KÜLTÜR SANAT - 12 Aralık 2024 Perşembe 09:36

Medeniyetlere ev sahipliği yapan Şam’ın kalbi Emevi Camii

A
A
A

Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin ardından 1310 yıllık Emevi Camii’ne akın eden halk, dualarla özgürlüklerini kutlamaya devam ediyor. Yüzbinlerce kişinin akın ettiği caminin tarihi ise merak uyandırdı. 714 yılında ibadete açılan Şam’ın sembolü Emevi Camii’yi anlatan Tarihçi Zafer Bilgi, “Minarelerden birine Hz. İsa’nın tekrar ineceği ve oradan bir dirilişe vesile olacağı kabul görmüştür. Hz. İsa’nın Kuran-ı Kerim’de de geçen yönüyle göğe kaldırıldığı ve kıyamete yakın bir dönemde tekrar yeryüzüne inip o dönemki Eski Ahit’e hem Tevrat’a hem İncil’e bunların özü de İslam; inananları bugünkü Müslümanları bir araya toplayıp kurtuluşa vesile olacağı geçer” dedi.

Beşar Esad rejimi güçleriyle 27 Kasım’dan bu yana çatışan Esad rejimi karşıtı silahlı gruplar, Suriye’deki stratejik öneme sahip Humus ilinde önemli bir zafer kazandıktan sonra Şam’a girmeyi başarmıştı. Muhaliflerin Esad rejimini devirmesi ülkede bayram havasına neden oldu. Sokaklarda sevinç gösterileri yapılırken Suriyelilerin toplandığı Şam Emevi Camii’nden tekbir sesleri yükseldi. Yüzbinlerce kişinin akın ederek dualarla kutlama gerçekleştirdiği 1310 yıllık Emevi Camii’nin tarihi ise merak uyandırdı.

Medeniyetlere ev sahipliği yapan Şam’ın kalbi Emevi Camii

Ebu Ubeyde Bin Cerrah komutasındaki Müslümanlar Şam’ı fethetti

Hz. Ömer, Suriye cephesinde mücadele eden İslam ordularının başkumandanlığına Ebu Ubeyde Bin Cerrah’ı getirdi. Ebu Ubeyde Bin Cerrah komutasındaki Müslümanlar 634-636 yılları arasında Bilad-ı Şam denilen bugünkü Lübnan, Filistin, Suriye ve Ürdün devletlerini Bizans’ı mağlup ederek fethetti. O dönemde bu toprakların merkezi Dımeşk ismi ile anılıyordu. Bugünkü Şam olan Dımeşk’e giren Ebu Ubeyde bin Cerrah, Roma döneminde Jüpiter’e adanmış bir pagan tapınağı olarak inşa edilen yapıyı ve 391 yılında Roma imparatoru 1. Theodosius döneminde dönüştürülen Aziz Yahya Kilisesi’nin bir kısmını cami yapmak için bölgedeki Hristiyanlarla anlaştı. Kilisenin bir bölümü Hristiyanların kullanımına bırakılırken, diğer bölüm ise Müslümanların ibadet etmesi için hazırlandı.

Medeniyetlere ev sahipliği yapan Şam’ın kalbi Emevi Camii

Hz. Yahya Kilisesi, camiye dönüştürüldü

Zamanla bölgede artan Müslüman nüfusu nedeniyle Müslümanlara ayrılan bölüm yetersiz kaldı. Müslümanların ibadet edebilmesi için kilisenin tamamen yıkılarak camiye dönüştürülmesi kararı verildi. Hristiyan halkın itirazlarına rağmen 6. Emevi Halifesi Velid, kararlı bir duruş gösterdi. 705 yılında inşasına başlanılan cami, 714 yılında bittiğinde ortaya bir abidevi eser çıktı. Camiyi inşa ederken bölgedeki mimari tecrübeden yararlanan Emeviler, inşa sürecinde Mescidi- Nebevi’yi örnek aldı. Savaşlar, depremler ve yangınlar gören tarihi cami birçok badire atlattı. Selçuklu Sultanı Melikşah, Atabey Nureddin Zengi, Memluklu Sultanı Kayıtbay, Yavuz Sultan Selim ve Sultan 2. Abdülhamid gibi birçok Müslüman sultan ise tarihi camiyi restore etti. Emevilerin ihtişamlı eseri, etrafında olan biten tüm kargaşaya rağmen heybetinden bir şey kaybetmedi. Öte yandan, hadisler ve yerel Şam geleneğine göre, Emevi Camii’nin bir minaresine Hz. İsa’nın kıyamet günü öncesinde gökten ineceği ve Müslümanları bir araya toplayarak bir diriliş gerçekleştirileceğine inanılırken, tarih boyunca ihtişamını koruyan cami havadan görüntülendi.

