal olarak uyarılmışlık, kaygı ve huzursuzluk hali yaşar. Ve bu son derece doğaldır. Hatta hayatta kalmayı sürdürmemiz için belli bir oranda kaygıya ihtiyacımız var. Bu nedenle belli düzeyde olabilecek kaygılı halimizden kaçmayalım, kabul edelim. Bize önerilen korunma yöntemlerini uygulayalım. Hastalık dışı konularla da ilgilenelim. Azaltsak da korunaklı şekilde iletişimimizi sürdürelim. Telefon veya internet iletişimi sağlayalım. Salgın, hayatımızın merkezi haline gelse de diğer gündem ve konuları da hayatımızda tutmaya çalışalım. Zihnimizin diğer konularla ilgilenmesine müsaade edelim. Whatsapp grupları, haber ve hastalıkla ilgili konuşma hallerine kendimizce kısıtlama getirelim. Olabildiğince olumlu ve pozitif düşünce şeklini korumaya çalışalım” diye konuştu.


Salgının fiziksel yıkıcılığının olduğu kadar ruhsal yıkıcılığının da dikkate alınması gerektiğine vurgu yapan Tan, “Kaygılı ve takıntılı hal, kişinin enerjisini tüketir ve yorgunluk oluşturur. İlerleyen süreçte duygusal enerjimizin bitme ihtimali, karamsarlık ve çaresizlikle birleşince depresyon için de risk oluşturur. Aynı zamanda madde kulanım sorunları ve intihar davranışları bu gibi süreçlerde artış gösterebilir. İleri boyuta gelen takıntı hallerinde psikiyatrik yardım alınmalıdır” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu: "Türkiye’de üretilen diziler, 500 milyona yakın bir nüfus tarafından izleniyor" Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Mehmet Rifat Hisarcıklıoğlu, "Türkiye’de üretilen diziler, 500 milyona yakın bir nüfus tarafından izleniyor" dedi. Türkiye Kreatif Ekonomi Zirvesi, Ankara’da gerçekleştirildi. TOBB İkiz Kuleler’de düzenlenen zirveye Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Zekeriya Coştu, Ticaret Bakanı Yardımcısı Ö. Volkan Ağar, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam, TOBB Başkanı Mehmet Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Türkiye Kreatif Endüstriler Başkanı Ali Ata Kavame ve Meclis Başkan Yardımcısı Berat Kuzu katıldı. Zirvede konuşan Hisarcıklıoğlu, Türkiye’deki dizi sektörü potansiyelinin ekonomiye katkısı için harekete geçilmesi gerektiğini kaydetti. Konuşmasında, "Kreatif endüstriler sadece dizi ve film sektöründen ibaret değil. Diğer 15 alt sektörü de aynı önemle dikkate almalı ve desteklemeliyiz" diyen Hisarcıklıoğlu, küratörler, sanatçılar ve içerik üreticiler gibi alanlarda da Türkiye’nin önemli bir potansiyele sahip olduğunu ifade etti. Pandemiyle birlikte hızlanan dijitalleşmenin iş yapma şekillerini tamamen değiştirdiğini aktaran Hisarcıklıoğlu, yenilikçi endüstrilerin bu dönüşümün merkezinde yer aldığını söyledi. Yenilikçi endüstrilerin ihracatının 30 milyar dolar seviyesine taşınması gerektiğini söyleyen Hisarcıklıoğlu, hedefin oyun ve yazılım sektörüyle birlikte kreatif endüstrilerin ihracatını 30 milyar dolar seviyesine taşımak olmasını gerektiğini vurguladı. "Eğitim ve destek programları ön planda" Yenilikçi endüstrilerin gelişmesi için eğitim ve destek programlarının ön plana çıkarılması gerektiğini belirten Hisarcıklıoğlu, şunları söyledi: "Bu potansiyeli daha da yukarı taşımak için eğitim ve destek programlarını ön plana çıkarmalıyız. Özellikle dijital iletişim kanallarıyla, dünya geneline yayılan içerik ekonomisinin lideri olmak için, eğitim ve destek programlarına odaklanmalıyız." "Türkiye’de üretilen diziler, 500 milyona yakın bir nüfus tarafından izleniyor" Devletin öncülük ettiği ve desteklediği dizi ve sinema sektörlerindeki projelerin başarılı olduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, "Türkiye’de üretilen diziler, Yeni Zelanda’dan Brezilya’ya kadar 150 ülkede, 500 milyona yakın bir nüfus tarafından izleniyor" diye konuştu. Dizi ve filmlerin, dünyanın en büyük platformlarında rahatlıkla kendine yer bulduğunu söyleyen Hisarcıklıoğlu, "Hızla gelişen teknoloji ve yapay zeka, kreatif endüstrilerin değer zincirini önemli ölçüde farklılaştırdı. Diğer bir ifadeyle, yeni ürün ve iş modeli geliştirme, yeni dağıtım kanalı, pazar fırsatları keşfetme ve daha düşük maliyetle üretim için kullanılan dijital teknolojiler, kreatif endüstriler sektörümüze çok önemli fırsatlar sunmaya başladı. Dünyanın her yerinde Türk küratörler, sanatçılar, içerik üreticiler görüyoruz. Kreatif endüstrilerin alt sektörlerin tamamına devlet desteklerini yönlendirerek, sektörün ürettiği katma değeri artırmalıyız. Zira bu sektörler, soyut varlıklardan elde edilen katkıyla ekonomimizi çeşitlendiriyor" dedi. Küresel ekonomide çevreyi kirletmeyen ve katma değerli ürünler üretmeyi sağlayan, fikri mülkiyet, telif, patent