EKONOMİ - 31 Temmuz 2025 Perşembe 10:38

Kritik konut uyarısı: Büyük şehirlerde balon riski artıyor

A
A
A
Kritik konut uyarısı: Büyük şehirlerde balon riski artıyor

İstanbul, Ankara ve İzmir’de konut fiyatlarındaki hızlı artış, hem vatandaşları hem de yatırımcıları endişelendiriyor. Emlak piyasasında ‘fiyat balonu’ tartışmaları yeniden gündemde. Bu çerçevede, hisse senedi piyasalarındaki balon testleri üzerine yaptıkları çalışmayla uluslararası ödüle layık görülen İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hakan Yıldırım ve Ekonomi Analisti Prof. Dr. Meltem İnce Yenilmez, konut piyasasındaki mevcut tabloyu değerlendirdi.


Doç. Dr. Hakan Yıldırım, konut piyasasındaki fiyat balonlarının, hisse senedi piyasalarındakine benzer özelliklere sahip olmakla kendine özgü karmaşık dinamikleri içerdiğini belirtti. Yıldırım, "Konut fiyat balonu, konutların piyasa değerinin, kira gelirleri, hane halkı gelirleri, faiz oranları, inşaat maliyetleri ve demografik faktörler gibi temel ekonomik göstergelerden belirgin ve sürdürülemez şekilde ayrışarak sanal bir fiyat halini alması durumudur" diyerek bu tür bir ayrışmanın çoğunlukla spekülatif beklentilerle ve ‘fiyatlar aralıksız yükselecek’ algısıyla beslendiğini ifade etti.


Yıldırım, konutların yatırım aracı olarak görülmeye başlandığı, yani kiralamak ya da oturmak için değil, yalnızca değer kazanması amacıyla alınıp satıldığı dönemlerde balon oluşma riskinin arttığını vurguladı.



Fiyat-kira ve fiyat-gelir oranları kritik göstergeler


Prof. Dr. Meltem İnce Yenilmez ise balon tespitinde kullanılan temel göstergelerden fiyat-kira ve fiyat-gelir oranlarına dikkat çekti:


"Fiyat-kira oranı, bir konutun satış fiyatının yıllık kira gelirine oranını gösterir. Bu oran tarihî ortalamaların ya da uluslararası karşılaştırmaların çok üzerine çıkıyorsa, konut fiyatlarının kira getirisine göre aşırı değerlendiği anlamına gelir."


Fiyat-gelir oranının ise konutların hane halkı gelirine göre ulaşılabilirliğini ölçtüğünü belirten İnce Yenilmez, bu oranın hızla yükselmesinin konutların ortalama bir hane için giderek ‘ulaşılamaz’ hale geldiğini gösterdiğini ve bunun da balon riskine işaret ettiğini söyledi.


Doç. Dr. Hakan Yıldırım ise daha ileri düzey analizlerde kullanılan ekonometrik testlere değinerek, "Bizim de hisse senedi piyasaları üzerine yaptığımız ve Romanya’daki bulgularımızla ödüllendirilen çalışmamızda kullandığımız gibi ‘kuyruklu birim kök’ testleri emlak piyasası fiyat endekslerine de uygulanabilir" açıklamasını yaptı. Bu testlerin, fiyat serilerinde kendi kendini besleyen, hızlanan bir eğilim olup olmadığını tespit ederek ‘balon epizotlarını’ ortaya koyduğunu aktardı.



"Konut talebine yeterince hızlı yanıt verilemiyor"


Türkiye genelinde konutun güvenli liman haline geldiğini söyleyen Yıldırım, "Vatandaşlar enflasyondan korunmak amacıyla birikimlerini konuta yönlendirebiliyor. Bu da fiyatların nominal olarak artmasına yol açıyor" dedi. Ancak balon oluşumunun fiyatların temel göstergelerden ne derece ayrıştığıyla ölçüldüğünü vurguladı.


Yerli ve yabancı literatürde yapılan analizler ışığında İstanbul, Ankara ve İzmir’de konut fiyatlarına dair balonlara işaret eden bulgulara ulaşıldığını belirten Yıldırım, İstanbul’da sınırlı arsa arzı, yüksek göç ve yabancı yatırımcı ilgisinin fiyatları sürekli yukarı taşıdığına dikkat çekti. Özellikle lüks ve merkezi konutlarda spekülatif beklentilerin daha da arttığını ifade etti.


Ankara’daki fiyat artışlarının da son yıllarda dikkat çekici boyutlara ulaştığını söyleyen Yıldırım, "Fiyat-kira ve fiyat-gelir oranları İstanbul kadar olmasa da Ankara’da da kendi tarî ortalamalarının üzerine çıkılmış durumda" dedi. İzmir’de ise artan iç göçün etkisiyle konut fiyatlarının özellikle sahil şeridinde hızla arttığını belirtti. Yıldırım, "Konut fiyatlarının İzmir’de temel ekonomik göstergelerin üzerinde seyrettiği ifade edilebilir ve bu durum aşırı değerlenme riskine işaret etmektedir" ifadelerini kullandı.


Türkiye genelinde konut talebine yeterince hızlı yanıt verilemediğini aktaran Yıldırım, bu durumun fiyat artışlarını tetiklediğini kaydetti. Ayrıca yabancı alımlarındaki artış, yeni konut projelerine olan ilgi ve döviz bazlı fiyat algılarının da fiyatları yukarı çektiğini sözlerine ekledi.



"Yatırım kararı temel değerlere göre verilmeli"


Konut piyasasında yatırım yapmayı düşünenler için önemli uyarılarda bulunan Prof. Dr. Meltem İnce Yenilmez, "Fiyat hareketlerinden çok temel değerlere ve uzun vadeli sürdürülebilirliğe odaklanmak gerekir" dedi ve alınacak konutun kira getirisi potansiyeli, bulunduğu bölgenin demografik yapısı, ulaşım imkânları ve sosyal altyapı gibi unsurların titizlikle değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.


İnce Yenilmez, "Yüksek borçlulukla konut almaktan kaçının ve muhtemel bir fiyat düzeltmesi senaryosuna karşı hazırlıklı olun," diyerek faiz oranlarındaki artışların konut kredilerini pahalılaştırabileceği ve bunun da talep ile fiyatlar üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturabileceğini vurguladı. Son olarak "Rasyonel kararlar, detaylı araştırma ve piyasa dinamiklerinin sürekli takibi bu dönemde başarı için anahtardır" ifadesini kullandı.


Konut piyasasındaki balon riskinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten uzmanlar, yatırımcıların yalnızca fiyatlara değil, ekonomik temellere ve sürdürülebilirliğe bakmaları gerektiğini yineliyor. Detaylı araştırma, temel göstergelere bağlı kalma ve uzun vadeli düşünme; bu dönemde yatırımcıların en sağlam stratejisi olarak öne çıkıyor.



Kritik konut uyarısı: Büyük şehirlerde balon riski artıyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."