Medeniyetlere ev sahipliği yapan Şam’ın kalbi Emevi Camii

“Ulu cami geleneğinin başladığı yapıtlardan bir tanesidir”

Emevi Camii hakkında konuşan Tarihçi Zafer Bilgi, “Emeviyye Camii, Bilad-ı Şam diye Osmanlı döneminde de anılan geniş bölgenin merkezi noktasında bulunan bir mabed. Külliyenin baş kısmında büyük bir camii şerif olarak göze çarpmaktadır. Bilad-ı Şam ise Lübnan, Filistin, Suriye ve o civardaki yerin adıdır. Sonra Dımeşk diye bugünkü Şam’a isim veriliyor. Emevi Camii, Dımeşk’ın merkezi camisi oluyor. Orası kadim bir kültürün izini barındırıyor. Emeviyye Camii, 700’lü yıllarda camiye dönüştü. Cami olmadan önce Roma döneminde Hz. Yahya Kilisesi olarak adlandırılan Romalı Theodosius’un 5. asırda temellerini attığı bir kilise. Öncesinde Jüpiter tapınağı olarak geçiyor ki bu da çok ilginç; yani bir tapınak kiliseye çevrilmiş, o kilise daha sonra genişletilerek dönemin kritik noktasında sembolik değer atfetmesi adına bir İslam merkezi olmuştur. Ulu cami geleneğinin başladığı yapıtlardan bir tanesidir. Emeviler dönemine tarihlendiği için Emeviyye ismini almıştır. İlk olarak Hz. Ömer döneminde Ebu Ubeyde bin Cerrah ordu komutanı olarak bu bölgeyi fethetmiştir. Emevi Hükümdarlarından Melik Bin Abdülmelik 714 yılında burayı büyütmüştür. Bugünkü halinin temellerini attı. Ulu Camii olması hasebiyle burası Müslümanların cemaat kültürünü hat safhada yaşandığı, çevresel olarak toplanma noktası, hayatı bir arada gerçekleştirdiği kompleks merkezidir. Tarihine baktığımızda ilk külliye kültürünü yaşayan camilerden bir tanesidir. Fakat kilise üzerine kurulduğu için nef dediğimiz revaklarla enine uzundur. Bugünkü halini Mescid-i Nebevi’yi örnek alarak almıştır. Döneminde Romalı ve Arap mimarların bir arada inşa ettikleri bir yapıdır. Roma mimarisinde, Arap mimarisinden ve son dönemde de 1902 yılında çatının tamirini Sultan 2. Abdülhamid’in vesile olduğunu görüyoruz. Osmanlı mimarları da buraya son halini veriyorlar” ifadelerini kullandı.

Medeniyetlere ev sahipliği yapan Şam’ın kalbi Emevi Camii

“İnanç merkezi eksenli yan taraflarda hanları, hamamları veya lavabo kısımlarını ilk bu camide görüyoruz”

Külliye olarak caminin inşa edilmesinin ilk Emevi Camii’nde gerçekleştiğini ifade eden Bilgi, “Yine içerisindeki kalem işlemeleriyle çok önem arz ediyor. Sanat tarihi, arşiv vesikası diyebileceğimiz muhteşem işlemelere sahip. 1300 yıllık bir geleneğin yansıması. Önce Emevi sonra Osmanlı kimliği ile süslendi. Bitkisel ve geometrik motifler kullanılmıştır. 700’lü yıllardaki sanat zevkini bugüne taşımış oldular. Emevi Camii şu yönüyle de tarihte ilk olarak geçiyor; kurumsallaşmış külliye yapılarına farklı birimleri ekleyerek şehrin diğer ihtiyaçlarını da karşılamadır. İnanç merkezi eksenli yan taraflara hanları, hamamları veya lavabo kısımlarını ilk bu camide görüyoruz. Şam Emevi Cami’nin döneminin Ulu Camii olması ve en büyük şehirlerden bir tanesi olan Şam, merkezi noktada başkenttir. O başkentin sembolü olarak önem arz ediyor. Bu minvalde İstanbul’daki Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı, Ayasofya ile birlikte Ulu Camii olarak düşünebileceğimiz Fatih Camii’ne benziyor. Ve insanlar buralarda geçmişte fetihleri kutluyorlar bugünde aynı gelenek devam etmiş oluyor. 1. Dünya Savaşı’nda sefere çıkılırken Fatih Camii’nde dualarla çıkılır, eğer zaferle dönüşürse kutlamalarda Ayasofya’da yapılırdı. Fatih Camii ve Ayasofya, Ulu Camii olarak değerlendirilir. Emevi Camii aslında o bölgenin bir Ayasofya’sı ve Fatih Camii’si. O yönüyle de herkesi bütünleştiriyor. Beytullah’ın bir şubesi olarak da düşünülüyor. Ana mihrabı Şafii mihrabı olarak geçiyor. Şafii mezhebinin imamı orada namaz kıldırıyor. Hanefilerin, Malikilerin ve Hanbelilerin mihrabı var. Bu mihraplarda farklı mezheplerin kendi imamları önderliğinde namaz kılmaya imkan tanıyor. Bu durum Osmanlı camilerine de ilham kaynağı olmuştur” dedi.