gibi unsurların öneminin her geçen gün arttığını vurgulayan Hisarcıklıoğlu, "Bakın dünya genelinde sektörün toplam büyüklüğü 2 trilyon doları geçiyor. Türkiye kreatif endüstriler sektörü ise büyüklük olarak gelişmekte olan ülkeler arasında 8. Sırada yer alıyor. Yani bizim dünya pazarından aldığımız pay, okyanusta bir damla. Bir diğer önemli husus da şu. Pandemiyle birlikte hızlanan dijitalleşme, iş yapma şekillerimizi tamamen değiştirdi. Ne yapıyorsak yapalım, işimizi mutlaka dijitale taşımak zorundayız. Bütün şirketler artık dijitalde var olmak zorunda" ifadelerini kullandı. Bu zirvenin her girişim gibi bir hayalle başladığını söyleyen TOBB Türkiye Kreatif Endüstriler Meclisi Başkanı Ali Ata Kavame, "Biz inandığımız bir hikaye anlatmaya karar verdik. Hikaye anlatıcılığı ne kadar güzel şey. ’Hikaye anlatma bana’ diye başlayan cümleler duyarsınız hayatınızda. Bu kürsü bugün hikayeni anlat diyenlerin. Bu salon bu hayatta bir hikayesi olanların. En ön sıradan son koltukta oturana kadar sorsak neler anlatır. Bizim hikayemiz bu ülkenin geleceği ile ilgili. Bu kadar kreatif zekanın buraya toplanmasının sebebi bu. Türkiye’nin iş dünyasının kalbinde bize burayı açmalarının sebebi bu, devletin en önemli kurumlarının zamanlarını ayırıp bize kıymet vermelerinin sebebi bu. Tek bir hikayeyi beraber örmek için birlikteyiz" dedi.
Karabük KBÜ’de yapay zeka toplantısı Karabük Üniversitesi (KBÜ) Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık, yapay zeka alanında çalışma yürüten akademisyenlerin katılımı ile bir toplantı yaptı. KBÜ Senato Toplantı Daosı’nda Rektör Kırışık başkanlığında yapay zeka alanında yapılan çalışmaları değerlendirmek ve gelecek projeleri planlamak amacıyla yapılan toplantıya; Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İsmail Rakıp Karaş, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muharrem Düğenci, Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörü Doç. Dr. Caner Özcan, Bilgi İşlem Daire Başkanı Dr. Öğretim Üyesi İsa Avcı ile üniversitenin çeşitli akademik birimlerinde görevli yapay zeka alanında çalışmalar yürüten akademisyenler katıldı. Toplantıda, KBÜ bünyesinde yapay zeka alanına ilişkin projeler üretilmesi, sektörel iş birlikleri ve farklı üniversiteler ile ortak çalışmalar gerçekleştirilmesi konuları ele alındı. Ayrıca Karabük yerelinde ve Batı Karadeniz’deki üniversitelerle iş birliği oluşturmak ve yeni projelere öncülük etmek hedefleniyor. Bu kapsamda, alt çalışma grupları oluşturularak diğer üniversitelerle de iletişim kurulacak, projelerin belirlenmesi ve planlanması gerçekleştirilecek. Farklı kurumların ihtiyacı olan projelerin oluşturulması sağlanacak ve Karabük Üniversitesinin yapay zeka alanındaki misyonu ve vizyonu belirlenerek yeni projelerin oluşturulması ve altyapının sağlanması çalışmaları gerçekleştirilecek. KBÜ Rektörü Kırışık, yapay zekanın; eğitim, teknoloji, sağlık ve sosyal alanlardaki yenilikleri ve gelecek vizyonunu ele almak için önemli bir fırsat olduğunu belirtti. Yapay zeka sayesinde gelecekte dünyanın bambaşka bir hale geleceğini aktaran Kırışık, "Yapay zekanın bütün sahaları tutacağını, her sahaya tam bir kontrol ve baskı oluşturacağını öngörüyorum. Bildiğiniz gibi üniversitemiz, Yıldız Teknik Üniversitesinde Mart ayında gerçekleştirilen yapay zeka konulu toplantıda Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) aldığı kararla yapay zeka, dijitalleşme ve büyük veri alanlarında yeni lisans ve ön lisans programlarının açılacağı üniversiteler arasında yer aldı. Geleceğin nasıl şekilleneceği yapay zeka ve dijital dönüşüm sürecinin neler getireceği ile ilgilidir. Bu anlamda Üniversitelerimizde öğrencilerimize çağın ihtiyaçlarına uygun olarak eğitim imkanları sunmak büyük önem taşıyor. Bu alanda yapılan çalışmalar, verilen eğitimler ve yetiştirilen insan kaynağı ülkemize büyük katkılar sunacak, ülkemizin dijital dönüşümüne destek olacaktır. Karabük Üniversitesi olarak birçok farklı alanda yapay zeka uygulamalarına ilişkin çalışmalar yürütmeye, ülkemize ve insanlığa faydalı olmaya, öğrencilerimize ileri teknoloji ve dijitalleşme alanlarında güçlü bir eğitim ve kariyer fırsatı sunmaya devam edeceğiz" dedi. Toplantının sonunda yapay zeka alanında KBÜ’de görevli bilişim personelleri ile birlikte ortak bir vizyon oluşturma, bu alandaki gelişmeleri teşvik etme, açılacak bölümler konusunda yol haritasını belirleme, çalışma grupları ile yapılacak işlemler ve adımlar konuşuldu. Akademisyenler bu tür etkinliklerin teknoloji alanındaki ilerlemeye katkı sağlamaya devam edeceğine inandıklarını dile getirdiler.