Medeniyetlere ev sahipliği yapan Şam’ın kalbi Emevi Camii

“Emevi Camii’nin minarelerinden bir tanesine Hz. İsa’nın tekrar ineceği ve bir dirilişe vesile olacağı kabul görmüştür”

Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar ineceği noktanın Emevi Camii minaresi olduğunu söyleyen Tarihçi Bilgi, “Minarelerden bir tanesine Hz. İsa’nın tekrar ineceği ve oradan bir dirilişe vesile olacağı kabul görmüştür. O minare kutsanıyor. Hz. İsa’nın Kuran-ı Kerim’de de geçen yönüyle göğe kaldırıldığı ve kıyamete yakın bir dönemde tekrar yeryüzüne inip o dönemki Eski Ahit’e hem Tevrat’a hem İncil’e bunların özü de İslam; inananları bugünkü Müslümanları bir araya toplayıp bir araya getirerek kurtuluşa vesile olacağı geçer. İşte o kurtuluşa vesile olmasının, o tohumun düşeceği yer ve yeryüzünde yeniden dirileceği nokta Şam olarak kabul ediliyor. Şam eski bir şehir olduğu için şehir kültürünün, tarihinin kadim olması nedeniyle gerçekleşmesi uygun olarak görülebiliyor. Bu olabilirse kadim şehir olan Şam Emevi Camii’nde olabilir deniliyor. Hz. İsa’nın o coğrafya da bulunması ve orayı uyarması hasebiyle tekrar o coğrafyaya inip, oradan yeniden bir dirilişi halkı Hak yolunda toplayarak gerçekleştireceğine inananlar mevcut. Halk arasında çok bilinen bir olay olarak anlatılıyor” diye konuştu.

Medeniyetlere ev sahipliği yapan Şam’ın kalbi Emevi Camii

“Cihat ve fetih kültürünün yayıldığı yer olması nedeniyle İslam coğrafyasında değerlenmiştir”

Emevi Camii’nin cihat ve fetih kültürünün yayıldığı bölge olduğunu aktaran Zafer Bilgi, “Emevi Camii, Roma’dan önce Jüpiter tapınağı dediğimiz bir tapınak. Hz. İsa’nın peygamber olarak kabul edilmesinden önce orada bir Paganist kültür kalıntıları var. Bir tapınak olduğunu biliyoruz. 300’lü yıllardan önceki yıllarda olduğu tahmin ediliyor. Sonraki dönemlerde Roma Kilisesi. Sonraki dönemde Emevi Ulu Camii. Sonraki dönemde Memlüklerin oraya özellikle Sultan Kayıtbay’ın destekleri var. Selahaddin Eyyubi’nin de hemen yakın yerlerde bir kabri var. Selahaddin Eyyubi de Eyyubilerin merkezi olarak kullanmıştır. Burası dünyaya bir cihat ve fetih kültürünün yayıldığı yer olması hasebiyle İslam coğrafyasında değerlenmiştir. Yavuza Sultan Selim ile Osmanlı’ya, Sultan 2. Abdülhamid ile Osmanlı’nın son dönemi ile tekrar bir onarıla bugüne evirilmiş oldu” şeklinde konuştu.

Semanur Kaygısız - Ahmet Faruk Sarıkoç

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Düzce Su ve kanalizasyon ekibi 14 bin 554 kanal açtı Düzce Belediyesi Su ve Kanalizasyon Müdürlüğü, 2025 yılında 14 Bin 554 kanal açma, 8 Bin 505 vidanjör hizmetinin yanı sıra vatandaşların içme suyuna erişiminin kolaylaştırılması ve kanalizasyon problemlerinin çözümüne yönelik hizmetlerini aksatmadan yerine getirdi. Düzce Belediyesi Su ve Kanalizasyon Müdürlüğü tarafından 01 Ocak – 31 Aralık 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilen hizmetleri kapsayan 1 yıllık döneme ait faaliyet raporunu kamuoyu ile paylaştı. İçme suyu başta olmak üzere 63 mahalle genelinde hatların tamir, bakım ve onarımlarının yanı sıra yeni hat açılması hizmetlerini de aralıksız şekilde yerine getiren müdürlük, söz konusu dönemde 14 Bin 554 adet kanal açma hizmetini yerine getirirken, hizmet sahası dahilinde 8 bin 505 adet vidanjör çekim hizmetini de gerçekleştirdi. Müdürlük, 486 adet kanalizasyon parsel bağlamasını da yaparken, kanalizasyon ana hat ve parsellerde meydana gelen 303 arızanın da giderilmesini sağladı. Aynı dönem içerisinde 19 bin 962 metre kanalizasyon hattı çeken müdürlük ekipleri, 804 adete kanalizasyon ızgara açma, temizleme, yükseltme işlemini de uygun şekilde gerçekleştirdi. Sağlıklı bir ortamda vatandaşlara içme suyu ulaştırılması için de hassasiyetle hareket eden müdürlük, 13 Bin 965 metre içme suyu hattı yeni hat çekme ve 5 bin 648 metre hat yenileme işlemini tamamladı. Müdürlüğe bağlı ekipler, meydana gelen içme suyu ana hat ve parsel arızalarına yönelik yaptığı çalışmayla 2 bin 824 arızanın giderilmesini de sağladı. Yağmur suyu hatlarının döşenmesi noktasında da tüm imkanlarını sahaya yansıtan ekipler, 5 bin 313 metrelik hat döşenmesini sağlarken, 729 baca açma ve yükseltme işleminin yanı sıra 160 parsel yükseltme işlemini de 2025 yılının aynı döneminde yerine getirdi.
Antalya Kendini bulmak için dava açan beş isimli adama istinaftan umutları yeşerten karar Antalya’da doğumunda adı ve cinsiyeti yanlış yazdırılmasıyla başlayan hatalar zinciri nedeniyle yaşamı boyunca 5 farklı isimle anılan Ersin Akbaş’ın, emekli olabilmek için açtığı isim tespiti ve 20 yıldır süren iş kazası davaları istinaf mahkemesinden döndü. Yeniden yargılama yolunun açılmasıyla birlikte Akbaş’ın hem emeklilik hem de iş kazasının tespiti yönündeki umutları yeniden yeşerdi. Akbaş, "İstinaftan kararın döndüğünü öğrendiğim gün dünyalar benim oldu. 21 yıl sonra hayallerim yeniden yeşerdi. 60 yaşındayım ama adalet er ya da geç yerini buluyor" dedi. Antalya’da yaşayan 60 yaşındaki Ersin Akbaş’ın yaşamı, doğumunda nüfusa Ergün ismiyle ve kız olarak kaydedilmesiyle başlayan hatalar zinciri nedeniyle tam anlamıyla bir hukuk ve bürokrasi mücadelesine dönüştü. Kısa süre sonra nüfus kaydı düzeltilse de yanlışlıklar eğitim, askerlik ve çalışma hayatı boyunca devam etti. İlkokul diplomasını Ersun ismiyle alan Akbaş’ın itirazı sonrası verilen ikinci diplomada bu kez isminin Ergin olarak yazıldığı ortaya çıktı. 1986-1987 yılları arasında iddiasına göre 18 ay askerlik görevini kendi adıyla yapan Akbaş, 1990’daki Körfez Krizi sonrası ilan edilen seferberlik kapsamında ikinci kez askere çağrıldı ve bu kez Ersün ismiyle askerlik yaptı. Beş farklı isimle geçen 60 yıl Ergün, Ersun, Ergin, Ersün ve son olarak mevcut kimliğindeki Ersin Akbaş ismiyle 60 yıl boyunca yaşamını sürdüren Akbaş, bu durum nedeniyle sosyal güvenlik primi ödemelerinde, iş bulma süreçlerinde ve resmi kayıtlarda ciddi sorunlar yaşadı. Emekli olabilmek için avukatıyla birlikte Antalya 9. İş Mahkemesi’ne isim tespiti ve iş kazası tespiti davası açıldı. Zonguldak SGK’ya yazılan müzekkereye verilen yanıtta, Akbaş’ın annesi Şerife Akbaş’ın belirtilen tarihlerde vergi mükellefiyetine dair kaydına rastlanmadığı bildirildi. Bilirkişi raporu doğrultusunda mahkeme, istinaf yolu açık olmak üzere davanın reddine karar verdi. 1992’ye ait belge umutları yeniden yeşertti Davadan sonra Akbaş’ın kardeşi, Zonguldak Çaycuma Vergi Dairesi’nden önemli bir belgeye ulaştı. Belgede, 01.05.1992 tarihinde işe başlama ve 31.12.1997 tarihinde işi terk bilgileri yer aldı. Ayrıca Akbaş’ın, annesi yanında çalıştığı dönemde vergi mükellefi olduğuna dair kayıtlar bulundu. Belgenin avukatına ulaştırılmasının ardından Ersin Akbaş, isim tespiti ve emeklilik umuduyla istinaf mahkemesine itirazda bulundu. 20 yıldır süren iş kazası mücadelesi Ersin Akbaş, ayrıca 2005 yılında çelik imalatı yapan bir iş yerinde çalışırken iş kazası geçirdi. İddiaya göre sigortasız çalıştırıldığı iş yerinde, kamyona demir yükleyen vincin halatları koptu. Yere düşen demirlerden biri Akbaş’ın kafasına isabet etti. Baygın halde hastaneye kaldırılan Akbaş’ın geçirdiği kazanın, "kendisi düştü" denilerek hastane kayıtlarına normal kaza olarak geçirildiği, SGK’ya ise kaza hakkında herhangi bir bildirim yapılmadığı öne sürüldü. Tedavisi tamamlanan Akbaş’ın gözünde yüzde 70 görme kaybı oluştu. Sigortasız çalıştırıldığını ve kazanın iş kazası olarak bildirilmediğini öğrenen Akbaş, isim tespit ve iş kazası tespiti davası açtı. Ancak kazanın tek tanığı olan çalışma arkadaşının dava sürecinde hayatını kaybetmesiyle birlikte, 20 yıldır süren hukuk mücadelesinde iş kazasını bir türlü ispatlayamadı. Reddedilen iş kazası davası da istinafa taşındı. İstinaftan bozma kararı çıktı İsim tespiti ve iş kazası davaları istinaf mahkemesine taşınırken, her iki dosya da bozuldu. Dosyalar yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderildi. Akbaş’ın avukatı Nuray Ertem, kararın ardından yeniden yargılama yolunun açıldığını belirterek şu ifadeleri kullandı: "Ersin Bey’in isim karışıklığı nedeniyle ispat edemediğimiz iş kazası ve isim tespit davaları istinaftan döndü. Karar lehimize bozuldu. Yeniden yargılama yapılacak. İş kazasıyla ilgili yeniden dava açma imkanımız doğdu. İsimdeki yanlışlık düzeldiği anda hizmet tespiti davasının da önü açılacak. İstinaftan dönmesi dolayısıyla, iş kazasının tespitine karar verilirse tazminat alma imkanı da olacak. Tazminat davası açacağız ve Ersin beyi mutlu edeceğiz. Şu anda SGK kayıtlarında Ersin, Ersün, Ersun ve Ergün olmak üzere farklı isimler görünüyor. Bu nedenle hizmet birleştirmesi yapılamıyordu. Bu karar emsal niteliğinde." "21 yıl sonra hayallerim yeniden canlandı" İstinaf kararının ardından konuşan Ersin Akbaş ise yaşadığı duyguyu şu sözlerle anlattı: "İş kazasıyla ilgili dava yaklaşık 21 yıl sonra istinaftan geri döndü. Açılan davaların bundan sonra daha hızlı ilerleyeceğine inanıyoruz. En azından kendimizi mahkemede kabul ettirebileceğimizi düşünüyorum. Davalardan birisi, 2005 yılında geçirdiğim iş kazasıyla ilgiliydi. O dönemde işe Ersün Akbaş ismiyle başlamıştım ve dava da bu isimle açılmıştı. 2006 yılında ise resmi olarak Ersin Akbaş oldum. Yaklaşık 20-21 yıldır Ersin Akbaş olarak yaşıyorum. Belgeler ve bilgilerle, avukatımızın desteğiyle ismimizin tespitini sağlamayı amaçlıyoruz. İsimleri birleştirebilirsek emeklilik hakkımız da doğacak. Emekli olmak sadece bir hayal değil, belki de gerçek olacak. 60 yaşındayım. Bundan sonra ne olacağını bilmiyorum ama umut ediyorum. İstinaftan kararın döndüğünü öğrendiğim gün dünyalar benim oldu. Bugüne kadar birinin beni arayıp ‘istinaftan karar geri döndü’ dediğini hiç duymamıştım. Adaletin er ya da geç yerini bulduğuna inanıyorum. 21 yıl sonra hayallerim yeniden yeşerdi. 21 yıl sonra da olsa, 30 yıl sonra da olsa adalet yerini buluyor. 60 yıl sonra da İnşallah bir gün isimlerimiz birleştirilir ve emekli olurum. O günü de görmeyi diliyorum."
Kocaeli Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi ilk 20’de Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından hazırlanan "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025"te ilk 20 üniversite arasına girdi. Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’nden yapılan açıklamaya göre, Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025, üniversiteleri 67 farklı gösterge üzerinden değerlendirdi. Raporda, "eğitim ve öğretim", "araştırma-geliştirme", "proje ve yayın", "uluslararasılaşma", "sürdürülebilirlik ile topluma hizmet ve sosyal sorumluluk" olmak üzere 5 ana kategori altında toplandı. Yapılan değerlendirmelerde Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’nin performansı dikkati çekti. Yapılan açıklamada Üniversitenin, 3 bin 927’den 4 bin 756’ya yükselen toplam öğrenci sayısıyla bir yılda yaklaşık yüzde 21 büyüme kaydettiği bildirildi. Ayrıca, akademik ve idari personel artışıyla da kurumun, hem eğitim kapasitesinin hem de operasyonel gücünün genişletildiği ifade edildi. Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Türkiye Üniversite Deneyim Araştırması (TÜDA) sonuçlarına göre öğretim üyesi memnuniyeti, erişilebilirlik ve uluslararasılaşma kategorilerinde Türkiye’nin ilk 20 üniversitesi arasında yer aldı. Araştırma bulgularına göre Üniversite, yüzde 79,57’lik erişilebilirlik oranıyla 9’uncu, yüzde 79,41’lik öğretim üyesi memnuniyet oranıyla ise 18’inci sırada kendine yer buldu. Yüzde 16,41’lik yabancı uyruklu öğrenci oranına ulaşan Üniversite, bu alanda da ilk 20’ye girdi. Ayrıca, bilimsel bilginin yaygınlaşması adına Web of Science veri tabanındaki yayınların yüzde 73,17’sinin açık erişimli olması, kurumu bu kategoride Türkiye 18’incisi yaptı. Üniversiteden yapılan açıklamada, elde edilen başarıda Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Talip Emiroğlu ve Rektör Prof. Dr. Muzaffer Elmas ile akademik ve idari kadronun katkılarına dikkat çekilerek, kurumun öğrenci deneyimi ve bilimsel görünürlükte çıtayı yükselttiği kaydedildi.
Erzurum Erzurum Tarih Başkanı Özdem Özden: "Sarıkamış bir yiğitlik destanıdır" Erzurum Tarih Derneği Başkanı Ömer Özden, Sarıkamış’ın vatanları için donarak can veren binlerce askerimizin şehadete erdiği bir yiğitlik destanı olduğunu söyledi. Başkan Özden, "Vatan için fedakarlığın, azmin ve kararlılığın göstergesi, ’Sarıkamış Harekatı’dır" dedi. Mehmetçiğin, zorlu iklim ve arazi koşullarında, cesaret ve kararlılıkla hareketi zorlu hava koşullara rağmen üstün cesaretle yürüttüğünü ifade eden Tarih Derneği Başkanı Ömer Özden, mesajında şu ifadelere yer verdi: "Birinci Dünya Savaşı Kafkas Cephesinde 22 Aralık 1914 - 05 Ocak 1915 tarihleri arasında yaşanan Sarıkamış Harekatı, zor hava şartlarına aldırmadan vatanları için donarak can veren binlerce askerimizin şehadete erdiği bir yiğitlik destanıdır. Mehmetçik, zorlu iklim ve arazi koşullarında, cesaret ve kararlılıkla hareket ederek hiçbir mazeretin ardına saklanmaksızın, vatanına ve istiklaline kastedenlere karşı kendilerini siper etmiştir. Dondurucu soğuk ve tipi altında şehit olurken bile kol kola giren ve ebediyete bu şekilde yürüyen Mehmetçiğin bu acı destanı bir fedakarlık ve kahramanlık örneği olduğu kadar, birlik ve kardeşlik dersidir. "Türk ordusu Rus ordusuna karşı başarılı mücadeleler vermiştir" Kafkas Cephesinin en önemli harekâtı olan Sarıkamış Harekâtı, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda kaybedilen toprakları geri almak ve Rusların Doğu Anadolu’yu işgalini engellemek için yapılmıştır. Kafkas Cephesi genellikle Türk ordusunun başarısız olduğu ve ağır kayıplar verdiği Sarıkamış Harekâtı ile hatırlanır, Sarıkamış Bir Yiğitlik Destanıdır. "Sarıkamış Harekatı en büyük kara harekâtı olarak tarihe geçmiştir" Kafkas Cephesinde Kasım ayında yapılan Köprüköy ve Azap muharebelerinde Türk ordusu Rus ordusuna karşı başarılı mücadeleler vermiştir. Buna rağmen harekâtın başarısız olmasına sebep olan birkaç neden vardır. 22 Aralık 1914’te başlayan harekâtın planlandığı gibi gitmemesinin en önemli nedenlerinden biri Türk askerinin hazırlıklı olmadığı sert kış şartlarıdır. -40 dereceye kadar düşen hava sıcaklığı Türk Ordusunun ağır kayıplar vermesine sebep olmuştur. Türk askerinin inançla, azimle, bıkmadan ve usanmadan mücadeleye devam etmesi büyük ümitlerle girişilen harekâtın başarılı olmasına yetmemiştir. Sarıkamış’ta 60 bini donarak olmak üzere 78 bin şehit verdik. Donarak şehit olan 60 bin askerimiz 1914 yılının 15-22 Aralık tarihleri arasında, Sarıkamış yakınındaki Allahuekber dağlarında, Kars’ı Ruslardan geri almak için harekata katılmışlardı. Milletimizin değişmez karakteri olan bağımsızlık ve özgürlük için canlarını feda ettiler. ’Mübarek Şehitlerimizin ölümsüzlük destanıdır.’ Sarıkamış Harekâtı, Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde yaşanan ilk ve en büyük kara harekâtı olarak tarihe geçmiştir. Bu harekât bizlere Mehmetçiğin vatanı için her şartta gözünü kırpmadan mücadeleye hazır olduğunu bir kez daha göstermiştir. 22 Aralık 1914 yılında gerçekleştirilen Sarıkamış Harekâtı, aynı zamanda vatan, millet, bayrak ve hürriyet gibi kutsal değerler uğruna vazifeye koşan Mübarek Şehitlerimizin ölümsüzlük destanıdır. Mehmetçik, Birinci Dünya Savaşı’nda Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak için başlattığı Sarıkamış Harekatı’nda; canını dişine takıp imanla, inançla, azimle, yılmadan karlı dağları aşmak için mücadele etmişse de çok hazindir ki; kar, soğuk ve fırtına geçit vermemiş, düşmanla karşı karşıya gelemeden 60 bini donarak olmak üzere 78 bin Mehmetçiğimiz Allahuekber Dağları’nda şehit olmuştur. Zorlu iklim ve arazi şartları sebebiyle düşmandan daha çok kayıp verdiğimiz bu amansız mücadelede; Mehmetçik, hiçbir mazeretin ardına saklanmaksızın vatanına ve istiklaline kastedenlere karşı çelikten sinesini siper etmiştir. Büyük kayıplar verilse de vatan uğruna çıkılan bu yoldan asla geri dönmeyi düşünmemiştir. Bugün bu kahramanların hatırası, her Türk vatandaşının yüreğinde bir gurur kaynağı olarak yaşamaktadır. Bu mücadelenin kutsallığı ve kahraman askerlerimizin cesareti bizlere de büyük sorumluluklar yüklemiştir. Bugün de bizler bu fedakârlığın bilincinde olarak onların izinde birlik ve beraberlik içinde vatan uğruna her durumda çalışmak zorundayız. Geleceğimizi inşa edecek gençlerimze, Sarıkamış ruhu işlenmeli, onlara bu şuuru vermeliyiz. Zira dün olduğu gibi bugün de yarın da bizi istiklalimizden ve istikbalimizden mahrum etmeye çalışacak dâhili ve harici düşmanlarımız hep olacaktır. Onlara karşı mücadele etmenin en güçlü ve etkileyici yolu şan, şeref ve zaferlerle dolu yüce ve şanlı tarihimizin doğru anlatılması olacaktır. Vatanın bağımsızlığı ve milletimizin hürriyeti için canını feda eden bu kahramanları, bizler her zaman saygı, minnet ve dualarla anmaya devam edeceğiz. Millî Mücadele ruhunu dizeleriyle ölümsüzleştiren, milletimizin derdini iliklerine kadar hissetmiş, vatan sevgisini yüreğine ilmek ilmek işlemiş ve kalemiyle aziz milletimizin umudu olmuş, bağımsızlık mücadelemizin temel taşı, İstiklal Marşı’mızın değerli şairi, fikir ve dava adamı Mehmet Akif Ersoy’u ölümünün 89. yıl dönümünde rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet, derecesi âli olsun. Erzurum Tarih Derneği olarak, Bu vesileyle, Sarıkamış’ta bu vatan için gözünü kırpmadan şehadete yürüyen harekatının kahraman ismi Enver Paşa olmak üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şanlı askerlerimizi, ve yurdun her köşesinde kahramanlık örneği göstererek adını tarihe yazdıran tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, Sarıkamış Harekâtı’nın 111’nci yıl dönümünde bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz."
İstanbul Siemens Healthineers, TÜRKRAD 2025’te görüntülemenin geleceğini ve sürdürülebilir teknolojilerini paylaştı Siemens Healthineers, TÜRKRAD 2025’te sürdürülebilir görüntüleme teknolojileri ve yapay zekâ destekli çözümleriyle radyolojinin geleceği hakkında bilgi verdi. Şirket, klinik verimlilik, hasta deneyimi ve çevresel sürdürülebilirliği bir araya getiren yeniliklerini sektör profesyonelleriyle buluşturdu. Siemens Healthineers, Türk Radyoloji Derneği tarafından bu yıl 46’ncısı düzenlenen Ulusal Radyoloji Kongresi’nde (TÜRKRAD) sağlık profesyonelleriyle bir araya geldi. Antalya’da gerçekleşen ve Türkiye’nin en büyük radyoloji buluşmalarından olan TÜRKRAD 2025 kapsamında şirket, görüntüleme alanındaki sürdürülebilir teknolojilerini, klinik iş akışlarını destekleyen yenilikçi çözümlerini ve yapay zekâ destekli yaklaşımını sektör profesyonelleriyle buluşturarak katılımcılara görüntülemenin geleceğine dair kapsamlı bir deneyim sundu. Kongre boyunca sektör paydaşları, Siemens Healthineers’ın MR, bilgisayarlı tomografi, anjiyografi, mamografi ve ultrason alanlarında sunduğu çözümleri yakından inceleme fırsatı buldu. Neredeyse sıfır helyum ile çalışan MR çözümünden, mamografide görüntü kalitesi ve hasta konforunu bir arada sunan sisteme; girişimsel radyoloji ve kardiyovasküler uygulamalarda yüksek hassasiyet ve optimize edilmiş doz yönetimi sağlayan teknolojilerden, farklı klinik ihtiyaçlara yönelik geniş bir ultrason portföyüne kadar pek çok çözüm kongre katılımcılarıyla buluştu. Siemens Healthineers’ın klinik verimliliği ve hasta deneyimini odağına alan çözümleri, enerji ve kaynak kullanımını optimize eden, çevresel etkiyi azaltan tasarımlarıyla öne çıktı. Bu teknolojilerle birlikte tanıtılan yapay zekâ ve otomasyon destekli dijital iş akışları, radyologların iş yükünü azaltmayı, görüntü oluşturma ve değerlendirme sürelerini kısaltmayı ve tanısal tutarlılığı güçlendirmeyi hedefliyor. Siemens Healthineers ayrıca, radyoloji ve görüntüleme alanındaki güncel bilimsel çalışmaları ve uluslararası gelişmeleri derlediği İnovasyon Dergisi’nin 3’nci sayısını da kongreye özel olarak yayımladı. Dergide Türkiye’nin farklı illerindeki sağlık kurumlarında Siemens Healthineers teknolojilerini kullanan profesyonellerle yapılan röportajlar ve klinik çalışmalar yer alıyor. Klinik ve teknolojik yenilikler sahnede Kongrede, 2021’de piyasaya sunulan ve 2025’te yeni ürünlerle genişleyen, photon-counting teknolojisine sahip bilgisayarlı tomografi cihazı ailesinin lansmanı gerçekleştirildi. Lansmana Siemens Healthineers Görüntülemeden Sorumlu Bölge Başkanı Martin Deutschmann konuşmacı olarak katıldı. Yoğun katılımla gerçekleşen sempozyumda, yeni nesil cihazların sunduğu spektral verilerle birleşen yüksek uzaysal çözünürlük ve doz tasarrufu seviyelerinin, ’görünmeyeni görmeyi’ mümkün kıldığı ve tanısal güveni artırdığı çeşitli vaka analizleriyle aktarıldı. Bu yaklaşımın, ek tetkik ihtiyacını ortadan kaldırarak ciddi maliyet tasarrufu sağlama potansiyeli taşıdığı vurgulandı. "Sürdürülebilir ve verimli çözümlerle fark oluşturmak" Siemens Healthineers Türkiye Görüntülemeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ertan Cömert, şirketin sürdürülebilir teknoloji vizyonunu şöyle özetledi: "Siemens Healthineers olarak, görüntüleme teknolojilerinin yalnızca tanı koymakla sınırlı kalmadığını, aynı zamanda klinik karar alma süreçlerini hızlandırarak, iş akışlarını sadeleştirip sağlık profesyonellerinin üzerindeki yükü azalttığını biliyoruz. Artık, görüntüleme sistemlerinin sağlık hizmetlerinde üstlendiği rol daha da genişliyor. Yüksek klinik performansın yanı sıra, enerji ve kaynak kullanımını optimize eden, çevresel etkiyi azaltan çözümler geliştirmek artık temel önceliklerimizden biri. TÜRKRAD 2025’te paylaştığımız teknolojiler, klinik ve çevresel sürdürülebilirliği birlikte ele alan bu yaklaşımımızın somut yansıması. TÜRKRAD bu vizyonu paylaşmak için bize fırsat sunan çok köklü, ulusal ve en yüksek katılımlı kongremiz. Siemens Healthineers olarak, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin dönüşümüne uzun vadeli ve sürdürülebilir katkılar sunmayı sürdüreceğiz." Siemens Healthineers Görüntülemeden Sorumlu Başkanı Martin Deutschmann da yaptığı açıklamada, Türkiye’nin görüntüleme alanındaki potansiyeli ve yenilikçi teknolojiler üzerine şunları söyledi: "Türkiye’de radyoloji ekosistemi güçlü akademik yapısı, nitelikli insan kaynağı ve teknolojiye açıklığıyla çok önemli potansiyele sahip. TÜRKRAD 2025’te buna yakından tanık olma fırsatı buldum. Lansmanını gerçekleştirdiğimiz bilgisayarlı tomografi ürün ailemize yönelik gerçekleştirdiğimiz uydu sempozyumumuzda, teknolojimizin çıktılarını anlatma ve profesyonellerle fikir alışverişi yapma fırsatı buldum. Amacımız; radyologların ve klinik ekiplerin günlük pratiklerini destekleyerek, tanı süreçlerinin tedavi kararları üzerindeki etkisini güçlendirmek. Siemens Healthineers olarak, Türkiye’ye sağlık sistemlerinin sürdürülebilirliğini destekleyen ve klinik ile operasyonel faydayı bir arada sunan çözümlerimizle katkı sunmaya devam edeceğiz."